ÖZET

Nüfus artışı, teknolojik gelişmeler ve günlük yaşamın yükselen temposuna paralel olarak, kişilerin arasında menfaat çatışmaları yaşanabilmektedir. Bu çatışmalara bağlı olarak hukuki uyuşmazlıklar da artış göstermektedir. Hukuki uyuşmazlıkların sayısının artması, ülkelerin yargı yolu dışında başka çözüm yolları arayışına yönelmesine ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının önem kazanmasına neden olmuştur. Bu kapsamda arabuluculuk uıygulaması da en çok rastlanan alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biri olarak görülmektedir. Ülkemizde ilk olarak 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile hukuki düzenlemeye tabi tutulan bu yöntem, giderek uygulama alanını genişletmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesiyle arabuluculuk uygulaması, bazı ticari uyuşmazlıklar bakımından zorunlu dava şartı olarak düzenlenmiştir. Çalışmamızın konusu da ticari uyuşmazlıklar bakımından getirilen dava şartı niteliği taşıyan arabuluculuk faaliyetleridir.

ABSTRACT

In parallel with population growth, technological developments and the increasing pace of daily life, conflicts of interest may occur among individuals. Legal disputes are also increasing due to these conflicts. The increase in the number of legal disputes has caused countries to seek solutions other than the judiciary, and alternative dispute resolution methods have gained importance. In this context, the practice of mediation is seen as one of the most common alternative dispute resolution methods. This method, which was first subject to legal regulation in our country by Law No. 6325 on Mediation in Legal Disputes, gradually expands its application area. With the article 5 / A added to the Turkish Commercial Code numbered 6102, the practice of mediation was regulated as a mandatory litigation condition for some commercial disputes. The subject of our study is mediation activities, which are a condition of litigation in terms of commercial disputes.

GİRİŞ

Toplumsal yapının değişip gelişmesinin insan ilişkileri üzerinde de olumlu-olumsuz pek çok etkisi olmuştur. Bu değişim ve gelişim ile birlikte klasik uyuşmazlıklar, yerini daha karmaşık uyuşmazlıklara bırakmıştır. Dolayısıyla klasik uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak görülen yargılama yolu, uyuşmazlıkların çözümünde yetersiz kalmaya başlamıştır. Zira yargılama yolu, kimi zaman uzun ve taraflar açısından maddi külfetleri fazla olan bir yol olarak görülmektedir. Bu kapsamda hızlı ve pratik çözüm yollarına ihtiyaç duyulmuş ve bu ihtiyacın karşılanması için alternatif uyuşmazlık çözüm yolları ortaya çıkmıştır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında asıl amaç, yargı sistemiyle rekabet edilmesi değildir. Burada devletin sahip olduğu yargılama yetkisine zarar verilmeden, hızlı, etkilive adil bir biçimde uyuşmazlıkların çözümü amaçlanmaktadır.

Arabuluculuk yolu da en çok kullanılan ve bilinen alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biridir. Buna göre kamu düzeniyle ilgili olmayan özel hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk yoluna başvurulması, uyuşmazlığın taraflarının daha hızlı şekilde haklarına kavuşmalarına yardımcı olduğu gibi; mahkemelerin de iş yükünü azaltarak onlara destek olmaktadır. Esasen arabuluculuk faaliyetlerinin ihtiyari olması temel kural olmakla birlikte; günümüzde bazı davalar açısından arabuluculuk, zorunlu bir dava şartı olarak düzenlenmektedir. Bu durum, öğretide arabuluculuğun temel ilkeleri bağlamında çokça tartışılmaktadır.

Çalışmamız kapsamında ise genel olarak ticari uyuşmazlıklarda öngörülen zorunlu arabuluculuk faaliyetleri incelenmiştir. İki bölüm halinde hazırlanan çalışmamızın ilk bölümünde arabuluculuk kavramının teorik yönü üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda arabuluculuk kavramının tanımı, çeşitleri, arabuluculuğa hakim olan ilkeler ve arabuluculuk usulü anlatılmıştır. İkinci bölümde ise esas konumuz olan ticari uyuşmazlıklardaki zorunlu arabuluculuk uygulamaları incelenmiştir. Bu kapsada ticari uyuşmazlıklardaki arabuluculuk uygulamalaları, ticari dava türleri, arabuluculuk süreci ve sürecin sonuçları irdelenmiştir.

