GİRİŞ

Bugüne kadar gördüğümüz takip yollarında takibe dayanak alacağın dayanağı bazen adi bir senet, bazen bir kambiyo senediydi. Hatta elinde alacağını dayandıracağı adi bir senet olmayan bir kişi de bu alacağını takip konusu yapabiliyordu. Burada ise alacağı maddi hukuk bakımından bazı özellikleri olan bir teminat ile garanti altına alınmış alacak söz konusudur. Bu alacağın dayanağı olan hak, ona takip hukuku anlamında özel bir imkân sağlamıştır. Hukukumuzda alacaklıların alacağını elde etmesini kolaylaştıran en önemli olanaklardan birisi de, alacağı teminat altına alan bir rehinin olmasıdır.  Alınan bir borca, krediye karşılık olarak teminat alınması, tarihsel süreç içinde hem fazla kullanılan, tercih edilen bir yöntem olarak hem de önemli bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu teminat niteliğine göre şahsi bir teminat olabileceği gibi, teslime bağlı taşınır rehininde olduğu gibi ayni bir teminat da olabilir. Teslime bağlı taşınır rehininde teminatın sağlanması, rehin konusu taşınırın rehin alacaklısına teslimi ile gerçekleşmektedir. Böyle bir durumda rehin alacaklısı, rehin konusu taşınırın zilyedi olarak bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunundaki taşınır rehinine ilişkin düzenlemeler, taşınmaz rehinine ilişkin olanlardan farklı olarak, sadece taşınabilen nesneler üzerinde değil, alacakların ve diğer hakların üzerinde rehin tesis edilmesine de olanak sağlamaktadır.

Rehin hakkı, güvence sağlamaya yönelik bir sınırlı ayni haktır. Yani rehin veren kimse, borcun ifası için rehin verdiği şey ile (ayın ile) sınırlı olarak sorumluluk üstlenmiş olur. Rehin ile teminat altına alınmış bir alacak söz konusu ise, alacak yerine getirilmediği takdirde rehin hakkı hak sahibi alacaklıya iki temel yetki verir. İlki, rehinli malın paraya çevrilmesini talep etme yetkisidir. İkinci yetki ise elde edilen meblağdan alacağını öncelikle alabilme yetkisidir. Özetle rehin öyle bir sınırlı ayni haktır ki, borçlu tarafından gösterilen bir ayni teminat üzerinde alacaklıya, alacağını öncelikle tahsil ve talep etme imkânı verir. Rehin hakkı, alacak hakkına bağlıdır. Yani alacak doğmadığı sürece rehin hakkı da doğmayacaktır, alacak sona erdiğinde de (ne şekilde sona ererse ersin) rehin hakkı da kendiliğinden sona erecektir.

Çalışmada öncelikle rehini kavramına, önemine, kapsamına, çeşitlerine ve bilinmesi gereken diğer önemli hususlara değinilecektir. Daha sonra taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla icra takip usullerine değinilecektir. Sadece taşınır rehininin üzerinde durmamızın sebebi taşınmaz rehininin İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip şeklinde ayrıca bir takip türüne özgü olmasından kaynaklanmaktadır.

1.GENEL OLARAK REHİNE İLİŞKİN BİLGİLER

1.1. Rehin Hakkı Kavramı ve Önemi

Rehin hakkı, alacaklıya borçluya karşı olan alacağına karşılık borçlu tarafından alacağın tahsil edilememesi durumunda alacağa teminat olarak verilen eşya veya haktır. Rehin hakkı, kanunda öngörülen özel durumlar dışında alacaklıya yapılacak ödemeyi belirli bir şey üzerinde teminat altına alan bir sözleşme ile yapılmaktadır. Bu doğrultuda uygulamada sıkça karşılaşılan bir diğer teminat müessesesi olan ipotek ile karıştırılmamalıdır. Rehin hakkı taşınır ve taşınmaz mallar için kurulabilmektedir. Taşınmazlar için kurulan rehin hakkına ipotek denmektedir. Taşınmaz rehininin kanunda sayılan durumlarda (ipotek, ipotekli borç senedi veya irat senedi) kurulabilir.

TMK m. 939/1 uyarınca taşınırlar, aksi kanunda öngörülmedikçe, ancak zilyetliğin devri yoluyla rehin edilebilir. Kanun koyucu burada, rehine konu taşınırın zilyetliğinin fiilen rehin hakkı sahibine teslimini aramıştır. Fiilen teslim kuralının istisnasını ise doğal özellikleri itibariyle taşınır hükümlerine tabi olmayan veya kendilerine kanun gereği taşınır eşya sıfatı verilen cisimler teşkil eder. Örneğin gemiler ve motorlu taşıtlar taşınır eşya niteliğinde olmalarına rağmen teslim ile değil, sicile kayıt ile rehin edilebilmektedir. Öte yandan, maddi varlıkları olmamasına rağmen, TMK m. 954/2 uyarınca alacaklar ve diğer hakların rehininde de kural olarak teslime bağlı rehin hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.

Rehin ilişkisinin kurulması için gerekli unsurlardan biri rehin sözleşmesidir. TMK’da taşınır rehini kurulmasına ilişkin herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Bu durumda kural olarak taşınır rehini kurulmasında, kanunda öngörülen ayrık durumlar dışında herhangi bir şekil şartı aranmamaktadır. Ancak, ticari işlemler kapsamında verilen rehinleri düzenleyen “6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehini Kanunu” m. 4/2 kapsamında “Rehin sözleşmesi elektronik ortamda ya da yazılı olarak düzenlenir.” şeklinde şekil şartı öngörülmüştür. Aynı maddenin devam fıkralarında; “(3) Elektronik ortamda düzenlenen rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilebilmesi için sözleşmenin güvenli elektronik imza ile onaylanması şarttır.” ve “(4) Yazılı olarak düzenlenen rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilebilmesi için tarafların imzalarının noterce onaylanması veya sözleşmenin Sicil yetkilisinin huzurunda imzalanması şarttır.” şeklinde sözleşmenin kurulması için gerekli diğer şekli unsurlar da sayılmıştır. Bu hükümlerden yola çıkarak taşınır rehininin kural olarak şekil şartına bağlı olmadığını, ticari işlemler kapsamında kurulacak taşınır rehinlerinin ise bu kuralın istisnası olduğunu söylemek mümkündür.  Taşınır rehin sözleşmesinin önemi icra takip usullerinde önem arz etmektedir.

Bilindiği üzere, Borçlar Hukukuna sözleşme serbestisi ilkesinin hâkim olmasının aksine ayni haklar konusunda sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi hâkimdir. Bu nedenle rehin hakkında da sınırlı sayı prensibi uygulanmakta olup rehin hakları da bu ilke gereğince kanunda sayılan çeşitlerde kurulabilmektedirler. TMK’nın 80. Maddesinde sayılan rehin hakkı çeşitleri ise; taşınmaz rehini, ipotek, ipotekli borç senedi ve irat senedidir. Taşınır rehini ise kanunen düzenlenen belli istisnalar haricinde ancak teslimi zorunlu rehin şeklinde kurulabilir.

Rehin sözleşmesi, teminat altına alınan alacağın doğumuna kaynak teşkil eden borç ilişkisinden farklıdır. Burada borçlandırıcı işlem, rehin hakkının kurulması amacıyla taraflar arasında kurulan rehin sözleşmesini ifade eder. Rehin ilişkisinin temelini de bu rehin sözleşmesi oluşturur. Yani rehin hakkını doğuran sebep, taraf iradelerine bağlı olarak kurulmasıdır. Yasaya dayanan rehin ise bunun istisnasıdır. Rehin sözleşmesi tarafların mevcut veya müstakbel bir borcun ödenmesini veya ifa edilmesini güvence altına almak amacıyla taşınır varlık üzerinde teslime gerek olmaksızın sınırlı ayni hak tesis etme yönünde oluşmalıdır. Bu minvalde hazırlanan rehin sözleşmesi güvenli elektronik imza veya noter huzurunda imzalanması gerekmektedir. İmza edilen rehin sözleşmesi noterliklerde Taşınır Rehin Siciline (TARES) tescil edilmekle Kanun çerçevesinde geçerli bir rehin hakkı kurulmuş olur. Netice olarak rehin hakkı alacaklının alacağını güvence altına alınması için öngörülen bir müessesedir. Alacağını belirlenen süre içerisinde tahsil edemeyen alacaklı, teminat olarak aldığı rehini paraya çevirerek tahsil edip alacağına kavuşabilmektedir. Pek tabii bu tahsil icra yoluyla olabilmektedir.

