07/07/2020 tarihli 173 sayılı karara baktığımızda; 22.Hukuk Dairesi’nin 02.09.2020 tarihinden geçerli olmak üzere KAPATILMASINA, 28.01.2020 tarih ve 31022 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 23.01.2020 tarih ve 2020/1 sayılı iş bölümü kararı ile 22.Hukuk Dairesine verilen ve bu dairenin arşivinde bulunan işlerin 02.09.2020 tarihi itibariyle 9.Hukuk Dairesine UYAP bilişim sistemi üzerinden devrinekarar verildiğini görüyoruz.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin kapatılıp 9. Hukuk Dairesi ile birleşecek olmasının çok büyük bir önemi olduğunu düşündüğümüz ve bütün meslektaşlarımızın bu birleşimden haberdar olup ona göre hareket etmesini, hak kayıplarının gündeme gelmemesinin sağlanmasını istediğimiz için işbu makaleyi kaleme almak istedik. Zira, işçi – işveren ilişkilerinden doğan alacaklara ilişkin uyuşmazlıklarda görevli olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile 22. Hukuk Dairesi “BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILAN İŞÇİLİK ALACAKLARINA İLİŞKİN DAVALARDA” farklı uygulamalar izlemekteydi. Bu dairelerin önüne gelecek olan uyuşmazlıklar bölgelere göre belirleniyordu. Örneğin, İzmir’den giden uyuşmazlıklarda 22. Hukuk Dairesi görevli olduğu için İzmir’de açılacak olan işçi – işveren uyuşmazlıklarına ilişkin alacak davalar, bu dairenin içtihatlarına güvenilerek açılıyordu. Ya da 9. Hukuk Dairesi’nin bölgesine giren bir ilde açılan başka bir dava da bu dairenin içtihatlarına güvenilerek, bu doğrultuda açılıyordu.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin ve 9. Hukuk Dairesi’nin birleşmesi neticesinde ortaya çıkan sonuçlara değinmeden önce bu dairelerin birleşme öncesinde ki işçi – işveren uyuşmazlıklarından doğan belirsiz alacak davalarındaki uygulamasına bakmakta fayda olduğunu düşünüyoruz.

- Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, belirli veya belirlenebilir bir alacak, belirsiz alacak davasına konu edilir ise burada dava şartı olan hukuki yararın olmaması nedeniyle davanın usulden reddine,

- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise belirli veya belirlenebilir bir alacak, belirsiz alacak davasına konu edilir ise reddine karar vermek yerine davacıya süre verip davaya konu alacağın miktarının net bir şekilde belirlenip mahkemeye bildirilmesini aksi halde davanın ret olunacağına yönelik karar veriyordu. Eş ifade ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 22. Hukuk Dairesi’nin aksine tamamlanabilir dava şartı görüşünü savunmaktaydı.

İki daire arasındaki bu görüş farklılığı nedeniyle konu içtihadı birleştirme kurulu önüne dahi gelmiş; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli 2016/6 E ve 2017/5 K sayılı ilamı ile; “İşçilik alacaklının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olmayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından, içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı yönünde karar verilmiştir.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07/07/2020 tarihli ve 173 sayılı kararına bağlı olarak ortaya çıkan birleşme nedeniyle hepimizin aklına “Yargıtay 22. Hukuk Dairesine ya da 9. Hukuk Dairesine birleşmeden önce intikal eden uyuşmazlıklarımızın akıbeti ne olacak ya da birleşmeden sonra artık hangi dairenin görüşü işçi işveren ilişkilerinden doğan belirsiz alacak davalarında uygulama alanı bulacak” sorusu geliyor. Bizler de bu soruya cevap verebilmek için Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2020 tarihli 2016/26476 E ve 2020/7547 K sayılı ilamına değinmek istiyoruz. Zira, işbu karar aklımızdaki bütün sorulara cevap veren bir kara olup Prof. Dr. Muhammet Özekes üstadımızın da belirttiği gibi çığır açacak nitelikte. Karara baktığımız da;