1. ARABULUCULUK

1.1. TANIMI VE TÜRLERİ

Arabuluculuk, gündelik hayattaki kullanımına göre anlaşmazlığa düşen bireylerin arasının bulunması (orta yolun bulunması), ortadaki sorunun çözüme kavuşturulması şeklinde kullanılmaktadır. Sözlük anlamına göre ise arabuluculuk; “Mevcut bir uyuşmazlığın çözümü için üçüncü şahıs konumundaki tarafsız kişi ya da kurumun düşüncesine başvurulması” anlamına gelmektedir[1]. Arabuluculuk uygulaması hukuk sistemimize ilk olarak 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile dahil edilmiştir.

Hukuki anlamda arabuluculuk, “uyuşmazlığın taraflarınca kabul edilmiş olan, ancak onları bağlayıcı kararları alma yetkisi bulunmayan üçüncü şahsın, uyuşmazlığın taraflarının kendi aralarındaki ilişkileri ve iletişimlerini geliştirmesinde ve bunun yanı sıra uyuşmazlığa neden olan hususlarda tarafların da iradi biçimde kabul edebilecekleri çözümlere ulaşılması amacıyla etkin müzakere tekniklerini kullanmalarına yardımcı olmak üzere uyuşmazlığın çözümüne katıldığı süreç” şeklinde tanımlanmaktadır. Arabuluculuk kapsamında uyuşmazlığın çözümü için sürece aktif biçimde katılan üçüncü kişi, esas itibariyle uyuşmazlığın tarafları arasındaki iletişim ortamının sağlılıklı şekilde kurulmasına ve uyuşmazlığın taraflarının hukuki menfaatlerine en uygun çözüm üzerinde anlaşmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır[2].

Arabuluculuk uygulaması uzlaşmada olduğu gibi, hukuki uyuşmazlığa düşen tarafların ihtilaflarının çözülmesinde karar vermelerine yardımcı olan bir süreç olarak görülmektedir. Diğer uyuşmazlık çözüm yollarındakine benzer şekilde arabuluculuk uygulamasında da esas amaç, uyuşmazlığın çözülmesidir. Bunun yanı sıra diğer uyuşmazlık çözüm yollarındakinin aksine arabuluculuk uygulamasında uyuşmazlığın iki tarafının da kazançlı çıkması amaçlanmaktadır. Yani arabuluculuk uygulamasının temelinde tarafların hukuki menfaatlerinin dengelenmesi yatmaktadır. Ayrıca arabuluculuk uygulamalarının işletilmesi için öncelikli olarak mevcut uyuşmazlığın cezai değil, hukuki sonuçları olan bir uyuşmazlık olması, kamusal düzeni ilgilendirmemesi, emredici nitelikteki hukuk kurallarıyla düzenlenmemiş olması ve kişilere sıkıca bağlı haklar arasında olmaması gerekmektedir[3].

Arabuluculuk kurumunda mevcut hukuki sorunlar ile kişilerin ayrılması esastır. Söz konusu kurumun uygulanmasında tarafların kişisel ve hukuki durumları yerine menfaatleri merkeze alınmaktadır. Çeşitli çözüm yöntemlerinin sunulmasına olanak tanıyan arabuluculuk uygulamalarında farklı çözüm seçeneklerinin taraflarca değerlendirilmesi ve ortak bir noktada uzlaşıya varılması esastır. Uyuşmazlığın taraflarının anlaşmaya vardıkları noktalarda çözüm aranmaktadır. Bu sürecin yönetimi ve sonuca ulaşılması tamamen uyuşmazlığın taraflarının hâkimiyeti altındadır. Burada uyuşmazlığın her iki tarafının da anlaşmadan kazançlı çıkması amaçlanırken; uyuşmazlık tarafları arasındaki müşterek menfaat dengesinin de korunması gerekmektedir. Taraflar arasındaki iletişim ve karşılıklı ilişki korunarak çözüme ulaşılmaktadır. Bu çözüm yolunda gizliliğin ve güvenilirliğin klasik muhakeme yolunun aksine çözüme ulaşma konusunda oldukça önemli olduğu ileri sürülmektedir[4].

