Anayasa’nın 141/3 ve CMK’nun 34. maddesi hakim ve mahkemelerin her tür kararlarının karşı oy dahil gerekçeli olarak yazılması gerektiğini düzenlemiştir. Aynı şekilde CMK’nun 230. maddesi hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususları düzenlemiş, yine CMK’nun 289-1/g bendi buna aykırı davranılmasını hukuka kesin aykırılık hali saymıştır.

Gerek uygulama, gerekse doktrinde karar ve hükmün gerekçe içermesi hususunun ne anlam ifade etmesi gerektiği çoğu kez dile getirilmiştir. Bu hususta güncel Yargıtay kararları kapsamında gerekçe hususundan anlaşılması gerekenin ne olduğu, uygulamanın ne yönde hareket ettiğini açıklamaya çalışacağım.

Keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.[1] Bununla birlikte tüm hüküm ve kararların gerekçeli olması hususu yargılanma hakkının bir gereğidir.[2] Nitekim AYM’de gerekçeli karar hakkının kişilerin adil şekilde yargılanması ve bunun denetlenmesini amaçladığını vurgulamıştır.[3] Mahkeme kararlarının sanığı, Cumhuriyet savcısını ve herkesi tatmin edecek, Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması, Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimi yapması ve bu açılardan mantıksal ve hukuksal bütünlüğün sağlanması için kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler sonucunda mahkemenin ulaştığı kanaatin, iddia, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekir.[4]

Uygulamada özellikle tutuklama ve tutukluluğun devamı yönünde verilen kararlarda çoğu kez yukarıda açıklanan hususlara uyulmadığı görülmektedir. Genel ve soyut olarak “şüpheli ya da sanığın kaçma şüphesinin bulunması, suçun alt ve üst sınırı, delillerin henüz toplanmamış olması, suçun katalog suçlardan olması” gibi hususlar gerekçe olarak gösterilmektedir. Oysa belirtilen tüm bu hususların somut delillerle desteklenmek suretiyle bireyselleştirilmesi gerekmektedir. Kaçma şüphesi her somut olayda ayrı ayrı ve olayın kendi özellikleri şüpheli veya sanığın özellikleri, karakteri, hayat şartları dikkate alınarak özenle değerlendirilmeli ve bu karar verirken somut olgulara dayanılmalıdır.[5] Yine soyut olarak belirtilen sanığın, yargılama kapsamında işlediğini iddia edilen suç, sanık aleyhine tek başına kaçma şüphesi olarak yorumlanamaz.[6] Sanığın mahkum olması durumunda alabileceği cezanın ağırlığına dayanılarak kaçma tehlikesinin varlığı da kabul edilemez.[7] Delillerin toplanmamış olması da delil karartma ya da gizleme konusunda tek başına somut delil teşkil etmez. Tanıklar üzerinde baskı ve delillerin karartılması hususu soruşturmanın başlangıç evresinde yüksek bir risk olsa da soruşturmanın devamı ve kovuşturma sürecinde azalarak ortadan kaybolduğu kabul edilmelidir.[8] Katalog suç kapsamına giren bir suç dolayısıyla ilk kez tutuklama kararı verilirken suçun ağır suç olup tutuklama gerektireceği karinesine dayanılsa da tutukluluğun uzatılması durumunda hem başta dayanılan şüphenin daha da kuvvetlenmiş hem de tutuklamaya dayanılan nedenin somutlaştırılmış olması gerekmektedir.[9][10]

Tutukluluk ve tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararlarda olayın kişiselleştirilip somut olarak açıklanmamasını, genel ve kalıplaşmış ifadelerle tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararlar AİHS m.5/3’e aykırıdır.[11] Benzer şekilde tutukluluk ve tutukluluğun devamı yönündeki kararların yeterli gerekçe içermemesi, benzer ifadelerle sürekli olarak tekrarlanması hususunu Anayasa’nın 19. maddesinin 7. fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.[12]

Yargıtay incelemesine tabi olan ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hükmün, açıklanan hüküm olması karşısında; CMK'nin 230 ve 223. maddeleri gereğince kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken; açıklanan ilkelere uyulmadan, önceki karara yollama yapılmak suretiyle Anayasa'nın 141. ve 5271 Sayılı CMK'nin 34 ve 230. maddelerine aykırı davranılarak hükmün gerekçesiz bırakılması bozma nedenidir.[13] Gerekçe konusunda hangi nedenin diğerinden üstün tutulduğu hususu da açıklanmalıdır.[14]

