5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/4 maddesine göre; iddianamede şüpheliye atılı suçu oluşturan olayların mevcut olan delillerle ilişki kurularak anlatılması gerekir.

Başka bir söylemle; şüphelinin atılı suçu işlediği anlatılırken, şüpheli hakkında dosyada yer alan deliller açıklanmalı, şüphelinin atılı suçu nasıl işlediği dosyada bulunan deliller ışığında izah edilmelidir.

Burada iddianame, mahkemenin yargılama konusu ile ilgili görev ve yetki sınırlarını tespit etmektedir.

Çünkü hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin eylem ve faili hakkında verilebilmektedir (CMK m. 225/1). Burada mahkeme, iddianamede belirtilen şüpheli ve olay dışında bir hüküm kurması söz konusu olamaz.

Örneğin; tehdit suçuna yardım etme eyleminden açılan davada genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olacaktır.[1]

Bu nedenle, iddianamede olayın gerçekleşme biçiminin açık bir şekilde belirtilmesi ve suç ile ilgili olarak dosyada bulunan somut delillerle ilişkilendirilmesi gerekir.

İddianamede sadece sevk maddelerinin gösterilmesi yeterli midir?

İddianamede, fail hakkında suç ile ilgili bir anlatımın bulunması gerekir. Dosyada var olan delillerle ilişki kurulmadan sadece sevk maddesi gösterilerek iddianame düzenlenmesi yeterli görülmemektedir.

Burada sadece şüpheli, müşteki ve tanık beyanına yer verilip, failin eylemi ne zaman, nerede, nasıl, kime karşı gerçekleştirdiği hususu ifade edilmeden, “şüphelinin X maddesi gereğince Y suçundan cezalandırılması” şeklindeki ifadelerle yetinilmesi hali iddianamenin iadesine neden olacaktır.

Nitekim bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında ayrıca dava açıldığını göstermez.[2]

Örneğin; sanıkların mağdurlara yönelik eylemleri nedeniyle açılan davanın konusunun fuhuş suçunu oluşturduğu olayda, insan ticaret suçundan iddianame hiç söz edilmemesi halinde, sanıklar hakkında insan ticaret suçundan CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir davanın bulunduğundan söz edilemeyecektir.[3]

Bu nedenle iddianamede, bir olay kabulünün bulunması gerekir. Bu konudaki eksiklik halinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/4. Maddesine uygun bir iddianameden söz edilemez ve bu durum nedeniyle iddianame iade edilmelidir.[4]

İddianame veya iddianame yerine geçen belge ile (örneğin görevsizlik kararı ile) kamu davası açılmadığı sürece bir olaya dair eylem ve fail hakkında yargılama sürdürülemez.

Başka bir söylemle; davasız yargılama olamaz. Bu yüzden iddianame veya iddianame yerine geçen belgede (örneğin görevsizlik kararında) bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında, kamu davası açıldığı manasına gelmez. Burada sözü edilen olayla ilgili karar verilemeyecektir.[5]

Örneğin; sanığın tahsil ettiği kira bedelini kayıtlara geç intikal ettirmesi şeklindeki eyleminin kullanma zimmeti niteliğinde kabul edildiği olayda, sanığın köyün içme suyunu sağlayan pompanın elektrik borcunun ödenmesi için toplanan paranın bir kısmını mal edindiği şeklinde bir anlatıma yer verilmemesi halinde bu olay ve fail ile ilgili hüküm kurulamayacaktır.[6]

Örneğin; sanık hakkında mağdura yönelik kasten yaralama ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından açılan kamu davasında, nitelikli tehdit suçlarından usulüne uygun olarak açılmış dava bulunmaması halinde tehdit suçundan hüküm kurulamayacaktır. Burada ek savunma hakkı verilmesi yeterli olmayacaktır.[7]

Yargıtay, iddianamede dava konusu yapılan eylemin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması zorunluluğuna bazı kararlarında işaret etmektedir.[8]