Temel olarak arabuluculuk kurumu, ihtiyari ve dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İhtiyarî arabuluculuk uygulamaları, arabuluculuk kurumuna ve bu kurumun yapısına daha uygundur. İhtiyari arabuluculuk türünde uyuşmazlığın tarafları, arabulucuya başvurma hususunda, karşı taraftan ya da yasal düzenlemelerden kaynaklanan bir zorlamayla karşılaşmamaktadırlar. Bu anlamda uyuşmazlığın tarafları, tamamıyla özgür iradelerine dayanarak bu yönteme başvurmaktadırlar. Böyle bir tercih yöntemiyle uygulanan arabuluculuk yönteminin başarıya ulaşma olasılığı daha yüksektir. Arabuluculuk kurumunun dünya genelindeki uygulamalarına bakıldığında bu yöntemin daha çok aile hukuku, ekonomik nitelik taşıyan ticarî uyuşmazlıklar ve komşuluk hukukunda görülmesi dolayısıyla, taraflar arasındaki ilişkiler uyuşmazlığın çözümü sonrasında da devam edeceği için önem taşımaktadır[5].

Arabuluculuk kurumu taraf iradelerine paralel olarak ortaya çıkan alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu nedenle de arabuluculuk uygulamalarında ihtiyarilik ilkesi egemen ilkelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hukuki uyuşmazlıklarda ihtiyari arabuluculuğun uygulaması esas olsa da; yasal düzenlemelerden kaynaklanan sınırlılıklardan ötürü bazı durumlarda zorunlu arabuluculuk uygulamalarına da rastlanmaktadır.

Zorunlu arabuluculuk uygulamaları hukuk sistemimiz içerisinde ilk olarak HUAK m.18/A kapsamında “dava şartı” şeklinde düzenlemeye tabi tutulmuştur. Dava şartı, herhangi bir davanın mahkemelerce incelenip karara bağlanmasına engel olan, tarafların muhakemenin her aşamasında ileri sürülebildikleri ve mahkemelerce muhakemenin bütün aşamalarında re’sen dikkate alınması gerekli olan hususlara verilen genel isimdir[6]. Dava şartı, mahkemelerin önlerine gelen davaların esasına geçebilmeleri ve yargılama yapabilmeleri için gerekli görülen hususları karşıladığı da ifade edilebilmektedir. Zorunlu arabuluculuk uygulaması, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasının zaruri olduğu arabuluculuk türüdür. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında kabul edilmiş olan arabuluculuk sistemi ihtiyarî arabuluculuk sistemiydi. 7036 sayılı Kanunun yasalaşmasıyla birlikte ülkemizde ilk defa arabulucuya başvurunun belirli davalar bakımından zorunlu hâle getirildiği görülmüştür[7]. 7155 sayılı Kanun’un 20. Maddesi kapsamında 6102 sayılı Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesiyle de 06.12.2018 tarihi itibariyle ticari uyuşmazlıkların bir kısmında zorunlu arabuluculuk usulünün uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

1.2. ARABULUCULUĞA HAKİM OLAN GENEL İLKELER

Arabuluculuk faaliyetleri, uyuşmazlığa ilişkin hususların belirlenmesi, bunların açıklığa kavuşturulması, uyuşmazlıkla ilgili farklı bakış açıları getirilmesi, menfaatlerin tanımlanması, çeşitli çözüm yolları ortaya konması, değerlendirmeler yapılması ve telep edilmesi durumunda karşılıklı olarak anlaşmaya varılması gibi uyuşmazlığın taraflarına pek çok seçenek sunmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının arabuluculuk faaliyetlerinden bekledikleri sonuçlara ulaşabilmeleri için HUAK ve HUAK Yönetmeliği’nde arabuluculuk faaliyetlerinin temel ilkelerine yer verilmiştir. Söz konusu düzenlemeler özel hukuk bakımından arabuluculuk etkinliklerinin temelini oluşturmaktadır[8]. Söz konusu düzenlemelere göre arabuluculuk faaliyetlerinin temel ilkeleri şunlardır:

- İradilik İlkesi; Arabuluculuk uygulamalarının başarılı olması için, uyuşmazlığın taraflarının istekli ve gönüllü bir şekilde bu sürece katılmaları gerekmektedir. Bu kapsamda uyuşmazlığın taraflarının arabuluculuk sürecine başvurmaları, sürece aktif olarak katılmaları, süreci devam ettirmeleri ve sürecin sonunda anlaşmaya varmaları hususunda gönüllü olmaları gerekmektedir. İradilik ilkesi kapsamında uyuşmazlığın tarafları, arabuluculuğa başvurma ve sürece dahil olma ve anlaşmaya varma konusunda zorlanmamalıdır. Tarafların arabuluculuk faaliyetlerine devam edip etmeme konusunda serbest olmaları esastır. Taraflar istedikleri anda süreçten vazgeçme serbestisine sahip olmalıdır[9]. Bu ilke kapsamında zorunlu arabuluculuk uygulamaları bakımından iradilik ilkesinin uygulanma usulü tartışmalıdır. Öğretide zorunlu arabuluculuk uygulamasının bu uygulamanın doğal ilkeleri arasında görülen iradilik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülse de; zorunlu arabuluculuk uygulaması içerisinde taraflar süreci istedikleri zaman sonlandırabilme, anlaşmaya varmama ve daha sonra dava yoluna başvurma hakkına sahip olacağından bize göre zorunlu arabuluculuk uygulaması bu ilkeye zarar vermemektedir.

- Eşitlik; Söz konusu ilke HUAK m. 3/2 ve m.9/2 de düzenlenmiştir. Bu kapsamda arabuluculuk uygulamasının tarafları, uygulamanın bütün aşamalarında eşit haklara sahiptir ve arabulucu, uyuşmazlığın tarafları arasında eşitlik ilkesini gözetmek zorundadır. Eşitlik ilkesinin sadece HUAK kapsamından değil, bütün uyuşmazlıklarda ortaya konan yargılama usulleri ya da diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri kapsamında uyulması gerekli olan anayasal ve evrensel bir ilke olduğu ifade edilmektedir[10].

- Tarafsızlık; Arabuluculuk uygulamaları bakımından en önemli ilkelerden birisi de üçüncü kişi konumundaki arabulucunun tarafsızlığıdır. HUAK m. 9 kapsamında düzenlenmiş olan tarafsızlık ilkesine göre arabulucu, söz konusu görevini yerine getirirken uyuşmzlığın tarafları arasındaki dengeyi korumak, iki tarafa da eşit mesafede olmak ve tarafsız kalmak zorundadır. Aksi takdirde arabuluculuk sürecinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi mümkün değildir. Burada önemli olan diğer bir husus ise, tarafsızlık ilkesi arabulucunun kendini taraflardan birine daha yakın hissedemeyeceği ya da varılması öngörülen sonuca ilişkin bir kanaat belirtemeyeceği anlamına gelmemektedir. Tarafsızlık ilkesiyle asıl kastedilmek istenen şey, arabulucunun uyuşmazlığın çözümüne ilişkin varmış olduğu kişisel kanaatinin taraflara yansımaması ile süreç içerisindeki görev ve yükümlülüklerini etkilememesidir[11].