1.2. Rehin Hakkının Çeşitleri

Medeni Kanunun lafzından anlaşıldığı üzere taşınır rehini hakkında hüküm bulunmayan hallerde taşınmaz rehinine ilişkin hükümler kıyasen uygulanmaktadır.

a. Taşınır Rehini

Taşınır rehini, alacağın temini amacıyla borçluya veya üçüncü bir şahsa ait taşınır eşya, alacak veya hak üzerinde kurulan ve alacaklıya borç ödenmediği takdirde rehin konusu üzerinde paraya çevirme yetkisi veren bir haktır. Medeni Kanun’da düzenlenen taşınır rehni çeşitleri; teslime bağlı rehin, hapis hakkı, hayvan rehini, alacaklar ve diğer haklar üzerinde rehin, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlara yapılan rehin, rehinli tahvil şeklindedir. Türk Hukuku’nda kural olarak taşınırların rehininde teslime bağlı rehin kabul edilmektedir, en fazla uygulama alanı olan teslime bağlı rehindir. Nitekim genel kurallar da teslime bağlı taşınır rehini bünyesinde düzenlenmiş olup, diğer rehin türlerine de kıyasen teslime bağlı rehin hükümleri uygulanır. Ancak teslime bağlı taşınır rehini hakkında da Medeni Kanun’da pek düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle doktrinde de kabul edilen görüş gereğince taşınmaz rehinine ilişkin hükümler kıyasen taşınır rehinine de uygulanmaktadır. Teslime bağlı taşınır rehininde, rehin hakkının doğumu için rehin konusu taşınırın zilyetliğinin devredilmesi söz konusudur. Bu durum, ayni haklara egemen olan aleniyet (kamuya açıklık) ilkesinin bir sonucudur.

b. Taşınmaz Rehini (İpotek)

Kanunda düzenlenen taşınmaz rehini türleri ise; ipotek, ipotekli borç senedi ve irat senedidir. Taşınmaz rehini 3 tür şeklinde düzenlenmiş olmasına rağmen, uygulama alanı sadece ipotekten oluşmaktadır. TMK uyarınca ipoteğin, halen var olan veya ileride meydana gelecek veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacağın güvence altına alınması için kurulabileceği öngörülmüştür. İpoteğin nasıl kurulacağına ilişkin özel bir düzenleme belirlenmediği için genel hükümlerden hareketle bir ayni hakkın kurulmasına ilişkin şekli esaslar burada da uygulanmaktadır. İpotek, bir taşınmaz maliki ile alacaklı arasında yapılan ve bu taşınmazla güvence altına alınmış alacaklıya, malike veya üçüncü kişiye ait borç vadesinde ödenmediği takdirde taşınmazı paraya çevirterek bedelinden alacağını tahsil etme yetkisi veren bir ipotek sözleşmesinin varlığını gerektirir.

Taşınmaz rehini uygulamada İpotek müessesesi adı altında ayrıca incelenmesi gereken bir konu olduğu için bu çalışmada sadece kısaca tanımına yer verme gereği duyduk.

1.3. Önce Rehine Başvurma Kuralı

İcra ve İflas Kanunu’nun 45.maddesi gereğince; ‘’ Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir.’’ Aynı şekilde, İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun 41.maddesinde de, rehinle temin edilmiş bir alacak bulunduğunda, borçlu iflasa tabi şahıslardan olsa dahi, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla, rehinle temin edilmiş alacaklar için gösterilen bu yol, rehin alacaklısı için bir yetki olmasının yanında aynı zamanda bir yükümlülük oluşturmaktadır. Zira belirteceğimiz istisnalar dışında rehin hakkı sahibi alacaklının takip yolunu seçmesi hususunda bir serbestiye sahip değildir.

Alacaklının önce rehinli malı paraya çevirmeye zorlanmasındaki amaç, rehinli malvarlığı borcu karşılamaya yettiği halde, alacaklı rehini paraya çevirmediği için borçlunun malvarlığının kalan kısmı üzerindeki cebri icranın önlenmesidir13. Bu engel sayesinde borçlunun diğer malları paraya çevrilerek elinden çıkmaz, bu şekilde borçlu korunur. Bu kuralın bir diğer amacı da, borçlunun diğer alacaklılarının hakkını korumaktır. Nitekim borçluların malları, alacaklıların müşterek rehini durumundadır. Bu mallardan biri alacaklılardan birine rehinle verildiği vakit, diğer alacaklıların müşterek rehininden çıkmaktadır. Sonuç olarak, rehinli alacaklının rehini her zaman kullanabileceği bir imkân olarak bulundurup, diğer teminatsız alacaklılarla rekabet halinde haciz yoluyla takibe girişmesinin önüne geçilmiştir. Borçlunun önce rehine başvurma kuralını ileri sürebilmesi için alacağın rehinle temin edilmiş olduğunu veya alacaklının kendisine ait malı rehin olarak alıkoyduğunu kanıtlaması lazımdır. Unutulmaması gereken, borçlunun bu muhalefeti ileri sürebilmesi için dar anlamda bir rehinin bulunması gerekir. Bu sebeple inançlı temlik ya da teminat amaçlı bir temlik yeterli olmayacaktır. Ek olarak şikâyeti ileri sürebilecek kişi rehinle temin edilmiş alacağın borçlusudur.

Bununla beraber, bu talebin şikâyet yolu ile ileri sürülebileceği öğreti ve içtihat tarafından kabul edilmektedir. Aynı şekilde mehaz kanunun 41.maddesinin ilk fıkrasında borçlunun bu takibe karşı şikâyet yoluna başvurabildiği düzenlenmiştir. İsviçre Hukuku’nda şikâyet on günlük bir süreye bağlıdır. Hukukumuzda ise bu hususun icra müdürü tarafından resen gözetilmesi ve süresiz şikâyet yolunun bulunduğu belirtilmiştir.

1.4. Önce Rehine Başvurma Kuralının İstisnaları

Bir alacağın rehinle teminat altına alınmış olması hâlinde alacaklı rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takibe girişecektir. Özel bir takip yoludur. Alacaklının alacağı bir rehinle temin edilmiş ise, alacaklı öncelikle rehini paraya çevirmeye mecburdur (İİK.m.45). Ancak ve ancak rehine özgü takip yolundan sonra alacağının karşılanmayan kısmı için borçlusu hakkında haciz ya da iflas yolu ile takipte bulunabilir. İcra ve İflas Kanunu’nun 45.maddesi gereğince; ‘’ Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir.’’  Pek tabii bu kuralın istisnaları mevcuttur. Zira alacaklı, rehinle temin edilmiş bir alacağı için, mutlaka rehinin paraya çevrilmesine özgü takip yöntemiyle icra takibine başlamak zorunda değildir. İİK’nın 167’nci maddesi uyarınca alacaklı bir kambiyo senedine bağlı alacağı rehinle temin edilmiş olsa dahi ilk önce rehini paraya çevrilmesi yolu ile takipte bulunmadan, doğruca kambiyo senetlerine mahsus haciz veya iflas yolu ile takip yapabilir. Bu hususta İİK’nın 45’inci ve 167’nci madde hükümleri gayet açıktır. Yargıtay da birçok kararında aynı hususu vurgulamıştır; “…Bonoyu imzalayan borçlular itirazlarında, kredi borcunun ipotek ile teminat altına alındığını ileri sürmüşlerse de İİK’nın 167’nci maddesine göre alacağı kambiyo senedine dayalı olan alacaklının alacak rehinle temin edilmiş olsa bile alacağını kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile istemesinin mümkün olmasına göre borçluların tüm itirazlarının reddine karar verilmesi gerekirken, ihtiyati hacze itiraz eden (boçlu) A………. Tic. Ltd. Şti.’nin itirazının kabulüne karar verilerek ihtiyati haciz kararının bu borçlu yönünden kaldırılması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle karşı taraf (alacaklı) yararına bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY. 12. Hukuk Dairesi. 2016/5446 Esas, 2016/5944 Karar) Şeklinde hükümler kurarak alacaklının kanunda öngörülen sınırlar çerçevesinde rehin dışında da başkaca takip yoluna başvurabileceğini belirtmiştir. Bu kapsamda kanunda öngörülen istisnaları kısaca izah etmek gerekirse;

a) Rehinli Malın Satış Bedelinin Alacağı Karşılamaması (İİK 152)

Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe gidilmiş olmasına rağmen, rehinli malın satış bedeli borcu ödemeye yetmemiş olabilir. Bu halde alacaklı, kalan tutar için haciz veya iflas yoluyla takip yapabilir, bu konuda 45.maddenin ilk fıkrasında açık hüküm bulunmaktadır. Aslında burada önce rehine başvurma kuralının istisnası yoktur, çünkü zaten önce rehine başvurulmuştur ancak tahsil edilemeyen bir miktar söz konusudur. Bu durumda alacaklıya somut olayın özelliğine göre “geçici rehin açığı belgesi” ya da “kesin rehin açığı belgesi” verilmektedir. Rehin açığı belgesine bu başlık bittikten sonra ayrıca değinmek yerinde olacaktır. Zira bu husus İcra takip prosedürü ve alacaklının alacağına tamamen ulaşması açısından önem arz etmektedir.

b ) Alacağın Kambiyo Senetlerinden birine dayanması (İİK45)

Önce rehine müracaat kuralına ilişkin 45.maddenin üçüncü fıkrası gereğince, alacağı kambiyo senetlerine dayanan alacaklının, önce ipoteğe müracaat etmeden, kambiyo senetlerine dayalı haciz ve iflas yoluyla takip usullerine göre takip yapması mümkündür. Elinde alacağı için hem ipotek hem de kambiyo senedi mevcut olan alacaklı, rehinin paraya çevrilmesi ve kambiyo senetlerine mahsus haciz veya iflas yollarını aynı anda kullanıp kullanamayacağı hakkında tartışma oluşmuştur. Bir görüşe göre iki takip aynı anda yapılamaz, çünkü bu durumda açılan iki takipten biri mükerrer olacaktır. Oysaki tahsilde tekerrür olmasa bile, henüz geçici rehin açığı belgesinin düzenlenmediği aşamada borçlunun malları üzerine ayrıca haciz konulması borçlu için aşırı yük oluşturacağından menfaatler dengesine aykırı olacaktır. Yargıtay’ın görüşü ise önceleri iki takibin aynı anda yapılamayacağı yönünde olmakla beraber, sonrasında tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla hem rehinin paraya çevrilmesi yoluyla hem de kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapılabileceğini vurgulamıştır. Buna ilişkin olarak yüksek mahkeme bir kararında; ‘’…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, rehin ve ipotekle temin edilmiş alacaklarla ilgili takip hakkında düzenleme getiren İİK.`nun 45. maddesinde, izlenecek yol maddenin 1. fıkrasında vurgulanmış, 2. fıkrasında ise poliçe ve emre muharrer senetler hakkındaki 167. madde hükmünün saklı olduğu belirtilmiştir. Anılan 167. maddede de alacağı çek, poliçe veya emre muharrer senede müstenit olan alacaklının, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile bu bölümdeki hususi usullere göre haciz yoluyla veya borçlu iflasa tabi şahıslardan ise iflas yoluyla takipte bulunabileceği hükme bağlanmıştır. Aynı alacak için değişik takip yollarına başvurulmasında Yasal bir engel mevcut değildir. Asıl olan tahsilde tekerrür olmamasının sağlanması olduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken; önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.’’ Şeklinde hüküm kurarak aynı alacak için değişik takip yollarına başvurulmasında yasal bir engel bulunmadığını, önemli olanın tahsilde tekerrür olmamasının sağlanması olduğunu vurgulamıştır.

c) İpotekle Temin Edilmiş Faiz ve Senelik Taksit Alacakları (İİK 45/4)

İcra ve İflas Kanunu madde 45/4 gereğince, İpotekle temin edilmiş faiz ve senelik taksit alacaklarında, alacaklının seçimine ve borçlunun sıfatına göre, rehinin paraya çevrilmesi veya haciz yahut iflas yollarına müracaat olunabilir. Dikkat edilmesi gereken ilk nokta, buradaki ipotek teriminin İcra ve İflas Kanunu’nun 23.maddesindeki geniş anlamıyla değil, dar anlamda değerlendirilmesi gerektiğidir. Dolayısıyla sadece ipotek ve ipotekli borç senedi olarak ele alınması gereklidir. Taşınmaz malikinin borçtan şahsen sorumlu olmadığı diğer hallerde adi takip yoluna başvurma imkânı bulunmayacaktır. İkinci nokta, buradaki faiz alacağının kapsamının Medeni Kanun’un 875.maddesine göre belirleneceğidir. Bu hüküm ışığında açıklarsak; ipotek, gecikme faizini, taşınmazın satışının istendiği zaman muaccel olan üç senelik faizleri teminat altına alır. Bu maddede bulunmayan faiz alacakları için ise, ipotekle teminat bulunmadığı için sadece adi takip yoluna başvurulabilinir. Senelik taksit kavramı ise seneden seneye ödenmesi gereken her türlü taksit alacağını belirten genel bir kavram değildir. Her yıl ifa edilmesi gereken ve faiz ile birlikte bir meblağ oluşturan taksitleri ifade etmektedir. Seri halinde çıkartılan ipotekli borç senetleri veya irat senetlerinde yer alan ve faizle birlikte anaparanın bir kısmını da içeren yıllık taksit alacakları, senelik taksit alacağıdır. Muntazam olmayan veya faizden ayrı ödenmesi gereken taksitler ise senelik taksit alacağı sayılmayacaktır.

d) Gemi Alacaklıları (TTK 1378)

Türk Ticaret Kanunu madde 1378 gereğince gemi alacaklıları alacaklarını ipotekle teminat altına aldırmış ise borçlu hakkında iflas yolu ile takip yapabilirler. Bu istisnanın sebebi ise, önce rehine başvurmanın zorunlu kılınması halinde gemi hareket halinde bulunduğu ve kolayca yurtdışına çıkabildiği için alacaklının durumunu aşırı zorlaştırmamaktır. Konu hakkında 6762 sayılı TTK m.1242’de de benzer bir hüküm vardı. Eski kanunda konu hakkındaki ifade ‘’rehin paraya çevrilmeden iflas yoluyla takip yapılmasına engel olan hüküm burada tatbik olunmaz.’’ olmakla beraber bu ifade korunmuş, sadece iflas yoluyla takip ifadesi kullanılarak haciz kelimesine yer verilmemiştir. Burada hükmün lafzına bağlı kalınmaması gerektiğini, haciz yoluna da başvurulabileceğini belirtmek yararlı olacaktır.

e) Konut Finansmanından Kaynaklanan Rehinli Alacaklar (6362 sayılı Kanun 57)

İcra İflas Kanunu’nun 45.maddesinin ikinci fıkrası olarak, hedeflenen ‘’mortgage’’ modeli için 2007 yılında eklenen istisnaya göre, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 57.maddesinde tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan rehinli alacaklar ve TOKİ Başkanlığı’nın rehinle temin edilmiş alacaklarının takibi için haciz yoluna başvurulabilecektir. Ancak bu istisnada alacaklıya sadece haciz yoluyla takip yapma imkânı tanınmıştır, dolayısıyla borçlu iflasa tabi şahıslardan olsa bile, iflas yoluyla takip yapılamayacaktır. Alacaklıya tanınan seçim hakkı kapsamında, alacaklı haciz yoluyla veya ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipten birini seçebilecektir. Alacaklı hangisini seçtiyse takip yolu sonuçlanmadan diğer takip yoluna başvuramaz. Örneğin alacaklının ipoteği paraya çevirme yolunu seçmesi durumunda geçici rehin belgesini almadan haciz yoluna başvuramayacaktır. Haciz yoluyla takibe başlamış ise, takip sonucu aciz vesikası almadan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna başvuramayacaktır.

Ayrıca alacaklı, alacağına teminat olan ipotek hakkından açıkça feragat ederek, borçlu hakkında haciz veya iflas yollarına başvurabilir. Kanunun bir haktan feragat edilemeyeceğini açıkça belirttiği durumlar dışında, hak sahibi hakkından geçerli olarak feragat edebilir ve bu feragat beyanı sonucunda hak son bulmuş olur. Örneğin istinaf hakkından, ilam tebellüğ edilmeden feragat edilemez. Ancak rehin konusunda kanunun kısıtlaması bulunmamaktadır. Önce rehine başvurma kuralı için ortada rehin olması gerekmektedir. Alacaklı rehinden feragat ederek önce rehine başvurmaktan da feragat etmektedir. Alacaklı, bu hakkından vazgeçtiğini en geç takip talebinde ve açık biçimde belirtmek zorundadır. Alacaklının bu feragati ödeme emrinin tebliğinden sonra yapması takip yönünden hüküm ifade etmeyecektir. Öğretide alacaklının rehin hakkından feragatinin caiz olmadığına dair bir görüş bulunmaktadır. Bu görüşe göre rehin sözleşmesi önce rehinin paraya çevrileceği yönünde zımni bir anlaşmayı içermektedir ve alacaklının tek taraflı olarak rehinden feragati geçerli olmayacaktır.