Örneğin; sanık hakkında, kredi kartının kötüye kullanılması suretiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245/3. maddesi uyarınca yargılanması amacıyla kamu davası açıldığı olayda, dosyada resmi belgede sahtecilik suçundan açılmış bir dava bulunmadığının belirlenmesi halinde iddianamede belirtilen hukuki nitelendirme ve eylemlerin dışına çıkılarak sanık hakkında açılmayan resmi belgede sahtecilik suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı olacaktır.[9]

Sonuç olarak burada iki husus üzerinde durulmalıdır. Birincisi, iddianamede fail ile ilgili eylem ve suçlar bağımsız şekilde anlatılmalıdır. Bir olayın anlatımı sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o eylemin nitelendirildiğini ve o eylem ile ilgili dava açıldığını göstermeyecektir. Burada aranan ölçü, olayların birbirinden bağımsız anlatılmasıdır.

İkincisi ise, iddianamede fail ile ilgili anlatılan eylemlerin birbirinden bağımsız olarak hukuki nitelendirilmeye tabi tutulmasıdır. Cumhuriyet savcısı, fail ile ilgili olayları birbirinden bağımsız olarak açıklaması ve yine faile isnat edilen eylemleri birbirinden ayrı olarak hukuki nitelendirmeye tabi tutması gerekir.

Örneğin; dosyada mevcut iddianamede açıklanan olaylar ile sanığın veya birden fazla olması halinde her bir sanığın ne şekilde ilişkilendirildiği açıklanmadan dava açılamaz. Böyle bir durumda iddianame tavzih ettirilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.[10]

Bu durumun hükmün gerekçesinde de dikkate alınması gerekmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230. maddesi gereğince, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gerekçede gösterilmesi şarttır. Ayrıca gerekçede; ulaşılan kanaat, sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen eylemleri gösterilmeli ve bu eylemlerin hukuki nitelendirmesinin yapılması gerekir.

Hükümde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi bölümünde, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi şarttır. Bu nedenle hükmün gerekçesinin, mantıksal ve hukuksal birliktelik içinde herkesi tatmin edecek ve anlaşılır şekilde oluşturulması zorunlu bir işlemdir.

Burada beklenen, Yargıtay denetimine imkân sağlayacak şekilde kararın gerekçeli olmasıdır.[11]

Bu nedenle iddianamenin de belirli bir düzeyde gerekçeli olması gerekir. İddianamede anlatılan olaylar ve atılı suça ilişkin deliller birlikte değerlendirilmeli ve anlatım bölümünde eylemler ile deliller arasında mantıksal ve hukuksal bağ kurulmalıdır.

Burada ayrıca iddianamede belirtilen ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılmaması gerekir. Yani davaya konu edilmeyen eylem veya olaydan dolayı yargılama yapılmamalıdır. Çünkü açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırı olacaktır.

Örneğin; Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede eylemin, sanıkların örgüt faaliyeti kapsamında sigara ve bir kısım sanıklar yönünden akaryakıt kaçakçılığı yapma şeklinde ifade edilmesi, davanın temelini oluşturan iddianamede sigara kaçakçılığı ve petrol kaçakçılığı suçunun unsurunu oluşturan eylemlerin açıkça anlatılmasını da gerektirecektir.[12]

Örneğin; İddianamede anlatılmayan ve sanığa isnat edilen TCK'nın 43. maddesinin uygulanmasını sağlayan eylemler hakkında dava açılması sağlanmadan sanığın savunma hakkının kısıtlanarak karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 289/1-h maddesine aykırı olacaktır.[13]

İddianamede anlatımı yapılmayan olaylar ve eylemler ile ilgili hüküm kurulmamalıdır. Bu gibi durumlarda, iddianamede yer almayan bu eylemler ile ilgili olarak Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması, kamu davası açılması halinde ise zorunlu görülmesi durumunda davaların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerekir.[14]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] Y.4.CD, E: 2014/20407, K: 2015/21766, T: 23.02.2015.

[2] Y.4.CD, E: 2020/20207, K: 2020/11659, T: 14.10.2020.

