I. GİRİŞ

Medeni yargılama hukukunda amaç maddi gerçekliğe ulaşmaktır. Hakim, Maddi gerçeğe ulaşmaya çalışırken taraflarca ileri sürülmüş iddia ve savunmalar doğrultusunda hareket edecek ve yaptığı muhakeme sonucunda vicdanı kanaat edinmeye çalışacaktır. İşte hâkimde karar verebilmesi için oluşturulan vicdani kanaat ancak ileri sürülen iddia ve savunmaların ispat edilmesi ile mümkün olacaktır. Bunun için de tarafların delillerden yararlanması gerekecektir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 400 – 405. Maddelerinde düzenlenen delil tespiti kurumu; medeni yargılama hukukunda ispat vasıtası olan delillerin kaybolma yada ulaşılamama ihtimali ortaya çıktığında maddi gerçeğe ulaşılmasının engellenmemesi için delillerin koruma altına alınması amacını taşımaktadır.

Elinizdeki bu çalışma da ise delil tespiti kavramının ne olduğu, hukuki niteliği, konusu, delil tespitine hangi şartlar altında başvurulabileceği, delil tespiti kurumuna ilişkin yargılama usulleri ile delil tespiti talebi sonucunda mahkeme tarafından verilebilecek kararlar kısaca irdelenmeye çalışılmıştır.

II. DELİL TESPİTİ KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

Delil tespiti kurumu, hukukumuzda Mülga 1068 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (HUMK) 368. ve 374. maddeleri arasında “Delillerin Tesbiti” başlığı altında düzenlenmişken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 400. ile 405. maddeler arasında “Delil Tespiti ve Diğer Geçici Hukuki Korumalar” başlığı altında düzenlenmiştir.

HMK da delil tespitinin tanımı yapılmamıştır. Doktrinde ise ;

Delil tespiti, ileride açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin bazı şartlar altında zamanından önce toplanıp emniyet altına alınması için kabul edilmiş bir müessesedir”.[2]

Delil tespiti, ilerde açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin, bazı şartlar altında zamanından önce toplanıp güvence altına alınmasını sağlamak için kabul edilmiş, geçici hukuki korumadır.”[3]

Sinem TURAN ise delil tespitini ; “ İleride açılacak olan bir davada kullanılacak olan veya mevcut bir davada inceleme sırası gelmemiş olan delillerin, yok olması, ispat gücünde meydana gelecek azalmanın önlenmesi amacıyla zamanından önce incelenmesi veya mevcut bir durumun korunması amacıyla başvurulan usuli bir yol olarak[4] “ şeklinde tanımlamıştır. Kanımızca da delil tespiti açılmamış olan bir davada ileri sürülmesi muhtemel olan yada açılmış olan bir dava da henüz inceleme sırası gelmemiş olan bir delilin kaybolması, zarar görmesi yada ispat gücünde meydana gelebilecek azalmanın önlenmesi amacıyla o delili koruma altına almak amacıyla başvurulan usuli bir kurumdur.

Doktrinde delil tespitinin hukuki niteliğine ilişkin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Kimi yazarlara göre delil tespiti geçici hukuki koruma niteliğindedir. Kimi yazarlara göre ise ihtiyati tedbirin bir çeşididir. Bize göre ilk görüş delil tespitinin amacına ve kanunda düzenleniş biçimine daha uygun düşmektedir. Zira kanun koyucu delil tespitini HUMK dan farklı olarak HMK da açıkça “ Geçici Korumalar “ başlığı altında düzenlemiştir. Bu durumda kanun koyucunun delil tespiti kurumunun hukuki niteliğini geçici hukuki koruma olarak sınıflandırdığını ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra her ne kadar doktrinde bir kısım yazarlar delil tespiti kurumunu ihtiyati tedbirin bir çeşidi olarak kabul etmiş iselerde ihtiyati tedbirlerin amacı dava konusunu koruma altına almak iken delil tespiti kurumunun amacı ispat vasıtası olan delilleri koruma altına almaktadır. Delil tespiti bu yönüyle ihtiyati tedbirden farklı olup hukuki niteliği de bu nedenle ihtiyati tedbir niteliğinde değildir.[5]

