1. DELİL SÖZLEŞMESİ NEDİR ?

Delil sözleşmesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu 193. Maddesinde tanımlanmaktadır. İlgili maddeye göre; tarafların, yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla, Kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul ettikleri sözleşme olarak tanımlanmaktadır.

Delil sözleşmesinin konusunu, ispatta kullanılacak araç olan delillerin oluşturması sebebiyle; delil sözleşmesi ile taraflar, ancak ispat şartı olan yazılı şekil öngörebilecek veya ispat şartı olan yazılı şekil ile ispat zorunluluğuna istisna getirebileceklerdir. Buna karşın, tarafların delil sözleşmesi ile geçerlilik şartı olan yazılı şekil yerine başka bir delil veya şekil kararlaştırabilmeleri mümkün değildir. Örneğin taşınmazın devirleri tapu sicilinde resmi senet düzenlenmesi geçerlilik şartı olduğundan, taraflar delil sözleşmesi ile anılan hukuki işlemin tanıkla ispat edileceğini kararlaştırmaları mümkün olmayacaktır.[1]

2. DELİL SÖZLEŞMESİNİN DÜZENLENMESİ

Delil sözleşmesi, hukuki işlemler bakımından uygulanmakta olan katı delil sistemini aşabilmenin en önemli araçlarından biridir. HMK da mevcut olan; belli meblağın üzerinde olan uyuşmazlıkların senetle ispat kuralı kamu düzeninden sayılmadığından, söz konusu kuralın aksinin taraflarca kararlaştırabilmesi mümkün sayılmalı, tarafların bu kuralı bertaraf edebilecek delil sözleşmesi yapabilecekleri kabul edilmelidir.

Delil sözleşmesine ilişkin HMK 193 de açık bir biçimde şekli olarak yazılı şekilde yapılmasını düzenlemiştir. Delil sözleşmesinin adi yazılı şekilde yapılması yeterli olup, resmi şekilde yapılmasında da bir engel bulunmamaktadır. Delil sözleşmesi bağımsız olarak düzenlenebileceği gibi, maddi hukuk sözleşmesinin içerisine madde olarak da eklenebilir. Bununla birlikte; tarafların akdettikleri sözleşmede açık hüküm bulunmasa dahi, söz konusu sözleşmede üçüncü kişilerin tanık sıfatıyla imzaları mevcut ise ilgili sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda imzaları bulunan kişilerin tanıklıkları konusunda delil sözleşmesi yapılmış olduğu kabul edilmektedir. “Senet arkasına iki şahit isim ve imzası alınmış olmakla taraflar bu yazı nedeniyle çıkacak uyuşmazlıklarda tanıkların beyanına itibar edeceklerini kabul etmiş sayılırlar. Tanık dinlenmesi konusunda da delil sözleşmesi yapmış kabul edilmelidir.” (Yargıtay 13HD. 12.10.2000T., 2000/7285E., 2000/8410 K.)

Her ne kadar doktrinde bir kısım görüş yazılı koşulun geçerlilik değil, ispat koşulu için öngörüldüğünü savunsa da maddenin gerekçesinde; delil sözleşmesinin önemi sebebiyle, yazılı olması veya tutanağa geçirilecek beyanların imzalanması suretiyle yapılabileceği kabul edilmiştir.

Senetle ispat kuralının uygulandığı bir uyuşmazlıkta, bir tarafın iddiasını tanık deliliyle ispat etmek istediği takdirde, hâkimin, uyuşmazlığın senetle ispatının gerektiğini ancak muvafakat edilmesi halinde tanık dinlenebileceğini karşı tarafa açık bir biçimde hatırlatması gerekmektedir. Yargıtay bir kararında; mahkeme önündeki uyuşmazlıkta senetle ispatın zorunlu olduğu duruşmada, tanıkla ispat hususunda karşı tarafın açık muvafakat vermesi halinde sözlü delil sözleşmesi kabul edilir. Senetle ispatı gereken hususlarda bu husus hatırlatılarak, karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir (HMK 289) (YHGK 13.07.2005 T., 2005/13440E. 2005/461K.).

