Geçici görevlendirme herhangi bir nedenden kaynaklı ( kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma, geçici ya da sürekli personel ihtiyacı, OHAL v.b.)idari işleyişin düzeninin bozulmaması açısından çalışılan kurum içinden veya diğer kurumlardan personellerin görevlendirilmesi işlemidir. Geçici görevlendirme kurumunda amaç idari işlemlerin sekteye uğramadan yürütülmesidir.

Devlet memurlarının geçici görevlendirmeleri, genellikle idarenin kendi bünyesinde ki görevlendirmeler şeklinde birlikte bazen kurumlar arasında da geçici olarak görevlendirme yapılabilmektedir. Bu görevlendirmeler hizmet gereklerine istinaden yapılabilirken, bazı durumlarda memurun cezalandırılması şeklinde de gerçekleştirildiği görünmektedir. Her halükarda gerçekleştirilen bu işlem idari işlem mahiyetinde bulunduğundan Anayasanın 125. Maddesi işareti ile yargı denetimine tabidir.

Kurumlar arası geçici görevlendirme işlemlerinin en genel yasal dayanağı 375 sayılı KHK’nın geçici 25.maddesidir. Bu madde hükmü uyarınca kamuda çalışan sözleşmeli personeller dâhil çalışanlar için kurumlar arası geçici görevlendirme yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Bu durumun istisnası olarak hâkim ve savcılar ile bu meslekten sayılan kimseler belirtilmiştir. Bu kanun doğrultusunda 03/05/2019 tarihinde Cumhurbaşkanlığınca 1025 karar sayısı ile “Kurumlar Arası Geçici Görevlendirme Yönetmeliği”  yürürlüğe konmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki gerek 375 sayılı KHK’nın25/6. Maddesinde gerekse bu KHK doğrultusunda çıkarılan Kurumlar Arası Geçici Görevlendirme Yönetmeliğinin 8/3. Maddesinde 6 ayı geçmeyen görevlendirmeler için muvafakat şartı aranmayacağı hususu kararlaştırılmıştır.

Buna karşın 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Kurumlar Arası Geçici Süreli Görevlendirme” başlıklı Ek 8 inci Maddesinin “f” bendinde ise “Geçici süreli görevlendirmede memurun muvafakati aranır.”Hükmü bulunmaktadır.

375 Sayılı KHK kamu çalışanlarının tümünü kapsam altına almışken 657 sayılı kanun ise salt kendisine tabi memurların haklarını düzenlemektedir. Kanaatimizce bu haliyle 657 sayılı kanun 375 sayılı KHK’ya göre bu yönüyle özel hüküm ihtiva etmektedir.

Nitekim Yargıtay’ın 04/06/1958 tarih ve 15/6 Sayılı içtihadı birleştirme kararında açıkladığı gibi ;” Umumi hükümle, hususi hüküm karşılaştığı zaman hadiseye ancak hususi hükmün tatbik olunabilmesi, hukukun umumi kaidelerindendir.” Bu kararda da açıkça belirtildiği üzere özel hükmün bulunduğu hallerde genel hükmün bertaraf edileceği bir hukuk kuralıdır.

Bu hükmün hukuka aykırılığını oluşturan bir başka husus ise personelin geçici görevlendirme işlemine engel mazeretlerinin kurumca kabul edilmemesi veya dikkate alınmaması hallerinde işlemin gerçekleşmesi ve kamu çalışanları yönünden geri dönülmez zararlara neden olma ihtimalidir. Süreç içerisinde muvafakat aranmaması hali kamu çalışanının; sağlık, ailevi, ekonomik durumları yönünden kendisini ifade edememesi, müdafaa edememesi anlamına gelmektedir. İlgili yönetmelik tebliğ tarihi ile göreve başlama arasında 5 günlük bir süre vermiştir. (madde 7/2) Bu süre içinde idare mahkemesince yürütmeyi durdurma kararı alınamaması halinde de geri dönülmez zararlara neden olunması muhtemeldir.

Anılı yönetmelikle birlikte personel talebinde bulunan kurumun talebinin memurun çalıştığı kurumca tasdiki ile 6 aya kadar bir süre için memurun rızası aranmaksızın kurumlar arası nakil işlemi tesis edilmesi imkânı doğmuştur. Kurumlar arası nakilde herhangi bir coğrafi sınırlama da bulunmadığından örnek olarak Edirne’den Iğdır’a bir memurun gönderilmesi mümkün hale gelmiştir. Söz konusu işlem bir idari işlem olduğundan dolayı idarenin takdir hakkının bulunduğu açıktır. Ancak bu halde dahi Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına göre takdir hakkı sınırsız değildir.

Nitekim Danıştay bu doğrultuda ; idarelere kamu görevlilerinin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçişleri konusunda takdir yetkisi tanınmış ise de, mutlak ve sınırsız olmayan bu yetkinin kullanılması kapsamında gerçekleştirilen işlemlerin kamu yararı ve hizmet gerekleri bakımından yargı denetimine tabi olduğu çekişmesizdir. Bu durumda, Anayasanın sözü edilen hükmünün doğal sonucu olarak davacının eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılacağı açık olup…dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukuksal isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire’nin 10/11/2005 tarih, 2002/5415 Esas, 2005/5092 Karar sayılı karar)

Anılı yönetmelikte 6 aylık bir süreye kadar muvafakat şartı bulunmaması kamu çalışanları için fiili sürgün işlemlerinin önünü açabilmektedir. Şüphesiz ki kamu görevlilerinin özel koşullarına göre verimliliklerinin en yüksek olduğu ve hizmetlerinden en yüksek oranda yararlanılacak bir birimde çalıştırılmalarının kamu yararına uygun düşeceği açıktır. Buna karşın yönetmelik hükümlerinin artniyetli kullanılması halinde geri dönülmez zararlara neden olması kuvvetle muhtemeldir. Vaka böyleyken yönetmelik hükümlerinde geçici görevlendirme işlemine muhatap memurun mazeretlerinin ve şartlarının değerlendirilebileceği etkin birimlerin bulunmamış olması veya görevlendirme tarihi ile tebellüğ tarihi arasında etkin bir yasa yoluna başvuru süresinin olmaması ciddi hak kayıplarına neden olabileceği de tarafımızca öngörülmektedir.

Çözüm olarak ise geçici görevlendirme taleplerinin bağımsız ve tarafsız bir kurumca denetlenmesi ve muvafakat aranmasa dahi mazeret ve şartların değerlendirilebileceği etkin bir başvuru merci oluşturulmasıdır. Bunun mümkün olmaması halinde ise yönetmeliğin 7/2. Maddesinde belirtilen 5 günlük sürenin hak arama hürriyetini kısıtlamayacak makul bir süreye uzatılmasıdır.