Nihayetinde Alacaklının alacağı yukarıda izah edilen bir rehin ile güvence altına alınmış ise alacaklı, yine bir üst paragrafta işaret edilen istisnalar dışında kalan alacağı için rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak durumundadır. Bu hak alacaklıya ancak alacağını güvence altına alan rehin konusu şeyin satışını ve bu satış bedeli üzerinden alacağına kavuşmasını temin etmektedir. Medeni Kanun, rehin ile temin edilmiş bir borcun ödenmemesi halinde rehin konusu şeyin mülkiyetinin rehin alacaklısına geçmesini öngören sözleşmelerin geçersiz olacağını emretmiştir (TMK. 873 ve 949 Mad.). Bu kurala ise “lex comissoria yasağı” (rehinli alacaklının rehinli malı edinme yasağı) adı verilmektedir. Hakeza ifade etmek gerekir ki rehin hakkı hukuki varlığını devam ettirirken rehinli malın kıymeti, rehinli alacağı karşılamayacak olsa dahi alacağın rehinle karşılanamayan kısmı için genel haciz yolu ile takip yapılamayacaktır.

1.5. Rehin Açığı Belgesi

Rehin açığı belgesine ayrıca değinmek istedik. Nitekim Rehinle temin edilmiş bir alacağın alacaklısı tarafından borçlu hakkında başlatılan takip sonrasın da rehine konu alacak/alacaklar toplamından fazla bir bedel ile o mala alıcı çıkmamasından dolayı satılmayabilir. Ya da satılıp da tutarı takip olunan alacağa yetmez ise alacaklıya bütün veya kalan alacağına kavuşma imkânı tanınması gerekmektedir. Binaenaleyh borcun teminatı araç, iş makinesi ya da tesisat üzerine kurulan rehinin paraya çevrilmesi sonrasında rehinle teminat altına alınan borcun tamamı karşılanamayabilir. Bu durumlarda alacaklıya icra dairesi tarafından alacağına kavuşmak için verilen belgeye rehin açığı belgesi denilir. Rehin daha paraya çevrilmeden, takdir edilen değerine göre rehinin alacağı karşılayamayacağı anlaşılmakta, bazen de rehin paraya çevrildikten sonra alacağı karşılayamamaktadır. Bu durumda alacaklıya ilkinde “geçici rehin açığı belgesi”, ikincisinde ise “kesin rehin açığı belgesi” verilmektedir. Bu iki belge aracılığıyla alacaklı kalan alacağını tahsil edebilecektir. Bu konuda yüksek mahkeme bir kararında; ‘ İİK'nun 152/2. maddesine göre, alacaklının rehin açığı belgesi alarak karşılanmayan alacağı için ayrıca yeni bir takip icra takibi yapması mümkündür. İİK'nun 152/3. maddesindeki düzenleme ise satışın kesinleşmesi tarihinden itibaren 1 yıl içinde rehin açığı belgesine dayanarak takip yapılması halinde yeniden ödeme emri tebliğ edilmesine lüzum bulunmadığına ilişkin olup, alacaklının öngörülen bu süre içinde takibe geçme zorunluluğu bulunmamaktadır. İİK'nun 152/son maddesine göre rehin açığı belgesi, borç ikrarını muntazamımım senet mahiyetindedir. Alacaklı, rehin açığı belgesine dayanarak, alacak için öngörülen zamanaşımı süresi içinde her zaman takip yapabilir.’’(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/13977 Esas, 2017/5962 Karar) şeklinde hüküm rehin açığı belgesi ile alacağın tamamının tahsilinin mümkün olduğuna vurgu yapmıştır.

Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak zorunda olan alacaklı takibe önce takip talebi ve ödeme emri aşamasıyla başlar, daha sonra bunları paraya çevirme aşaması izler. Burada ayrı bir haciz aşaması olmayıp rehin konusu şey icra organlarınca paraya çevrilir. Bu paraya çevirme işlemi sonucunda, şayet elde edilen meblağ alacağın tamamını karşılamaya yetmez ise, alacaklıya açık kalan alacağı için “rehin açığı belgesi” verilir. Rehin açığı belgesi, gerek icra ve iflâs hukukunun rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip ve sonrası, gerekse rehin hukukunda alacaklının alacağına tam manası ile kavuşması bakımından nem arz etmektedir. Rehin açığı belgesi ile ile sadece rehinin alacağı karşılamadığı tespit edilmektedir; buna karşın borçlunun başka malvarlığının bulunmadığı veya mallarının alacağı karşılamaya yetmediğinin tespiti söz konusu değildir. Dolayısıyla rehin açığı belgesi, bir “borç ödemeden aciz vesikası” değildir. Uygulamada bu durum sıklıkla karıştırılmaktadır. Oysaki rehin açığı belgesini alan alacaklı, genel hükümlere göre takip yapıp açık kalan kısmı bu şekilde de alamazsa, o zaman kendisine bir aciz vesikası (borç ödemeden aciz belgesi) verilir. Yüksek mahkeme bir kararında; ‘’ Kesin rehin açığı belgesi ‘borç ödemeden aciz vesikası’ ile eşdeğerde bir belge değildir. Kesin rehin açığı belgesi yalnızca rehin edilen taşınırın borcu karşılamadığını ortaya koyarken, borç ödemeden aciz vesikası borçlunun tüm malvarlığının borcu karşılamak açısından yeterli olmadığın anlamını taşımaktadır. Davacı bankanın öncelikle borç ödemeden aciz vesikası alarak borcun karşılanamadığını ortaya koyması ve ancak bundan sonra tahsil kabiliyeti bulunmayan krediyi tahsis etmeleri nedeniyle kusur durumuna göre bu miktardan davalıların sorumlulukları belirlenmelidir. Aciz vesikası alınmadan zararın tazmini yoluna gidilmesi henüz oluşmayan bir zarardan dolayı bankanın kredi borçlusu dışında çalışanlarından da kredi tahsili yapmasına yol açar. Aciz vesikası düzenlendiği ortaya konulmadan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir”(Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/9290 Esas, 2015/8612 Karar.) şeklinde hüküm kurarak kesin rehin açığı belgesi ile borç ödemeden aciz vesikasının eş değerde bir belge olmadığına özellikle vurgu yapmıştır.

Şu halde alacaklı, sadece rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takibi sonuçlandıran ve alacağını tamamıyla alamayan alacaklının elindeki belgenin hukuki durumu ile bu belgeye dayanarak başlatılan takibin semeresiz kalması halindeki hukuki durum birbirinden tam anlamıyla farklılık arz etmektedir. Alacaklı rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapar da alacağını tamamen tahsil edemez ise borçluya karşı ister iflas takibi (borçlu iflasa tabi kimselerden olması halinde) ister haciz yolu ile takip yapabilir. Alacaklının borçluya karşı haciz veya iflas yolu ile takip yapabilmesi için alacağın irat senedi veya bir taşınmaz mükellefiyetinden doğmaması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla borçtan şahsen sorumluluğu olmayan, sadece ipotek/rehin veren sıfatına haiz bulunan üçüncü kişinin bu borçtan sorumluluğu, taşınır/taşınmazın ihale bedeli ile sınırlı olduğundan, ipoteğin/rehinin paraya çevrilmesi yolu ile satışın gerçekleştirilmesi halinde sorumluluğu kalmayacağından, onun hakkında İİK’nın 152. Maddesi gereğince kesin rehin açığı belgesi düzenlenemez. Bu durum ile ilgili yine yüksek mahkeme bir kararında ‘’İpotekli taşınmaz maliki üçüncü kişinin sorumluluğu, ipotekli taşınmaz ile sınırlıdır. Bu nedenle, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla taşınmazın satılması halinde sorumluluğu kalmayacağından, bir diğer anlatımla borçtan şahsen sorumluluğu söz konusu olmadığından, hakkında İİK.nun 152.maddesi uyarınca rehin açığı belgesi düzenlenemez’’(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2018/15425 Esas, 2018/13566 Karar)  şeklinde hüküm kurmuştur.

