I. Genel olarak

İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası, bir alacaklının borçluya karşı yapmış olduğu icra takibi neticesinde alacağını tahsil edememesi durumunda, borçlunun geriye dönük ve mal kaçırma amacı ile yapmış olduğu menkul ve gayrimenkul satışlarını iptal ettirerek, söz konusu mallar üzerinde cebri icra izni verilerek alacaklının alacağına kavuşması için düzenlenmiş bir dava türüdür.

Tasarrufun iptali davasının şartları şunlardır;

Dava tarihinden önce ya da dava kesinleşmeden borçluya karşı bir icra takibi yapılmalı ve bu icra takibi kesinleştirilmelidir. Davacı alacaklının alacağının, borçlunun yaptığı tasarruftan önce doğması gerekmektedir.

Aleyhine tasarrufun iptali davası açılacak olan üçüncü kişinin davaya konu tasarruf işleminde iyi niyetli olmaması gerekir. Yani üçüncü kişinin, borçlunun mal kaçırmak amacı ile bu tasarrufu yaptığını bilmesi ya da bilecek durumda olması gerekmektedir. Bu iki durumda da alacaklı, tasarrufun muvazaalı yapıldığını her türlü delille ispat edebilir.

Alacaklının borçluya karşı başlatmış olduğu icra takibinin neticesinde alacağını tahsil edememiş olması gerekmektedir. Yani, borçlunun aciz halinde bulunması da dava şartlarındadır.

II. Tasarrufun İptali Davasında Tedbir (İhtiyati Haciz)

Tasarrufun İptali Davasında Tedbir İcra ve İflas Kanununun 281. maddesinde;

‘Hâkim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tâyin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taallûku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez’ denilmektedir.

Kanun koyucu, tasarrufun iptali davasının yargılaması sırasında alacaklının talebi üzerine mahkemece tedbir niteliğinde ihtiyati haciz kararı verilebileceğini açıkça düzenlemiştir.

III. Tasarrufun İptali Davasında Verilen İhtiyati Haciz Kararının Kapsamı

Tasarrufun iptali davalarında ihtiyati haciz kararı, İİK. m. 257 vd. maddelerinde yer alan ihtiyati haciz kararlarından farklı olduğundan ve uygulamada pek sık rastlanmadığından kararının nasıl uygulanması gerektiği ve kapsamı konusunda ihtilaflar bulunmaktadır.

İİK. m. 281/2 hükmünün ilk cümlesi, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesi yönündedir. Davanın konusu ve sonuçları düşünüldüğünde davaya konu mal üzerine ihtiyati haciz işlenmesi ve tedbiren satış ve devir işlemlerinin durdurulması davacının menfaatlerinin korunması açısından hakkaniyetli bir karardır. Zira, davanın kabul edilmesi halinde davaya konu mallar hakkında davacıya cebri icra hakkı verilerek alacağını alması sağlanacaktır.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, davaya konu malların hala davalı 3. kişinin mülkiyetinde olması ve davalı 3. kişinin borçlunun mal kaçırmak amacı ile bu tasarrufu yaptığını bilmesi ya da bilecek durumda olması konusunda ikna edici delillerin bulunmasıdır. Tüm bu şartlar bir araya geldiğinde davalı 3. kişi aleyhine ihtiyati haciz kararı verilebilecektir.

İİK. m. 281/2’nin devamında, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taallûku halinde, denilmek suretiyle davalı 3. kişinin davaya konu olmayan malları hakkında da teminat gösterilmek şartıyla ihtiyati haciz kararı verilebileceği belirtilmiştir.

Tasarrufun iptali davasının mahiyeti düşünülüğünde davanın kabul edilmesi halinde dahi sadece davaya konu mallar hakkında davacının alacağıyla sınırlı olmak üzere cebri icra yoluyla satışa izin veriliyorken yargılama aşamasında davalı 3. kişinin bütün mal varlığını kapsayacak şekilde ihtiyati haciz kararı verilmesinin hatalı olduğu kanaatindeyiz. Özellikle dava konusu malın hala davalı 3. kişide olduğu (devredilmediği) durumlarda ihtiyati haczi kapsamı sadece ve sadece dava konusu ile sınırlı tutulmalı ve davalının diğer mallarına teşmil edilmemelidir.

Uygulamada davalı 3. kişinin banka hesaplarına haciz ve bloke konulmakta, İİK m. 89 gereğince haciz ihbarnameleri gönderilmekte, hatta davalı 3. kişinin menkul mallarının muhafaza altına alındığı durumlarla karşılaşılmaktadır.

Davalı 3. Kişinin bütün mal varlığına ihtiyati haciz işlenmesi durumunda bir yargı kararı ve tespit edilmiş bir borç bulunmamasına rağmen, davalı, borçlu olarak icra takibi ve tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır.

Her ne kadar ihtiyati haciz kurumuna itiraz yolu açık olsa da itirazın duruşmalı değerlendirilecek olması ve değerlendirme yapılana kadar yaşanan mağduriyet göz önüne alındığında, dava konusu malı aşan ihtiyati haciz kararlarının hatalı olduğu kanaatineyiz Ayrıca tasarrufun iptali davasında sadece davaya konu tasarruf işleminin geçersiz olduğu iddia edilmekte ve bu durum ispat edilmeye çalışılmaktadır.

Borçluya karşı dahi ölçülülük ilkesi mevcut iken bu ilkenin borçlu olmayan 3. kişi yönünden görmezlikten gelinmesi hukuki olmadığı gibi hakkaniyete de uygun değildir.

Davalı 3. kişinin bütün mal varlığına ihtiyati haciz işlenerek onun adeta borçlu yapılması davanın amacının aşılmasına sebebiyet vermekte ve taleple bağlılık ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir.

IV. Sonuç

Tasarrufun iptali davasında karşılıklı menfaat dengesi gözetildiğinde, davaya konu mallar hakkında tedbir niteliğinde ihtiyati haciz kararı verilebileceği ancak davalı 3. kişinin borçlu gibi bütün mal varlığına tedbir konulmasının hatalı olduğu kanaatindeyiz.

Üçüncü kişiye karşı açılan tasarrufun iptali davasında ancak dava konusu mal üzerinde ve dava ile talep edilen miktar ile sınırlı olarak ihtiyati tedbir niteliğinde ihtiyati haciz kararı verilebilir.

Tasarrufun iptali davasında verilen ihtiyati haciz kararı tedbir niteliğinde olduğundan, davacının davasının kabulünden önce, haciz işlemlerinden başka bir işlem yapılamaz. Bu bağlamda tedbiri aşan nitelikte, örneğin, davalı 3. kişinin hesaplarının blokesi, taşınır mallarının muhafazası, İİK m. 89 gereğince haciz ihbarnamelerinin gönderilmesi şeklinde takip işlemleri yapılamamalıdır.

Tasarrufun iptaline konu edilen malın mülkiyetinin devredilmemiş olduğu (davalı 3. kişide olduğu) durumlarda ihtiyati haczin kapsamı dava konusu mal ile sınırlandırılıp davalının diğer mallarına (hesaplarına vs) kesinlikle teşmil edilmemelidir.