6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu yürürlüğe girmeden önce bu kurum Yargıtay içtihatları ile varlığını sürdürmekteydi. SMK’nın yürürlüğe girmesiyle sessiz kalma yoluyla hak kaybı hakkında özel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, SMK m. 25 f. 6’da düzenlenmiş ve bu hüküm, “Hükümsüzlük halleri ve hükümsüzlük talebi” kenar başlıklı SMK’nın bir fıkrasıdır. 6769 sayılı SMK’nın m. 25 f. 6 hükmü, “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen 5 yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” şeklindedir.

Sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin hükmün uygulama alanının, hem sistematik yorum metoduyla hem lafzi yorum metoduyla markanın hükümsüzlüğü davasına ilişkin olduğu sonucuna ulaşmaktayız.

Sessiz kalma suretiyle hak kaybı konusuna ilişkin doktrinde farklı tanımlamalar yapılmış olup bunlardan bazıları;

TEKİNALP’e göre, “Sessiz kalarak hak kaybı, markası üzerindeki hakkına tecavüz edilmesine rağmen sahibinin MarkKHK ile diğer mevzuaatta bulunan hakları kullanmaması ihlallere karşı sessiz kalarak markasını koruma hakkını yitirmesi demektir.”[1]

YASAMAN/YUSUFOĞLU ise sessiz kalma yoluyla hak kaybını şu şekilde tarif etmiştir: “Önceki hak sahibi, MK2 uyarınca belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, iyi niyetli bir şekilde markayı daha sonra tescil ettiren kişiye karşı hükümsüzlük davası açma hakkını veya sonraki tarihli markanın kullanımını men etme hakkını kaybetmesine”sessiz kalma yoluyla hak kaybı” denilmektedir.”[2]

Sessiz kalma suretiyle hak kaybı, bilhassa markanın aynısının veya benzerinin başka bir kişi adına tescil ettirilmiş olması veya kullanılmasına rağmen marka sahibinin buna belirli bir süre sessiz kaldıktan sonra dava açmasının, gerek işlem güvenliğine gerekse de hakkaniyete aykırı olacağı gerekçeleriyle ortaya çıkmıştır. SMK’da yer verilen özel düzenleme öncesinde ülkemizde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de düzenlenmiş değildi. Her ne kadar KHK’de açık bir hüküm olmasa da, Yargıtay içtihatlarıyla , özel hukukun her alanında geçerli olan Türk Medeni Kanunu’nun 2.maddesine dayanılarak, somut olayın özelliklerine göre belirli bir süre geçtikten sonra hükümsüzlük davasının açılması, kötüniyetli bir davranış olarak görülmekteydi ve sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşeceği kabul edilmekteydi. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının kabul edilebilmesi için TMK m. 2 hükmünün yeterli olmadığı yönünde tartışmalar da mevcuttu ancak SMK m. 25/6 düzenlemesiyle bu tartışmalar son bulmuştur.

Sessiz kalma yoluyla hak kaybının koşulları bakımından inceleme yapılırsa;

1. Haberdar Olma Koşulu:

Marka sahibinin, markanın başkası tarafından tescil ettirildiğinden veya kullanıldığından haberdar olması gereklidir.

2. Sessiz Kalma Koşulu:

Marka sahibinin, markasının kullanılmasına karşı harekete geçmemesi, dava açmaması, sessiz kalması gereklidir.

3. Süre Koşulu:

Marka sahibinin hak kaybına uğraması için haberdar olmadan sonra, birbirini izleyen 5 yıl boyunca sonraki markanın kullanılmasına sessiz kalması gereklidir.

4. Kötü Niyetli Olmama:

Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşme koşullarından sonuncusu, sonraki tarihli marka tescilinin kötü niyetli olmamasıdır.

Önemi nedeniyle de belirtmek gerekir ki, marka sahibinin sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğraması; sadece bunu ileri süren kişi açısından geçerlidir. Markayı adına tescil ettiren veya kullanmakta olan başkaca kişiler bakımından sessiz kalma suretiyle hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği ayrıca ispat edilmelidir.

Sessiz kalma suretiyle hak kaybının meydana geldiği durumlarda marka sahibinin markadan doğan hakları belirli kişilere karşı da olsa sona erecektir. Bu sebeple sessiz kalma suretiyle hak kaybı da markadan doğan hakkın diğer bir sınırını oluşturmaktadır.

Son olarak belirtmek gerekir ki, sessiz kalma yoluyla hak kaybı kural itibariyle markanın hükümsüzlüğü davası için öngörülse de bunun dışında kalan marka hukuku uyuşmazlıklarında genel ilkelere göre TMK m. 2 hükmü dayanak alınarak hak kaybı uygulanabilir.

Stj. Av. Oğuz Kaan KURTOĞLU

--------------

[1] TEKİNALP, S26 N.58

[2] YASAMAN/YUSUFOĞLU, Cilt II, s856.