I. GİRİŞ

4857 sayılı İş Kanunu (“Kanun”) kapsamında “Tanımlar” başlıklı 2. Maddesi içerisinde; “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.” Şeklinde yer alan tanım ile işçi, işveren ve işyeri kısaca tanımlanmaktadır.

Ayrıca Kanun’un 4. Maddesi kapsamında, Kanun’un uygulanamayacağı bir takım iş ve iş ilişkileri tanımlanmıştır. Belirtilen istisnalar kapsamında 4. Maddenin 1. Fıkrasının (ı) bendi içerisinde 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun (“Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu”) 2. Maddesinde tarif edilen üç kişinin çalıştığı işyerlerinde de Kanun’un uygulanmayacağı belirtilmiştir.

Bu kapsamda Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu’na bakıldığında, Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu’nun 2. Maddesi “esnaf ve sanatkârlar ile bunların yanlarında çalışanlar ve esnaf ve sanatkârlar tarafından kurulan esnaf ve sanatkârlar odaları ile bu odaların üst kuruluşları olan birlik, federasyon ve Konfederasyon hakkında” ifadesi ile Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu’nun kapsamını belirtmektedir. Bu doğrultuda, esnaf ve sanatkâr; “İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri” ifade etmektedir.

Yukarıda belirtilen kapsam dahilinde esnaf olarak tanımlanan kimseler içerisine özellikle şoförler esnaf odalarına bağlı taksi şoförleri ve taksi sahipleri de dahil olmaktadır. Bu kapsamda Kanun’un uygulanamayacağı istisnalar dahilinde de her somut olayda bir taksi sahibi ile birlikte aynı taksi tahtında şoför olarak çalışan kimselerin hak ve alacaklarına ilişkin olarak Kanun’da yer alan hükümlerin doğrudan uygulanacağı ve İş Mahkemelerinin kuşkusuz bir şekilde görevli olacağı yönündeki yorum ve açıklamalar uygulamada hatalı yargılamaların yapılmasına, hak kayıplarının ortaya çıkmasına ve tek düze bir kabul ile her uyuşmazlığın aynı şekilde sonuçlanacağı şeklinde bir inanç ve yargılama pratiği gelişmesine yol açmıştır. Ancak her somut olay özelinde şoför ve taksi sahipleri arasındaki ilişki farklılaşmakta ve her uyuşmazlıkta İş Mahkemelerinin görevli olduğu ve Kanun’un uygulanacağı yönündeki pratiği de ortadan kaldırmaktadır. Nitekim, aşağıda detaylıca değineceğimiz üzere, tarafı olduğumuz ve bir taksi sahibini davalı vekili sıfatıyla temsil ettiğimiz bir yargılama neticesinde, şoför tarafından taksi sahibine yönelik Kanun’dan kaynaklanan kıdem ve ihbar tazminatı başta olmak üzere diğer işçilik alacakları taleplerinin yer aldığı bir alacak davası İş Mahkemeleri nezdinde tarafımıza yöneltilmiştir. Uzun bir yargılama evresi neticesinde, ortaya koymuş olduğumuz maddi vakıalar, somut durum ve tanık beyanları doğrultusunda, aslında uygulamada sıkça kullanılan bir yöntemin, taksi sahibi ve şoförler nezdindeki talepler neticesinde somut duruma uygun olarak 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) hasılat kirasına ilişkin hükümlerinin uygulanabileceği, bu nedenle de asliye hukuk mahkemelerinin uyuşmazlık kapsamında görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

II. Taksi Sahibi ile Taksi Şoförleri Arasındaki Hak ve Alacak Taleplerine İlişkin Olarak Kanun’un Uygulanabilmesi ve İş Mahkemelerinin Görevli Olabilmesi İçin Aranan Şartlar

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/14014 E. 2016/13596 K. Sayılı ve 07.06.2016 tarihli Kararı detaylıca incelendiğinde, ticari taksi sahibi ile aracı kullanan şoför arasında iş ilişkisi mi yoksa hasılat kirası ilişkisi mi olduğu yönündeki tartışmaya yönelik olarak Kanun’un 8. Maddesinde yer alan iş sözleşmesinin aslı unsurlarına bakılması gerektiğini belirtmiştir. Öyle ki, 8. Madde; “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir” demek suretiyle bağımlılık ve ücret ifadesi ile iş sözleşmesinin iki asli unsurunu belirtmiştir. Bu doğrultuda iş sözleşmesi ve iş ilişkisinin temelini oluşturan bağımlılık, işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade etmektedir.