Sonuç olarak gerek kararlar gerekse hüküm soyut ve genel söylemlerden uzak, bireyselleştirilmiş ve somutlaştırılmış olmalıdır. Çoğu kez iddianamede belirtilen hususlar tekrar edilmek suretiyle hüküm tesis edilmekte ise de bu husus hukuka aykırılık içermektedir.[15] Gerekçe, mutlaka denetime açık, tüm tarafları tatmin edici ve özellikle hangi anlatım ya da delile diğerinden üstünlük tanındığı hususu yeterince açıklanarak oluşturulmalıdır. Akla, hukuka ve mantığa uygun, yargılama sürecini, savunmayı, delilleri ve olayları kapsayan, hâkimin vicdani kanaatine ne şekilde ulaştığını, somut olayı nasıl kavradığını, hangi düşünsel ve hukuksal tartışmalar sonucu kararın oluşturulduğunu gösteren yeterli ve makul bir gerekçe, sağlıklı bir kararın üzerine inşa edileceği yasal temel ve ön koşul olup eksik, şekli veya görünüşte bir gerekçe ile hükmün değerlendirilmesi ve denetlenmesi mümkün değildir.[16]

---------------------------------

[1] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2019/12837 E., 2019/11105 K., 27.11.2019 T.

[2] Mustafa ARTUÇ, Pratik Ceza Muhakemesi Kanunu, 3. Baskı, 2019, s.138.

[3] AYM, Sencer BAŞAT ve Diğerleri, Başvuru No: 2013/7800, 18.06.2014 T.

[4] Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 2019/4933 E., 2019/11218 K., 27.11.2019 T.

[5] AİHM, Stögmüller/Avusturya,10.11.1969,1602/62 Kararı.

[6] Yağcı / Sargın vs Türkiye, Başvuru No: 6/1994/453/533-534, T:08.06.1995

[7] AİHM, Neumeister vs Avusturya, 27.06.1968 Kararı.

[8] AİHM, Letellier vs. Fransa, 12369/86, 26.06.1991 Kararı.

[9] AİHM, Mooren vs Almanya, Başvuru no: 11364/03 , 09.07.2009

[10] Benzer yönde AİHM, Shishkov vs Bulgaristan, 09.01.2003

[11] AİHM, Mamedova vs Rusya, Başvuru No: 7064/05, 1 Haziran 2006 T.

[12] Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Karar, Başvuru Numarası: 2012/1158, Karar Tarihi: 21/11/2013

[13] Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2019/7033 E., 2019/8628 K., 03.12.2019 T.

[14] “Tanığın hazırlık aşamasında yaptığı bu teşhise neden üstünlük tanındığının gerekçede ayrıca açıklanmadığı, gerekçede sadece tanığın fotoğraf üzerinden yaptığı teşhis işlemi ile ihbar tutanağının hükme esas alınarak, tanığın duruşmada sanığı teşhis edememesinin açıklanmadığının anlaşılması karşısında; kararın, tanığın hazırlık aşamasında alınan beyanına neden üstünlük tanındığına ilişkin gerekçeyi içermemesi nedeniyle kesin hukuka aykırılık hallerinden 5271 Sayılı CMK'nın 289/1-g maddesine aykırı davranılması bozma nedenidir.” (Yargıtay 13. Ceza Dairesi, 2019/12644 E., 2019/16943 K., 25.11.2019 T.)

[15] “Olayda, büyük ölçüde iddianame anlatımı tekrarlanarak, bazı eylemlerden de gerekçeli kararda söz edilmeyerek, hangi sanığın hangi eylemi nedeniyle cezalandırıldığı ve eylemlerin ne şekilde örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştirildiği, örgüt yöneticisi ile üyeleri olarak kabul edilen sanıkların örgüt içindeki konumları, görevleri ile faaliyetleri ve hangi eyleme ne şekilde katıldıkları dosyadaki deliller ile ilişkilendirilip tartışılmadan gerekçesiz bir biçimde karar verilmesi hatalıdır.” (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2018/6760 E., 2019/14592 K., 16.10.2019 T.)

[16] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2016/4-378 E., 2019/602 K., 15.10.2019 T.