3. DELİL SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ

Delil sözleşmesinin geçerli olabilmesi için,

a) Delil sözleşmesi uygulanacak uyuşmazlığın belirli/belirlenebilir olmasıdır. Taraflar, “bundan böyle aramızda çıkacak bütün uyuşmazlıklar tanıkla ispat edilebilir.” şeklinde genel bir delil sözleşmesi yapmaları mümkün olmayacaktır. Delil sözleşmesinin taraflar arasında imzalanan sözleşme içeriğinde veya yarı bir şekilde yapılmış olsa dahi anlaşmaya atıfta bulunularak yapılması önem arz etmektedir.

b) Uyuşmazlıkta hangi delillerin “delil sözleşmesi” kapsamında olduğunun açıkça belirtilmesidir. Delil sözleşmesinin hangi deliller bakımından geçerli olduğu, hangi delilleri caiz hale getirdiği ve hangi delilleri yasakladığı açık bir şekilde belirtilmelidir.

c) Delil sözleşmeleri ancak taraflarca getirilmesi ilkesinin uygulandığı davalarda söz konusu olabilecektir. Resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalar bakımından akdedilecek olan delil sözleşmeleri geçerli olmayacaktır. Hâkim, tüm delillere kendiliğinden başvurabileceğinden delil sözleşmesi, resen araştırma ilkesinin tabi olduğu davalarda uygulanmamaktadır.[2]

4. DELİL SÖZLEŞMESİNİN TÜRLERİ

Delil sözleşmesinin kanuni tanımına göre münhasır ve münhasır olmayan delil sözleşmeleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Ancak öğretide daraltıcı ve genişletici etkili delil sözleşmeleri[3] olarak farklı ifadelere de başvurulmaktadır. İfadelerin benzer olanları aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.

A. Münhasır/Daraltıcı Etkili Delil Sözleşmeleri

Tarafların, başka delillerle ispatı mümkün olan uyuşmazlıkları yalnız belirli delil/delillerle ispatının kararlaştırıldığı sözleşme türüdür. Davanın taraflarının, dava açılmadan önce veya dava sırasında delillerin incelenmesine kadar, belirli bir vakıanın veya hukuki işlemin yalnız belirli delil/delillerle ispatının kararlaştırmaları halinde daraltıcı etkili (münhasır) delil sözleşmesi kurulur.

Daraltıcı etkili delil sözleşmesi akdedilmesiyle taraflar dava konusu uyuşmazlığın yalnızca belirledikleri delillerle ispatını arzu ettiklerinden, sözleşmede belirlenen vakıaları sadece sözleşmede belirlenmiş olan deliller ile ispat edebilecekler, söz konusu vakıaların ispatı için başka bir delile başvuramayacaklardır. Senetle ispat aranan hallerde tanıkla ispat edilebileceğini, tanıkla ispatı mümkün olan hallerde senetle ispatı kararlaştırabilirler.

Yargıtay ispat faaliyetinin, yalnızca kararlaştırılan deliller ile yerine getirilebileceğine karar vermekte ise de[4]; münhasır delil sözleşmesine rağmen, kararlaştırılan delilin aksinin yine aynı kuvvetteki başka bir delille ispatlanabileceğine ve tarafların iddialarını delil sözleşmesinde kararlaştırılan delillerden başka delillerle[5] de ispatlayabileceğine yönelik içtihatlara da rastlanmaktadır.

Yargıtay daraltıcı etkili delil sözleşmesinin varlığı durumunda, hâkimin kendiliğinden bilirkişiye başvuramayacağını belirtmektedir (Yargıtay 15 HD 16.01.2012, 2010/6871 E. 2012/18 K.). Öğretide bazı görüşlere göre, taraflar yalnızca belirli delil/delillerin kullanılmasını kararlaştırabilecekleri gibi, belirli delillere başvurulmasını kısıtlayabilmeleri de mümkün olmalıdır.

