Marka hakkı sahibi, aksine bir anlaşma olmadıkça bu sebeple mevcut haklarını doğrudan kullanma hakkına sahiptir. Dolayısıyla marka hakkı sahibi, kendisini ya da sunduğu ürün veya hizmetleri alanında bulunan diğer ürün veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlayan, bu kapsamda teşebbüse veya teşebbüsü tarafından sunulan ürün ya da hizmetlere “değer” olarak yansıyan marka hakkını, yasal koşullar altında kullanabilme, yararlanabilme ve tasarrufta bulunabilme haklarına sahip olabilecektir.

Markanın teşebbüse bağlı veya ait olduğu teşebbüsten bağımsız olarak, ezcümle sırf marka olması sebebiyle veya ait olduğu teşebbüsün sunduğu ürün ya da hizmetlere bağlı olarak “marka değeri” bulunabilir. Bu değer, yukarıda izah edilen marka hakkı sahibinin tasarruf hakkı çerçevesinde maddi olarak ölçülebileceği gibi manevi anlamda da karşılık bulabilir.

İtibar Kaybı Nedir ? İtibar Kaybı Ne Zaman Söz Konusu Olur ?

Bu noktada, marka değerinin manevi anlamda karşılığını “markanın itibarı” olarak nitelendirmek mümkündür.

“İtibar” kelimesini başlı başına tanımlamak gerekirse saygınlık anlamında olduğunu ifade etmek mümkündür. Marka itibarını ise, ait olduğu teşebbüse ait ürün veya hizmetlerin tüketicisinde ya da genel anlamda piyasada ifade ettiği “albeni”, “rağbet” olarak tanımlayabiliriz. Bu çerçevede marka, başlı başına marka olması nedeniyle dahi, ait olduğu teşebbüsün ürün veya hizmetlerine tüketici nezdinde ayırt edicilik sağlarken; marka itibarı ise, markanın başlı başına sağladığı bu ayırt edicilik özelliğini pekiştirmekte, olumlu ya da olumsuz niteliğine göre markayı ön plana çıkarabileceği gibi, rakip markaların gerine de düşürebilmektedir.

Bu anlamda marka hakkı sahibi, yasal koşullar altında sahip olduğu kullanma, tasarrufta bulunma gibi haklarının yanında, marka hakkını ve dolayısıyla marka itibarını koruma, bir ihlalin varlığı halinde bunun ortadan kaldırılmasını talep etme ya da bu ihlal nedeniyle oluşan maddi veya manevi zararlarını talep etme hakkına sahiptir.

6769 s. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) 29. Maddesi ile “marka hakkına tecavüz sayılan fiiller” açık bir düzenlemeye kavuşmuştur. Bu kapsamda,

- Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanma,

- Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etme,

- Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satma, dağıtmak başka bir şekilde ticaret alanına çıkarma, ithal işlemine tabi tutma, ihraç etme, ticari amaçla elde bulundurma veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunma,

- Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletme veya bu hakları üçüncü kişilere devretme,

Eylemleri marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.

Bu kapsamda, SMK’nın 149. Maddesi ile de marka hakkı ihlal edilen marka hakkı sahibine,

- Fiilin tecavüz olup olmadığının tespitini,

- Muhtemel tecavüzün önlenmesini,

- Tecavüz fiillerinin durdurulmasını,

- Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazminini,

- Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde el konulmasını,

- El konulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınmasını,

- Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınmasını,

- Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesini talep hakkı tanımaktadır.

SMK kapsamında tecavüz niteliğinde kabul edilen ihlaller, maddi ve/veya manevi anlamda zarara sebep olabilir. Zarar tazminine ve kapsamına ilişkin düzenlemeler SMK’nın 150 vd. maddeleri ile hüküm altına alınmıştır. Bu çerçevede, marka hakkı ihlal edilen marka hakkı sahibinin mütecavizden talep edebileceği maddi zararın, marka hakkı sahibinin bu ihlal nedeniyle meydana gelen fiili kaybını ve yoksun kaldığı kazancını kapsadığı kabul edilmiştir. Marka hakkı sahibinin, söz konusu ihlal nedeniyle maddi zararının yanında manevi zararı da söz konusu olabilir. Nitekim, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Hükmü uyarınca haksız fiilin kişilik haklarını zedelemesi sonucunda, zarar görenin manevi zarar talep edebileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiil niteliğindeki marka hakkı ihlali nedeniyle zarar gören marka hakkı sahibi, bu ihlal nedeniyle mütecavizden manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Peki Mütecavizin Haksız Fiili Neticesinde Markanın İtibar Kaybı Yaşaması Durumunda Ne Yapılmalıdır?

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi marka itibarı, ait olduğu teşebbüse ait ürün veya hizmetlerin tüketicisinde ya da genel anlamda piyasada ifade ettiği albenisi, tüketicilerin markaya olan rağbeti olarak tanımlanabilirken, pek tabii mütecavizin haksız eylemi neticesinde markanın itibarında bir kaybın meydana gelmesi de mümkündür. Bu noktada, “marka hakkına konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda marka hakkının itibarı zarara uğrarsa” SMK’nın 150/II. Hükmü gereği marka hakkı sahibi, maddi veya manevi tazminat taleplerinden “ayrı” olarak mütecavizden “itibar kaybı tazminatı” da talep edebilecektir.

