Bilindiği üzere, Türkiye’de bulunan bankalardan kredi kullanmak isteyen gerçek kişiler, kredi sözleşmelerinin akdedildiği esnada, kredinin vade süresi içerisinde yürürlükte olmak üzere, grup hayat sigortasını da krediyi kullanan gerçek kişi ile akdetmektedir.

Bir uyuşmazlık dahilinde, Müvekkil’lerin yasal mirasçısı bulunduğu muris tarafından Türkiye’de bulunan bir bankadan tüketici kredisi kullanılmış, tüketici kredi ile birlikte Müvekkil ile grup hayat sigortası sözleşmesi akdedilmiştir. Sözleşmelerin akdedilmesi ve kredi ödemelerinin yapılmaya başlanmasından bir süre sonra, vefat eden kişinin yasal mirasçıları tarafından, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uygun olarak, grup hayat sigortası sözleşmesi akdedilen sigorta şirketine başvuru yapılmış, ancak vefat eden kişinin ölüm sebebi nedeniyle yapılan başvuru reddedilmiştir. Bu kapsamda kullanılan tüketici kredisinin güvencesi olarak akdedilen grup hayat sigorta sözleşmesi uyarınca murisin yasal mirasçıları adına tüketici kredisinin kullanıldığı bankaya tazminat ödemesi yapılması gerekirken, belirlenen tazminat tutarı için kanuni ve ilgili sözleşmede belirtilen şartların oluşmasına rağmen sigorta şirketi tarafından herhangi bir ödeme yapılmaması ve başvuruların kanunlara aykırı olarak reddedilmesi hasebiyle vefat eden murisin yasal mirasçıları tarafından yargı yoluna başvurulmuştur.

Bilindiği üzere, bankalardan alınan kredilere bağlı olarak akdedilen grup hayat sigortaları da yine banka iştiraki olan sigorta şirketleri tarafından akdedilmektedir. Bu durumda da sigorta sözleşmesi içerisine bankanın kendini dain-i mürtein olarak eklemesi sonucunda, herhangi bir uyuşmazlık halinde, doğrudan talep hakkı olmayan murisin yasal mirasçılarının hak kayıpları oluşmaktadır. Öyle ki, uyuşmazlık halinde aynı iştirakin farklı taraflarının birbirlerine karşı husumet yöneltmesi gibi bir durum ortaya çıkmakla birlikte, kredi kullanan gerçek kişiler bu tip durumlarda ne yazık yargı yoluna yapılan başvurularda hak kaybı yaşamaktadır.

Uygulamada, bankadan kredi kullanan gerçek kişilere kanun çerçevesinde verilmesi zorunlu olan bilgiler ve aydınlatmalar yapılmaksızın gerçek kişilerin önüne imzalanmak üzere uzatılan evrakın yalnızca imzalamak suretiyle sözleşme akdedilmesi, kredi kullanan gerçek kişiler için büyük sorunları ve maddi kayıpları da meydana getirmektedir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 1423. maddesi “Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar. Aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir. Hazine Müsteşarlığı, çeşitli ülkelerin ve özellikle Avrupa Birliğinin düzenlemelerini dikkate alarak, tüketiciyi aydınlatma açıklamasının şeklini ve içeriğini belirler.” hükmü ile sigorta sözleşmesi akdedilmeden önce sigortacı tarafından yerine getirilmesi gerekli aydınlatma yükümlülüğünü düzenleme altına almıştır.

İşbu yasal düzenleme dahilinde kredi kullanan gerçek kişiler tarafından grup hayat sigorta sözleşmelerinin akdedilmesinden önce mevcut bulunan bir hastalığının, sözleşme akdedilmesinden önce veya akdedildiği sırada, sözleşmenin karşı tarafına bildirmesi gerekliliğinden haberdar olması için öncelikle böyle bir aydınlatmanın ve bilgilendirmenin diğer tarafça yapılması, bu bilgilerin doğru ve kanuna uygun şekilde kredi kullanan gerçek kişiden alınması gerekmektedir. Böyle bir aydınlatma yapılmaksızın, salt bir vatandaşın sigorta sözleşmelerindeki özel şartları ve kaideleri bilmesinin beklenmesi hayatın olağan akışına ve dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmektedir. Nitekim burada belirtilen, aydınlatma yükümlülüğünün sigortacı üzerinde bulunması, öncelikle bu yükümlülüğün yerine getirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Ancak uygulamada ne yazıkki hiçbir zaman sigortacı tarafından aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmediği gibi bankada çalışan ilgili personel tarafından da böyle bir bilgilendirme veya bildirimler de yapılmamaktadır.

Bu doğrultuda, sigorta şirketi tarafından bildirim ve aydınlatma yükümlülüğünün usulüne uygun olarak yerine getirilmemesi halinde, bu yükümlülük neticesinde elde edilecek bir verinin kasıtlı olarak sigorta ettiren tarafından saklandığının veya gizlendiğinin iddia edilmesi, hastalık gizlendiği iddialarına yer verilmesi dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmekte olduğu gibi, aynı zamanda yükümlülüğün yerine getirilmemesi dolayısıyla sigorta şirketinin kendi kusuru neticesinde meydana gelmiş bir vakıa olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak, Tüketici Mahkemesi tarafından yapılan detaylı inceleme ve değerlendirme neticesinde, her ne kadar sözleşmelerin akdedilmesinden önce var olan bir hastalık sebebiyle kredi kullanan gerçek kişinin vefat etmesi, hastalığını gizlediği anlamına gelmemekle birlikte, sigorta şirketinin ihmali ve kusuru sebebiyle gerekli aydınlatma yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi sonucunda ortaya çıkan bir sonuç olduğu, dolayısıyla aydınlatma yükümlülüğünün usulüne uygun olarak yerine getirilmediği durumlarda, sözleşmenin akdedilmesinden önce var olan bir hastalığın gizlendiği yönündeki iddiaların da sigorta şirketinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle kabul edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Böylece, kredi kullanan çok sayıda kişiyi ilgilendiren bu karar neticesinde, sigorta şirketinin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda, tazminat sorumluluğunun devam edeceği yönünde son derece önemli bir karara imza atılmış oldu.

Av. Kaan ÇETİNKAYA