Sinema tarihinin en ünlü komedyeni Charlie Chaplin bir röportajında şöyle der; "Küçük bir çocukken, babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı. Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar, sirkten bahsederken, çok mutlu görünüyordu. Onların sırası gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince, adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına bir şeyler fısıldadı. Mahcubiyet yüzünden kolayca okunuyordu.

Birden Babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi; “Paranız düştü Beyefendi..” Adam Babama baktı ve gözleri dolarak “Teşekkür ederim efendim” dedi. Onlar içeri girdikten sonra babam, beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 Dolardan başka parası yoktu. O günden beri babamla gurur duyuyorum ve o iki dakika benim hayatımda izlediğim en güzel şovdu. O gün izleyemediğim sirk şovundan eminim daha güzeldi."

Charlie Chaplin’in röportajında okuduğum bu hikâyeden son derece etkilendim, büyük heyecan duydum. Aslında bu hikâye de Baba Chaplin satın alabileceği bir haktan gönüllü olarak feragat ediyor. Bir bakıma hukuk kural ve normlarına dayanmadan kendince adalet dağıtıyor. Bu hikâyede yazılı olan bir hukuk kaidesi ya da kanunu yok ama bana kalırsa benim adalet anlayışıma göre, tatmin edilmiş bir adalet duygusu var. Bu erdemli davranışı pekala iyilikseverlik kavramıyla da açıklamak mümkün. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu davranışın bağlamını iyiliksever gibi geniş ve soyut bir kavram ile izah etmek biraz haksızlık olacak.

Çünkü iyilikseverliği bir davranış türü haline getiren başka kavramlar var. Ahlak gibi, etik gibi ve vicdan gibi. Konuya bu açıdan bir derinlik kazandırdığımızda, aslında şu soruyu doğal olarak sormak kendi kendine ön plana çıkıyor. Adaleti dağıtmanın ya da adalet duygusunu tatminkar hale getirmenin tek vasıtası Hukuk mudur? Elbette öteki ile üstünde uzlaşmaya vardığımız temel yazılı metinler için tek seçeneğin hukuk olarak görüleceği açıktır. Özellikle de ihtilaflı durumlarda adaleti dağıtmanın biricik yolu hukuktur.

Ama manevi dünyamızda tek başımıza kaldığımızda bizi adaleti korumaya ve dağıtmaya iten etken, hukuk normlarından çok içselleştirdiğimiz ahlak, etik ve vicdandır. İyi insan adil insandır dediğimizde o insandaki, ödev ve yükümlülüklerine işaret eden ahlaktan söz etmiş oluruz. Aynı şekilde iyi insan sağlam etik değerlere bağlı insandır ve son olarak iyi insan kalbi ile konuşan ve kendi dışındaki herkese vicdan gözlüğüyle bakandır.

Tatminkar adalet duygusuna sahip olan insanda, gelişmiş bir ahlaki değerler sistemi vardır. O, etik bakımından kendi haklarını ötekinin haklarından ayrıştırmaz. Salt kendi hakları için, mücadele etmeyi vicdanına sığdıramaz. Ancak böyle yaptığında mutluluğun eşiğinde olduğunu hisseder.

Baba Chaplin, cebinde başka da parası olmadığı halde, kendisi ve çocuğunu mutlu edecek bir faaliyetten vazgeçerek mutluluğa ulaşıyor. Boşuna dememiş filozof “vermek mutluluktur. Paylaşmak sevgidir.’’ Bu büyük erdemli davranışın tanığı olan Küçük Chaplin, sonradan dünyanın hayranlık duyduğu bir sanatçıya dönüştü. Tohum ürün verdi.