Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki hükmün kesinleşmesinden sonraki tüm görevler infaz hakimliğine verilmiş değildir. 4675 Sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu’nun göreve ilişkin 4. maddesinin“ Madde 4İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, veya diğer mevzuat hükümlerine aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. (Ek:14/4/2020-7242/4 md.) Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan şikâyetleri incelemek.

6. (Ek:14/4/2020-7242/4 md.) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin mahsup, ceza zamanaşımı ve hükümlünün ölümü hâllerinde verilecek kararlar da dahil olmak üzere hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi gerekli kararları almak ve işleri yapmak.

7. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.” şeklindeki hükmünde 1. fıkranın ilk dört bendi açık nitelikte olup görev yönünden uyuşmazlık olabilecek bir konu yoktur. 5 , 6 ve 7. bentler ile 2. fıkra ise infaz hakimliğinin diğer mahkeme ve mercilerle arasındaki görev uyuşmazlıklarında çözüm getirici niteliktedir.

İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının 5 ve 6. bentlerinde de açıkça belirtildiği gibi infaz hakimliklerinin görevi kural olarak, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin karar ve işlemler olup daha yargılama aşamasında hüküm kesinleşmeden önceki kararlarda ve infazdan sonraki kararlarda kural olarak infaz hakimliği görevli değildir, infaz sırasında infaz hakimliğinin görevi ortaya çıkmaktadır. Buna göre infaz hakimliğinin bir konuda görevli olabilmesi için CMK'nın 223/5-6. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü yada mahkumiyet yerine veya mahkumiyetin yanı sıra verilen güvenlik tedbirinin olması gerekir. Bu bağlamda Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinde adı geçen denetimli serbestlik tedbirlerinin tamamında infaz hakimliği görevlidir denilemez, zira yönetmelikteki bütün denetimli serbestlik tedbirleri mahkumiyet veya güvenlik tedbirinin kesinleşmesi ile ilgili değildir. Nitekim Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin dayanak başlıklı 3. maddesinde 5402 Sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu'nun 15/A maddesine atıfta bulunulmuş, 15/A/1 maddede ise şüpheli, sanık ve hükümlü denilmiş olup kural olarak şüpheli ve sanık infaz hakimliği görevinde değildir. Bu tespite göre bazı örnekler verilebilir:

CMK'nın 109. maddesindeki adli kontrol kararlarına uyulmamasında denetimli serbestlik müdürlüklerince dosya kapatıldığında şüpheliler tarafından infaz hakimliğine şikayette bulunulmakta ise de henüz CMK'nın 223. maddesi anlamında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığından infaz hakimliği bu şikayette görevli değildir. Kamu davası açılmamışsa görev C.Savcısına yada C.Savcısının talebine göre Sulh Ceza Hakimliğine, kamu davası açılmışsa ilgili mahkemeye aittir.

CMK'nın 113. maddesindeki güvence ile ilgili kararlarda, soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hakimi, yargılama aşamasında ilgili mahkeme görevlidir.

Kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde bulundurmak suçundan dolayı TCK'nın 191. maddesi kapsamında C.Başsavcılığınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı içerisinde verilen asgari 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirinin denetimli serbestlik müdürlüğünce uygulanmasında şüphelinin yaptığı ihlallede görevli mercii kararı veren C.Başsavclığıdır, bu hususta Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2018/336 esas, 2018/1631 karar sayılı kararı vardır. Yine TCK'nın 191. maddesinin değişiklikten önceki haline göre mahkemelerce mahkumiyet hükmü kapsamında olmadan doğrudan verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararlarının uygulanmasındaki ihlaller ile TCK'nın 191. maddesindeki değişiklikten sonra mahkemelerde devam etmekte olan davalar nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı içerisinde verilen denetimli serbestlik tedbiri kararlarının uygulanmasındaki ihlallere yönelik yapılan şikayetlerde görev kararı veren mahkemeye aittir. Zira bu kararlar kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmüne bağlı olarak verilmemiş, sadece bir tedbir olarak verilmiştir.

Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip CMK'nın 231/8 maddesindeki yükümlülüklerin yüklenmesine karar verildiğinde, bu yükümlülüklerin denetimli serbestlik müdürlüğünce yerine getirilmesi sırasında sanığın yaptığı ihlallerde ihlallin gerçekleşip gerçekleşmediği, sanığın mazeretinin yerinde olup olmadığı hususundaki değerlendirmeler ve şikayetlerde görev, kararı veren mahkemeye aittir, zira CMK'nın 223. maddesi anlamında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü yoktur.

TCK'nın 50. maddesi gereğince verilen kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlarla ilgili sonradan verilecek kararlarda görev, infaz hakimliğine aittir, zira seçenek yaptırımlar sonuç olarak mahkumiyet hükmü niteliğindedir, maddede de görev açıkça belirtilmiştir. Yine hapis cezasının ertelenmesinde asıl mahkemesince denetim süresi içerisinde belirlenen yükümlülüklere hükümlünün uymaması üzerine hükümlünün bildirdiği mazeretlerin değerlendirilmesi ve verilecek kararlarda infaz hakimliği görevlidir, zira denetim süresi içerisinde belirlenen yükümlülükler mahkumiyet kararına bağlı olarak belirlenmektedir, ayrıca görev maddede açıkça belirtilmiştir.

Uzlaştırmanın gerçekleşmemesi üzerine verilen karar kesinleştikten sonra, hükümlü tarafından uzlaştırmanın şekline, tebligatların usulüne uygun olmadığına veya hakkında uzlaştırma uygulanmayan bir hükümlü tarafından suçunun uzlaştırma kapsamına girdiğine dair yapılacak taleplerde görev, kararı veren mahkemeye aittir, zira infaz hakimliğinin işin esasına girerek değerlendirmede bulunma görevi yoktur.

Disiplin ve tazyik hapsi ile ilgili kararlarda, kararı veren mahkeme görevlidir. Bu kararlar CMK'nın 223. maddesi anlamında mahkumiyet veya güvenlik tedbiri değil, sadece bir tedbirdir. İcra mahkemesince verilen tazyik hapsinin zamanaşımına uğradığına karar verilmesine yönelik C.Başsavcılığı taleplerinin icra mahkemesine yapılması gerekir.

İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 4/2. maddesinde "Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır." denilmektedir. Buna örnek olarak, suçun sabit olması ile verilen TCK'nın 57/1 maddesindeki akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinden sonra sağlık raporuna dayanılarak yapılan hastaneden çıkarılma ve TCK 57. madde gereğince yapılacak devamı talepleri verebiliriz. TCK'nun 57. maddesi gereğince hükümlü hakkında hastaneden çıkarılma ile birlikte tıbbi kontrol ve takip kararının da verilebilecek olmasına, bu kararın dosya kapsamı ve hükümlünün durumunun değerlendirilerek verilmesi gerekmesine, yine tıbbi kontrol ve takip kararından sonra TCK'nun 57/5. maddesi gereğince toplum açısından tehlikeliliği artan hükümlü hakkında koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine TCK'nun 57/1. maddesi gereğince hükmedilmesi gerekip TCK 57/1 deki mahkemenin kararı veren mahkeme olmasına göre takdire dayalı olarak TCK'nın 57. maddesi gereğince verilmesi gereken bu kararlarda görevli mahkeme asıl kararı veren mahkeme olmaktadır. Yani TCK'nın 57/1. maddesindeki akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri, suçun sabit olmasına bağlı olarak verilen CMK'nın 223/6 maddesine giren güvenlik tedbiri olmasına rağmen TCK 57. maddedeki sonraki taleplerde görev, infaz hakimliğine değil kararı veren mahkemeye aittir.

Yine yasaklanmış hakların geri verilmesi konusunda, Adli Sicil Kanunu'nun 13/A/1-b maddesi gereğince kişinin iyi halli olduğuna dair mahkemece bir değerlendirmede bulunulmasının gerekmesine ve 13/A/3 maddedeki açık belirlemeye göre hükmü veren mahkeme veya hükümlünün ikametgahının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkeme görevlidir.

Tutuklular hakkında, İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 4.maddesinin 1. fıkrasının 1,2,3,4. bentlerindeki hallerde görev infaz hakimliğine; 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 59. maddesi gereğince verilecek tedbirler 59/11 maddeye göre soruşturma aşamasında sulh ceza hakimine, kovuşturma aşamasında mahkemeye; 5275 Sayılı Kanun'un 114 ve devamı maddeleri gereğince verilecek tedbirler soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısına, kovuşturma aşamasında mahkemeye aittir.

