Yargıtay “doktorun tıbbi müdahale sırasında; standart uygulamayı yapmaması, bilgi, beceri veya deneyim eksikliği ile yanlış ya da yanlış teşhis veya tedavide bulunması, gerektiği ölçüde ilgi ve itina göstermemesi veya hastaya gereken tedaviyi vermemesi neticesinde tehlike ve zarar oluşturan eylemleri tıbbi hata olarak kabul edilecektir”[2] şeklinde tanımlamaktadır.

Malpraktis, tedavinin başladığı andan tedavi sonrası sürece kadar geniş bir alanı kapsar. Bu anlamda hekimlerin sorumlulukları ve yükümlülükleri oldukça fazladır. İnsanın beden ve ruh sağlığı, hem ülkemiz hem de uluslararası hukuk alanında koruma altındadır. Bu sebeple de hekimin oldukça dikkatli ve özenli davranması gerekmektedir. Malpraktiste hekim, gerekli dikkat ve özeni göstermemektedir. Bu sebeple hasta zarar görmektedir. Bu zararla birlikte hekimin malpraktisi sonucunda idari anlamda, hukuki anlamda ve cezai anlamda sorumlulukları ortaya çıkmaktadır. Elbette Tüm bu sonuçların ortaya çıkması için başlangıçta ortaya çıkmış olan bu zararın malpraktis mi yoksa bir komplikasyon mu olduğunun incelenmesi gerekmektedir.

Peki malpraktis hangi andan itibaren gündeme gelecektir? Malpraktis şüphesi hangi durumlarda oluşmalıdır ve bu şüpheye dair araştırmaya nereden başlanmalıdır?

Malpraktis iddiası için belki de en önemli kabul edeceğimiz başlangıç araştırması tıbbi starndartı belirlemekle olacaktır. Bunun için tıbbi standardın genel olarak çerçevesinin çizilmesi önem arzeder.

Hekimler mesleklerinin gereği olarak insan vücuduna müdahalede bulunmaktadırlar. Hekimlerin üzerinde uğraştıkları “insan bedeni” ise kanunlarla koruma altına alınmıştır veaslında “insan bedeni” ne karşı ayrım yapılmaksızın tüm müdahaleler hukuka aykırılıkteşkil eder. Bu sebeple hekimlerin, insanlar üzerinde gerçekleştirdiği tüm müdahaleler hem tıp bilimi hem de hukukun alanına girmektedir. Hekimin, hastaya müdahalesinde tıp bilimi kural ve kaidelerine uygun davranması gerekmektedir. Bu kural ve kaidelere genel anlamda tıbbi standart denilmektedir. Tıbbi standart kavramına mevzuatımızda ve mahkeme kararlarında da sıkça dikkat çekilmiştir.

Türk Tabipler Birliği Meslek Etiği Kuralları 5.madde-“Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.”[3]

BiyoTıp Sözleşmesinin mesleki standartlar başlıklı 4.maddesinde “Araştırma dahil, sağlık alanında her müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.”[4]

Tıbbi Deontoloji Tüzüğü 13.maddesi 1.fıkrasında “Tabip ve diş tabibi, ilmî icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi tatbik eder.” 13.m 2.fıkrasında
“Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.”[5]

Hasta Hakları Yönetmeliği Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım başlıklı 11.maddesinde Hasta, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir.[6]

Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.”

Tıbbî standart konusundaki en büyük problem tıp bilimi ve tekniğindeki sürekli değişme ve gelişme karşısında tıbbî standart kavramının net olarak belirlenmesindeki zorluktur.[7] Mevzuatımızdaki hükümlerden tıbbi standardın ne olduğunu anlayabiliriz. Tıbbi standart, bilimsel gerekliliklerin yerine getirilmesi, tıp bilimi kural ve kaidelerine uygun davranılması tıbbın bir bilim olması sebebiyle teknoloji ve tıbbi bilgilerin yakından takip edilmesidir diyebiliriz.

Tıbbi standart aynı zamanda tıbbın o an ulaştığı son noktayı ifade etmektedir. Yukarıda belirttiğim gibi tıp bir bilim olmasından dolayı yeniliklere açık teknolojik gelişmelerin yakından takibini gerektiren bir alandır. Bu sebeple de tıp bilimin geldiği son nokta yine tıbbi standarttır. Yani burada söz konusu olan “sürekli gelişim”i takip etmektir. Fakat buna da açıklık getirmek gerekmektedir. Tıp bilminin ulaştığı o son bakış açısı her ülke için elbette ki farklılık gösterecektir. Bu sebeple de tıp biliminin ulaştığı en son nokta birçok hekimin haksız yere sorumluluğunu gerektirebilecektir. O yüzden aslında bu durum her ülkeye göre ve o ülke de imkanlar ölçüsüne göre değişebilmektedir. Ekonomik yönden oldukça zengin ve bilimsel araç gereçlere kolaylıkla ulaşabilen ülkelerdeki hekimler ile ekonomik düzeyi düşük ülkelerdeki hekimlerin durumlarının farklı olması sorumluluk açısından adil olanıdır. Bu durumda tıbbi standardı belirlerken bu bir takım durumları gözetmek gerecektir. Ülkemiz açısından tıbbi standart ilgili bilim dallarınca yayınlanan kılavuzlara göre belirlenir. Ancak bu da nihai ve kesin değildir.[8] Hatta ülke içerisinde bir şehrin içinde bile hekimlerin çalıştıkları yer açısından büyük farklar olabilmektedir. Kimi küçük yerlerde hastane ya da sağlık merkezleri araç gereç bakımında kısıtlı olabilmektedir. Bu durumda hastanın o anki durumu aciliyet gerektirmiyorsa daha donanımlı bir hastaneye sevki gereklidir. Fakat acil bir durum varsa tıbbi standart belirlenirken bu durumlarda göz önüne alınacaktır. Yani standardın belirlenmesinde hekimin hastaya müdahalesindeki zaman dikkate alınır.

