Türkiye Cumhuriyeti anayasal demokratik bir hukuk devletidir. Anayasamızın 36. Maddesinde hak arama hürriyeti de anayasal güvence altına alınmıştır.

Buna göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Yine anayasamızın 74. Maddesinde herkesin şikâyetlerini yetkili makamlara bildirme hakkı olduğu tekrar edilmiştir. Türk vatandaşı olsun ya da olmasın herkes adli ve idari makamlara şikâyette bulunma hakkına haizdir. Bu husus anayasa ile güvence altına alınmıştır.

Şikâyet hakkı adli ve idari olarak kurumlara yapılabildiği gibi günümüzde teknolojinin aktif kullanılmasından dolayı interaktif olarak kurumların sosyal medya hesaplarından ya da bizzat bu amaca özgülediği sistemlerden de (Örn: CİMER) sağlanabilmektedir.

Memuriyet ise devletin sürekli hizmet ihtiyacını karşılamak adına devletten çalışan kişiler olarak tanımlanmaktadır.  Gerçekten de memurlar; devletin sağlamakla yükümlü olduğu hizmetleri vatandaşa sağlayan; koruma, güvenlik ve adaletin tesisinde eylem gerçekleştiren kimselerdir. Memurlar da herkes gibi gerçekleştirdikleri eylem ve işlemlerden sorumlu olup, kanun önünde hesap vermekle mükelleflerdir. Yine memurlar da herkes gibi şikâyet edilebilirler. Kusurlarından dolayı adli ve idari yaptırımlara maruz bırakılabilirler.

Ancak memurlar; devlet organizasyonunun doğrudan temsilcileri olduğu için menfaatleri sarsılan kişilerden kaynaklı olarak da iftira niteliğinde olan şikâyetlere maruz kalmakta ve haklarında adli ve idari soruşturmalar başlatılmaktadır.

Ceza hukukunda iftira bir suç olarak belirlenmiştir. Buna göre iftira suçu, hakkında savcılık soruşturması açılması veya idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesidir (TCK m.267). Yani, fail masum olduğunu bildiği bir kişiye suç atmakta olup anayasal şikâyet hakkını kötüye kullanmaktadır. Söz konusu suç basit halde 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile tecziye edilmektedir.

Devlet memurları hakkında bir şikâyet söz konusu olduğunda adli ve idari makamlar etkin bir soruşturma yürütmek zorundadırlar. Bu soruşturma neticesinde iddia edilen hususların iftira mahiyetinde olması halinde merkezde( Ankara) kurumun en büyük amirinin, illerde valilerin bu iftira da bulunan şahıslarla ilgili olarak kamu davası açılması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına suçu ihbar etmesi gerekir.(657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m.25) Bu madde hükmü yalnızca 657 sayılı kanuna tabii memurlar için geçerlidir. Bu hususta kanun görevden kaynaklı olup olmadığını hüküm altına almamıştır. Dolayısıyla memurlar için bu husus iftira niteliğinde ki tüm adli ve idari konuları kapsamaktadır.

Bununla birlikte memur iftira da bulunan kişiye karşı şartların oluşması halinde maddi ve her halde manevi tazminat davası açabileceği gibi kendisi de bizzat cumhuriyet başsavcılığına başvuruda bulunabilir.

Memurun yazılı talebine rağmen; idarenin bu kanun maddesine rağmen memuru korumayıp, iftirada bulunan şahıs ile ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmaması halinde ise menfaati zedelenen memurun hizmet kusurundan kaynaklı olarak görevini ifa etmeyen idareye karşı İYUK m.11’de belirtilen süreler içerisinde açılmak koşuluyla da tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır. Görevli mahkeme idare mahkemesidir.

Buna karşın istisnai olarak OHAL KHK’ları ile ihraç edilen ve görevlerine iade edilen kamu çalışanları, OHAL KHK’larının iade hükümlerine göre herhangi bir şekilde tazminat davası açamazlar. Ancak kanun ve KHK’lar da hüküm bulunmadığı için OHAL komisyonu kararı ile geri dönenleri kapsamadığı için, OHAL komisyonu kararı ile göreve iade edilenler de yine unsurlarının vuku bulması halinde tazminat davası açabilirler.