Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

Bu nedenle “yargı bağımsızlığı”, “yargıç tarafsızlığı” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri kabul edilmiş ve hakimlik teminatları ile de bu ilkeler güçlendirilmiştir. Amaç; “hukuk devleti” ilkesi ışığında kişi hak ve hürriyetlerinin haksızlıklara karşı güvence altına alınmasıdır. Bu noktada, hukukun 25 ilke ve esasına uygun şekilde düzenlenmiş hukuk kuralları ve bir o kadar da kuralların tatbiki ön plana çıkar. Anayasaya bakıldığında, kanunlarla öngörülmeleri gereken kişi hak ve hürriyetlerinin güvencesi hakim ve mahkemedir.

Elbette yargı mensupları olarak, iddia eden cumhuriyet savcısı ile bazı zaman iddianın yanında ve birçok durumda da savunma yerinde olan avukatın önemi gözardı edilemez. Her ne kadar savcı ve avukatlar maddi hakikat ve adalet için uğraş vermekte iseler de, “taraf” olarak hareket etmeleri sebebiyle çoğunlukla karar verme makamında yer almazlar. Hatta soruşturmanın başında olan cumhuriyet savcısı dahi, iş kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirecek bir tedbirin tatbikine geldiğinde hakimden karar almalı, gecikmesinde somut olarak sakınca bulunan hallerde de tasarrufunu yine hakim onayından geçirmelidir.

Anayasada gösterilen ve olması gereken de budur, yani soruşturma aşamasında tatbiki gündeme gelen tedbirlerin kararını, “taraf” sıfatı olmayan hakim vermelidir. Ne maksatla olursa olsun bu usulden vazgeçilmemelidir. Elbette burada hedef, hakimden karar veya tasdik almak suretiyle yapılan tüm işlem ve tasarruflara sorgusuz sualsiz şekli meşruiyet kazandırılması olmamalı, hakimin hukukilik denetimi esaslı gerçekleşmeli, kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirecek talebin mutlak kabulü ile gerçek hukukilik denetimini devre dışı bırakmamalıdır.

Soruşturmada cumhuriyet savcısı ve emrinde hareket eden adli kolluk; işlendiği iddia edilen suçun, sorumlularının ve delillerinin araştırmasını en iyi ve ayrıntılı biçimde yapmak zorundadır, bu usulün tatbiki maddi hakikate ve adalete ulaşılması için şarttır. İtham sisteminde iddia eden tarafın soruşturup araştırmasına izin verilmelidir. Ancak bu izin kaidesiz ve sınırsız olamaz. Hukukun gösterdiği yol ve yöntemler, soruşturma ve araştırmayı yapan için bağlayıcı olmalı, fakat maddi hakikatin ortaya çıkarılmasını engelleyecek derecede yetkili makamın elini kolunu bağlamamalıdır. Kanun koyucu, birey yararı ile kamu yararı arasında olması ve korunması gereken ince çizgiyi iyi belirlemelidir. Soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısının hukuk bilgisine, hukuka bağlılığına ve adalet arayışına güvenilmeli; ancak bu güven, “taraf” sıfatı ile hareket eden cumhuriyet savcısının keyfi hareket etmesine izin verecek ve işlemlerinin ön denetimini engelleyecek dereceye varmamalıdır. Cumhuriyet savcısının kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirebilecek işlemlerine karar verme ve bu işlemleri denetleme yetkisi hakime verilmiştir. Burada maksat; soruşturmayı geciktirmek, akamete uğratmak veya soruşturmaya konu suç ile bu suçtan dolayı suçlanacak veya suçlanan bireyin sınırsız şekilde korunması veya adaletten kaçırılması değildir, ancak iddia edenin dilediği şekilde soruşturma yapmasına, kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirebilmesine, birey üzerinde baskı kurmasına, sahip olduğu yetkileri keyfi biçimde kullanmasına izin de verilemez.