[3] Y.4.CD, E: 2020/20207, K: 2020/11659, T: 14.10.2020: “... CMK’nın 170/3-4-6 maddesi uyarınca, iddianamede mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği, yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri mevcut delillerle ilişkilendirilerek yüklenen suçu oluşturan olaylar gösterilmeli, CMK’nın 225. maddesine göre, hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilmelidir. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21/02/2012 gün 4/570-51 sayılı kararında açıklandığı üzere, soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/ fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve kanıtlarını sunabilmelidir. İddianame, sanığa isnat edilen ve suç sayılan maddi fiilleri açıkça göstermeli, hukuki nitelendirmesi yapılan fiilin kanunda karşılığı olan suç ve cezası hakkında bilgi içermelidir. İsnat edilen suçun dayanağı maddi olaylar hakkında savunmasını yapabilecek şekilde sanığın bilgilendirilmemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6/3-(a) maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple, bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında ayrıca dava açıldığını göstermeyecek, dava konusu yapılacak eylemin iddianamede bağımsız olarak anlatılması ve sevk maddesinin belirtilmesi gerekecektir. Bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesinin o olay hakkında dava açıldığını göstermeyeceği, dava konusu yapılacak eylemin bağımsız olarak iddianamede açıklanması gerektiği, fuhuş suçundan iddianame düzenlenerek açılan davada CMK’nın 226. maddesi uyarınca insan ticareti suçundan ek savunma verilerek dava konusunun dışına çıkılamayacağı, aksine yargılamaya devam edilip insan ticareti suçundan hüküm kurulduğu takdirde Anayasanın 90, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanmayı düzenleyen 6. Ve CMK’nın 225/1. maddelerine aykırı davranılacaktır. İddianamedeki olayın anlatım biçimi ve uygulanması istenen kanun maddelerine göre; sanık ŞM hakkında müşteki D’e, sanık F. ile E. hakkında müşteki B.’a yönelik eylemleri nedeniyle açılan davanın konusunun fuhuş suçunu oluşturduğu, insan ticaret suçundan iddianame düzenlenmediği, sanıklar hakkında insan ticaret suçundan CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir davanın bulunmadığı...”

[4] Y.10.CD, E: 2019/1114, K: 2021/1745, T: 08.02.2021: “…CMK’nın 225/1. maddesindeki “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu …”

[5] Y.9.CD, E: 2020/3890, K: 2020/2493, T: 07.12.2020: “...CMK’nın 225/1 maddesinde, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça dair fiil ve faili hakkında verilir.” hükmüne yer verilerek “davasız yargılama olmaz” ilkesinin benimsendiği, madde uyarınca hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, mahkemece ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebileceği, İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılarak hüküm kurulmasının olanaklı olamayacağı, Görevsizlik kararları niteliği itibariyle iddianame yerine geçen belge niteliğinde olup, iddianameye konu edilen ancak görevsizlik kararında yer verilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılarak hüküm kurulması CMK’nın 225/1 maddesinde benimsenen “davasız yargılama olmaz” ilkesine açıkça aykırılık teşkil edeceği ...”

[6] Y.5.CD, E: 2015/10005, K: 2018/2096, T: 22.03.2018: “…b) CMK'nın 225/1. maddesindeki "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir." şeklindeki düzenleme karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 09/10/2007 gün ve 2007/11-44-200 sayılı kararlarında vurgulandığı gibi bir olayın açıklanması sırasında başka bir hadiseden söz edilmesinin o hadise hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği ve dava konusu yapılan eylemin açıklıkla ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiği, bu kapsamda kamu davasına dayanak teşkil eden 29/11/2004 tarih, 2004/131 sayılı iddianamede sanığın köyün içme suyunu sağlayan pompanın elektrik borcunun ödenmesi için toplanan paranın bir kısmını mal edindiği şeklinde bir anlatıma yer verilmediği, bu itibarla bu eylemle ilgili dava açılmadığı nazara alınarak söz konusu madde uyarınca usulen kamu davası açılması sağlanmadan belirtilen eylemin sübut bulduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,…”

[7] Y.1.CD, E: 2015/5440, K: 2017/275, T: 07.02.2017.

[8] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 13/03/2018 tarihli ve 2018/97 Karar sayılı kararı.

