Doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında, Medeni Kanun uyarınca geçerli bir evlilik bağı olmasa dahi, karı koca diye birleşen ve bu amaç ve duygu ile yaşamlarını sürdüren kişilerin aile birliğini sağladıkları kabul edilmiştir. Bu uygulama, özellikle halk arasında “imam nikahı” diye bilinen resmi nikah ile evlilik yapmamış kadınlar açısından bir takım imkanlar doğurmaktadır.

Bu durum, Şerife Yiğit davası ile birlikte AİHM'ne de konu olmuştur. Başvurucu, yerel mahkemede Ö.K. ile evliliğinin resmi olarak tanınması ve kızının müteveffanın kızı olarak kaydedilmesi için dava açmıştır. Dava başvuranın, çocuklarının babası merhum eşinin emekli maaşı ile sağlık sigortasından yararlanma hakkının ulusal mahkemeler tarafından reddedilmesi nedeniyle AİHS 8. maddesi gereği aile hayatının ihlal edildiğini ileri sürmesi ile AİHM`ne taşınmıştır. Mahkeme 20/01/2009 tarihli kararı ile başvurucunun, yerel mahkemeye yönelik evliliğinin resmi olarak tanınması isteminin reddedilmesinin, AİHS`nin 8. maddesini ihlal etmediği kararını vermiştir. Mahkeme, Sözleşmeci Devletlere tanınan takdir hakkı nedeniyle AİHS`nin 8. maddesinin nikahsız çiftler için özel bir sistem kurma zorunluluğu getirmediğini gerekçe göstermiştir. Kararda, Türk hukukunda bir imam tarafından kıyılan nikahın üçüncü şahıslar ve devlet nezdinde herhangi bir yükümlülük oluşturmamasının dikkate alındığını belirtmiştir.

Yargıtay uygulaması ise resmi nikahlı olmayan eş açısından bazı şartları sağladığı taktirde, resmi nikahlı eşe nazaran dar olsa da belli imkanlara sahip olacağı yönündedir;

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi`nin 2014/17542 E. ve 2015/6892 K. sayılı kararında, yerel mahkeme tarafından nikahsız eş hakkında hükmedilen maddi ve manevi tazminatlara ilişkin karar vermiştir. Yerel mahkemenin, manevi tazminat hakkında verdiği kısmen kabul kararının isabetli olduğuna hükmetmiştir.

“Medeni Yasa uyarınca, evlilik bağı kurulmasa bile, karı koca diye birleşen, bu amaç ve duygu ile yaşamlarını sürdüren kadınlar için bakım yükümlülüğünü yerine getiren erkeğin destek sayılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları ile kabul edilmiş bir olgu olduğu gibi, Dairemizin uygulamaları da bu yöndedir. Olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunun 45. maddesinde de belirtildiği üzere “destek” kavramı hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu içerir. Mahkemece Medeni Yasa uyarınca evlilik bağı kurulmasa dahi fiili evlilik birliğinde olan davacının destekten yoksun kalma tazminatı isteyebileceğinin ve tazminat isteminde bulunanın nikâhsız eş olması, hesap tarihinde 18 yaşında ve çocuksuz bulunması ile sosyal durumu nazara alındığında, nikâhlı eşe nazaran evlenme olasılığının daha fazla olduğunun kabul edilmesi de isabetli olmuştur.”

Maddi tazminata ilişkin olarak ise; resmi evlilik sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan nikahsız eşin bakım ihtiyacının nikahlı eşte olduğu gibi, bakiye ömrünün sonuna kadar devam etmeyeceği varsayımı göz önünde tutularak olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 43. maddesi ve mevcut Türk Borçlar Kanunun 51. Maddesi gereğince belirlenen tazminattan hak ve adalete uygun bir indirim yapılması gerektiğini belirterek BOZMA kararı vermiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2011/17-3 E. ve 2011/142 K. Sayılı kararında ise;

“Bu durumda mahkemece, davacı tarafın delilleri toplanarak, sosyal ve ekonomik durumu da araştırılmak sureti ile, davacının ölmeden önce müteveffa ile birlikte yaşayıp yaşamadığı, ortak bir hayatları olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”

diyerek BOZMA kararı vermiştir. Destekten yoksun kalma tazminatı istemi için resmi bir evlilik bağı ile bağlı olunması gerekmediği gibi, mirasçı olunmasına da gerek yoktur. Önemli olanın, düzenli ve eylemli bir birliktelik ve destek ihtiyacının kanıtlanması olduğunu bir kez daha tekrar etmiştir.

Sonuç olarak, Medeni Kanun uyarınca geçerli bir evlilik resmi nikah ile mümkündür. Resmi nikah olmadığında, boşanma da söz konusu olamayacaktır. Resmi nikahlı olmayan eş, Medeni Kanunu`nun tanıdığı boşanma ve boşanmanın sonuçlarına ilişkin haklardan faydalanamayacaktır. Ancak, resmi nikahlı olmayan eş ortak bir hayatın kurulduğunu ve bir evlilik birliğinden beklenen aile ortamının sağlandığını ispat ederse, açıklandığı şekilde taleplerini ileri sürme hakkına haiz olabilecektir.