ÖRNEK 1) Belki de son 10 yılın kesintisiz ve en büyük tartışmaları Anayasa’ nın ve kanunların uygulanıp uygulanmadığı veya doğru uygulanıp uygulanmadığı üzerinedir. Bu tartışmanın fitilini ateşleyecek son olay ise baroların kendi şehirlerinden başlayıp yürüyerek başkent Ankara’ ya girmek istemeleri üzerine kolluk kuvvetlerince engellenmeleri olmuştur.
AY 34/1 maddesi “ Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” demektedir. Hüküm gayet açık ve nettir. Bazı çevreler “İzin alınmadan yapılan gösteriyi kolluk kuvvetleri engelleyebilir.” deseler de bu hükmün hatırlatılmasıyla sus pus olmuşlardır. Ancak aynı maddenin 2. Fıkrası soyut bir hüküm olup yoruma açıktır. Bu fıkra “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla kanunla sınırlanabilir” demektedir. Yoruma açık bu hükümle birlikte her görüş kendi menfaatine göre söz konusu yürüyüşün kamu düzenine, milli güvenliğe ve fıkrada geçen diğer etkenlere uygun olduğu ya da olmadığı görüşünü savunmuştur. İktidar da kendi menfaatine olan yorumu yapmış(doğruluğu tartışılır bir yorum) ve yürüyüşü sınırlandırmıştır.
ÖRNEK 2) 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçimlerinde meclisin toplantı yeter sayısının 367 olabileceği görüşü ortaya atılmıştır. Yeter sayıya ulaşılmadan yapılan seçimin iptali istemiyle CHP Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkemesi’ nden toplantı yetersayısı sağlanamadığından seçimlerin iptali kararı çıkmıştır. Bu karar iktidar olan AKP’ nin aleyhine bir karardır. Bunun üzerine 7 Mayıs 2010 tarih ve 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla Anayasa Mahkemesi’ nin yapısı ve üye seçim usulü çok büyük ölçüde değiştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi uysal bir yapıya bürünüp bağımsızlığını büyük oranda kaybetmiştir. Prof. Dr. Kemal Gözler’ e Anayasa Mahkemesi’ nin verdiği karar kadar AKP’ nin Anayasa Mahkemesi’ nden intikam alırcasına yaptığı bu değişiklik de bir o kadar yanlıştır[i].
ÖRNEK 3) Daha da eskiye gidelim. 1946-1960’ lı yıllara… Milletvekili seçim usulü olarak basit çoğunluk sistemi uygulanıyordu. Bu usulde ülkede İstanbul hariç her il bir seçim çevresi olmak üzere bölünmüştü. Bir seçim çevresinde en çok oyu alan parti o çevrede istisnasız bütün milletvekillerini alıyordu. İktidarda olan CHP adaletsiz olan bu usulü kendi menfaatine olduğu için Demokrat Partinin baskılarına rağmen değiştirmemişti. Ancak devran döndü ve Demokrat Parti iktidara geldi. Aynı seçim sistemi uygulanmaya devam ediyordu. Hatta 1954 seçimlerinde Demokrat Parti oyların %56’ sını meclisteki sandalyelerin ise %93’ ünü almıştır. Sistemdeki adaletsizlik burada çok açık fark edilmektedir. Bu kez de CHP seçim sistemlerinin değişmesi için baskılarda bulunmuş ama böylesi gücün tadına varan Demokrat Parti hiç oralı olmamıştır.
Daha birçok örnek verilebilir bu konuyla ilgili. Görüldüğü üzere Cumhuriyet tarihimizde maalesef iktidarlar kendi eleştirdiği şeyi dahi yeri geldiğinde siyasetinin bir parçası haline getirmeyi ya da uyguladığı siyaset tarzını menfaatine ters geldiği için eleştirmeyi de ihmal etmiyor. Hukuku kendi menfaatine yoran ve kullanan dünya üzerinde de birçok iktidara rastlayabiliriz. Bir örnek verecek olursak:
1933 Portekiz Anayasası’ nın 8. Maddesine göre; her birey ve topluluk, anayasa tarafından tanınan düşünce ve ifade özgürlüğünü, dilediği şekilde kullanabilirdi. Ancak Salazar’ ın Estada Novo’ sunda ( Yeni Devlet) siyasi ve hukuki işlerliğin düzenleyicisi yasalar değil kararnamelerdir. Dolayısıyla Salazar’ ın kararları yasanın dahi üstünde sayılıyordu. Hukuku kullanarak çıkarılan kararnamelerle söz konusu 8. madde işlevini yitirmişti. Ülkede iktidar aleyhine sarf edilen sözler Salazar’ ın kararnameleriyle sansürleniyor ve artık ülkede ifade ve düşünce hürriyetinden bahsedilemez oluyordu.
Maalesef hukuk, hukuk fakültesi ders kitaplarında öğretildiği gibi saf ve temiz değil veya bir şekilde kitaplardaki gibi uygulanmıyor. Hukuk doğru kullanılırsa insanlık için çok büyük bir nimet yanlış kullanılırsa ölümcül bir silaha dönüşebilir.
Yazımı Prof. Dr. Ali Dursun Ulusoy’un şu sözleriyle noktalamak istiyorum: “ Bir ülkede hukuk uygulaması ne kadar teoriye ve kitaplara yakınsa, o ülkenin hukuku o kadar ileridir. Tabii ki de o ülke aynı zamanda o kadar demokratiktir.[ii]”