Örnek vermek gerekirse, markayı taşıyan ürünlerin taklidini yaparak pazarda veya sokakta ucuz fiyata satışının yapılmasının uygun olmayan tarzda piyasaya sürme teşkil edecektir. Bunun yanında, kalitesi hedef marka ürünlerine göre daha düşük olan içeriğin ambalajında hedef markanın unvanının ya da şeklinin kullanılması veya hedef markanın cinsel içerikte kullanılması, hedef markanın rakibi bile sayılamayacak ürün veya hizmetlerle karşılaştırılması, karşılaştırmalı reklamlarda hedef markanın küçümsenmesi hedef marka açısından itibar kaybı olarak değerlendirilebilecektir.Bu noktada, itibar kaybı tazminatının niteliği bakımından uygulamada bir görüş birliği bulunmadığını ifade etmek gerekmektedir.

Zira, marka itibarının tüketici psikolojisindeki etki nedeniyle manevi tazminat talebine yaklaşan yönü ile birlikte, maddi karşılığının bulunabilmesi nedeniyle maddi tazminat talebine yaklaşan yönü de bulunmaktadır. Ancak bunun yanında, kanun koyucu tarafından “itibar tazminatı”nın mütecavizden maddi ve manevi tazminat taleplerinden “ayrıca” talep edilebileceği kabul edilmiştir.

Ancak ifade etmek gerekir ki kanaatimizce, kanun koyucu “itibar tazminatını” bu noktada “ayrı” ya da maddi veya manevi tazminattan soyut, 3. Tazminat türü olarak kabul etmemiştir. Maddi veya manevi tazminat talebinin yanında, marka hakkı sahibinin “doğrudan” zararlarının yanında, “dolaylı” nitelikteki zararları kabul edilebilecek “itibar kaybı”ndan kaynaklı zararını da talep edebileceği kabul edilmiştir.

Yargı Kararlarında İtibar Kaybı 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/8175 E., 2016/5114 K. Sayılı ve 05.05.2016 sayılı kararında,

“Markanın itibarı kavramı, marka ile inşa edilen imajı ifade etmektedir. Zira imaj ve güven oluşturmanın bir maliyeti vardır. İtibar zararı ise inşa edilen veya edilmekte olan imajın zedelenmesi sebebiyle doğan zarardır. İtibar tazminatı belirlenirken, bir taraftan imaj inşası için gerçekleştirilen giderlerden hareket ederek zararın giderilmesi için yapılması gereken (reklam kampanyası gibi) giderleri dikkate almalı, diğer taraftan da itibar kaybının manevi yönünü göz önünde tutulmalıdır.” Şeklinde ifade ile itibar tazminatının her iki tazminat türünün özelliklerini içeriğinde barındırdığı açıklanmıştır.

Marka itibarının kaybı, hukuka aykırı haksız bir fiil ile marka hakkı sahibinin bu hakkına tecavüz sonucunda oluşan zarar niteliğinde olduğundan bu kapsamda itibar tazminatının talep edilebilmesi için SMK’nın 150/II. Hükmü’nde yer alan fiilerin, itibar kaybının, fiilleri ile itibar kaybı arasındaki nedensellik bağının ve mütecavizin kusurunun ispatlanması gerekmektedir. Ancak eklemek gerekir ki, itibar kaybı tazminatı çerçevesinde esas husus markanın tanınmışlığından ziyade, tüketici veya piyasa nezdindeki olumlu intibasının azalmasıdır. Bu noktada, markanın itibar değerinin mütecavizin, marka hakkını ihlal eden davranışı sonucunda ne miktarda zarara uğradığı ise, marka değerleme uzmanları vasıtasıyla hesap edilebilecektir.

Bu noktada örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/8982 E., 2013/12375 K. Sayılı ve 13.06.2013 tarihli kararında,

“…davalının ürettiği çamaşır suyu ürününde kendi markasını tescil edildiği gibi kullanmayıp, davacının markasıyla karışabilecek biçimde ve davacının tescillenmiş şişe tasarımına benzer bir şişe tasarımıyla kullandığının belirlendiği, davalının tescilli markasının tescil edildiği şekil ve yazı unsurları içinde “Klor’ tali unsurunun yer almadığı, davalının markasının ayırt edici karakterini bozduğu, dolayısıyla tescilsiz marka kullandığı, davalının ürettiği ürünlerin de davacı ürünlerine göre kalitesiz olduğu, dolayısıyla davacının marka itibarının da zarara uğradığı, haksız eylemin zaman içinde devam ediyor olması ve özellikle markaya tecavüzün aynı zamanda suç teşkil etmesi sebebiyle davalının zamanaşımı savunmasının yerinde görülmediği, davacıya ait marka ve tasarım haklarına tecavüz oluşturur mahiyette eylemlerinin ve haksız rekabetinin tespitine, hüküm özetinin gazetede ilanına, 39.948,89 TL maddi tazminatla takdiren 1.000,00 TL itibar tazminatının ve 3.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline” karar vermiştir.

Av. Murat Yalçın