Yukarıdaki açıklamalara dayanarak kısa bir ifade ile tıbbi standart; hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekimin tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmektedir.[9]

Tıbbi standardın belirlenmesinde hekimin bulunduğu ülke ya da yer dışında tartışılması gereken bir diğer husus da gelişmeleri yakından takip edip uygun tedaviyi yapması durumda kendini gösteriyor. Hekim yeni bir tedavi yöntemini denediği zaman tıbbi standarda aykırı mı davranmış olacaktır? Hekimin risk almamak için yeni bir yöntemi denememesi “eski bir tedavi yöntemi uygulaması” durumunda tıbbi standardı ihlal ettiği söylenebilir mi? Aslında burada önemli nokta tıbbın bir bilim olması bu sebeple gelişimlere açık olmasının zorunlu olmasıdır. Nitekim, bugüne kadar riskli olduğu düşünülerek davranılsaydı şuan çok kolay şekilde tedavi edilen hastalıklardan büyük kayıplar kaçınılmaz olacaktı. Bu sebeple öncelikle gelişmelerin yakından takibi ile yeni yöntemlerin gözetilmesi gerektiğini belirtmek isterim. Fakat bu durumda ülkemiz için söylemek gerekirse hekimin hem dünya çapında gelişmeleri takip etmesi hem de ülkemizde yayınlanan kılavuzlarla gelişmeleri takip etmesi buna göre tedavi yöntemi seçmesi gerekmektedir. Hekim kendisi yeni bir tedavi yöntemi bulmuşsa bu yöntem meslek gereklerine ve bilme uygunsa bu durumda hastayla olan ilişki önem arz etmeye başlar. Normal şartlarda zaten tedavi için hastanın onamı alınmaktadır. Fakat doktor daha önce denememiş bir yöntem deneyecekse öncelikle bu durumu hastaya bildirmelidir. Yeni yöntemin riskleri hakkında da hastayı, hastanın anlayabileceği şekilde anlatarak bilgilendirmelidir. Burada adeta hastayı tedavi sürecine dahil etmelidir. Hastanın bu tedaviyi reddetmesi durumunda elbette hekim yeni yöntemini deneyemeyecektir.

Tıbbi standart bakımından hekimin mezun olduğu tıp fakültesinin olanakları ile uzmanlık aldığı kuruluşun düzeyi önemsizdir. Hekime verilen diploma ile ülkemizdeki tıbbi standardı bildiği kabul edilmektedir.[10]

Bir hastanede tedavi edilen hastaya uygulanması gereken standart “uzman hekim standardı” dır.[11] Dolayısıyla o esnada hekimin henüz uzman olup olmaması önem arzetmemektedir. Gerekli dikkat ve özenin bir parçasını da “uzman hekim standardı” oluşturmaktadır. Uygulamayı gerçekleştiren kişinin mutlaka uzman hekimden yardım alması ona danışıyor olması gerekmektedir. Yani doktor bu esnada ortaya çıkabilecek riskten hem kendini hem de hastayı kurtarmak için gerekli destek ve yardımı almak zorundadır. Aksi takdirde hekimin henüz uzman olmaması onu meydana gelen zarardan kurtarabilecek bir mazeret değil aksine tıbbi hatanın oluşmasına sebep olacak aranan bir koşuldur.

Tam olarak bir tanımı olmasa da tıbbi standardın içeriği, sınırları ve belirlenmesinden bahsetmiş olduk. Demek gerekirse, tıbbi standart, hekimin uymakla mükellef olduğu görevidir. Tıbbi standarda uygun davranan hekim mesleğinin gereklerine uygun davranmış olacak, yeterli özen ve dikkat yükümlülüklerini yerine getirmiş olacaktır. Buna uygun davranmayan hekim ise aslında kendisine sunulan bir hukuka uygunluk halini ihlal etmiş olacaktır. Bu durumda da hekimin sorumluluğu başlayacaktır. Tıbbi uygulama hatası anlamına gelen malpraktisin gerçekleşmesi için tıbbi standarda aykırı davranılmış olması gerekmektedir. Tıbbi standartlara uyulduğu halde bir zarar oluşması durumunda artık malpraktisten söz edemeyeceğiz.