Buna karşın olarak, TBK kapsamında düzenlenen, hasılat kirasına bakıldığında ise hasılat getiren bir taşınır ya da taşınmaz mal, ticari işletme ya da hakkın kira ilişkisinin konusunu oluşturması ve kiralananın demirbaşları ve işletme ruhsatı ile birlikte kiraya verilmesi gerekmektedir.

Bu doğrultuda giriş kısmında da detaylıca belirtildiği üzere, taksi şoförü ile taksi sahibi arasındaki ilişkinin iş ilişkisi olarak tanımlanabilmesi ile somut olayın koşulları dikkate alındığında taraflar arasındaki ilişkinin hukuki niteliğinin hasılat kirası olarak da nitelendirilebilmesi mümkündür. İlişkinin niteliğinin açıkça ortaya koyulabilmesi için taraflar arasında gerek iş ilişkisi kapsamında olması gereken asli unsurların var olup olmadığı gerekse hasılat kirasına ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi gerekmektedir.

Somut olay dahilinde, ticari taksi işletilmesinde aracı kullanan şoför üzerinde eğer taksi sahibinin gözetim ve denetimi varsa bu takdirde taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi olarak nitelendirilmesi söz konusu olabilecektir. Ancak, taksi sahibi, ticari taksiyi, taksi şoförüne günlük belirli bir bedel karşılığında kullandırmakta, hasılat ne olursa olsun kendisi sabit bir ücret talep etmekte ve araç sahibi günlük bu bedel dışında taksinin işletimiyle ilgili herhangi bir talimat ve emir verme yetkisine sahip değil ise taksi sahibi ile taksi şoförü arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi güçtür. Nitekim işbu durum dahilinde taraflar arasındaki ilişkinin hasılat kirası olarak nitelendirilmesi daha mümkündür. Öyle ki, taraflar arasındaki ne bir ücret ne de bağımlılık unsurunun mevcut bulunduğu söylenebilecektir. Çünkü taksi sahibi belirli bir ücretin kendisine ödenmesi ile birlikte herhangi bir şekilde taksi şoförüne karışmamakta olup, elde edilen kazanç ve riski yalnızca taksi şoförü üzerindedir.

Dolayısıyla, iş sözleşmesinin çok önemli özelliklerinden biri olan ekonomik riskin, bir başka deyişle kâr ve zararın işverene ait olması söz konusu iken, iş sözleşmesini bağımsız çalışanlardan ayıran en önemli farklılıklardan birisinin de ekonomik risk olduğu belirtilmektedir (A. Güzel, “Ekonomik ve Teknolojik Değişim Sürecinde İşçi Kavramı ve Yeni Bir Ölçüt Arayışı…” İş ve … Hukukunda İşçi ve İşveren Kavramları ve Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar, İstanbul 1997, s. 21-22). Nitekim ideal bir düzende, işçi, işyeri veya işletmede ekonomik riski üstlenmemektedir. Bir hukuki ilişkide hukuki ve kişisel bağımlılık yoksa işçinin kar veya zarar riskini taşıması, bu hukuki ilişkinin iş sözleşmesi olmadığı yolunda tek başına yeterli bir kriter olmasa da önemli bir kriter olarak tanımlanmaktadır.

Genel olarak taksi şoförünün araç sahibine her gün düzenli olarak yaptığı ödemeden geride kalanın kazanç olduğu bir ilişkide ekonomik riski taşıyanın şoför olacağı açıktır. Ayrıca çalışma saatlerinin ve çalışma şeklinin de taksi şoförü tarafından belirlenen bir uygulamada, iş sözleşmesi kazanç- ekonomik bağımlılık temeline değil, otorite- bağımlılık ilişkisine dayanmaktadır. İş sözleşmesinde işverenin yönetim hakkı, emir ve talimat verme yetkisi, işçinin de bu emir ve talimatlar doğrultusunda iş görme borcunu ifa yükümlülüğü bulunmaktadır. Dolayısıyla taksi sahibi ile taksi şoförü arasında bir iş ilişkisinin var olduğu ve Kanun’un uygulanabilmesinden söz edebilmek için taraflar arasındaki ilişkide yer alan unsurların iş ilişkisinde olması gereken asli unsurları en azından taşınması durumunda söz konusu olabilecek olup, uygulamada genellikle hasılat kirası olarak belirli bir miktar paranın günlük olarak taksi sahibine ödenmesi ve sonrasında elde edilen tüm kazanç ve giderlerin taksi şoförü üzerinde olduğu somut durumlarda iş mahkemelerinin görevli olmayacağı ve Kanun’un uygulanmayacağını açıkça ortaya koymaktadır.