Maddi ceza hukuku ile ilgili her kanun değişikliğinde, hakkındaki suç için bir değişiklik olmasa da hükümlüler tarafından değişikliklerin kendisi hakkında uygulanması talebinde bulunulmaktadır. Hükümlünün talebinin, mahkumiyet hükmündeki cezada değişiklik yapılması, yani esasa ilişkin olması ve TCK'nın 7/2 maddesi gereğince lehe aleyhe kanun uygulanmasının değerlendirilmesi, kararı veren mahkemeye ait olması nedeniyle bu taleplerde görev, kararı veren mahkemeye aittir.

Tekerrür hükümlerinin infaz hukukuna giren yönü olsa da eski bir Yargıtay kararına göre bir hüküm ile kişinin cezaevinde kalacağı süre artmakta ise bu hüküm maddi ceza hukukuna girmekte olduğundan bu anlamdaki tekerrür hükümleri de maddi ceza hukukuna girmekte ve işin esasına yönelik maddi ceza hukukundaki değerlendirmenin kararı veren mahkemece yapılması gerektiğinden kararın kesinleşmesinden sonra tekerrürün uygulanıp uygulanmaması konusundaki taleplerde, karar veren mahkeme görevlidir.

Geçiş maddesi olarak 7242 Sayılı Kanunla İnfaz Hakimliği Kanunu’na eklenen geçici 2. maddenin “.......... infaz hakimliğine yeni görev veren düzenlemeler, 01/09/2020 tarihinden itibaren uygulanır. Bu tarihe kadar mevcut hükümlerin uygulanmasına devam olunur.” hükmüne ilişkin olarak görev uyuşmazlığı olabilecek şu husus belirtilebilir: Hükümlünün müddetnameye yönelik şikayeti, mahsup talebi gibi 01/09/2020 tarihinden önce yaptığı talepleri üzerine mevcut görevleri gereğince ceza mahkemelerince karar verilmesinden sonra hükümlünün bu kararlara 01/09/2020 tarihinden sonra itiraz etmesi yeni bir talep değil, eski talebin devamı niteliğinde olduğundan itiraz hususunun değerlendirilmesi ve gerektiğinde yerindelik kararı verilip kararın itiraz merciine gönderilmesi konusundaki görev, kararı veren mahkemeye ait olacaktır.

Yetki hususunda ise 7242 Sayılı Kanunla değişik İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 2/7,8. maddeleri ile açıklık getirilmiştir. 2/7,8. maddede "İnfaz hâkimliğinin yetkisi, hükmün infazına ilişkin işlemin yapıldığı yere göre belirlenir.

Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında idarece yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere ilişkin yapılan şikâyetler bakımından işlemin yapıldığı veya faaliyetin gerçekleştiği ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hâkimliği yetkilidir." denilmektedir.

İnfaz Hakimliği Kanunu'nun 2/7. maddesine göre kural olarak, infazın yapıldığı yer İnfaz Hakimliği yetkilidir. Kanunun açıkça bu genel yetki kuralına aykırı olarak özel yetkili Hakimliği belirttiği hallerde ise belirtilen yer infaz hakimliği yetkilidir. Özel yetkiye örnek olarak cezaların toplanmasına ilişkin 5275 Sayılı Kanunun 101/2. maddesi ile koşullu salıverilmenin geri alınmasına dair 107/15. madde verilebilir.