Delil tespiti kurumunun dava mı yoksa usuli işlem mi olduğu, yine çekişmesiz yargı türüne mi girdiği yoksa çekişmeli yargı türü içerisinde mi olduğu da doktrinde tartışılmaktadır. Eserimizin hacmi gereği bu tartışmaların detaylarına girmemiz mümkün değil ise de kısaca şunu belirtmek isteriz ki ; dava açılmadan önce başvurulan delil tespitinin çekişmesiz yargıya tabi olduğu, lakin görülmekte olan bir davada incelemesi sırası gelmeyen bir delil için delil tespiti kurumuna başvurulduğunda ise davanın konusuna göre çekişmeli yada çekişmesiz yargı türüne tabi olması gerektiği kanısındayız. Yine delil tespitinin bir dava olmadığı usuli işlem olduğunu düşünmekteyiz. Zira aksinin kabulü halinde delil tespitinin maddi hukukta ve usul hukukunda davanın açılmasıyla davaya bağlanan sonuçlardan ( zamanaşımı, iyi niyet, derdestlik, hak düşürücü süre vb yönden ) yararlanacağı da kabul edilecektir ki bu hem hakkaniyete hem de delil tespitinin kabul ediliş amacına açıkça aykırı olacaktır.[6]

III. DELİL TESPİTİNİN KONUSU

Yukarıda da kısaca belirttiğimiz gibi delil tespitinin konusu ihtiyati tedbirlerden farklı olarak davanın konusu değil ispat vasıtası olarak kullanılan delillerdir.

HMK Madde 400/ 1 göre “ Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.” şeklinde yer alan düzenleme karşısında keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin delil tespitine konu olabileceği anlaşılmaktadır. Adı geçen düzenleme de bulunan “ gibi işlemlerin “ şeklindeki ifade neticesinde kanunda delil tespitine konu olacak işlemlerin tahdidi olarak sayılmadığı uyuşmazlık konusu vakıaların ispatına yarayacak her türlü delilin delil tespitine konu olabileceği anlaşılmaktadır.

HMK madde 187 / 1 göre ; “ İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. “ Buradan hareketle medeni yargılama usulünde ancak çekişmeli vakıaların ispatı için delil gösterilebileceği bu nedenle delil tespitine de ancak çekişmeli vakıaların ispatı için ileri sürülen delillerin konu olabileceği sonucuna da varılmaktadır. Bu durumun sadece açılmış olan bir davada inceleme sırası gelmeyen delil için başvurulan delil tespitinde karşılaşılacağı, dava açılmadan önce başvurulan delil tespitinde hangi vakıaların taraflar arasında uyuşmazlık konusu olduğunun belirlenme olanağının bulunmadığından bu durumun sadece dava açıldıktan sonra istenilmiş olan delil tespitinde dikkate alınacağını önemle belirtmek gerekir. Yine buradan hareketle çekişmesiz yargı işindede delil tespitine başvurulamayacağı gibi bir durumun olmadığı çekişmesiz yargı ile çekişmesiz vakıa kavramlarının ve sonuçlarının farklı olduğunu kısaca vurgulamak isteriz.[7]

Bunun sonucunda koşulları oluştuğu takdirde delil tespiti incelemesine konu olabilecek deliller ; senetler, ticari defterler, tanık, bilirkişi, keşif gibi deliller olduğu doktrinde kabul edilmektedir.[8]

IV. DELİL TESPİTİNİN KOŞULLARI

HMK Madde 400 göre ; “ Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir. Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır. “

Buradan hareketle delil tespiti istenebilmesi için ; açılmış olan bir davada henüz inceleme sırası gelmeyen yada ileride açılacak olan bir davada ileri sürülecek bir vakıa olması ve bu vakıanın tespitinin istenilmesinde talepte bulunan kişinin hukuki yaranın bulunması gerekmektedir. Kanun koyucu ilgili maddede delilin hemen tespit edilmemesi halinde kaybolması yada ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimalinin bulunması halinde hukuki yararın kural olarak var olduğunu kabul etmiştir.