Alacaklıya kesin rehin açığı belgesi, satış yapılmaması nedeniyle verilmiş ise arttırma gününden, malın satılıp da satış miktarının takip edilen alacağa yetmemesi nedeniyle verilmesi halinde satışın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl içinde takip yaparsa borçluya ödeme emri göndermesine gerek yoktur. Bu durumda alacaklı doğrudan aidiyeti borçluya ait olduğu tespit olunan mallar üzerine haciz koydurabilir. Alacaklı satış yapılmamış ise arttırma gününden, satış yapılması halinde satışın kesinleşmesi tarihinden itibaren bir yıl içinde haciz yolu ile takip talebinde bulunur ise yeniden icra veya ödeme emri tebliğine gerek yoktur. Borçlu hakkında kesin rehin açığı belgesine dayanılarak başlatılan takibin esasını teşkil eden kök takip talebinde borçlu hakkında icra emri gönderilmesini gerektirecek bir takip talebi sunulmuş ise bir yılı aşan süreden sonra yeni başlatılacak takipte de icra emri gönderilmesi gerekmekte; takibin esasını teşkil eden kök takipte ödeme emri gönderilmesini gerektirecek bir takip talebi sunulmuş ise bu kere borçluya rehin açığı belgesinin düzenlenmesinden bir yıl sonra ödeme emri gönderilmesi gerekecektir.

Uygulamada karıştırılan önemli hususlardan biri de rehin açığı belgesindeki zamanaşımı meselesidir. Bu kapsamda İİK m. 152/3 hükmündeki düzenleme, satışın kesinleşmesi tarihinden itibaren bir yıl içinde rehin açığı belgesine dayanarak takip yapılması halinde yeniden ödeme emri tebliğ edilmesine gerek bulunmadığına ilişkindir. Yoksa alacaklının söz konusu bu süre içinde takip yapma zorunluluğu elbette yoktur. Zira alacaklı, rehin açığı belgesine dayanarak, Borçlar Kanunun da düzenlenen 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde her zaman takip yapabilir.

2.REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİNE İLİŞKİN TAKİP YOLLARI

2.1.Taşınır Rehininin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamsız İcra Takibi

Genel haciz yoluyla takipte olduğu gibi rehinin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi de iki türlüdür. Alacaklının, alacağına ilişkin rehin hakkının bir ilama ya da İİK ve diğer özel kanunlarda düzenlenen ilam niteliğindeki bir belgeye dayanmıyor ya da İİK 149. Madde uyarınca kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren bir belge bulunmuyor ise alacaklının başvuracağı genel haciz yolu bir diğer ifadeyle ilamsız icra yoludur. Buna ilişkin olarak yüksek mahkeme bir kararında ‘’Taşınır rehininin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi yapılabilmesi için İİK’nın 150/h maddesi uyarınca alacağın veya rehin hakkının yahut her ikisinin bir ilamda veya ilam mahiyetini haiz belgede tespit edilmiş olması zorunludur. İİK’nın 38. maddesinde ise ilam mahiyetindeki belgelerin; mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re'sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler olduğu düzenlenmiştir. Adi nitelikteki rehin sözleşmesi ile rehinin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapılamayacaktır.’’ (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2014/34451 Esas, 2015/9774 Karar) şeklinde hüküm kurarak ilamlı icra için mutlak surette ilam niteliğinde bir belge olması gerektiğinin altı çizilmiştir. Binaenaleyh iş bu karardan da anlaşılacağı üzere taraflar arasında akdedilen adi nitelikteki rehin sözleşmesinin dahi ilam niteliğinde olmadığını belirtmiştir.

Taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip yolunda da alacaklının takip talebi üzerine borçluya bir ödeme emri gönderilir. Ancak, takip talebinde ve ödeme emrinde bu takip yolunun ve rehine konu olan eşyanın özellikleri açıkça belirtilir. Ayrıca rehin üçüncü kişi tarafından verildiyse söz konusu kişiye ait bilgilerde takip talebinde açıkça belirtilmelidir. Aksi bir durum olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Bunun dışında, süreç tıpkı genel haciz yolu ile takipteki süreç gibidir.

Alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğü borçluya bir ödeme emri (Örnek-8) gönderir. Bu ödeme emrinde bazı unsurların bulunmasına dikkat edilmelidir. Unsurları kısaca sıralamak gerekir ise;

a) Takip talebindeki kayıtlar,

b) Ödeme süresinin on beş gün olduğu,

c) Yedi gün içinde itiraz edilebileceği,

d) İtiraz edilmez ve borç ödenmezse rehinin satılacağı,

e) Yedi gün içinde itiraz edilmezse bu takip için rehin hakkının kabul edilmiş sayılacağı,

f) Sadece rehin hakkına itiraz edilirse alacaklının haciz yoluyla takip yapabileceği,

g) Takibin dayanağı senedin altındaki imzaya itiraz edilmezse ikrar edilmiş sayılacağı ihtarı.

İcra dairesi göndereceği bu ödeme emri ile borçluya, yedi gün içinde rehin hakkına itiraz etmez ve de on beş gün içinde ödeme yapmaz ise rehinin satılacağını, yedi gün içinde rehin hakkına açıkça itiraz etmezse, artık bu takipte rehin hakkını kabul etmiş sayılacağını, sadece rehin hakkına itiraz edilmesi halinde, alacaklının, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takipten vazgeçerek, takibin genel haciz yolu ile devamını isteyebileceğinin ihtarını yapar. Ödeme emrini alan borçlu, yedi gün içinde ödeme emrine itiraz edebilir. Borçlu yedi gün içinde itiraz etmez ve on beş gün içinde borcu ödemezse takip kesinleşir. Yedi günlük itiraz süresi içinde alacaklının rehin hakkına ayrıca ve açıkça itiraz etmeyen borçlu bu takip açısından alacaklının rehin hakkını kabul etmiş sayılır. Yalnızca rehin hakkına itiraz eden borçlu ödeme emrindeki borcu kabul etmiş sayılır. Bu durumda alacaklı itirazın kaldırılması ya da iptalini isteyebileceği gibi takibe genel haciz yolu ile devam ederek borçlunun mallarının haczedilmesini talep edebilecektir.

Fakat rehinli haciz yolunda diğer takiplerde olduğu gibi haciz işlemleri safhası yoktur. Alacaklı İİK 150-e maddesi uyarınca ödeme emrinin tebliğinden itibaren altı ay içerisinde satış talep edebilir. Şayet alacaklı süresi içerisinde talep etmez ise takip kendiliğinden düşer. Alacaklı belirtilen bu süre içerisinde Satış istemez veya talep geri alınıp da bu müddetler içinde yenilenmezse takip düşecektir.  Borçlu süresi içerisinde ödeme yapar ise dosya zaten infaz olur. Lakin borçlu süresi içerisinde itiraz eder ise takip durur. Alacaklının, itiraz üzerine duran takibe devam edilebilmesi için bu itirazı bertaraf etmesi gerekmektedir. İtirazın bertaraf edilebilmesi için, genel haciz yolunda başvurulan itirazın kaldırılması ya da itirazın iptali yollarından birine başvurmak zorundadır. İtiraz duruma göre ilgili yargı makamı tarafından bertaraf edilirse takip kesinleşir ve alacaklı satış isteyip alacağına kavuşur. Eğer yargı makamı itirazın muhtevasına göre borçluyu haklı bulur ise takibin iptaline karar verecektir.

Uygulamada karşılaşılan iki önemli hususa özellikle değinmek yerinde olacaktır. İlk olarak rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takipte borçlu zamanaşımı itirazında bulunamaz. Zira TBK 159. Maddede düzenlenen ‘’ Alacağın bir taşınır rehiniyle güvenceye bağlanmış olması, bu alacak için zamanaşımının işlemesine engel olmaz; bununla birlikte alacaklının, hakkını rehinden alma yetkisi devam eder.’’ Hükmü uyarınca rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başvuruda zamanaşımı işlemeyecektir. Değinmek istediğimiz bir diğer önemli husus ise rehine konu olan bir taşınır için ceza mahkemelerince müsadere kararı verilmiş olmasıdır. Bu durumda takibe konu aracın satışı yapılamayacaktır. Fakat alacaklı genel haciz yolu kapsamında alacağın tahsili için gerekli iş ve işlemleri yapabilecektir. Konuyla ilgili yüksek mahkeme bir kararında; ‘’Şikâyete konu takipte, borçluya örnek (8) ödeme emri tebliğ edilmiş ve takip itirazsız kesinleşmiştir. Takibe konu rehinli aracın ceza mahkemesince müsaderesine karar verildiğinden, anılan aracın söz konusu takipte paraya çevrilmesi mümkün değil ise de, yukarıda yazılı madde hükmü uyarınca, alacaklının genel haciz yolu ile takibe devam etme hakkı bulunmaktadır.’’ Şeklinde karar vererek müsadere konu olan taşınır hakkında icra takibi başlatılmış ve itirazsız bir şekilde takip kesinleşmiş olsa dahi satışının istenemeyeceği açıkça düzenlenmiştir.