Taraflar delil sözleşmesinde sadece bir tarafın kayıtlarının tek ve kesin delil olacağına dair hükme yer verebilirler[6]. Ancak buna karşın bir diğer Yargıtay kararında HMK 193/2 hükmüne göre banka kayıtlarının tek ve bağlayıcı delil olacağı yönündeki delil sözleşmesinin (karşı tarafa belirli delillere itiraz konusunda hak tanımayan delil sözleşmesinin, yalnızca bir tarafın ticari defterlerinin delil olacağına yönelik delil sözleşmesinin) geçersiz sayılması gerektiğine hükmetmiştir.[7]

B. Münhasır Olmayan/Genişletici Etkili Delil sözleşmeleri

Tarafların, belirli vakıa veya işlemlerin, kanunun belirlemiş olduğu delillere ek olarak kararlaştırdıkları başka delil/delillerle de ispat edilmesi hususunda yapmış oldukları sözleşme türüdür. En önemli örneği, kanunun senetle ispatının zorunlu olan bir hukuki işlemin tanıkla da ispat edilebilmesine imkân tanıyan delil sözleşmesi olduğudur.

Bu tür sözleşmelerin amacı, tarafların ellerindeki delillerden vazgeçmeyip başkaca delillerle de ispat faaliyeti yürütebilmek olduğundan, karşı tarafın ispatın yalnızca delil sözleşmesinde belirtilen delil ile gerçekleştirileceği yönünde bir itirazda bulunması mümkün olmayacaktır.

Taraflar arasında akdedilen delil sözleşmesinin niteliği anlaşılamıyorsa, genişletici etkili delil sözleşmesi niteliğinde kabul edilmesi daha uygun olacaktır.

5. SONUÇ

Delil sözleşmelerinin bağlayıcı etkisi gereği, taraflar, delil sözleşmesinde kararlaştırdıkları delillerden başka bir delile başvurmayacaktır. Aynı şekilde, kanunun belirli delillerle ispatını öngördüğü bir uyuşmazlık bakımından caiz delil kategorisinde yer almayan bir delilin, delil sözleşmesiyle caiz delil olarak kararlaştırılması halinde, taraflardan birinin söz konusu delile dayanması durumunda karşı tarafça söz konusu delilin caiz olmadığına yönelik itirazda bulunulamayacaktır.

Yargıtay, tarafların delil sözleşmesinde kararlaştırdıkları delilin kesin delil niteliğinde olduğuna ve hâkimi bağladığına hükmetmektedir.[8]

HMK 193/2 hükmünde belirtilen “geçersizlik” sonucunun aynı zamanda kesin hükümsüzlük manasına gelmesi nedeniyle, tarafların itirazda bulunmaması halinde dahi, ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veyahut fevkalade güçleştiren delil sözleşmelerinin hâkim tarafından kendiliğinden gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. Delil sözleşmesinin 193/2 hükmüne aykırı değerlendirilerek hakimin geçersiz delil sözleşmesinin, geçerli kabul edilmesi taraflardan birinin delil gösterme hakkının ve buna bağlı ispat hakkının ihlal edilmesi durumunda, HMK 353/1-a-6 gereğince; bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vermesi gerekir.

Av. Enes Alpaslan HUT

----------------------

[1] Av. Tahsin Hatipoğlu, Medeni Yargılama Hukukunda Delil Sözleşmesi, s. 17

[2] Av. Tahsin Hatipoğlu, Medeni Yargılama Hukukunda Delil Sözleşmesi, s. 76-80

[3] Taşpınar, s.184;Akkaya, s.66 vd.

[4] “Bir hususun ispatı için münhasır delil sözleşmesi yapılmış ise, delil sözleşmesinde kararlaştırılan delilden başka delil kabul olunmaz. Buna göre, taraflar, delil sözleşmesi ile aynı zamanda delillerini hasretmiş olurlar, yani taraflar, delil sözleşmesinde kararlaştırdıkları deliller dışında başka delil gösteremezler (Yargıtay 15. HD, 13.06.2016T., 2015/5320 E., 2016/3358 K.)