2/7. maddede ifade edilen “hükmün infazına ilişkin işlemin yapıldığı yeri”, şikayet tarihinde infazın fiilen yapılmakta olduğu yer olarak anlamak gerekir. Bu ifadenin, şikayet tarihinde infazın yapıldığı yer olarak değil de bizzat işlemin ve faaliyetin yapıldığı yer olarak kabul edilmesi halinde hükümlü işlem ve faaliyetten sonra başka bir yere sevk edildiğinde, infaz dosyası da sevk olunan yere gitmiş olacağından uygulamada zorluklarla karşılaşılacak ve hükümlünün haklarının zarara uğramaması için kısa sürede verilmesi gereken kararlar infaz dosyasının fiziken istenmesindeki geçecek süreler nedeniyle hemen verilemeyecektir. Halbuki şikayet tarihinde, hükümlü hakkında ceza ve güvenlik tedbirine ilişkin infaz işlemi bizzat devam etmekte olduğundan infazın halen yapıldığı yer infaz hakimliğinin yetkili olması Kanunun ifadesine göre daha doğrudur. Nitekim 5275 Sayılı Kanunun 105/A maddesindeki denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması sırasında çıkan yetki uyuşmazlığında, hükümlü hakkında şikayete konu olan karar önceki infaz yerinde verilmiş olmasına rağmen talebin yapıldığı anda hükümlünün bulunduğu yere, yani infazın yapılmakta olduğu yere göre yetkili hakimliğin tespitine Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 2020/945 esas, 2020/6226 karar, 18/02/2020 tarih sayılı kararı ile karar verilmiştir.

İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendindeki “Hükümlülerin cezalarının infazı, …………. gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak” şeklindeki hükümde belirtilen “ infaz işlemi “ kavramı Yargıtay kararlarına konu olmuş ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2018/5709 esas, 2019/3085 karar, 17/06/2019 tarih sayılı kararının hukuksal değerlendirme kısmında koşullu salıverilmeden sonra hakederek tahliye tarihine kadar olan sürenin infaz işlemi olduğu belirtilerek cezanın, cezaevinde infaz edilmesinin “infaz işlemi “ olduğu sonucuna açıkça varılmıştır. Genel yetkiyi belirleyen İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 2/7 maddesinde de “infaz işlemi” kavramının belirtilmesine göre hükümlünün karar verilen yerden başka bir yerdeki cezaevine infaz için alınması ile cezaevinin bulunduğu yerdeki C.Başsavcılığınca “infaz işlemi” yapılmakta olacağından yapılacak şikayetlerde yetki, buradaki infaz hakimliğine ait olacaktır.

Hükümlü hakkında bulunduğu yerdeki C.Başsavcılığınca yapılan işlem ve faaliyetten sonra hükümlünün başka bir C.Başsavcılığı yetki alanındaki cezaevine nakledilmesi, ya da denetimli serbestliğe ayrılması halinde işlem ve faaliyete yönelik şikayet bu yeni yerde iken yapılmış ise yetki, yeni yer infaz hakimliğine ait olacaktır, zira hükümlüye ait infaz dosyası yeni yerdeki C.Başsavcılığına gelmiş ve infaz yeni yer C.Başsavcılığınca yapılmaktadır, ancak hükümlünün yeni yere gelmesinden önce yaptığı taleplerde eski yer infaz hakimliği yetkili olacaktır. Yukarıda belirtilen Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 2020/945 esas, 2020/6226 karar, 18/02/2020 tarih sayılı kararı da bu doğrultuda olmaktadır.

Bilindiği gibi ceza mahkemesince, kesinleşen hüküm infaz için aynı yerdeki C.Başsavcılığına gönderilmekte, bu C.Başsavcılığınca da cezanın infazı amacıyla hükümlü için çağrı kağıdı, yakalama emri, ödeme emri düzenlenmektedir. Doğrudan yakalama emri çıkartılması gerekmeyen hallerde cezanın infazı için yapılan davete hükümlünün uymaması halinde ve ödeme emrine rağmen hakkındaki adli para cezasını hükümlünün ödememesi üzerine adli para cezasının hapse çevrilmesi halinde hükümlü için yakalama emri çıkartılmaktadır. Kararı veren mahkemenin bulunduğu yerdeki C.Başsavcılığınca yapılan bu işlemlerden sonra hükümlünün başka bir yer C.Başsavcılığı yetki çevresinde yakalama emri gereğince yakalanması halinde ilam infaz için oraya gönderilmektedir. Hükümlü hakkında varsa birden çok ilam hükümlünün bulunduğu yer C.Başsavcılığınca tek bir dosyada toplanarak infaz edilmektedir. Hükümlü cezaevine alınırken cezaevinin bağlı olduğu infazı yapan C.Başsavcılığınca müddetname düzenlenmekte, hükümlünün başka bir C.Başsavcılığının yetki alanına giren bir cezaevine nakledilmesi halinde yine naklolunan cezaevinin bağlı olduğu C.Başsavcılığınca müddetname yeniden düzenlenmektedir, zira infazı yapma işini devralan C.Başsavcılığı da infazın doğru bir şekilde yapılması hususunda sorumludur. Bu şekilde hükümlünün başka yer C.Başsavcılığınca cezasının “infazı işlemi” sırasında mashup, müddetnameye şikayet gibi hususlardaki talebinde yetki, İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 2/7 maddesindeki belirleme gereğince infazı yapan C.Başsavcılığının bulunduğu yerdeki infaz hakimliğinindir.

Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında cezaevi ve tutukevi idaresince yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere ilişkin yapılan şikayetler bakımından ise 2/8. maddede biraz daha farklı ve açık bir hüküm konulmaktadır. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin işlem veya faaliyetlerinde, işlemin veya faaliyetin gerçekleştiği ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hakimliği yetkilidir. Hükümlü daha sonra başka yer C.Başsavcılığı yetki alanındaki bir cezaevine nakil olsa ve şikayetini yeni yerde yapsa bile yetkili Hakimlik değişmeyecek ve işlemin veya faaliyetin gerçekleştiği ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hakimliği yetkili kalmaya devam edecektir. Bu hususta, disiplin cezalarına şikayet örnek olarak verilebilir.

İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 2. maddesinin 7. ve 8. fıkraları birlikte değerlendirildiğinde; Kanunkoyucu’nun ceza infaz kurumu idaresinin işlemlerine yönelik şikayetleri 8. fıkra ile ayrıca düzenleyip işlemin yapıldığı ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hakimliğini yetkili kılıp 7. fıkradaki hususu birlikte olarak burada özellikle düzenlememesine göre hükmün infazına ilişkin işleme yönelik 7. fıkra gereğince yapılacak şikayette yetkinin, şikayet tarihinde hükmün infaz edildiği yer infaz hakimliğine ait olduğunu göstermektedir.

İnfaz hakimliğinin görevine giren mahsup hususunda yapılan iki talebe ilişkin açıklama yapmak da önemli olacaktır.

İlk olarak, hükümlünün tutuklu yargılandığı suçtan koşullu salıverilme ya da hakederek tahliye tarihini aşan tutukluluk sürelerinin kesinleşmiş başka bir mahkumiyetindeki cezasından ya da daha önce koşullu salıverilip koşullu salıverilmesi geri alınıp aynen infaza karar verilen süreden mahsubunun yapılıp yapılamayacağı konusudur.

Mahsupta kural; mahsubu talep edilen tutukluluk sürelerinin bulunduğu kararın kesinleşmesinden önce infazı yapılan cezaya ilişkin karardaki suçun işlenmesidir. Buna göre mahsubu talep edilen tutukluluk süresine ilişkin karar kesinleşmeden infazı yapılan cezaya ilişkin veya koşullu salıverilmesi geri alınan cezaya ilişkin karardaki suç işlenmişse mahsup yapılacaktır. Amaç kişilerin alacaklı oldukları hissi ile yeniden suç işlemelerine engel olmaktır.

Mahsubu talep edilen tutukluluk süresinin, suçun işlenme zamanı yönünden uygun olması halinde ne kadarının mahsubu gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Hükümlünün yargılandığı ve tutukluluğunun mahsubunu talep ettiği suçtan ceza almış ve bu cezanın kesinleşmiş olması halinde koşullu salıverilme süresini aşan tutukluluk süresi mi, hakederek tahliye tarihini aşan tutukluluk süresi mi mahsup edilecektir?

Hükümlünün tutuklu yargılandığı dosyanın kararının kesinleşmesi halinde tutukluluk süresi öncelikle tutuklu bulunulan dosyanın cezasına mahsup edilecektir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2016/1-4 esas 2016/7 karar 31/01/2006 tarih sayılı kararında da belirtildiği üzere, infaz işlemi koşullu salıverilme ile değil hakederek tahliye ile sona ereceğinden sadece hakederek tahliye tarihini aşan tutukluluk süreleri önceki cezadan mahsup edilebilecektir.