[9] Y.11.CD, E: 2008/4190, K: 2008/8890, T: 17.09.2008: “…5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hükmün mevzuu iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, sanık hakkında, kredi kartının kötüye kullanılması suretiyle 5237 sayılı TCK.nun 245/3. maddesi uyarınca yargılanması amacıyla kamu davası açıldığı, Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulu'nun 24.03.1998 gün, 50/105, 01.09.1999 gün, 137/146 ve 23.10.2001 gün, 226/227 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesinin, o olay hakkında da dava açıldığı şeklinde kabul edilemeyeceği ve esasen iddianamede söz konusu maddi olay hakkında ayrıca soruşturma yapıldığının belirtilmiş olduğunun anlaşılması ve görülen dosyada resmi belgede sahtecilik suçundan açılmış bir dava bulunmadığının belirlenmesi karşısında, 5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi hükmüne göre, iddianamede tavsifi yapılan suçla bağlı kalınarak yargılamaya devamla karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, iddianamede tavsifi yapılan fiilin dışına çıkılarak sanık hakkında açılmayan resmi belgede sahtecilik suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması,…”

[10] Y.7.CD, E: 2017/11305, K: 2018/4169, T: 29.03.2018.

[11] Nitekim bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 25.01.2011 gün ve 2010/7-192 E., 2011/1 K. sayılı kararında ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır.

[12] Y.7.CD, E: 2014/30216, K: 2018/2886, T: 15.03.2018.

[13] Y.10.CD, E: 2020/4166, K: 2020/5945, T: 20.10.2020: “…sanık ... hakkında ise uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş; kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesince sanık ...'ın evine gelen ... ve ...'ye kullanmaları için madde verdiğine ilişkin beyanı esas alınarak sanık ...'ın zincirleme olarak birden fazla kişiye uyuşturucu madde satma eylemleri sabit olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi hükmü düzeltilerek sanık TCK'nın 188/3. maddesi uyarınca verilen cezanın TCK'nın 43. maddesi gereğince herbiri ayrı ayrı cezalandırılabilir eylemlerin varlığını kabul ederek uygulama yapıldığı ancak iddianamede sanık ...'ın diğer sanıklar ... ve ...'ye uyuşturucu madde sattığına ilişkin eylemlerden bahsedilmediği, ...'ın ... ve ... ile birlikte uyuşturucu madde satma suçundan dava açıldığı sabit olmakla; iddianamede açıklanan eylemin dışında ...'ın davaya konu edilmeyen, diğer sanıklar ... ve ...'ye ayrı ayrı uyuşturucu madde satma eylemi bulunduğundan bahisle iddianamede belirtilen eylemin dışında iki ayrı eylemin varlığını kabul ederek iddianameye konu edilmeyen fiiller nedeniyle TCK'nın 43. maddesi uygulanarak cezanın artırılması ve sanığın kendi eylemlerini söylemesi nedeniyle de TCK'nın 192/3. maddesi uyarınca cezadan indirim yapılması kanuna aykırıdır…”

[14] Y.4.CD, E: 2019/3849, K: 2019/15125, T: 03.10.2019: “…. iddianamenin anlatım kısmında sanık A'nın elinde sopa varken katılan B'yi "C’nin selamı var bu dava hiç bitmeyecek siz göreceksiniz" şeklinde tehdit ettiğine dair bir anlatımın yer almadığı gözetilmeden, sanığın bu eylemi gerçekleştirdiği kabul edilerek, TCK'nın 106/2-a maddesi gereğince 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle, CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılmış, katılanın soruşturma evresindeki ifadesinde geçen ve sanık A'nın olay yerinden ayrılırken söylediğini iddia ettiği tehdit içeren sözleri ile katılanın yargılama aşamasındaki beyanında, adı geçen sanığın elinde sopa olduğu halde sarf ettiğini iddia ettiği sözleri göz önüne alınarak, iddianamede yer almayan bu eylemler ile ilgili olarak Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması, kamu davası açılması halinde ise gerekli görülmesi halinde davaların birleştirilmesi yoluna gidilmesi ve sanığın hukuksal durumunun mevcut kanıtlara göre değerlendirilmesi gerektiği gözetilmemiştir…”