[5] “Dairemiz uygulaması ve 6100 sayılı HMK 193/2 maddesi uyarınca, taraflar arasındaki münhasır delil sözleşmesine rağmen bu delilin aksi, yine aynı kuvvetteki başka bir delille ispatlanabileceği gibi taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri de geçersizdir. Bir başka deyişle, delil sözleşmesinin varlığı davacı/ birleşen davada davalı tarafın yasal delillerini sunma olanağını ortadan kaldırmayacağı gibi ticari defter ve kayıtlarının incelenmesine de engel teşkil etmeyecektir. (Yargıtay 11. HD 18.10.2017 T., 2016/3231 E. 2017/5473K.)”

[6] “Taraflar arasında akdedilen 01.01.2006 tarihli Tedarikçi Sözleşmesinin 3.16 maddesinde uyuşmazlık halinde davalı Migros A.Ş. (Perakendeci) kayıtlarının tek ve kesin delil olacağı hükmüne yer verilmiştir. Belirtilen hüküm “münhasır” delil sözleşmesi niteliğindedir. Bir davanın tarafları (dava açılmadan önce veya sonra) bir hususun (vakıanın, hukuki işlemin) yalnız belli bir delil ile ispat edileceği hakkında bir sözleşme yaparlarsa, buna münhasır delil sözleşmesi denir. Yani bu halde, o husus yalnız delil sözleşmesi ile kabul edilmiş olan delil ile ispat edilebilir; başka bir delille ispat edilemez. Yargıtay 19. HD 29.04.2010, 2010/4085 E. – 5302 K.”

[7] “Taraflar arasında imzalanan 28.05.2009 tarihli sözleşmenin kayıtların geçerliliği başlıklı 16. Maddesinde, işbu sözleşmenin uygulanmasından doğabilecek ihtilaflarda …SA’ nın usulüne uygun olarak tutulmuş defter ve kayıtlarının HUMK 287 maddesi anlamında muteber bağlayıcı kesin ve münhasır delil teşkil edeceği ve bu maddenin kesin delil sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. 6100 Sayılı HMK 193/1 maddesinde tarafların ispatın belirli delil veya delillerle yapılmasını kabul edebilecekleri belirtildikten sonra aynı maddenin 2. Bendinde, taraflardan birinin ispat hakkı kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçlendiren delil sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmiştir. Dayanak sözleşmenin 16. Maddesindeki düzenleme, ispatın belirli delil veya delillerle yapılmasını öngören bir düzenleme olmayıp, sözleşmenin tarafı olup ekonomik yönden de üstün olan sadece davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarıyla ispat imkanını verdiğinden söz konusu düzenleme 6100 sayılı HMK’ nın 193/2 gereğince geçersizdir. Yargıtay 15 HD. 11.02.2019T., 2017/2534E., 2019/541 K.”

[8] “Yanlar arasında imzalanan 18.05.2007 tarihli sözleşmenin 9.2.1 maddesinde Yapım İşleri Genel Şartnamesi sözleşmenin ekleri arasında sayılmıştır. Anılan şartnamenin 40. Maddesinde yüklenicinin ara hakkedişlere itirazı bulunması halinde karşı görüşlerinin neler olduğunu ve dayandığı gerekçeleri idareye vereceği ve bir örneğini de hakediş raporuna ekleyeceği dilekçesinde açıklaması ve hakkediş raporlarını ‘idareye verilen …. Tarihli dilekçemdeki ihtirazi kayıtla’ cümlesini yazarak imzalaması gerektiği, aksi takdirde hakkedişi olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yapım İşleri Genel Şartnamesi’ nin bu hükmü delil sözleşmesi niteliğinde olup sözleşmenin yapıldığı ve dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK 287m maddesi hükmünce delil olduğundan görevi gereği mahkemece ve temyiz halinde Yargıtay’ ca kendiliğinden göz önünde tutulur. Yarıgtay 15HD 21.05.2013T., 2012/4069E., 2013/3260K.”