Hukuk fakülteleri, Türk toplumu açısından büyük öneme sahip fakültelerden birisidir. Geçmişten bu yana birçok aile evlatlarının hukuk okuması için elinden geleni yapmıştır. Yaklaşık 100 yıllık bir süreci ve bu dönemdeki toplumsal yapıyı düşünürsek insanlar avukatlara karsı saygıyla yaklaşmışlardır. Hâkim ve savcılar ise insanların büyük hürmet gösterdiği kişiler olmuşlardır. Bir hâkimle en ufak bir iletişime geçmek dahi toplumda büyük bir övgüyü hak eder hale gelmiştir. “Davacı”, “Bodrum Hâkimi” gibi birçok Türk filminde bu durum işlenmiştir. Toplumsal olarak bu saygının asıl sebebi ekonomik ve ticari dönüşümlerdir. 1980’li-1990’LI yıllar işletmeciler için altın çağ niteliği taşımaktadır. Üretim ve pazarlamanın artmasıyla da yeni bir sorun ortaya çıkmıştır; hukuki uyuşmazlıklar... Toplumsal olarak hukuki uyuşmazlıkların ciddi manada artış göstermesiyle beraber hukukçu ihtiyacı artmaya başlamıştır. Diğer sebeplerle de birlikte son yıllarda hukuk eğitimine karsı talep oldukça artış göstermiştir.

Söz konusu enflasyonu somut verilerle değerlendirirsek eğer ülkemizde 1980 yılında İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nde olmak üzere sadece 3 adet hukuk fakültesi bulunmaktaydı. Bu sayı 2010 yılında 25'i devlet üniversitesi, 33'ü vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 58 hukuk fakültesi, 2013 yılında 27’si devlet üniversitesi, 42’si vakıf üniversitesi olmak üzere 69 hukuk fakültesi ve son olarak 2018 yılında 36’sı devlet üniversitesi ve 44’ü vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 80 Hukuk fakültesi sayısına ulaşmıştır. Söz konusu fakültelerden 22 tanesi vakıf üniversitesi, 4 tanesi devlet üniversitesi olmak üzere 26 tanesi İstanbul ilinde bulunmaktadır. 2010 yılında ise 4’ü devlet üniversitesi, 16'sı vakıf üniversitesi olmak üzere 20 tane hukuk fakültesi bulunmaktaydı. Görüleceği üzere 28 yılda hukuk fakülteleri sayısında meydana gelen artış dünya nüfusu artış hızından bile kat be kat yüksektir.

Hukuk fakültelerinin sayılarının artısıyla doğru orantılı olarak öğrenci sayısı da artış göstermiştir. 2010 yılında 6022’si devlet üniversitesi, 2983'ü vakıf üniversitesi olmak üzere toplam da 9005 kişi, 2013 yılında 8778'i devlet üniversitesi, 6458'i vakıf üniversitesi olmak üzere 15236 kişi ve son olarak 2018 yılında ise 9502'si devlet üniversitesi 7160'ı vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 16662 kişi hukuk fakültelerinde eğitime başlamıştır. 2018 yılı Mart itibariyle ise tahmini 72018 öğrenci bir fiil hukuk eğitimi almaktadır.

Peki, hukuk fakültelerinin sayısı ile beraber öğrenci sayısının kısa zamanda bu kadar çok artmış olması söz konusu fakültelerin durumunu ne kadar etkilemiştir? Arz, talebi karşılayabilmiş midir?

Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eğitimime devam eden bir öğrenci olarak fakülteme bakacak olursam eğer; çoğu hukuk fakültesinde olduğu gibi Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi de inşaatının yapıldığı tarihte mevcut olan kapasiteye göre inşa edilmiştir. En büyük amfisi en fazla 150 kişilik iken diğer amfilerin kapasitesi 75-125 kişi arasında değişmektedir. Ancak tek bir dersi bile maalesef 200 kişiden az alan yoktur. Her yıl kabul edilen öğrenci sayısının artmasıyla tek bir dönemde kayıt yaptıran öğrencileri bile karşılayabilecek fiziki imkânlara sahip değildir. Durum böyle iken sadece teorik anlatıma dayalı olarak eğitim yapılabilmekte, öğrenci- öğretim üyesi diyaloğu kurulamamakta ve tartışma ortamı sağlanamamaktadır. 

