Birkaç gün önce bir tebligat aldım. Zarfın üzerinde “Davacı A.Erdem Akyüz” yazıyordu. Ne olduğunu anlamadım. Çünkü bize gelen tebligatlarda, mesleğimiz icabı “… vekili Av.A.Erdem Akyüz” yazması gerekirdi. Burada ise, sanki doğrudan davacı ben imişim gibi, benim adım yazıyordu. Zarfı açtığım zaman şaşkınlığım daha fazla arttı.

Tebligat zarfının içinden çıkan kararda “Davalı: Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık) “ ve “Davacı A.Erdem Akyüz” yazıyordu. Ben, Cumhurbaşkanlığını mahkemeye verdiğimi hiç hatırlamıyordum. Herhalde bir yanlışlık var diye düşündüm.

Zarfın içinde çıkan kararda ise, davanın içeriği anlaşılmıyordu. Karar “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu-DİDDK” dan geliyordu ve “Kararın düzeltilmesi isteminin reddine” diyordu, gene bizim isimlerimiz yazıyordu.

Şaşkınlığım iyice arttı. Kararda yer alan numaralardan ve senelerce eskiye giderek, şu bulgulara rastladım.

Resmi Gazete’de 16.7.2014 gününde yayınlanan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” a dayanarak bir “Bakanlar Kurulu Kararı” yayınlanmıştı.

Bize göre, bu Bakanlar Kurulu Kararı, terörü önlemek ve toplumsal bütünleşmeyi sağlamak bir yana, ayrışmaya yol açacak hatalı mevzuat ve yetkileri içermekte idi.

Bu Kararname ile; “çözüm süreci” adı altında bir takım “kurullar” oluşturulmakta idi. Bu kurullara, yurt içinde ve yurt dışında, TBMM yetkilerinden fazla yetkiler verilmekte idi.

Gene bu kanun ve kararname ile “Bu kurullarda görevlendirilen kişilerin, görev nedeni işledikleri suçlardan ötürü; hukuki, cezai, mali, idari hiçbir işlem yapılamaz” deniyordu.

Bu kararname ile Dünya Hukuk Literatürüne yeni bir kavram getirmiş ve hediye etmiş oluyorduk: “Görev nedeniyle işlenen suç.”

Görev nedeniyle bir suç işlenemez. Görev ve görevliler, suç işlemek için değil, suç işlemeyi önlemek için vardırlar ve hiçbir suç yaptırımsız kalamaz. Bütün kamusal görevler; suç işlemek için değil, suç işlenmesini önlemek için vardır.

İşte bize gelen tebligatın öyküsü böyle başlıyordu.

Çok yazılıp söylenmesine rağmen, bu Kanun ve Kararname hakkında yasal ve yargısal bir işlem yapılmadı, dava açılmadı. Bunun üzerine biz, 2014 yılında, Danıştay Başkanlığında, bu Kanun ve Kararnamenin iptali için davamızı açtık.

Davanın, davacısı ben ve davalısı Kararnamenin yürütücüsü olan Başbakanlık idi.

Kararnamenin iptalini ve anayasaya aykırı hükümler taşıyan Kanun maddelerinin de iptali için, dava dosyasının Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini de istemiştik. Aradan aylar geçmesine rağmen, hiç bir.yazı ve cevap gelmeyince, bir yanlışlık olduğunu düşünerek tekrar başvuruda bulunduk.

Nihayet aradan aylar geçtikten sonra 13.2.2015 tarihinde bir tebligat aldık. Tebliğin konusu olan ve Danıştay Dava Dairesinin beş üyesinin oybirliği ile aldığı kararda “Dava dilekçemizde ne dediğimizin ve ne istediğimizin tam olarak anlaşılamaması nedeni ile, 30 gün içinde yeniden bir dilekçe verilmesi, aksi takdirde, davanın incelenmeksizin reddedileceği” yazıyordu. Oysa aynı kararın başlangıç kısmında ve “istemin özeti” bölümünde isteklerimiz anlaşılmış ve özetlenerek yer almasına rağmen, gerekçe ve karar kısmında, yeterli açıklık olmadığı ve anlaşılamadığı yazılmış idi.

Öngörülen 30 gün içinde, ilk dilekçeye benzeyen, daha açık ve daha geniş bir dilekçe sunarak beklemeye başladık.