İkinci olarak, kanun değişikliği ile koşullu salıverilme oranlarının düşürülmesi halinde veya kanun değişikliği gereğince uyarlama yargılaması neticesinde öncekinden daha az ceza verilmesi nedeniyle daha önce koşullu salıverilen hükümlünün koşullu salıverilme tarihinin daha öne geldiği söylenerek “aradaki fazla olan sürenin” ya da uzlaştırma nedeniyle veya eylemin suç olmaktan çıkarılması nedeniyle ceza ortadan kaldırıldığında “infaz edilmiş olan sürenin” daha sonra işlenmiş olan suçtan alınan cezadan mahsubunun yapılıp yapılamayacağı konusudur.

Bu soruya Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2014/4962 esas 2014/12249 karar 04/12/2014 tarih ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2015/1292 esas 2015/1808 karar 25/03/2015 tarih sayılı kararları kapsamında olumsuz cevap verilecektir. Bu kararlara göre “Yasal değişiklikle suçun ortadan kaldırılması veya cezadan indirime gidilmesi geçmişte gerçekleştirilen ceza infazını haksız tutuklama durumuna getirmeyecektir” ve mahsubu gereken bir süre söz konusu olmayacaktır. Ayrıca kişi, mevzuatta eyleminin suç olduğunu bilerek suçu işlemesine göre suçunun cezasını çektikten sonra o eylemin suç olmaktan çıkartılması ya da kanun değişikliği ile koşullu salıverilme süresinin öne çekilmesi nedeniyle infaz ettiği sürenin yeni işlediği suçtan aldığı cezadan mahsubunun yapılmamasının kendisine bir haksızlık teşkil ettiğini söyleyemeyecektir. Aksi durumun kabulü Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi kişilerin devletten alacaklı olduğu hissi ile yeni suç işlemelerine sebep olacaktır.

Kişinin infaz ettiği cezaya ilişkin suçun, suç olmaktan çıkartılması ya da kanun değişikliği gereğince uzlaştırma gibi bir müessese ile suça ilişkin düşme kararı verilmesinin kişiye faydası, adli sicil arşiv kaydından bu sabıkanın silinmesi olacaktır.

Mahsuptaki kuralla birlikte Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2014/4962 esas 2014/12249 karar 04/12/2014 tarih ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2015/1292 esas 2015/1808 karar 25/03/2015 tarih sayılı kararlarından çıkan sonuç; sadece koşullu salıverilme oranlarının düşürülmesi ile ortaya çıkan süre hiçbir şekilde infaz edilmekte olan başka cezadan mahsup edilemeyecektir. Ancak eylemin suç olmaktan çıkartılması veya cezanın yeni kanunla azaltılıp hakederek tahliye tarihini geçen sürenin ortaya çıkması ya da uzlaştırma gibi bir müessese ile önceki cezanın ortadan kaldırılması nedeniyle önceki kanun gereğince infazı yapılmış olan fakat yeni kanun gereğince infazı yapılmaması gereken bu sürelerin mahsubu, kendisinden mahsup yaptırılacak cezaya ilişkin suçun, cezası değişikliğe uğrayan - ortadan kaldırılan suça ilişkin ilk kararın (kanun değişikliğinden önce verilmiş kararın) kesinleşme tarihinden önce işlenmesi halinde mümkündür. Zira bu durumda kişi alacaklı hissi ile hareket etmemekte, kendisinden mahsup talep edilen cezaya ilişkin suçu zaten daha önce işlemiş bulunmaktadır.

Son olarak şu öneriyi yapmakta yarar vardır: Adli işlerde uygulanması düşünülen yapay zekanın, infaz işlerinde de uygulanması sağlanmalıdır. Yapay zekanın kullanılmasına; mahkemece infaz için gönderilen her bir ceza ayrı bir kayda alındığında aynı cezanın birden fazla kez kaydının girilmemesi, mahkemesince bir ceza bila infaz geri istenildiğinde o cezanın kaydının açık kalmasında gerekli uyarının verilmesi, bila infaz geri istenen cezanın diğer cezalarla birlike toplanması talebinde bulunulduğuda gerekli uyarının olması, toplama talebinde toplamanın doğruluğuna ilişkin hususlar örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak, 7242 Sayılı Kanun ile İnfaz Hakimliği Kanunu’nda yapılan değişikliklerle infaz hakimliğinin görev ve yetkisi açıklığa kavuşturulmuştur.

Cumhur ŞENGÜL

İSTANBUL İNFAZ HAKİMİ