Hukuk fakültelerinin çoğunda derslere devam zorunluluğunun bulunmamasının sebebi belki de fakültelerin fiziki olarak yetersiz olmasıdır. Eğitimin şu şekilde olduğu düşünülürse; hukuk fakültelerinde devam zorunluluğu var ve tüm öğrenciler bu sebeple derslerde bulunmak zorunda kalıyor. 5 kişinin oturması gereken yerde 7-8 kişi birden oturuyor, merdiven basamaklarını öğrenciler masa niyetine kullanıyor, kantinden veya koridordan sandalyeler alınmış ya da herkes evden katlanan sandalyesini getiriyor! Durumun vahameti hakkında başka bir örnek ise " sınav haftaları ". Fakültemizde 3 adet amfi, 1 adet büyük sınıf, 3 adet küçük sınıf ve 1 adet kütüphane mevcut. Kapasite ancak sınav olacak öğrencilere yeterli geliyor. Bir sonraki sınavı bekleyen öğrencilerin çoğu ise ya merdivenlere ya da direkt koridorlara oturarak ders çalışmaya çalışıyor. (Koridorlarda bulunan sıralar ise yer yetmediği için sınav salonlarına alınıyor.) Görüldüğü üzere en basitinden 1992 yılında kurulmuş hatta 2006 yılında Umuttepe Kampüsündeki yeni binasına taşınmış bir fakülte olarak Kocaeli Üniversitesi bile söz konusu talebi karşılayamamaktadır.

Serbest pazar ekonomisinin getirisi olan Vakıf Üniversitelerinin birçoğunun durumu ise çok daha vahim durumdadır. En kolay kar elde etme yöntemi olarak, 2 adet kürsü ve 3-5 masa ile vakıf üniversitesi adı altında Hukuk Fakülteleri kurulmuş ve kurulmaya devam etmektedir. Birkaç materyalin sağlanması ile Hukuk Fakültesi mi kuruluyor yoksa avukat fabrikası mı? 

Materyallerin sağlanması bir hukuk fakültesi kurulması için yeterli ise akademik kadro için ne yapılıyor? Tüm Türkiye genelindeki hukuk fakültelerine bakacak olursak Mart 2018 verilerine göre 72018 kişilik öğrenci kapasitesine karşılık toplamda 383 profesör görev yapmaktadır. Bu demek oluyor ki, ortalama 188 öğrenci 1 adet profesörden eğitim almaktadır. Ancak üniversite olarak değerlendirsek; İstanbul Üniversitesi 31 adet profesörü ile 7110 öğrenciye, Marmara Üniversitesi 28 adet profesörü ile 4619 öğrenciye ve Ankara Üniversitesi 25 adet profesörü ile 4349 öğrenciye eğitim vermektedir. Görüleceği üzere İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi sahip olduğu profesör sayısı ile en şanslı fakültelerdir. Geri kalan üniversitelerde bulunan profesör sayısı gittikçe azalmakta, 10 üniversitede 3 profesör, 8 üniversitede 2 profesör ve 13 üniversitede sadece 1 adet profesör eğitim vermektedir. Hukuk fakültelerinin sayısı hızla artarken nitelikli öğretim üyesi sayısı hesaba katılmamıştır. Bununla birlikte, sadece misafir öğretim üyesi çalıştırmak suretiyle faaliyet gösteren hukuk fakülteleri bile bulunmaktadır. 

Nitelikli öğretim üyesinin azlığının yanında fakülteler açısından yaşanan bir diğer sorun ise 4 yıllık eğitim sürecinde kullanılan eğitim metottur. Amerika Birleşik Devletleri’nde verilen hukuk eğitiminden, eğitim metodundan kısaca bahsedersek ülkemizde verilmekte olan eğitimdeki eksikliklere daha çok ışık tutulmuş olacaktır. 

Amerika'da hukuk öğrencileri ülkemizdeki gibi ceza hukuku, anayasa, yargılama usulü, vergi hukuku gibi birçok temel dersi almaktadır. Bunun yanında öğrenciler, araştırma ve yazma dersi ile birçok seçmeli dersi alırlar. Araştırma ve yazma dersi ile hedeflenen amaç; öğrencilerin kütüphane kullanmayı, bilgisayar destekli araştırma yapmayı ve hukuksal metinleri hazırlamanın özel tekniklerini öğrenmeleridir. Ayrıca birçok üniversite, öğrencilerine belli bir konuda araştırma makalesi yazma şartı koyar. 