Komplikasyon kavramı ise malpraktisin çerçevesini belirlemek açısından büyük öneme sahip bir tıbbi kavramdır. Malpraktis özensizlik veya dikkatsizlik yahut öngörülmezlik sebebiyle bir hata oluşmasıdır. Hekimler henüz tıp eğitimi aldıkları sırada dahi tüm müdahalelerdeki risklerden haberdar olurlar. Sağlık alanının büyük riskler barındığı toplum tarafından da bilinen bir gerçekliktir. Denilebilir ki hekimler tüm hastalıkların riskli sonuçlarından haberdardır. Hekimler bu tehlike ve riskleri kabul ederek mesleklerini icra etmektedirler. Eğer biz tüm risklerden hekimleri sorumlu tutmaya çalışırsak bu adil olmayacak hatta tıbbi müdahale mümkün olmayacaktır. Bu sebeple bir takım riskler doğal süreç olarak kabul edilmektedir. Bunların gruplandırmasını yapmak mümkün değildir. Fakat bu izin verilen risk hekimi sorumluluktan kurtarabilmektedir.

Türk Dil Kurumu Kompliasyon kelimesini “Bir hastalığın devamı sırasında oluşan başka patolojik olaylar veya hastalıklar.”[12] şeklinde tanımlanmıştır. Komplikasyonun malpraktisten farklı hekim, gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen bir hatanın gerçekleşmesidir. Doğal olarak hekimlerin sorumlulukları ortadan kalkar. Dolayısıyla hekimin taksirli hareketinden bahsedebilmek için hekimin kusurlu olması, başka bir ifaeyle, özen yükümlülüğünü ihlal etmesi gerekmektedir.[13]

Yani tıbbi standartlara uygun davranılmasına rağmen istenmeyen bir sonuç ortaya çıkar ise bu komplikasyon olarak değerlendirilecektir.

Komplikasyonun malpraktise dönüşmesi de mümkündür. Bu sebeple hekimlerin komplikasyonlara karşı takip ve tedbiri her zaman hazır olmalıdır. Komplikasyon sonucu gecikmiş müdahaleden ya da öngörülmesi mümkün komplikasyon için hekim dikkatli ve özenli davranmalıdır. Yani her halukarda hekimin komplikasyonlardan sorumluluğu yok diyemeyiz. Komplikasyonun önüne geçilebilir bir istenmeyen sonucu varsa durum değerlendirmesi farklılaşmış olacaktır.

Sonuç itibariyle; malpraktis ve komplikasyon birbirinden dikkat ve özen gösterme noktasında ayrılır. Tıbbi gereklere ve standartlara uygun şekilde hareket eden hekim istenmeyen sonuçla karşılaştığında buna komplikasyon deriz. Komplikasyonlar hukuken “izin verilen risk” anlamını taşır. Malpraktis tıbbi standartlara aykırı davranıştan kaynaklanan istenmeyen sonuçtur.

Av. Güzide ÇOBAN

KAYNAKÇA

Türk Dil Kurumu, www.tdk.gov.tr

AŞÇIOĞLU Çetin, Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluklar, Ankara, 1992

ÇETİN Gürsel, Tıbbi Malpraktis, http://www.ctf.edu.tr/stek/pdfs/48/4802.pdf

ERSOY Yücel, Tıbbi hatanın hukuki ve cezai sonuçları http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-53-43

HAKERİ Hakan, Tıp Hukuku, Ankara, Şubat 2018, 13.bası.

SAVAŞ Halide, Tıbbi Müdahale Hataları, Ankara, Haziran 2013, 3.bası.

www.hasta.saglik.gov.tr

www.saglik.gov.tr

www.ttb.org.tr

----------------------------------------

[1] ÇETİN Gürsel, Tıbbi Malpraktis, http://www.ctf.edu.tr/stek/pdfs/48/4802.pdf

[2] CGK, 16.05.2017, 271/278

[3] http://www.ttb.org.tr/mevzuat/index.php?option=com_content&id=65&Itemid=31

[4] http://www.hasta.saglik.gov.tr/TR,4776/insan-haklari-ve-biyotip-sozlesmesi.html

[5] http://www.ttb.org.tr/mevzuat/index.php?option=com_content&task=view&id=52&

[6] https://www.saglik.gov.tr/TR,10461/hasta-haklari-yonetmeligi.html

[7] SAVAŞ Halide, Tıbbi Müdahale Hataları, Ankara, Haziran 2013, 3.bası

[8] HAKERİ Hakan, Tıp Hukuku, Ankara, Şubat 2018, 13.bası, s.766, paragraf 2.

[9][9] Carsten, DABI 1989,A2431,2432,L/U-LAUFS,S3,kn. 16,dn.38’DEN.

[10] AŞÇIOĞLU, Çetin, Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluklar, Ankara, 1992, s.78.

[11] HAKERİ, s.771

[12] http://www.tdk.gov.tr

[13] HAKERİ Hakan, a.g.e, s.790