Aradan dört ay geçtikten sonra aldığımız yeni bir kararda “Yeniden verilen dilekçemizde de aynı hataların yapıldığı, davanın konusunun ve sebebinin anlaşılmadığı ve açıklanmadığı gerekçesi ile davanın Reddine karar verildiği” yazıyordu.

Burada konuya ara vererek ilginç bir noktaya değinmek istiyorum. Olayı ve davayı öğrenen Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden, o tarihlerde sütununda şöyle yazıyordu: “Hukukun Egemenliği Derneği Başkanı Avukat A.Erdem Akyüz, açtığı davanın açık olmadığı ve anlaşılamadığı nedenleri ile davasının reddedildiğinden yakınıyor. Dilekçede Osmanlıca kullanılmadığı için mi” anlaşılamadığı hususları tartışılmalıdır..Ben de ona cevap vermek için yeni dilekçemi şu şekilde yazacağımı söylemiştim: “Şuray-ı Devlet Riyasetine. Maruzat ve maksad-ı mahsusamızı, ubudiyet-i arz-ı sena-ı niyaz eylerim.” Tabii bu ifadeler, olaya biraz olsun bir renk ve espri katabilmek için yapılmıştı.

Esasa girilmeden dava dilekçemizin reddi üzerine derhal Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na (DİDDK) itiraz ve temyiz başvurusunda bulunduk. Davamızın konusunun açık ve net olduğu, ikinci bir dilekçe vererek daha da geniş olarak açıkladığımız, kararın üst kısmında yer alan davanın özeti kısmında, davamızın konusunun gayet güzel anlatılarak anlaşılmasına rağmen, sonuç kısmında böyle bir yargıya varılmasının yersiz ve yanlış olduğunu anlattık.

Aradan bir sene daha geçmişti. Nihayet 5.4.2018 tarihinde DİDDK’dan beklediğimiz karar geldi. Oybirliği ile 12 üye tarafından verilen bu kararda “Dava dilekçesi ve ek olarak verilen ikinci dilekçede, dava konusu ve sebeplerinin açıkca belirtildiği görüldüğünden, dilekçenin ve bu sebeple davanın reddi için aranan şartlar oluşmadığından, davanın reddi yolundaki kararın BOZULMASINA” karar verilmişti.

Yani dava dilekçemiz açık ve net idi, usule uygun idi, ne istediğimiz anlaşılıyordu, davamız esasdan görüşülecekti.

Bu defa, bu karara Başbakanlık itiraz ederek, kararın düzeltilmesini yani, önceki kararlar gibi; dava dilekçesinin ve davanın reddini talep etti. Ona da cevap verdik.

Aradan bir sene daha geçti. 17.10.2019 tarihinde yukarıda belirttiğim, şaşkınlığımı mucip olan ve ne olduğunu anlayamadığım tebligatı ve kararı aldım. Bu kararda beni şaşırtan şey “Cumhurbaşkanlı’nın” davalı olarak gösterilmesi idi. Oysa ben Cumhurbaşkanlığını dava etmemiştim. Ama süreç içinde Başbakanlık kalktığı ve yetkileri Cumhurbaşkanlığına devredildiği için, her ikisi birden ve “Davalı : Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık)” şeklinde gösterilmiş idi.

Ve bu kararda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) gene oybirliği ile verdiği önceki karar gibi Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Hukuk Müşavirlerinin yaptığı itiraz ve istekler kabul edilmeyerek“Karar düzeltme isteminin, yasa maddelerinin hiç birine uymadığından REDDİNE” hükmedilmişti.

Yani davamız esasdan incelenecekti.

2014 yılında açtığımız davaya 2020 yılında devam edilecek, dava konusu Kanun ve Kararnamede bulunan maddelerin veya bir kısmının Anayasa ve yasalara aykırı görülmesi halinde iptaline veya aykırı görülmemesi halinde davanın reddine karar verilecektir.

Ama biz her şeye rağmen, görevimizi yapmanın huzurunu yaşayarak, geldiğimiz noktadan itibaren çalışmaya devam ediyoruz ve bu gücü ve kuvveti Atatürk’den bulduğumuzu ifade ediyoruz.

Av.A.Erdem Akyüz