Sınıf içi ders metodu ise örnek davalar üzerinden gerçekleşen Sokratik Metodudur. Sokratik metot, kısaca doğrudan doğruya soru sorma olarak ifade edilebilir. Burada amaç öğrencilerin hukuki bir problemi farklı bakış açıları ile incelemesini sağlamaktır. Bu sayede öğrenci, olayların farklı yorumlarına hâkim olabilecek, inançlarını sorgulayabilecek, zor konularda daha ayrıntılı düşünerek gerekçelendirmeyi öğrenmiş olacaktır. Kısaca hukuk öğrencisi hukuksal akıl yürütme sürecine hâkim olmayı öğrenecektir. 

Ülkemizde hukuk eğitimi ise sadece teorik temellerin atıldığı, pratik hayatla irtibatı bulunmayan bir eğitim sistemidir. Fakültelerin öğrencilere yüklemiş olduğu tek misyon dersi veren öğretim üyesinin görüşü doğrultusunda sınav kağıdını doldurarak mezun olunmasıdır. Bununla birlikte öğrencilerin yazma ve muhakeme yeteneklerinin artırılması, güncel gelişmelerin takibi amacına hizmet edebilecek akademik veya kültürel etkinlik sayısı ise yok denecek kadar azdır. Öğrenciler zorunlu derslerin yanında dikkate bile alınamayacak derecede az sayıda seçmeli ders almaktadır. Söz konusu seçmeli dersler bile seçmeli niteliğinde olmayıp dönemlik veya yıllık zorunlu alınması gereken seçmeli ders sayısı kadar açılan derslerden mecburi olarak seçilmektedir. Tabi önemli bir diğer neden ise yukarıda bahsetmiş olduğum fakültelerin fiziki yetersizliği neticesinde sınıf veya amfilerin kalabalık olmasıdır. Bu durumda öğrenciler derse aktif olarak katılamamakta ve eğitim kalitesinin daha da düşmesine sebebiyet vermektedir. 

Peki, bu durum nelere yol açmakta?

Her sene mezun olan binlerce Hukuk Fakültesi mezunlarından sadece çok şanslı azınlık kısım gerçek bir EĞİTİM alarak ve donanıma sahip olarak mezun olabilmektedir. Hukuk kurallarını doğru bir biçimde yorumlayarak olaylara uygulanabilmesini sağlayan hukuki muhakemenin eksikliğini ise Yargıtay kararlarından örnekler ile tamamlanmaya çalışmaktadırlar. Hukuk fakültesinin bir diğer amacı ise entelektüel seviyesi yüksek hukukçular yetiştirmektedir. Ancak birçok derste bahsedilmiş olsa bile mezunların çoğu Marcus Tullius Cicero, Jean-Jacques Rousseau, The Rule of Law veya Hukuk Felsefesi hakkında dahi tam anlamıyla bilgi sahibi değillerdir. 

Bütün bunların yanı sıra hukuk eğitiminin amacı hür düşünceli, hayata ve olaylara geniş pir perspektiften bakabilen, ufku geniş, entelektüel seviyesi yüksek, farklı görüş ve düşüncelere saygılı, kendine güvenen, düşüncesini korkmadan ifade edebilen ve inandığı doğrular uğruna mücadele etmekten çekinmeyen hukukçular yetiştirmektir. 

Bizlere düşen ise daha iyi bir toplum düzeni, daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir yargı sistemi kurma konusundaki hayallerimizi gerçekleştirmek için istekli olmaktır. Ufkumuzu açık tutup, bizlere çizilmiş sınırları aşmaya çalışarak ve mesleğimize ve kendimize saygı göstererek iyi bir hukukçu olmak dileğiyle. 

Sistem bize değer vermedi ancak,

“ ...Umut denilen şey hem var olan hem var olmayan bir şeydi. 

Tıpkı yeryüzünün yolları gibi. 

Başlangıçta, yeryüzünde yol falan yoktu, insanoğlu gide gele şekillendirmişti yollarını…”  

Lu Hsun

Stj. Av. Melike SEVİNGEN