Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlıklı 5. maddesinin 4. fıkrası; yakalanarak veya tutuklanarak özgürlüğü kısıtlanan, tutulan bireylere bunun hukuka uygun olup olmadığının bir yargı mercii tarafından hızlı bir şekilde incelenmesini ve özgürlük kısıtlaması hukuka aykırı ise serbest bırakılmasını talep etme ve serbest bırakılma hakkı vermiştir.

Hakimin soruşturma aşamasında tutuklama talebi ile ilgili incelemesinin, tarafların hazır bulunduğu bir oturumda yüze karşı yapılması ve taraflar arasında silahlarda eşitliğin sağlanması gerekir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 13.02.2001 tarihli Schöps-Almanya ve 09.07.2009 tarihli Mooren-Almanya kararları da bu yöndedir.

Uygulamada, tutukluluğa sevkin değerlendirilmesinde soruşturma makamı olan savcılığın tutukluluk duruşmasına katılmadığı görülmektedir. Her ne kadar tutukluluğun yargılamanın esası ile ilgili olmadığı düşünülse de, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtladığından bahisle “çelişmeli yargılama” ilkesinin burada da uygulanması gerektiği savunulmaktadır.

Esasında sorgu şüpheli ve sanık için bir haktır. Tutukluluğa sevk edilen şüphelinin haklarını kullanması için sorgu yapılır ve hakim, yaptığı sorgu ile şüpheli aleyhine tutuklanması için ileri sürülen delilleri ve lehe olan delilleri dikkate almak suretiyle bir karar verir.

Müdafiin şüphelinin dosyasını inceleme hakkı; tutuklamaya sevkin veya tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunu etkin bir şekilde savunabilmesi için tanınmamış, yani kısıtlanmışsa müdafiin silahların eşitliği hakkı ihlal edilmiş kabul edilir.

Bu sebeple; savcı tarafından şüphelinin tutuklanması talebi ile sevk edilmesi halinde, tutuklama talebinin dayanağı olan tüm bilgi ve belgeler şüpheli ve müdafiin incelemesine sunulmalıdır. Aynı şekilde; tutuklanan şüphelinin ilgili ve yeterli gerekçe ile tutuklanıp tutuklanmadığını, yani somut olayda tutuklamanın şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek isteyen savunmanın, şüpheli leh ve aleyhine dosyada bulunan ve aleyhine olanlardan da tutuklamaya gerekçe yapılan delilleri görme, hatta dosyada bulunan şüpheli ile ilgili tüm delilleri incelemek suretiyle tutukluluğa itiraz etme hakkı vardır. Bu nedenle, tutukluluğa sevk edilen veya tutuklanan şüphelinin müdafiinden, dolayısıyla da şüpheliden delil gizlenemez. Soruşturmanın savunmaya karşı gizliliği gerekçesiyle tutukluluk aşamasında delillerin şüpheli ve avukatından saklanması savunma hakkını kısıtlar, hatta savunma hakkının özüne müdahale sayılır.

Gizlilik kararı olduğundan bahisle sulh ceza hakimliğine sunulan dosya kapsamı avukata gösterilmemesi, tutukluluk kararının hukuka uygun olup olmadığını ortadan kaldıracağından İHAS m.5/4 aykırılığı gündeme getirecektir. Benzer güvence Anayasa m.19/7-8’de yer almaktadır.

Sonuçta müdafiin dosyayı inceleme hak ve yetkisi, savcı tarafından sulh ceza hakimine sunulan tüm dosyayı kapsar. Savcı veya hakim; tutukluluğa sevkin incelenmesinden önce ve tutukluluktan sonra, her iki aşamada dosyayı ve delilleri avukatın incelemesine sunmalıdır. Avukatın bu inceleme süresi makul, yani savunma veya itirazını hazırlayabilecek ölçüde olmalıdır.