“01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanunu'nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Kanunun 107. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. 6100 sayılı Kanunun 107. maddenin 2. fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır. Davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda hukuki imkânsızlık söz konusu olur. Bu durumda davacı alacaklı, hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağını bilemeyeceği için davanın açıldığı tarihte alacağının miktarını belirleyebilecek durumda değildir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. İş yargılamasında sıklıkla davaların yığılması söz konusu olmakla alacağın belirsiz olma kriterleri her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Diğer yandan, aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası bazıları için kısmi dava açılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.  Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların (ayni olarak sağlanan yemek yardımı gibi) miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere veya yargılama ile belirlenecek ise kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Şu halde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 107. maddede yapılan değişiklikler şartları olmadığı halde açılan belirsiz alacak davasında davacıya süre verilerek hukuki yarar eksikliğini tamamlama imkânı tanımamaktadır. Dairemizce sözü edilen düzenleme, şartları mevcut olan belirsiz alacak davasında yapılan yargılama ile alacağın belirli hale gelmesi durumunda hâkimin geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için alacaklıya süre vermesi gerektiği yönünde değerlendirilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından daha önce verilen kararlarda hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden aynı Dairenin görev alanındaki bölgelerden gelen dosyalarda birleşme öncesi uygulamalarına güven duyularak açılan davalarda aynı Dairenin önceki uygulamalarına devam edilecektir. Hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ve sürpriz karar verme yasağı gereği birleşme tarihinden önce yukarıda belirtilen esasları dikkate alan ilk kararın Yargıtay Kararları Dergisi veya başkaca yolla yayını tarihinden sonra açılan davalarda belirtilen ilkeler uygulanacaktır. Başka bir anlatımla açıklanan kararın yayınından önce açılan davalarda her iki Daire görev alanına giren bölgelerde verilen kararlar bakımından Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin önceki uygulamalarına devam edilecektir.   Somut uyuşmazlıkta, davacı tarafça kıdem tazminatı, fazla çalışma, fazla çalışma alacağının %5 fazlası, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacakları talep edilerek belirsiz alacak davası açılmıştır. Davanın açıldığı tarihte kıdem tazminatı miktarı belirlenebilir olduğundan belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay 9.Hukuk Dairesi tarafından daha önce verilen kararlarda hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden Dairenin görüşüne güvenilerek belirsiz alacak şeklinde açılan bu davada belirtilen husus bozma nedeni yapılmamıştır. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılar vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlere yükletilmesine, 14/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi” açıklamalarını görüyoruz.

Kararda işçi – işveren uyuşmazlıklarına konu belirsiz alacak davalarında esas alınması gereken kriterleri, sonrasında ise birleşmeden önce ve sonra ortaya çıkan uyuşmazlıkların akıbetinin ne olacağı ortaya konulmuştur. Bildiğimiz üzere işçi – işveren ilişkilerinde kanuni bir zorunluluk olması hasebiyle işverenin işçisine vermek zorunda olduğu birtakım belgeler bulunmaktadır. Örneğin, 4857 sayılı yasanın 3, 8, 22, 28, 32, 37 ve 67. Maddelerince işveren, bünyesinde çalışan her bir işçi açısından kayıt tutma ve işçiye belge verme yükümlülüğü altındadır. Bahsini ettiğimiz kanuni zorunluluktan dolayı işverenin bu yükümlülüklere uymuş olacağı ve haliyle işçinin iş sözleşmesi süresince ortaya çıkan alacak kalemlerini bu belgelerin muhtevasından öğrenebileceği, diğer bir ifade ile işçi, işverenden almış olduğu bu belgelerin içeriğinden alacaklarını belirleyebileceği bu nedenle de kural olarak işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği hem yukarıda belirtmiş olduğumuz karardan hem de Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/30830 E ve 2019/3701 K sayılı ilamından anlaşılmaktadır.

Öte yandan, yukarıdaki 14/09/2020 tarihli kararda işverenin vermiş olacağı belgelerden alacak kalemlerinin hesaplanmasının mümkün olduğu bu nedenle de kural olarak davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı belirtilmiş olsa da bazı alacak kalemlerinin (örneğin fazla çalışma ücreti) hâkimin taktir yetkisinde olduğu ve neticeten bu alacak kalemlerinin aslında belirsiz alacak davasına konu olabileceği belirtilmiştir. Yine kararda, tek bir işçi - işveren uyuşmazlığından doğan alacak davasında bir kısım alacakların belirsiz alacak davası olarak bir kısım alacakların ise kısmi dava olarak açılabileceği ortaya konulmuştur. Tabi burada kısmi dava ile ilgili önemle hatırlatmak gerekir ki bu davanın seçilmesi durumunda kısmi davaya konu alacak kaleminin zamanaşımı yönünden iyice irdelenmesi gerekir. Zira, kısmi dava da zamanaşımı yalnızca ve yalnızca davaya konu edilen kısım açısından kesilmekte ve diğer kısım açısından zamanaşımı işlemeye devam etmektedir.

