Siyasallaşmamış a-politize hali ile dahi bir iktidar ilişkisini uhdesinde barındıran cezalandırma erki, siyasallaşmasının akabinde özellikle hukuki boyutuyla salt bir tasfiye, engelleme, yok sayma ve illegalleştirme aracına dönüşebilmektedir. Elbette yazımızın konusunu hukuki boyutuyla ceza kavramı oluşturmakta. Takdir edersiniz ki hukuki boyutun içerisinde de alalede bir tapu iptali ve tescil davası veyahut muris muvazaasından kaynaklı davaya ilişkin bir değerlendirme yapılmamakta ceza hukuku ekseninde konu ele  alınmaktadır.

Yer yer düşüncelerin, felsefi görüşlerin, fiziksel özelliklerin, renklerin ve hatta niyetlerin yargılama konusu yapılabildiği ceza hukuku tarihsel boyutuyla incelendiğinde etkili bir iktidar etme aracıdır. Ceza hukuku-iktidar ilişkisi konusunda gerçekleştirdiği çalışmalar ve ortaya koyduğu eserlerle mehaz niteliğindeki fikirlerin kuramcısı olan Fransız filozof Micheal Foucault ceza hukuku neticesinde verilen hükmün bir noktada iktidar dışı olanları kapatma aracı olduğunu ileri sürmektedir. İktidarın arzuladığı bireyleri tanımlama noktasında özne kavramını geliştiren Micheal Foucault; insanı inşa edilen bir varlık olarak ele almaktadır. İnşa eden ise elbette bireyi tahakkümü altında tutan iktidardır. İktidarın arzuladığı özellikleri bünyesinde barındıran bireyler özgürlük ile ödüllendirilmektedir. Bu bireyler her ne kadar özgürlük ile ödüllendirilmişlerse de iktidar tarafından sürekli ve çeşitli bir gözetime tabi tutulmaktadırlar. İktidar tarafından gözetilmenin sürekliliği ve çeşitliliğinin neticesinde ise nesneleşmiş ve bedenen itaatten ruhen itaate erişmiş tam anlamıyla, bütün yönleriyle inşa edilmiş şekli anlamda özgürlük ile ödüllendirilmiş özne elde edilmektedir.

İktidarın normlarına aykırı davranan, iktidarın belirlediği özne profili dışında eylem, söylem ve davranışlarda bulunan bireyler ise günümüzde hapishaneler olarak karşımıza çıkan çeşitli fiziksel sınırlarla çevrili alanlara kapatılarak bedenen ve ruhen toplumdan koparılmakta iktidara karşı yarattıkları tehlike ortadan kaldırılmaktadır.

Her ne kadar Foucault iktidarın fiziki sınırlar ardına kapatma ile cezalandırma erkini araçsallaştırdığı tespitini yapmışsa da gelişen dünya ve gelişen iktidar teknikleri ile Foucault'nun hapishanelerinin sınırları da genişlemiştir. Hapishanelerin fiziki sınırları aşılarak iktidarın gözetim, denetim ve kontrol alanı çok daha geniş bir düzleme yayılmış tam anlamıyla kapatılmış bir toplum ortaya çıkmıştır. Teknoloji ile adapte olmuş iktidar teknikleri ile sosyal ve kişisel yaşam bütün yönleriyle ceza tehdidi baskısı altında kontrol altına alınmış vaziyettedir.

Yukarıda izah etmiş olduğumuz haliyle ceza yargılaması bir iktidar etme tekniği olarak ele alındığında henüz herhangi bir hazırlık hareketine veya icrai harekete dönüşmemiş olan niyetlerin dahi nasıl yargılama konusu edildiği noktası çok daha kolay anlaşılacaktır. Ancak her ne kadar günün ihtiyaçları doğrultusunda pozitif ceza yargılamasının araçsallaşabildiğinden bahsetsek de tarihin yargılamasında gerçeklik yine başat rol almaktadır.

Aklı savunduğu için yargılanan ve mahkum edilen Sokrates uzun asırlar sonra Kant tarafından "Aklın İdeali" olarak Hegel tarafından ise "İnsanlık Kahramanı" olarak anılmadı mı? Peki Galileo ömür boyu hapse mahkum edildiğinde Dünya Güneş'in etrafında dönmekten vaz mı geçti? Dreyfus'u sırf Yahudi olduğu için mahkum eden mahkemenin gücü maddi gerçeği saklamaya yetti mi? Nesimi'nin derisi yüzüldü de ruhunun ve düşüncelerinin ölümsüzlüğünün önüne geçilebildi mi? Dünya tarihinde pek çok örneğine rastladığımız hatalı ve politikleşmiş yargılamaların anı kurtarmaya yönelik olduğunu ve asıl yargıcın tarih olduğunu asla unutmamak gerekir. Tarihin yargıladığı davalar da ise iktidar olan ve hükme esas alınan tek şey gerçektir.

Günümüz Türkiyesi'nde gerçekleştirilen pek çok yargılamanın da çeşitli ön yargılarla ve salt cezalandırma kastı ile yürütüldüğü hepimizin malumu. Genele yayılmış ve sıradanlaşmış gerçeğe aykırı yargılamaların kısa vadede getirisi terfi ve taltif olabilir ancak hukuka aykırı karar veren makamların tarihin kadim sayfalarında kendilerini mahkum ettiklerini hatırlatmadan geçmek olmaz. Görüşmek üzere.

Stajyer Avukat Azad AKBULUT