2.2.Taşınır Rehininin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı İcra Takibi

İlamlı icra takibi, bir ilam ya da ilam niteliğinde belgeye dayanan alacaklar için başvurulabilecek cebrî bir icra yoludur. Yasa koyucu ilamların konularının farklılığı sebebiyle para ve teminat alacaklarının ilamların icrası ve para-teminat alacağı dışındaki ilamların icrası için ayrı hükümler koymuştur. İlam yargı mekanizmalarının vermiş olduğu kararlardır. Bunun dışında bir de İİK 38 vd. ve diğer özel kanunlarda sayılan belgeler ilam niteliğindedir. Bu noktada ehemmiyet arz eden husus ise bir belgenin ilam niteliğine haiz olabilmesi için bunun ancak kanunla düzenlemesi gerekir. Rehin alacaklısının ilam niteliğindeki belgeyi de dayanak olarak göstererek hazırladığı takip talebini icra dairesine sunmalıdır. Takip talebini alan icra müdürü, borçluya ve varsa rehin maliki üçüncü kişiye yedi günlük bir Örnek-44 nolu icra emri gönderir.

Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç yüksek mahkeme kararına değinmek yerinde olacaktır.

“Taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi yapılabilmesi için İİK’nın 150/h maddesi uyarınca alacağın veya rehin hakkının yahut her ikisinin bir ilamda veya ilam mahiyetini haiz belgede tespit edilmiş olması zorunludur. İİK’nın 38. maddesinde ise ilam mahiyetindeki belgelerin; mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re'sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler olduğu düzenlenmiştir. Somut olayda alacaklının takibine dayanak yaptığı rehin sözleşmesinin adi nitelikte olduğu görülmektedir. Bu durumda alacalının rehin hakkı ya da alacağı ilam veya ilam niteliğinde bir belgede tespit edilmemiş olduğundan adi nitelikte rehin sözleşmesine dayalı olarak rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibi yapmasına yasal olanak yoktur.’’(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2014/17151 Esas, 2014/22551 Karar)

İİK'nın 150/h maddesine uyarınca "Alacağın veya rehin hakkının yahut her ikisinin bir ilamda veya ilam mahiyetini haiz belgelerde tespit edilmiş olması halinde, ilamların icrasına dair hükümler kıyasen uygulanır. Somut olayda alacaklının takibe dayanak yaptığı 21.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesi ve rehin sözleşmesinin ilam niteliğinde olmadığı görülmektedir. İİK'nın 150/ı maddesi ise taşınmaz rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamı takipler hakkında olup, aynı maddeye dayalı olarak taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılamaz. Bu durumda alacak ya da rehin hakkı veya her ikisi ilamla hüküm altına alınmadığından alacaklının, taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibi yapması mümkün değildir.”(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi,2014/22509 Esas, 2014/31362 Karar)

“Borçlular vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, alacaklı bankanın, rehinle temin edilmiş alacağı için müvekkilleri hakkında genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatmasının yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep ettiği, mahkemece, anılan hükmün taşınır rehinleri için söz konusu olduğu, ipotekleri kapsamayacağı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. İİK'nın 45. maddesi gereğince alacağı rehinle temin edilmiş olan alacaklı, öncelikle rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmak zorundadır. Rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmadan ilamlı veya ilamsız icra takibi ve borçlu iflasa tabi kimselerden ise iflas yolu ile takip yapamaz.

Rehinin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip sonunda, alacaklı alacağın karşılanmayan kısmı için ilamlı veya ilamsız takip yapabilir. Bu maddede yer alan rehin ibaresi hem taşınır hem de taşınmaz rehinlerini kapsar (İİK. m. 23/1-3) O halde mahkemece şikayetin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/15149 Esas, 2017/7047 Karar.)

Taşınır rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takiplerde uygulamada sıkça karşılaşılan bir hususu izah etmek yerinde olacaktır. Hangi belgelerin ilam niteliğinde sayılacağının kanunla sınırlandığını belirtmiştik. Uygulamada karıştırılan husus İİK 38’de öngörülen ‘’…para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri…’’ kısmıdır. Nitekim burada alacağa dair söz konusu belgenin ilam niteliğinde olması için hem ikrarın varlığı hem de bu ikrarın noterde düzenlenmesi şartı aranmıştır. Yani ikrar, belgenin ilam niteliğine haiz olması için tek başına eksik kalmaktadır. Söz konusu ikrarın noter huzurunda tanzim edilmesi de şarttır. Yüksek mahkemenin de kararları bu doğrultudadır. Nitekim Yargıtay, 12. Hukuk Dairesi 2014/17151 Esas, 2014/22551 Karar, 25/09/2014 tarihli bir kararında ‘’adi nitelikte rehin sözleşmesine dayalı olarak rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibi yapmasına..’’ yasal olanak olmadığına hükmetmiştir. Ayrıca söz konusu ikrarın taraflar arasındaki bir sözleşme ile düzenlenmesi ve borç muaccel olduğunda borca dair belgeni (rehin sözleşmesi vs.) noterle ihtar edilmesi söz konusu rehin alacağının dayanak oluşturduğu belgeyi ilam niteliğine getirmez. Uygulamada bu noktada sürekli hatalar yapılmaktadır. Bu noktaya dikkat edilmesi elzemdir.

Taşınır bir mal üzerindeki rehin hakkı bir ilama veya kanunda belirtilen ilam niteliğindeki bir belgeye bağlanmışsa, taşınır rehini sahibi alacaklı, rehinin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapabilir. Taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip kanunda teferruatlı bir şekilde düzenlenmemiştir. Bu kapsamda İİK 150/h maddesi düzenlemesine göre taşınır rehininin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takiplerde “alacağın veya rehin hakkının yahut her ikisinin bir ilamda veya ilam mahiyetini haiz belgelerde tespit edilmiş olması halinde, ilamların icrasına dair hükümler kıyasen uygulanır.”

Alacaklı elindeki ilam bilgilerini de belirten bir takip talebi ile yetkili icra dairesine başvurur. Alacaklının takip talebi üzerine icra müdürü borçluya ve varsa rehinli malın malikine ödeme emri yerine İİK 32 uyarınca yedi gün içinde borç ödenmez veya icranın geri bırakılmasına ilişkin bir karar getirilmezse rehinin satılacağı ihtar edilen bir icra emri (Örnek-44) yollar. Borçlu yedi gün içinde borcu ödemez veya icranın geri bırakıldığına dair bir karar getirmezse, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip kesinleşir. Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takipte de haciz işlemleri süreci bulunmamaktadır. Buna göre alacaklı icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içerisinde rehinli malın paraya çevrilmesini yani rehine konu olan taşınırın satışını talep etmek zorundadır. Bu süre içerisinde talepte bulunmazsa takip kendiliğinden düşecektir.

2.2.3.Alacak Veya Rehin Hakkının Veya Her İkisinin Bir İlamda Veya İlam Niteliğinde Bir Belgede Tespit Edilmiş Olması

Bu ilamlı takip yöntemlerinden ilki olan alacak veya ipotek hakkının veya her ikisinin bir ilamda veya ilam niteliğinde bir belgede tespit edilmiş olması halinde İİK’nın ilamlara ilişkin 38’inci maddesi uyarınca ipotek alacaklısı ilamlı takip yapabilir. Nitekim İİK’nın “Alacağın veya Rehinin İlamla Tespit Edilmiş Olması” başlıklı150/h bendinde alacağın veya rehin hakkının yahut her ikisinin bir ilamda veya ilam mahiyetini haiz belgelerde tespit edilmiş olması halinde, ilamların icrasına dair hükümlerin kıyasen uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yargıtay konuya ilişkin bir kararında İİK’nın 150/h bendi doğrultusunda gayrimenkul rehinine dayalı takipler için uygulanabilecek İİK’nın 150/ı maddesine dayanarak taşınır rehini için ilamlı takip başlatılamayacağını belirtmiştir.

Alacaklı bu takip yönteminde herhangi bir icra dairesine takip talebini sunabilir. Nitekim İİK’nın 34’üncü maddesinde İlâmların icrasının her icra dairesinden talep olunabileceği, alacaklı ikametgâhını değiştirirse bile takibin yeni ikametgâhı icra dairesine havalesini isteyebileceği hükme bağlanmıştır. Rehin alacaklısının ilamlı takip talebini alan icra müdürü, borçluya ve varsa rehin maliki üçüncü kişiye İİK’nın 32’nci maddesine göre yedi günlük bir örnek 44 nolu icra emri gönderir. Bu icra emri ile borçluya, yedi gün içinde borcu ödemez ve İİK’nın 33 ve 36’ncı maddeleri kapsamında icranın geri bırakılmasına ilişkin bir karar getirmezse ipotekli taşınmazın satılacağı ihtar edilir. İİK’nın 150/e bendi kapsamında icra emrini alan borçlu, yedi gün içinde borcu ödemez ya da icranın geri bırakılması kararı getirmezse alacaklı rehinli taşınırın satışını isteyebilir. Yargıtay, alacağın veya rehin hakkının veya her ikisinin bir ilamla tespit edilmiş olması halinde, borçluya İİK’nın 149. maddesi kapsamında icra emri gönderilmesi gerektiği kanısındadır.

