Bilimin tanımını yaparsak, evrende var olan tüm olayları ve olguları tanımlamanın yanında, olay-olgu ilişkisi çerçevesinde nedensellik bağını bularak; bu bağ üzerinden saptanan ilişkileri genelleştirip teoriye dönüştürme faaliyetidir.” Bilim önce gerçeği arar, evrendeki düzeni bulmaya çalışır. Yani bilimin amacı, insanlığın rahat yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli araç, gereç ve yollarını bulur. Ve bununla kalmaz kendine münhasır bilimsel yöntemlerden yararlanarak bilgi üretir, tasnif eder ve kullanır.

“Bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgi hem hakikatin saptanmasını sağlayacak hem de insanlığın mutluluğa ulaştırmak için kullanılabilecektir.”

“Bilim görevi, insanoğlunun kendisini ve çevreyi anlama, açıklama ve kontroldür.” Bilim bu görevini yerine getirirken nitel ve nicel araştırma türlerinden yararlanır. Nicel araştırma türleriyse; temel araştırma, uygulama araştırma, laboratuvar araştırmaları, tanıtıcı araştırmalar, alan araştırmalarından ve keşfedici araştırmalardır. Nitel araştırma türlerine gelirsek; tekil olay incelemesi, belge incelemesi, eylem incelemesi, alan araştırması, nitel deney, nitel izleme çalışması, nitel izleme çalışmasıdır.

“Hukuk, toplumsal yaşam içinde kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen ve uyulması kamu gücüyle yaptırıma bağlanmış toplumsal düzen kurallarıdır.” Hukukun kısaca görevi; toplumsal düzeni sağlar, hukuki güvenlik sağlar, adalet sağlar, sosyal açından zayıf olanları korur, toplumsal ihtiyaçları karşılar.

Hukukun ve bilimin tanımından ve görevinden hareketle hukuk bilim midir?  

Bilimin ilgi alanına tüm evren girmektedir. Hukukun ise toplumsal yaşamla evrenin sadece bir kısmıyla ilgilenmektedir. Hukukla bilim arasındaki bir diğer ilişki bilim, kendi ilgi alanına giren olaylarla ve olgularla ilgilenmekteyken, hukuk ise sadece kişilerle ilgilenmektedir. Yani bilimin amacı olayların ve olguların ilişkilerin nedensellik bağını bularak ve teori oluşturmaktır. Hukukun böyle bir amacı söz konusu değildir.

“Bilim anlama (nedir?), (hipotez, kuram veya yasa düzeyinde) açıklama (niçin?) ve kontrol görevlerinden en az birini yerine getirmektedir. Hukuk ise toplumsal düzeni sağlar, hukuki güvenlik sağlar, adalet sağlar, sosyal açıdan zayıf olanları korur ve toplumsal ihtiyaçları karşılar.”

Bir diğer hukukun bir bilim olup olmadığına sorusuna cevap “bilimin türleri dikkate alınarak belirlenir. Hukuk, bilimin sosyal kısmına girmekle sosyal bilim olduğu hususudur. Hukuk sosyal bilimdir çünkü hukuku bilim ve uygulama kısımlara ayırarak, bilim kısmına yasa “yapma faaliyetinde bulunma kurallarına uygun yapıldığı takdirde, bilimsel bir içerik taşıyacaktır. Çünkü, düzenleme konusu olan sosyal sorunun tespiti ve norm haline getirilmesi süreci tamamen bilimseldir.” Yani “doğa bilimlerinin kurallarına ve sosyal bilimlerin gereklerine uyulmadan üretilen normlar etkin olmayacak ve sosyal düzeni tesis etme ve geliştirme yerine bozucu etki gösterecektir.Velhasıl hukukun sosyal bilim olduğu hususunda yasa yapma süreci bilimseldir.

Ancak hukukun sosyal bilim olduğu hususundan hareketle uygulama ilişkisine değinirsek: “..uygulayıcının olaylar arasında nedensellik ilişkisi kurmak ve bu yolla bir teoriye ve yasaya ulaşmak gibi bir görevi bulunmamaktadır. Zaten var olan bir normun uygulanması söz konusudur.” Değinmek gerekir ki, “mevcut olan yasa veya hukuk boşluğunu doldurma gereği ortaya çıktığında uygulayıcı kural getirmek zorunda kalabilir.” “Bazı durumlardan uygulayıcı mevcut normu göz ardı ederek yerine daha adil bir kural getirme çabasına girebilir. Söz konusu durumlarda verilen kararlar ile yargıç hukuku gerçekleşmektedir. Bu hukukun etkinliği bilimsel araştırma yöntemlerine uygun olarak kural oluşturulmasına bağlıdır. Yargıç (kıyas, tümevarım, tümdengelim gibi mantık kurallarından yararlanarak) kendi başına ayrıca (bilirkişilerden ve bilimsel heyetlerin desteğinden yararlanarak) dış yardımla kural üreterek sonuca varacaktır.”