Yine Delil tespiti talebinin dilekçeyle yapılması, mahkemeye verilecek dilekçede tespiti istenen vakıa, tanıklara veya bilirkişilere sorulması istenen sorular, delillerin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla karşılaşılacağı kuşkusunu uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kişinin ad, soyad ve adresinin yer alması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bunların yanı sıra Tespit talebinde bulunan kişinin, durum ve koşulların imkân vermemesi nedeniyle, aleyhine tespit yapılacak kişiyi gösteremiyorsa talebinin geçerli olacağı da kabul edilmiştir (HMK Madde 402/ 1 ). Kanun koyucu delil tespitinin koşulları arasında mahkeme tarafından belirlenen tespit giderleri avans olarak ödenmedikçe sonraki işlemlerin yapılamayacağını açıkça düzenleme altına almıştır ( HMK m.402 / 2 ).

V. DELİL TESPİTİNE İLİŞKİN YARGILAMA USULLERİ

Yukarıda delil tespitinin dava açılmadan önce yada açılmış bir davada incelemesi sırası gelmeyen maddi vakıaların tespiti için istenebileceğini ifade etmiş idik. Buradan hareketle şayet talepte bulunan kişi henüz dava açmadan önce delil tespiti delil tespiti talebinde bulunacak ise delil tespitine ilişkin yazılı talebi ile esas hakkındaki davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif yahut bilirkişi incelemesi yapılacak olan şeyin bulunduğu veya tanık olarak dinlenilecek kişinin oturduğu yer sulh mahkemesine başvurabilecektir ( HMK Madde 401/ 1 ).

Bu düzenleme ile talepte bulunan kişilere genel olarak asıl davaya bakacak olan mahkeme ile sulh hukuk mahkemesi arasında seçimlik hakkı tanımıştır. Bunun yanı sıra Kanun koyucu Noterlerin, 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca yapacağı vakıa tespitine ilişkin hükümleri saklı tutmuştur ( HMK madde 401 / 2 ).

Şayet delil tespiti talebinde bulunmak isteyen kişi esas hakkında davasını açmış ancak o davada söz konusu delil yada vakıanın incelemesi sırası gelmemiş ise delil tespiti talebinde bulunabilecektir. Ancak bu hallerde yapılacak olan her türlü delil tespiti talebi hakkında sadece davanın görülmekte olduğu mahkemeye başvuru yapabilecektir ( HMK madde 402 / 4). Delil tespiti talebinde bulunacak kişinin burada seçimlik hakkı bulunmamaktadır.

VI. DELİL TESPİTİ TALEBİ HALİNDE VERİLEBİLECEK KARARLAR

Görevli ve yetkili mahkemeye usulüne uygun olarak sunulan delil tespiti talebi üzerine, mahkeme, kendisine yöneltilen delil tespiti talebini inceleyerek iki şekilde karar verebilecektir. Bu kararlar delil tespiti talebinin reddi kararı veya delil tespiti talebinin kabulü kararlarıdır. Delil tespiti talebi üzerine, mahkemenin bu talebin kabulü veya reddi hususunda takdir hakkı mevcuttur.