2.3.Ticari İşletmelerde Rehin Sözleşmesi

Taşınmaza ilişkin rehin ipotek müessesesinin muhtevasında olduğu için iş bu başlık altında sadece taşınır rehin sözleşmesine ilişkin hususlara yer vermekte yarar görüyoruz. Zira taşınır rehin sözleşmesine ilişkin uygulamada sıklıkla karıştırılan hususlar bulunmaktadır. Nitekim rehin sözleşmesi bir ticari işletme tarafından kurulacaksa 01.01.2017 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6750 sayılı “Ticari İşlemlerde Taşınır Rehini Kanunu” bağlamında birtakım usul şartları mevcuttur. İşletme tarafından akdedilecek rehin sözleşmesi kayıtlı olduğu sicil çevresindeki bir noter tarafından düzenlenmesi zorunludur. Sadece imzaları noterce onaylanan rehin sözleşmesi geçersizdir. Ticari işletmenin sicil çevresi dışındaki bir noter tarafından düzenlenen rehin sözleşmesi de geçersizdir. Rehin sözleşmesinde rehin kapsamına giren unsurların tam listesi ayırt edilebilecek şekilde (Markası, seri numarası, plaka numarası, rengi vb.) yazılması zorunludur. Ticari işletme rehini tescil talebinin rehin sözleşmesinin noter tarafından düzenlendiği tarihten itibaren 10 gün içerisinde, usulüne uygun olarak doldurulup yetkililerce imzalanmış sicil memurluğundan temin edilen 2 nüsha beyannameyle yapılması zorunludur. Bu süre içerisinde tescil edilmeyen rehin sözleşmesi geçersiz sayılacaktır. Zira ticari işletme rehininde tescilin kurucu bir niteliği bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla rehin hakkı tescil ile doğmaktadır. Konuyla ilişkili bir yüksek mahkeme kararına da yer vermek yerinde olacaktır. Yüksek mahkeme bir kararında “Borçlu şirket tarafından, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibinde, henüz takip kesinleşmeden icra müdürlüğünce yakalama kararı verildiğinden bahisle icra müdürlüğü işleminin kaldırılması talebi ile icra mahkemesine başvurulduğu, mahkemece, talebin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Taşıt rehini, tescile tabi olduğundan diğer menkul rehinlerinden ayrılarak ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin takiple benzer özellikler taşımaktadır. İİK'nın 150/d maddesi, müşterek hükümlerden hemen önce ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin düzenlemeler içinde yer almış ise de; İİK'nın 150/g maddesi ile birlikte değerlendirilmesi halinde, İİK'nın 150/d maddesinin taşıt rehinlerinde de kıyas yolu ile uygulanması gerekecektir.  Somut olayda, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe karşı, borçlunun borca itiraz ettiği görülmektedir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, taşıt rehininde, borca itirazın, takip talebi ile birlikte takibin kesinleşmesi beklenmeksizin, taşıtın yakalanıp kıymet takdirinin yapılmasına engel teşkil etmez.’’ hüküm kurarak ticari işletme rehinlerinde de İİK 150/d maddesi kıyasen uygulanarak satış işlemlerinin yapılabileceğini vurgulamıştır.

Hakeza bu tür ticari işletme rehini kapsamında akdedilen rehin sözleşmelerinde;

- Rehinli alacaklının ( imzaları noter tarafından onaylı ) yazılı olarak muvafakat etmesi halinde,

- Kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile rehinin ortadan kalktığının veya var olmadığının tespit edilmesi halinde,

- Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibin yapılmış ve tamamlanmış olması (Alacağın son bulması halinde) halinde ticari işletme sahibi tarafından dilekçeyle istenebilir.

- Ticari işletmenin kaydının Ticaret veya Esnaf ve Sanatkâr Sicilinden silinmesini ticaret sicili müdürü tarafından derhal alacaklıya bildirilir. Ticari işletmenin kaydının Ticaret Sicilinden silinmesi halinde alacağın tamamının vadesi gelmiş olur. Silinmenin alacaklıya tebliğinden itibaren iki ay içinde tescil edilmiş bulunan işletme rehininin paraya çevrilmesi yolu ile takibi yapılmadığı takdirde rehin hakkı düşecektir.

Ticari İşlemlerde Taşınır Rehini Kanunu’nun en önemli özelliği, alacaklının temerrüt halinde rehinli malın mülkiyetini devralma hakkıdır. Borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi halinde, alacaklı icra dairesinden rehinli taşınır varlığın mülkiyetinin kendisine devredilmesini talep edebilir. Takip talebi, ödeme emri ve icra emri safhalarından oluşan bu süreç sonunda alacaklı mülkiyetin devrini talep etmezse, sonraki sırada bulunan rehin alacaklıları, öncelik hakkına sahip rehin alacaklısının bir hafta içerisinde mülkiyetin devri talebinde bulunmaması sebebiyle, sırasıyla yönetmelikte belirtilen usule göre icra müdürlüğünden mülkiyetin devri talebinde bulunabilirler.

2.4.Rehinin Paraya Çevrilmesi Yolu İle Takipte Yetkili İcra Dairesi

- Taşınır Rehininin Paraya Çevrilmesi Yolu ile İlamlı takipte;

İlamlı takip esasen bir mahkeme hükmüne yani ilamına dayanak hükmün icrasının talep edilmesi istemini ifade etmektedir. Alacaklı, ilamlı icra takibi için, herhangi bir icra dairesine başvurabilme hakkına sahiptir. Buna göre taşınır rehininin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip işlemleri herhangi bir icra dairesinden yapılabilir.

- Taşınır Rehininin Paraya Çevrilmesi Yolu ile İlamsız takipte;

İlamsız takipler genel hükümler uyarınca borçlunun yerleşim yeri icra dairesi yetkilidir. Ancak ilamsız takipler bakımından İcra İflas Kanunu’nda birtakım özel yetki hükümleri öngörülmüştür. Rehinin paraya çevrilmesine ilişkin ilamsız icra takiplerinde takip talebinin verileceği yetkili icra dairesi İİK. 50. Madde uyarınca ilamsız icrada yetkili olan icra dairesidir.  Dolayısıyla alacaklı ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin ilamsız takip yolunda takip talebini, borçlunun yerleşim yeri, sözleşmenin ifa edileceği, sözleşmenin yapıldığı yer icra dairesine verebilir. Bu hususlardan herhangi birinin söz konusu olması halinde süresi içerisinde (7 gün) borçlunun yapacağı itirazla beraber dosya yetkili icra dairesine gönderilir. Örneğin sözleşmeden doğan para borçlarında sözleşmenin taraflarca yerine getirileceği yer icra dairesi de yetkilidir. Bir başka ihtimalde taraflar arasında kanuni prosedüre uygun bir yetki sözleşmesi yapılmış olabilir işbu halde sözleşmede belirtilen icra daireleri takip işlemleri bakımından yetkili olacaktır.