III. Taksi Sahibi ile Taksi Şoförleri Arasındaki Hak ve Alacak Taleplerine İlişkin Olarak TBK’nın Uygulanması ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevli Olması Hususu

Yukarıda da belirtildiği üzere, taksi sahibini temsilen davalı vekili sıfatını haiz olduğumuz işçilik alacaklarının talep edildiği uyuşmazlık kapsamında, 17.03.2021 tarihinde İş Mahkemesi tarafından verilen ilk derece kararı kapsamında; “Taksi şoförü ile taksi sahibi arasındaki ilişki bir iş sözleşmesi olabileceği gibi, somut olayın koşulları dikkate alındığından taraflar arasındaki ilişkinin hukuki niteliği pekala hasılat kirası olarak da nitelendirilebilmektedir.” ifadesine yer verilmiş devamında ise, “Ticari taksi işletilmesinde aracı kullanan şoför üzerinde eğer taksi sahibinin gözetim ve denetimi varsa bu takdirde taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerekir.” Şeklinde ifadelere de yer vermiştir.

Ancak, taksi sahibinin ticari taksiyi taksi şoförüne günlük belirli bir bedel karşılığında kullandırmakta ise ve hasılat ne olursa olsun kendisi sabit bir ücret talep ederek, günlük belirlenen bedel dışında taksi şoförünün ticari taksiyi işletmesiyle ilgili olarak herhangi bir hususa karışmaması halinde taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi olarak nitelendirilemeyeceğini belirtmiştir. Ek olarak, somut durumda taksi sahibinin emir ve talimat verme yetkisinin bulunmadığını, iş görme ediminin karşılığı olarak belirlenen ücretin işverene bağlılık açısından değerlendirildiğinde, iş ilişkisi olabilmesi için gerekli ücret bağımlılığı ve risk unsurunun işveren yani taksi sahibinde olması gerekirken somut durumun tam tersi bir uygulama şeklinde gelişmesi ve riskin taksi şoförü nezdinde bulunması sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca işverene bağımlılık da söz konusu değildir. Dolayısıyla karar içerisinde de detaylıca açıklandığı üzere; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/17641 E. 2020/6092 K. Sayılı ve 22.06.2020 tarihli kararı içerisinde de irdelendiği üzere, temsil ettiğimiz dosya tahtında taraflar arasındaki iş ilişkisinin iş riski yönünden iş akdi lehine değerlendirilemediği, aksine kira akdine daha yakın bulunduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda TBK hükümlerinin uygulanacağı ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olacağı sonucuna varılmıştır.

IV. SONUÇ

Yukarıda detaylıca değinilen ve uygulamada her iki somut olaya ilişkin olarak yaklaşımlar detaylıca değerlendirilmiş ve giriş kısmında da belirtildiği üzere, somut olayda mevcut bulunan maddi vakıalar ve hukuki gerekçeler gereği gibi incelenip tahkik edilmeksizin, taksi sahibi ile taksi şoförü arasındaki hak ve alacaklara ilişkin uyuşmazlıklarda 4857 sayılı İş Kanunu’nun ve İş Mahkemelerinin görevli olduğu yönünde yapılan çıkarım ve yorumların uygulamada sıkça hatalara yol açtığı, taksi sahibi ve şoförleri arasındaki hukuki ilişkinin yukarıda belirtilen kriterler ve somut vakıalar dahilinde hasılat kirası olarak da nitelendirilebileceği ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olacağını da açıkça ortaya koymaktadır.

Av. Kaan ÇETİNKAYA

İlgili İlk Derece Mahkemesi Karar Metni