Sosyal bilimlerin araştırma aşamasında görev alanların faaliyetleri bilimsel çalışma sayılacaktır. Ancak, uygulamacı olan bir yargıcın veya avukatın konumu, bu bilim dallarında araştırmacı olmayıp uygulama görevi olan hekim, mimar, mühendis ve biyologdan farklı değildir.”

Hukuku bir bilim dalı olarak görmeyip, kanun bilgisi veya sadece uygulama tekniği özelliği olduğu ileri süren HIRŞ, hukukla bilim arasındaki ilişkiyi şöyle ifade eder:  “Fikir tarihinin bize gösterdiği gibi, bilginler çok defa hayattan uzak kalarak, yeşil masa başında hayranlığımızı çeken hukuk sistemleri tasarlamışlar… Diğer yandan hukuk ilminin gayri ilmi vasfını ispat etmeye çalışan bir bilginin fikrine göre, … hukuk kaideleri gibi mefhumlar hayal, batıl itikat, sihir (magie) mistisizm olup gerçek değildir. Binaenaleyh, “hukuk ilmi” tabiri altında anılan çalışmalar “ilim” ünvanına layık değildir.” Hukuk bir bilim dalı olmayıp onun yurd bilgisi, kanun bilgisi veya sadece bir uygulama tekniği özelliği taşıdığı ileri sürülmektedir. O, metafizik gibi inan ve görüşlere dayanan, gerçeğe uymayan, bilim dışı bir imgeleme (tahayyül) den başka bir şey değildir.”

Julius Hermann v. Kirchmann: “Tatbikatçı hukukçulardan hangisine meşguliyetinin boşluğu ve yetersizliği hissi geçmez? Edebiyatın hangi kolunda hukukda olduğu kadar mana ve zevkden azade kitaplar kadar müteşekkil böyle bir yığın vardır? Bir çiçek fizyolojinin mevcudiyetlerini bilmesine gerek kalmadan açar keza, bir hayvan yaşar. Halk gramer bilmeden dilini konuşur. Dolayısıyla, hukuksuz yaşanamaz ancak hukuk ilmi olmadan da yaşanabilir… Hukuk ilmi tabiat ilimleri gibi konusu ile doğrudan doğruya temas halinde değildir. Hukuk Yahudilere vatandaşlık hakkı verilsin mi? Yahudilerle Hıristiyanlar arasında evlenmeye müsaade edilsin mi? Dayak ceza olarak kalsın mı? gibi konularla uğraşmaktadır…. Kanun koyucunun üç yeni düzeltici kelimesi koca kütüphanelerin okkalık kâğıt haline gelmesine yeter. Tabiat ilimlerinin yüksekliğine ve en küçük otun dahi bu mertebede olmasına karşın hukuk ilim olmaya layık değildir. Müspet kanunun kaidelerindeki keyfilik, ilmin içine de girer. Şerhlerin en kalın olduğu yerler bu gibi formalitelerin bahse konu olduğu yerlerdir. Millet ilimci hukukçulardan bıkmıştır. İlimle hukuk arasında tenakuz mevcuttur.”

“Saarbrücken Üniversitesinde 2002/2003 kış sömestresinde „Hukuki Düşünceye Giriş ve Çalışma “konulu toplantısında bir sunum yapan HERBERGER, Hukuk Fakültesinde bizim eğitimimiz, bilim “midir yoksa” ustalık” mıdır? Yoksa her ikisi birlikte midir? sorusunu sorarak şu yanıtı vermektedir: Kanımca, biz malzemenin karmaşıklığından ve teorik ağırlığında doğan sebeplerle bilim öğretmekteyiz. Ayrıca, teorik bilgilerin soyut normların somut olaya uyarlanması bakımından az miktarda sanatçılık anlamında bir yaratıcılık da bulunmaktadır. Bu nedenle hukuki faaliyet bir sanat sayılır. Örneğin bir avukat yasaları müvekkilinin lehine yorumlamakta, eğip bükmektedir.”

“Türk Hukukçulardan SEROZAN hukukun bilimselliği üzerine şu açıklamayı yapmaktadır: “Bilim doğanın, toplumun ve düşüncenin oluşum ve gelişim yasalarını, yani nesnel gerçeğin ve bu gerçeğin bilince yansıyışının yasalarını pratikte doğrulayarak, yöntemli ve sistemli biçimde bilgi olarak edinip yeniden üreten etkinliktir. Bu olgu karşısında adli tıbbın, karşılaştırmalı hukukun, hukuk tarihinin ve sosyolojinin öz ve biçim yönünden bilimselliği asla tartışılamaz… Hukuk kuralları akla, sağduyuya, evrensel insan haklarına dayanan, hakkında genel görüş birliğine varılmış düşünsel yargılardır. Varlıkları gelişigüzel gökyüzünde değil yeryüzünde (yaşamda), diğer bilim dallarının yardımıyla (tarih, toplumbilim…) aranır. Yani hukuk hem kurallarının üretimi hem de uygulanması aşamaları bakımından tamamen bilimseldir.

Fatih KUŞBEY

Hukuk Fakültesi Öğrencisi

Kaynakça

SÖZER A "BİLİM VE HUKUK." Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 20, ss.1081- 1117, 2014.