Anayasa m.2’ye göre Cumhuriyetin niteliklerinden birisi de, insan haklarına saygılı hukuk devleti olmaktır. Hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa m.36, kanuni hakim güvencesini tanımlayan m.37, kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alan Anayasa m.19, 20, 21, 22, 28, 32, 33 ile yargı yetkisine yer veren Anayasa hükümleri, daima hakimi ve yargı denetimini ön plana çıkarmıştır. Toplumu derinden sarsan bazı olaylar, maddi hakikatin ortaya çıkarılıp bir an önce adalete ulaşma çabası, hiçbir şekilde hakimin karar verme yetkisinin ve denetiminin ortadan kaldırılmasının veya azaltılmasının gerekçesi yapılamaz.  Hakim güvencesi veya garantisi, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması esaslı bir faktördür.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılması düşünülen değişikliklerle, bazı koruma tedbirlerinde aranan hakim kararı veya onayının kaldırılması veya zayıflatılması doğru olmayacaktır. Hakim teminatının kaldırılmasında amaç ne olabilir? Cumhuriyet savcısı, Devletin ve kamunun avukatıdır. Hakim ise, kişi hak ve özgürlüklerinin ceza yargılamasında garantisi, yani taraf olan cumhuriyet savcısının taleplerini inceleyen ve şartları gerçekleşmediğinde de reddeden önemli bir süjedir. Avukatın, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanığa hukuki yardımda bulunduğu ve bir yargı mensubu olarak bu kişilerin haklarını koruduğu doğrudur, fakat bizim burada hakim yönünden bahsettiğimiz konu şüpheli veya sanığın haklarının korunması veya savunulması değildir.

Bağımsız ve tarafsız olan yargıç, soruşturmayı yürüten veya kovuşturmada iddia eden taraf olarak bulunan savcının her talebini kabul etmez, bu talebin yasal şartlarının oluşup oluşmadığına bakar ki, bu husus itham sistemine de uygundur. İtham sistemini tahkik sisteminden ayıran da, iddia eden ile karar verenin, yani soruşturmayı yürütüp delil toplayan ve değerlendiren ile soruşturma aşamasında talepleri değerlendirenin farklı süjeler olması hususudur. Her ne kadar bu farklılık kovuşturmanın esası olmakla birlikte, tedbir amaçlı da olsa soruşturma evresinde kişi hak ve hürriyetleri kısıtlanabildiğinden, itham sisteminde özellikle ağır tedbirlerin tatbikinin soruşturmayı yürütene değil, onun dışında ve başka bir gözle inceleyecek yargı mensubuna, yani hakime bırakılması isabetlidir. Bu anlayış terk edilmemelidir. Burada mesele cumhuriyet savcısına veya devlete güvenip güvenmemek değildir.

Burada asıl mesele, kişi hak ve hürriyetleri kısıtlama tehdidi altına olan şüphelinin hukuki durumunun ve kısıtlama taleplerinin hakim tarafından yapılmasının, kamu otoritesi karşısında hak ve hürriyetleri korunması gereken bireye sağladığı garantinin tesisidir. Bu garantinin süjesi hakimdir, ancak hakim de cumhuriyet savcısının kısıtlama talebini kabul veya reddederken somut gerekçelerini ortaya koymalıdır. Hakimin, soruşturma aşamasında talep edilen bir kısıtlılıkla ilgili bir karar verirken genel geçer sözlere yer vermesi veya sadece talebi kabul iradesini belirtmesi, gerçek manada hakim garantisinin sağlandığı anlamına gelmeyecektir.

Savcının taraf olduğu ve delile giden her yolun mübah sayılacağı bir usul benimsenemez. Soruşturmada başvurulması düşünülen her tedbir karşısında kişi hak ve hürriyetleri korumasız bırakılamaz, bireyin hak ve özgürlükleri, “maddi hakikat ve adalet” gerekçesiyle, soruşturma sürecinin insafına ve somut dayanakları olmayan tedbirlerin uygulanmasına bırakılamaz.

Yeri gelmişken; Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler arasında, bugüne kadar soruşturmada savunmanın kısıtlı hareket etmesine izin veren kuralların genişletilmesinin hedeflendiği görülmektedir. Kovuşturma evresinde de, bu defa “davanın uzamaması”, “adaletin geciktirilmemesi” veya “usul ekonomisi” gibi gerekçelerle savunma hakkının kısıtlanmasının düşünüldüğünü belirtmek isteriz. Hiçbir gerekçe, zaten soruşturma evresinde uygulanan kısıtlılıklardan dolayı deyim yerinde ise “can çekişen” savunmayı, kovuşturma aşamasında da daraltmaya elverişli yasal değişiklerin yapılıp uygulanmasının bahanesi yapılmaz. Ayrıca adaletin gecikme sebepleri arasında savunma tarafının hak ve yetkileri sayılacaksa, sıralamada bu sebebin son sırada yer alacağı ve gecikmeyi önleme amacının savunmanın kısıtlanması için de kullanılmayacağı tartışmasızdır.


Kaynak: Haber7