2.5. Paraya Çevirme Müessesesi

Alacaklı, İcra ve İflas Kanunu’nun 150/e maddesinin 1.fıkrasına göre taşınır rehinin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde istemelidir. Fakat sadece satış talep etmekle kalamamalı satış talebi ile bilirkişi ücret, keşif ücreti, harç vs. işlemlerin selameti açısından satış talebi ile beraber belli bir miktar da avans yatırmalıdır. Zira sadece talep atmak satış isteme süresini durduracak etkiye haiz değildir. Bu konuda yüksek mahkeme bir kararında; '' İİK’nun 59. maddesi uyarınca da; bir işlemin yapılmasını isteyen alacaklı o işlemin yapılması için gerekli masrafı avans olarak peşin yatırmalıdır. Az da olsa satış avansının yatırılmış olması halinde, usule uygun satış talebi yapılmış sayılır.’’(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/6780 Esas, 2016/24709 Karar.) şeklinde hüküm tesis etmiştir. Yeni sayılabilecek güncel bir başka kararında ise ‘’ İİK'nun 59. maddesine göre alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını peşinen öder. Bu durumda, satış talebinin geçerli olabilmesi için satış talebi ile birlikte bir miktar avansın da yatırılması gerekir. Satış talebi, satış avansının yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Buna göre; 1 yıllık süre içerisinde satış talep edilmiş ise de avansı yatırılmadığından ve bu suretle geçerli bir satış isteminin varlığından da söz edilemeyeceğinden, icra takibinin düşmüş olduğu kuşkusuzdur. O halde, İİK'nun 150/e maddesi gereğince icra emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde geçerli bir satış talebi bulunmadığından takip düşmüş olup, düşen takipte ihale yapılamayacağından, İlk Derece Mahkemesi’nce, şikâyetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekir.’’ (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/9886 Esas, 2021/9351 Karar.) Şeklinde hüküm tesis ederek satış talebinin tek başına hukuki bir etkisinin olmayacağını talep ile beraber satış avansının da yatırılması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Bu nedenle anılan süre içinde satış talebinde bulunmak yeterli olmayıp, bu süre zarfı içinde satış masraflarının da icra dairesine yatırılması gerekmektedir. Alacaklı, İİK’nın 150/e maddesinin 2.fıkrasına göre altı ay içinde satış istenmez veya satış istenmekle birlikte satış masrafları icra dairesine yatırılmazsa yahut talep geri alınırsa, takip düşer. Takibin düşmesi, genel haciz yoluyla takipten farklı olarak takibin iptali anlamına gelmektedir. Bu durumda düşen takibi devam ettirmek mümkün değildir. Alacaklının yeni bir takip talebinde bulunması gerekmektedir. Borçlunun iflas etmesi durumunda, iflastan önce başlamış ve devam etmekte olan rehinin paraya çevrilmesi yoluyla gerçekleşen icra takipleri, genel haciz yoluyla takipten farklı olarak, durmaz veya düşmez. Böyle bir durumunda takip iflas masasına karşı devam eder. Rehinli malın satılması durumunda, satış bedeli öncelikli olarak rehinli alacaklılar arasında derece sırasına riayet ederek paylaştırılır. Kalan miktar olursa, para iflas masasına kalır. İflas sonrasında bile müflise karşı rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yürütülebilir.

Takip sonucunda paraya çevrilen taşınır mal, derece sistemine göre rehinli alacaklılar arasında pay edilir. Şayet satıştan elde edilen gelir, rehin alacaklısının alacağını karşılamazsa, alacaklının talebi üzerine İİK 150/f maddesinin birinci fıkrası gereğince yukarıda detaylıca izah ettiğimiz üzere kendisine muvakkat geçici rehin açığı belgesi verilecektir.

3.REHNİN SONA ERME HALLERİ

Taşınır rehini birçok farklı sebebe bağlı olarak sona erebilir. Fer’i bir hak olarak rehin hakkı da alacağın sona ermesiyle birlikte sona erecektir. TBK 131/1’e göre: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.” Burada sona erme yasa gereğidir.6 Ticari işlemlerde taşınır rehininin sona erme halleri genel olarak Ticari İşlemlerde Rehin Hakkının Kurulması ve Temerrüt Sonrası Hakların Kullanılması Hakkında Yönetmelik’in 22. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Kanun ve bu Yönetmeliğe göre kurulan rehin hakkı, belirlenen sürenin sona ermesi, alacağın sona ermesi, rehinin terkini veya rehinli taşınır varlığın tamamen yok olmasıyla sona erer.

Rehinin sona erme hallerini kısaca notlar halinde ele almak daha isabetli olacaktır. Rehinin sona erme hallerini sıralayacak olur ise;

a) Ticari işlemlerde taşınır rehni fer’i bir haktır. Bir başka deyişle, asıl alacak son bulunca, taşınır rehini de son bulacaktır. Borcun ifası borcu sona erdirmektedir. İfa, borç miktarının nakden ödenmesi olabileceği gibi, takas, ifa yerine edim yahut ifa uğruna edim de olabilir.

b) Rehine konu şeyin (taşınırın) tamamen yok olması veya kıymetini tamamıyla yitirmesi durumunda taşınır rehininin akıbetinin ne olacağına ilişkin 6750 Sayılı Kanun’da bir düzenleme bulunmamaktadır. Ticari İşlemlerde Taşınır Rehini Kanunu’nun “Hüküm bulunmayan hâller” başlıklı 18.maddesine göre TİTRK’de hüküm bulunmayan hâllerde, 4721 sayılı Kanununun taşınır rehinine ilişkin hükümleri uygulanır. Buna göre rehine konu taşınırın tamamen yok olması durumunda üzerindeki bütün ayni haklarla birlikte rehin hakkı da son bulacaktır.

c) Ticari işlemlerde taşınır rehinini sona erdiren hallerden bir diğeri de, rehinli alacaklının bu hakkından feragat etmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, alacağın değil rehinin sona ermesidir. Bir başka deyişle, alacak sona ermese bile rehin hakkı son bulacaktır.

d) Ticari işlemlerde taşınır rehini belli bir süre için ya da bozucu şarta bağlı olarak kurulabilir. Bu durumda sürenin dolması ya da bozucu şartın gerçekleşmesiyle rehin de son bulacaktır, meğerki rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçilmiş olsun.

e) Tecdit (yenileme), borçlar hukuku anlamında alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir anlaşma ile yeni bir borç doğuran sözleşme akdedilmesi ve eski borcun sonlandırılmasıdır. Tecditle birlikte, eski borç ve bu eski borca bağlı tüm ayni ve şahsi teminatlar son bulacaktır. Bir başka deyişle yenileme ile birlikte eski borcu teminat altına almak için kurulan taşınır rehini de son bulacaktır.

Netice

Nihayetinde görülmektedir ki rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip büyük oranla genel haciz yolu sürecine benzetmektedir. Fakat birebir aynısı değildir. Söz konusu alacak rehine bağlı olduğu zaman genel haciz yolu ile yapılan takiplerden farklı olarak önce rehine başvurma zorunluluğu, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takiplerde haciz işlem safhasının olmaması gibi önemli farklar bulunmaktadır. Bu nedenle önümüze gelen rehinli bir alacağı direkt olarak icraya vermeden hangi takip yoluna başvurulması gerektiğine dair iyi bir analiz yapmak yerinde olacaktır. Ayrıca çalışmada belirttiğimiz üzere rehini paraya çevirmek için başvurulan ilamlı takip yolunda vekil olarak rehin sözleşmesinin adi nitelikte mi yoksa noter huzurunda mı tanzim edildiğine özellikle dikkat etmek gerekmektedir.

Av. Abdulkadir TOK

KAYNAKÇA

- Pekcanıtez Hakan, Atalay Oğuz, Özkan Meral Sungurtekin, Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları, 2013.

- Pekcanıtez Hakan, Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukuku Pratik Çalışmalar, Ankara: Yetkin Yayınevi, 2014.

- Kuru Baki, İcra ve İflas Hukuku; Ders Kitabı, İstanbul: Legal Yayıncılık, 2016.

- Kuru Baki, İcra ve İflas Hukuku; El Kitabı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013.

- Muşul, Timuçin, Teorik ve Uygulamalı İcra ve İflas Hukuku I,  Alfa Yayınları, İstanbul 2001.

- Muşul Timuçin, Rehnin Paraya Çevrilmesi, Adalet Yayınevi, 2017-Ankara

- Uyar Talih. İcra Hukukunda Rehnin Paraya Çevrilmesi, 2. Bası, 1992-Manisa

- Ruhi, Ahmet Cemal-Canan, Rehin ve İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi, Seçkin Yayıncılık, 201-Ankara

- Uyar Talih, Haczedilen Malların Paraya Çevrilmesini İsteme Hakkı, Yasa Hukuk, Mevzuat ve İçtihat Dergisi, C. XI, S. 1, Ocak 1988

- Acar Faruk, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015.

- Bahtiyar Mehmet, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2017.

- Duran Osman, İcra Ve İflas Hukukunda Paraya Çevirme, Erciyes Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2013-Kayseri

- Mete Cansu, Taşınır Rehni, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 19, Özel Sayı-2017, Sf. 1439-1471

- Bilginoğlu Nurettin, Önce Rehine Başvurma Kuralının İstisnaları, 2020

- Deynekli, Adnan, Rehnin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip, Ankara, 2013

- Aksoy Mehmet Ali, Yeni Bir Kurum Olarak Ticari İşlemlerde Taşınır Rehininin Ticari İşletme Rehini ile Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi, Ankara Barosu Dergisi, 2018

- Budak, ‘’Önce Rehine Başvurma Kuralının Tarihi Kökeni’’ Prof. Dr. Yavuz Alagonya İçin Armağan, İstanbul-2007