Kararın en can alıcı ve aslında bizim ilgilendiğimiz kısmına gelecek olur isek karar da;” alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Şu hâlde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır” denilmektedir. Gördüğümüz üzere Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 22. Hukuk Dairesi’nin kapatılıp kendisiyle birleşmesi neticesinde artık İŞÇİ – İŞVEREN İLİŞKİLERİNDEN DOĞAN BELİRSİZ ALACAK DAVALARINDA, ALACAĞIN BELİRLİ VEYA BELİRLENEBİLİR OLMASI HALİNDE BELİRSİZ ALACAK DAVASI AÇILAMAYACAĞI BÖYLE BİR DURUMDA DAVA ŞARTI OLAN HUKUKİ YARARIN OLMAMASI HASEBİYLE DAVANIN USULDEN REDDEDİLECEĞİNE KARAR VERMİŞTİR. DİĞER BİR İFADE İLE BURADAKİ HUKUKİ YARAR EKSİKLİĞİNİN TAMAMLANABİLİR BİR DAVA ŞARTI OLMADIĞI SONUCUNA VARMIŞTIR. HALBUKİ BİRLEŞMEDEN ÖNCE 9. HUKUK DAİRESİ HUKUKİ YARAR EKSİKLİĞİNİN TAMAMLANABİLİR BİR DAVA ŞARTI OLDUĞU GÖRÜŞÜNDEYDİ VE BU ÇERÇEVEDE DOĞRUDAN USULDEN RET KARARI VERMEMEKTEYDİ. Karar da aynı zamanda; “Başka bir anlatımla açıklanan kararın yayınından önce açılan davalarda her iki Daire görev alanına giren bölgelerde verilen kararlar bakımından Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin önceki uygulamalarına devam edilecektir.” Denilmektedir. Bu nedenle, her ne kadar birleşme nedeniyle uyuşmazlıklar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ne intikal etmiş veya edecek ise de birleşmeden önce dava edilen uyuşmazlıklar da HUKUKİ BELİRLİLİK, ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK VE SÜRPRİZ KARAR VERME YASAĞI gereğince, YARGITAY 9. VE 22. HUKUK DAİRESİ’NİN GÖREV ALANINA GİREN BÖLGELERDE BİRLEŞME ÖNCESİ GÖRÜŞÜNE GÜVENİLEREK AÇILAN DAVALAR YİNE BİRLEŞME ÖNCESİNDEKİ GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLECEK VE O ÇERÇEVEDE KARAR VERİLECEKTİR.  Aslında her ne kadar birleşme öncesi demiş olsak da kararda da belirtildiği üzere kararın yayımından sonra (Yargıtay dergisi v.b) açılacak davalar açısından bu karardaki uygulamalar geçerli olacaktır.

Sonuç olarak, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi kapatılmış, burada bulunan uyuşmazlıklar 9. Hukuk Dairesi’ne intikal etmiş, birleşme kararının yayımından önce dava edilen uyuşmazlıklarda hukuki belirlilik, öngörülebilirlik ve sürpriz karar yasağı gereğince her bir uyuşmazlık yine birleşme öncesinde bağlı olduğu yüksek mahkemenin dairesine göre neticelendirilecek ancak birleşmeye ilişkin kararın yayımından sonra ortaya çıkan uyuşmazlıklarda artık işçi – işveren uyuşmazlıklarına konu olan belirsiz alacak davalarında Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin tek başına görevli olacağı ve “alacağın belirli veya belirlenebilir olduğu durumda belirsiz alacak davası açılamayacağı zira böyle bir durumda dava şartı olan hukuki yararın bulunmaması nedeniyle davanın usulden ret olunacağı” ortaya konulmuştur.

Gerçekten de bu emsal kararı Türk Hukukuna kazandıran ve bu minvalde kararların devamının geleceğine ışık yakan hakimlerimizin olduğunu bilmek ülkemiz adına umut verici. Hepsine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bilgi güçtür, adaletle kalmamız dileğiyle.

Av. Vahap ÖZKAN

İZMİR BAROSU

[İşbu çalışma, Avukat Vahap ÖZKAN tarafından kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi tez çalışma yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak çalışmanın alıntılanan bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.]

KAYNAK

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07/07/2020 tarihli ve 173 sayılı kararı

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli 2016/6 E ve 2017/5 K sayılı ilamı

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2020 tarihli 2016/26476 E ve 2020/7547 K

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/30830 E ve 2019/3701 K

https://blog.lexpera.com.tr/gercek-bir-ictihat-9-hukuk-dairesinin-belirsiz-alacak-ve-surpriz-karar-yasagiyla-ilgili-emsal-karari/