Tıbbi Müdahale Sebebi ile Sorumluluğun Hukuki Niteliği 

Vekalet sözleşmesinde asıl olan vekilin özen borcuna aykırı davranıp davranmadığının tespitidir. Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup en hafif kusurunda bile sorumludur. (TBK.nun 395 ve 396. md.)

Bu sebeple yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince hekimin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir.

Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Ancak tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. (Yargıtay 13.HD. E.2016/20247, K.2018/3041, T.14.3.2018) Aksi halde hekimlerin üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmesine rağmen ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulmaları doktrinde “savunmacı tıp” olarak adlandırılan ve hekimin bir zararın meydana geleceği ve bu zarardan sorumlu tutulacağı düşüncesi ile yüksek riskli girişimleri uygulamaya isteğinin azalması durumu meydana gelebilir.

Hatalı Tıbbi Müdahale (Malpraktis)

Türk Tabipler Birliği’nin yayınlamış olduğu Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde “hatalı tıbbi müdahale” bilgisizlik, deneyimsizlik yahut ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulaması olarak tanımlanmaktadır. Hatalı tıbbi müdahale uygulamalarına hekimin hatalı teşhiste bulunması, eksik ön muayenede bulunması, hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yönteminin uygulanması, yanlış ilaç seçmesi, yanlış bir organın yahut hastanın ameliyat edilmesi, tedavi sonrası bakımın hatalı olması örnek olarak gösterilebilir. Bunların yanı sıra hekimin yapılacak tedaviye ilişkin aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi getirmemesi ve uygulanan tedavi sonrası   hastada oluşabilecek komplikasyonlara ilişkin bilgide bulunmaması da hatalı tıbbi müdahale olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği’nin 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın … durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” düzenlemesiyle aydınlatmanın nasıl yapılması gerektiği de açıklanmıştır. Aydınlatmanın yapıldığının ispat yükü hekim yahut hastanededir.

Hekimin Özen Yükümlülüğünün Kapsamı

Sorumluluk hukukunda özen yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğine ilişkin değerlendirme yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli ölçüt, sözleşmenin tarafı olan borçlunun ilgili borç ilişkisi içinde ortalama, makul ve dürüst bir kişinin edimlerini yerine getirirken nasıl davranıyorsa o şekilde davranıp davranmadığının tespitidir. Hekimler açısından da özen yükümlülüğüne aykırı davranılıp davranılmadığı araştırılırken ortalama, makul ve tipik bir doktorun yapacakları ile yapılan eylemlerin uyuşup uyuşmadığının tespiti yapılmalıdır. Ancak özen yükümlülüğüne ilişkin değerlendirmeler yapılırken somut olayın ve ilgili doktorun özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; ilgili hekimin tedavi yaptığı alanda akademik bir kariyeri varsa, yaşça tecrübeli ise bu hekimin özen yükümlülüğü bir pratisyen hekimin göstereceği özen yükümlülüğü ile aynı olmayacaktır. Ayrıca hekime tedaviye ilişkin ilgili teçhizatların, yardımcı sağlık görevlilerin sağlanıp sağlanmadığı da bu durumda ayrıca değerlendirilmelidir.

Yargı Uygulamalarında Hatalı Tıbbi Müdahale İddiasının Araştırılması

Yargıtay’ın yerleşik içtihatları incelendiğinde hatalı tıbbi müdahale iddiasının ileri sürüldüğü davalarda konunun teknik ve uzmanlığı dayalı bir bilgiye dayalı olması sebebiyle Mahkemelerin uyuşmazlık konusu tıbbi müdahaleye bakarak o alanda uzman ve akademik kariyere sahip üç kişilik uzman bilirkişi heyetinden rapor alması gerektiği görülmektedir. Yargıtay burada özellikle alanında uzman bilirkişilerden rapor alınıp alınmadığının tespitini yaparak ilgili raporda uyuşmazlık konusu zararın müdahalenin olağan sonucu olabilecek bir komplikasyondan mı yoksa hekim hatasından mı kaynaklandığının ayrıntılı ve açık bir şekilde ortaya konulup konulmadığının araştırılması gerektiğini belirtmektedir. Bu usule uygun yürütülmeyen davalar Yargıtay tarafından eksik inceleme sebebi ile bozulmaktadır.

Nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2017/6190 K. 2020/1860 ve 12.2.2020 tarihli kararında;

“…Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 ( TBK 510 ) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; mahkemece … Üniversitesi … Tıp Fakültesi iç hastalıkları ve enfeksiyon doktoru ile hukukçu bilirkişi kurulundan alınan rapor esas alınarak hüküm verilmiş ise de; raporda hastanın fiziki muayenesi ve test sonuçları değerlendirildiğinde domuz gribi teşhisi konmasının yerinde olup olmadığı, yapılan A ve B testlerinin sonucu negatif çıkmasına rağmen kayıtlara pozitif geçmesinin hastaneye yüklenebilecek bir kusur olup olmadığı hususlarında yeterli ve doyurucu açıklama bulunmadığı gibi, konu ile ilgili … İl … Müdürlüğünce yürütülen soruşturma ve sonucu da, raporda hiç değerlendirilmemiştir. Bu nedenle mahkemece, özellikle davacının az yukarda belirtilen itirazlarını da karşılar şekilde, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman ve özellikle içerisinde iç hastalıkları ve enfeksiyon uzmanının bulunduğu öğretim görevlilerinden oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine açık rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

Hatalı Tıbbi Müdahale Sebebi İle Açılacak Davalara Uygulanacak Hükümler Ve Görevli Mahkeme

Hatalı tıbbi müdahale sebebiyle zarara uğrayan hasta yahut hastanın vefat etmesi halinde yasal mirasçıları hatalı tıbbi müdahale nedeni ile ortaya çıkan maddi zararın tazmini ve yaşamış oldukları acı, elem ve ızdırap sebebiyle manevi tazminat talebi için mahkemeye başvurabilirler. Bu durumda açılan davada eğer hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisi kurulmamışsa (örneğin acile gelen hasta ile hekim arasında sözleşmesel bir ilişki bulunmamaktadır) TBK 49 ve devamı maddeleri uyarınca haksız fiil hükümleri, eğer hasta ile doktor arasında sözleşmesel bir ilişki varsa vekalet sözleşmesi hükümleri uygulanacaktır. Ancak hasta estetik ameliyat ve müdahale amacı ile hekim ile bir sözleşmesel ilişki kurmuşsa burada eser sözleşmesi hükümleri uygulanacaktır. Önemle belirtmek gerekir ki; hekimin hastanın rızası ve onayı bulunmamasına rağmen bir müdahalede bulunması durumunda bu durumda vekaletsiz iş görme durumu söz konusu olduğundan vekaletsiz iş gören hekim hastaya karşı her türlü ihmalinden dolayı sorumlu tutulacaktır.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/1-L maddesi “Bağımsız çalışan doktorlar aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davaları tüketici mahkemesinde görülür. Şirket, adi ortaklık veya gerçek kişilerin işletici olduğu özel hastaneler aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya tüketici mahkemeleri görevlidir.” Şeklinde düzenlenmiş olup bağımsız çalışan doktor yahut özel hastaneler aleyhine açılacak davalarda görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir.

Hekimin kamu hastanesinde görev yapması halinde kamu hastaneleri veya sağlık kuruluşları aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme idare mahkemesidir. Yine vakıf yahut üniversitesi hastanelerinde meydana gelen hatalı tıbbi müdahaleler nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya görevli mahkeme idare mahkemesidir.

Hatalı Tıbbi Müdahale Sebebi İle Açılacak Davalara Uygulanacak Zamanaşımı

Kamu hastanelerine karşı idare mahkemesinde hizmet kusuruna bağlı olarak hatalı tıbbi müdahale  sebebiyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi zararın ve hekim hatasının öğrenilmesi tarihinden itibaren bir yıl, her halükarda ilgili eylem tarihinden itibaren 5 yıldır. Açılacak olunan dava tam yargı davası olup bu dava idarenin tazminat talebini kısmen veya tamamen reddi durumunda bu red işleminin tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava ikame edilmelidir. İdarenin 60 gün içinde cevap vermemesi halinde bu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmiş sayılması tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde hekim hatası nedeniyle idareye tam yargı davası açılabilir.

Haksız fiil hükümlerine dayanılarak özel hastane yahut  hekimlere açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halükarda haksız fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıldır. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa ceza davası zamanaşımı hükümleri uygulanır.

Vekalet sözleşmesi hükümlerine dayanılarak özel hastane yahut hekim aleyhine görevli tüketici mahkemelerinde açılacak maddi ve manevi  tazminat talepli davalarda zamanaşımı süresi 5 yıldır. Ancak hatalı tıbbi müdahale öncesinde hastanın rızası ve onayı alınmamış ise burada vekaletsiz iş görme hükümleri uygulanacağından zamanaşımı süresi TBK 146. maddesi uyarınca 10 yıldır.

Eğer eser sözleşmesi hükümlerine dayanılarak özel hastane yahut hekim aleyhine dava tesis edilecekse işbu davalarda zamanaşımı süresi 5 yıldır. Burada vekalet sözleşmesinde hükümlerinde yer alan zam aşımı süresinde ayrı bir zamanaşımı süresi daha bulunmaktadır. Eğer hekimin hastaya uygulanan hatalı tıbbi müdahale yahut uygulamalarda ağır kusuru bulunmakta ise yapılan işlemin niteliğine bakılmaksızın zamanaşımı süresi 20 yıldır.

Av. Burçak Kandemir