İHAM kararlarında; özellikle tutuklamaya sevk, tutuklama kararı ve sonrasındaki itiraz aşamalarında tutuklama kararına dayanak olan delillerin mutlak şekilde şüpheli ve müdafiine gösterilmesi gerektiği ortaya koyulmuştur. Mahkeme, bu yolla savunma hakkının soruşturma aşamasında da mümkün olduğu ölçüde korunmasına önem vermiştir (bkz. 30.03.1989 tarihli Lamy-Belçika ve 13.02.2001 tarihli Lietzow-Almanya, yine aynı tarihli Almanya’ya karşı Schöps ve Garcia Alva kararları).

Tutukluluk halinin incelenmesini isteyen kişi, tutukluluk gerekçelerini öğrenebilme ve onları çürütebilme hakkına sahip olmalıdır. İHAM 30.03.1989 tarihli Lamy-Belçika kararı ile başlayan içtihatlar zinciri ile şu şekilde bir yol çizmiştir; tutuklama kararının, savunma tarafından incelenebilecek delillere dayandırılması şarttır. Soruşturmanın güvenliği gerekçesiyle savunma tarafından incelenip görüş bildirilmesine izin verilmeyen deliller, tutuklama kararı için dayanak teşkil edemez.

Şüpheli veya sanık, hakkında isnat edilen suçlamaları ve bu suçlamalara esas alınan delilleri bilmelidir. Şüphelinin ve müdafiinin; tutukluluğun hukuka uygunluğunu değerlendirebilme, tutukluluğa veya tutukluluğun devamı kararlarına dayanak gösterilen delillere ulaşabilme imkanının elinden alınması silahların eşitliği ilkesini ihlal eder.

İHAS m.5/4’e göre; “Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes; tutulma işleminin hukuka uygunluğu hakkında kısa bir sürede karar verilmesi, tutulma hukuka aykırı ise, serbest bırakılması için bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir”.

İHAM Lamy-Belçika kararında, çelişmeli yargılama usulüne ilginç bir yaklaşım getirmiştir. Buna göre; “Savcı dosyanın tümüne hakim olduğu halde uygulanan usul başvurucuya, tutukluluğun devamını haklı göstermek için dayanılan delil ve gerekçelere gereği gibi itiraz etme imkanı vermemiştir. Bu usul silahlarda eşitliği sağlamadığından, tam manası ile çelişmeli bir usul değildir”.

İHAM’ın 13.02.2001 tarihli Lietzow-Almanya kararında; şüphelilerin delilleri karatma ihtimalinin önünde geçmek ve soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek maksadıyla toplanan delillerin şüpheli ve müdafiinden gizli tutulmasının, savunma hakkının önemli ölçüde kısıtlanması suretiyle gerçekleştiremeyeceği, bu nedenle tutuklama kararının hukuka uygunluğunu değerlendirebilmek için önemli bilgi ve belgelere şüphelinin ve müdafiinin erişiminin, yani ulaşmasının sağlanması gerektiği belirtilmiştir.

İHAM’ın kısıtlılık kararları ile ilgili verdiği 13.02.2001 tarihli Schöps - Almanya kararının 44. paragrafında; hürriyeti kısıtlanan bireyin müdafiinin, tutuklama kararın hukuka uygunluğuna etkin bir şekilde itiraz etmesi için incelemesi zorunlu olan soruşturma dosyasına erişiminin engellenmesini silahların eşitliği ilkesine aykırı bulmuştur[1]. Mahkemeye göre, hürriyetin kısıtlanması tedbirinin bireyin temel hakları üzerindeki sonuçları gözönüne alındığında İHAS m.5/4 kapsamında izlenecek usul, soruşturmanın koşulları elverdiği ölçüde, çelişmeli yargılama gibi dürüst yargılamanın temel gerekliliklerine gösterilecek saygıdır.