Ancak HMK Madde 402 / 3 ve 4 de yer alan düzenleme daha çok talebin kabul edilmesi haline göre düzenlenmiştir. Zira adı geçen düzenleme aynen şöyledir : “ Tespit talebi mahkemece haklı bulunursa karar, dilekçeyle birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. Kararda ayrıca, delil tespitinin nasıl ve ne zaman yapılacağı, tespitin icrası esnasında karşı tarafın da hazır bulunabileceği, varsa itiraz ve ilave soruların bir hafta içinde bildirilmesi gerektiği belirtilir. Tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece karşı tarafa resen tebliğ olunur.” ( HMK m.402 / 3,4 )

Peki az önce yer verdiğimiz düzenleme uyarınca tespit talebinin kabulüne yada reddine dair verilen kararlara karşı başvurulabilecek bir kanun yolu mevcut mudur ? HMK nın delil tespitine ilişkin ilgili kısmında buna ilişkin açık düzenleme mevcut değildir. Yine HMK 341 de sayılan istinaf edilebilecek kararlar arasında delil tespitine ilişkin verilen kararlar da sayılmamıştır. Bu hususta doktrinde de görüş birliğine varılmış bir sonuçta bulunmamaktadır. Ancak kimi yazarlarca amaç ve işlevine uygun düştüğü ölçüde ihtiyati tedbir kararlarının kabul yada reddine ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanabileceği ileri sürülmüştür.[9] Kanımızca da uygun olan bu görüş doğrultusunda işlevine uygun düştüğü ölçüde ihtiyati tedbir kararının kabul veya reddine ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması yerinde olacaktır. Aksinin kabulü halinde uygulama da hak kayıplarına sebebiyet verecek sonuçlar meydana gelebilecektir.[10]

İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesi ise bir kararında[11]İstinafa konu karar, HMK 'nın 400. ve devam maddelerine dayanan delil tespiti talebidir. HMK'nın 341. Maddesinde istinaf kanun yoluna başvurulabilen kararlar açık bir şekilde belirtilmiş olup, delil tespitine ilişkin talepler hakkında verilen kararlar yer almamaktadır. Delil tespitinin düzenlendiği HMK 400 ile 406.Maddeleri arasında yer alan hükümlerde de delil tespitine ilişkin kararlara karşı herhangi bir kanun yolu öngörülmemiştir. Sadece karşı tarafa tebligat yapılmaksızın yapılan delil tespitinde karşı tarafın delil tespiti kararına itiraz edilebileceği belirtilmiş olup, delil tespiti talebinin tamamen reddedilmesi durumunda tespit talep edenin başvurabileceği bir kanun yolu açıkça düzenlenmediğinden ve kanunun açıkça düzenlemediği bir konuda yorumla da kanun yolu ihdas edilemeyeceğinden; kararın istinafa tabi olmayan kesin olarak verilmiş bir karar olduğunun kabulü gerekmektedir. “ şeklinde değerlendirmelere yer vermiş ve bu konu kıyasla kanun yolu ihdas edilemeyeceğini belirtmiştir.

Antalya BAM 3. Hukuk Dairesi[12] ise bu konu da “ 6100 Sayılı HMK'nun 341/1 maddesinde ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

Delillerin tespiti, 6100 sayılı HMK'nın 400 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, ilerde açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin bazı şartlar altında zamanından önce toplanıp emniyet altına alınmasını sağlamak amacıyla kabul edilmiş geçici hukuki koruma tedbirinin bir türüdür.

Delillerin tespiti yargılama sürecini içermediğinden ve bu konuda verilecek karar nihai karar niteliğinde bulunmadığından istinafa tabi değil itirazı kabil bir karardır.” Şeklinde karar vermiştir.

Uygulamada bu tür tartışma ve duraksamalara yer vermemek adına bu hususta kanunda açık bir düzenleme yapılmasının daha faydalı olacağı kanısındayız.

VII. SONUÇ

Esas hakkındaki davanın açılmasından önce yada esas hakkında açılmış olan davada henüz inceleme sırası gelmemiş olan delillerin kaybolması veya ispat gücünde azalma meydana gelmesi ihtimali bulunduğunda taraflar bu delillerin yada maddi vakıaların koruma altına alınması için delil tespiti talebinde bulunabilecektir.

Taraflar yazılı olarak, dava açmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeye başvurabileceği gibi tanığın bulunduğu yada keşif incelemesinin yapılacağı yer de bulunan sulh hukuk mahkemesine de başvurabilecektir. Esas hakkında dava görülmekte ise ve fakat söz konusu delilin inceleme sırası gelmemiş ise ancak esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeye yazılı olarak veya duruşmada ise tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak başvurabilecektir.

Delil tespiti hukuki niteliği itibariyle usulü işlemdir ve basit yargılama usulüne tabidir. Delil tespiti istenebilmesi için ; açılmış olan bir davada henüz inceleme sırası gelmeyen yada ileride açılacak olan bir davada ileri sürülecek bir vakıa olması ve bu vakıanın tespitinin istenilmesinde talepte bulunan kişinin hukuki yaranın bulunması gerekmektedir. Şayet talepte bulunan bu koşulları sağlayarak başvuruda bulunmuş ise talebin kabulüne karar verilecektir. Aksi halde hakim tarafından talebin reddine karar verilebilecektir. Delil tespiti talebinin kabulü yada reddi halinde verilen bu kararlara karşı gidilecek hukuki yollar kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Bu hususta kanun koyucu tarafından bir düzenleme yapılması delil tespiti kurumunun daha işlevsel hale gelmesini de sağlayacağı kanaatindeyiz.

Av. İbrahim Onur ÖNAL

KAYNAKÇA

1. Hakan PEKCANITEZ / Oğuz ATALAY / Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 2017
2. Baki KURU, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 2016,
3. Cenk AKİL, Medeni Yargılama Hukukunda Mahkemelerce Yapılan Delil Tespiti, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.58 S.1, 2009
4. Yrd. Doç. Dr. Aziz Serkan ARSLAN , 6100 Sayılı HMK Madde 401 Hükmüne Göre Delil Tespitinde Görevli Ve Yetkili Mahkeme, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 21, Sayı 2, Yıl 2013
5. Sinem TURAN , Medeni Usul Hukukunda Delil Tespiti Kurumunun Fonksiyonları, 2019, Yüksek Lisans Tezi,
6. Ali YAŞASIN, Medeni Usul Hukuku’nda Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi , 2017 ,
7. Birce ARSLANDOĞAN, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2014,
8. Zülfükar Şükrü KANBEROĞLU, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2017 , syf 80 - 94
9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 120 Karar: 2018 / 136 Karar Tarihi: 16.02.2018, Sinerji Mevzuat
10. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 414 Karar: 2017 / 447 Karar Tarihi: 26.05.2017, Sinerji Mevzuat

-----------------------

[1] Osmaniye Barosu

[2] Hakan PEKCANITEZ/Oğuz ATALAY/Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 2017, syf. 574

[3] Baki KURU, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 2016, syf. 649

[4]Sinem TURAN , Medeni Usul Hukukunda Delil Tespiti Kurumunun Fonksiyonları, 2019, Yüksek Lisans Tezi, syf 5

[5] Bu konu da ayrıntılı tartışmalar için bkz. , Zülfükar Şükrü KANBEROĞLU, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2017 , syf 15 – 30 ; Ali YAŞASIN, Medeni Usul Hukuku’nda Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi , 2017 , syf 12 - 43

[6] Bu konu da ayrıntılı tartışmalar için bkz. Birce ARSLANDOĞAN, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2014, syf 13 – 37

[7] Ali YAŞASIN, Medeni Usul Hukuku’nda Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi , 2017 , syf 10 - 12

[8] Birce ARSLANDOĞAN, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2014, syf 60 - 101 , Ali YAŞASIN, Medeni Usul Hukuku’nda Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi , 2017 , syf 90 - 95

[9] Birce ARSLANDOĞAN, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2014, syf 181

[10] Bu konuda ayrıntılı değerlendirme için bkz . Zülfükar Şükrü KANBEROĞLU, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Delil Tespiti, Yüksek Lisans Tezi, 2017 , syf 80 - 94

[11] İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 120 Karar: 2018 / 136 Karar Tarihi: 16.02.2018, Sinerji Mevzuat

[12] Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 414 Karar: 2017 / 447 Karar Tarihi: 26.05.2017, Sinerji Mevzuat