13.02.2001 tarihli Garcia Alva - Almanya kararının 41 ve 42. paragraflarında İHAM; hakkındaki suçlamalar kendisine bildirilen kişinin bu suçlamaların dayandığı delillerden haberdar olmadıkça böyle bir karara karşı koyabilmesinin olası olmadığını ve savunması ile ilgisi olup olmadığına bakılmaksızın, şüphelinin her türlü beyana ve diğer delillere ulaşması gerektiğini belirtmiştir. Tutukluluk halinin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi için gerekli olan bilgi ve belgelerin, şüpheli müdafiinin incelemesinde hazır bulundurulması gerektiğini vurgulayan Mahkeme; ceza soruşturmalarının etkin bir biçimde yürütülebilmesi için, elde edilen delillerin bir kısmının gizli tutulabileceğine, ancak bu meşru amaca ulaşmak için savunma haklarının özüne dokunan kısıtlamalara gidilemeyeceğine karar vermiştir[2].

Soruşturma dosyasına erişim konusunda Anayasa Mahkemesi’nin İHAM gibi koruyucu hareket ettiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm İkinci Komisyonu’nun 2015/10804 başvuru numaralı ve 30.05.2015 tarihli kararına göre; tutuklama işlemi ile sonuçlanan durumlarda, savcı ve sorgu hakiminin ifade alması sırasında kişiye temel deliller açıklanmış ve müdafii tarafından tutukluluğa yönelik yapılan itirazda, bu delillere atıfta bulunulması halinde dosyada salt gizlilik kararının varlığı, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının ihlaline yol açmaz. Yüksek Mahkeme, böyle bir durumda tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında ilgilinin yeterli bilgiye sahip olduğunu kabul etmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin sübjektif bir kavram olan “temel delil” kavramından hareketle, tutukluluğa sevk edilen veya tutuklandıktan sonra itiraz için hazırlık yapmak isteyen şüpheli ve müdafiinin, tutuklamanın dayanağı olan ve dosyada şüphelinin aleyhine bulunan tüm delilleri görüp inceleme hakkının kısıtlanmasına yol açmıştır. Savunma hakkını kısıtlayan, soruşturma aşamasında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının güvencesi hakkını daraltan bu anlayışın kabulü mümkün değildir.

Şüphelinin ifadesinin alınması, delil araştırma ve toplama amacına dayanır. Sorgu ise, şüpheli veya sanık için bir haktır. Prensip olarak şüpheliye ve avukatına, yakalama ve gözaltına alma ile başlayan süreçte deliller gösterilmeli, İHAS m.5/4 ile Anayasa m.19/7-8’in buna karşılık gelmediği kabul edilmekte ise, her durumda şüphelinin tutukluluğa sevkinde veya tutuklanmasından sonra aleyhine veya lehine olan delillerin şüpheliye ve avukatına gösterilip inceletilmesi gerekir. Bu inceleme dosya üzerinden olabileceği gibi, tutukluluğa sevkin ve tutukluluğun dayanağı olan delillerin birer kopyasının şüpheli ve avukatına verilmesi ile de gerçekleştirilebilir. Kovuşturma aşamasında yapılan sorguda ise, lehte ve aleyhte delillerin her vaziyette sanık ve müdafiine gösterilmesi zorunluluğu tartışmasızdır.

Yasal dayanak;

Soruşturmada İHAS m.5/4 ve Anayasa m.19/7-8,

Kovuşturmada İHAS m.6/3-b ve Anayasa m.36/1,

Soruşturmada ve kovuşturmada Anayasa m.38/4, CMK m.147/1-f ve m.149/3’dür.



[1] Naim Karakaya, Tutuklamaya Dair Birtakım Meseleler (Erişim Adresi: http://www.karakaya.av.tr/makale-07.html).

[2] 02.02.2010 tarihli ve 2005/13176 sayılı Erkan İnan - Türkiye kararında İHAM; avukatın, temsil ettiği kişinin tutukluluğunun yasallığı ile ilgili etkin bir itiraz yapabilmesini sağlayacak dosyada mevcut önemli başlıca unsurlara erişiminin engellendiği durumda, “silahların eşitliği” ilkesine aykırı hareket edildiğinin kabulünün gerektiğini belirtmiştir.



Kaynak: Haber7