- Gizlilik; Arabuluculuk görüşmelerinin uyuşmazlığa düşen kişiler dışında kimse tarafından bilinmesine gerek yoktur. Arabuluculuk uygulamasının gizli yürütülmesi, uyuşmazlığın taraflarının ya da arabulucunun kendisinin süreç içerisinde elde ettikleri bilgi ve belgeleri sır saklama yükümlülüğü kapsamında yargılama aşamasında kullanamamasını da kapsamaktadır[12]. Bu ilke HUAK m. 4/1 ile düzenlenmiştir. Buna göre uyuşmazlığın taraflarınca aksi kararlaştırılmadığı müddetçe arabulucu, süreç içerisinde kendine sunulmuş olan ya da başka bir yolla elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmak zorundadır.

1.3. ARABULUCULUK USULÜ

Öğretide arabulucu konumundaki kişilerin nasıl davranmaları gerektiği hususu ve hangi usullere göre hareket etmesi gerektiği hususu tartışmalıdır. Buna ilişkin öğretide pek çok farklı görüşün öne sürüldüğü bilinmektedir. Örneğin Marvin C. Ott, herhangi bir uyuşmazlık çözüm süreci içerisinde arabulucunun hiçbir zaman tek yetkili ve son sözü söyleyen kişi olamayacağını ileri sürmektedir. Ona göre arabulucu, uyuşmazlık çözümü bakımından yalnızca danışmanlık görevi icra eden ve tarafları bilgilendirerek onları yönlendiren kişidir. Uyuşmazlığın taraflarına çeşitli çözüm yolları sunabilir ancak uyuşmazlığa ilişkin bağlayıcı kararlar alması mümkün değildir. Çözüm süreci içerisinde daima ikinci planda kalmaya çalışmalıdır. Moderatör görevi üstlenen arabulucu, uyuşmazlığın çözümü sürecinde tansiyonunu yükseltmeden yönetmekle görevli olduğu ileri sürülmektedir [13]. Kanaatimizce bu görüş, arabulucuyu tamamen pasif bir hale soktuğu için çok yerinde görünmemektedir.

Oran Young da bu konuya dikkat çekmiş ve arabulucunun çözüm sürecine katılımının önemine vurgu yapmıştır. Ona göre arabulucu, uyuşmazlığın çözümünde ne kadar çok sürece aktif şekilde katılım gösterirse, sürecin başarılı olma olasılığı da o kadar yükselecektir. Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümünde arabulucunun sürece katılımının önemi açıktır[14]. Bu görüşün de bize göre eksik yönleri bulunmakla birlikte önceki görüşe göre daha doğru olduğu kabul edilmektedir. Zira arabulucu, uyuşmazlığın çözümü için sürece aktik olarak katılsa bile taraflar arasındaki dengeyi gözetmek için profesyonel bir şekilde hareket etmeli ve taraf iradelerine öncelik tanımalıdır.

Günümüzde öğretideki hâkim görüşe göre arabuluculuk uygulamalarının iki temel usul üzerinde yürütüldüğü ileri sürülmektedir. Bunlar; kolaylaştırıcı usul ve değerlendirmeci usul yöntemleridir. Kolaylaştırıcı arabuluculuk usulüne göre arabulucu konumundaki üçüncü kişiler, uyuşmazlığa taraf olan kişilerin çözüm yolu bulabilmelerine yardımcı olmakta ve kolaylaştırıcı bir işlev üstlenmektedirler. Bu çerçevede arabulucular, uyuşmazlığın taraflarını ayrı ayrı dinlemek suretiyle dinledikleri detayların üzerinden tarafları düşünmeye sevk ederler. İkinci usule göre ise uyuşmazlığın taraflarının içinde bulundukları durumlar detaylandırılarak muhtemel çözüm yolları değerlendirilir ve çözüme ulaşılmaya çalışılır[15].

Ülkemizde arabuluculuk uygulamalarına bakıldığında hangi usuli yöntemin kullanıldığı sorusu akla gelecektir. Bu bakımdan öğretide usule ilişkin karma bir sistemin kullanıldığı ifade edilmektedir. Buna göre Türkiye’de, uluslararası arabuluculuk uygulamalarında ortaya çıkan kolaylaştırıcı arabuluculuk yöntemi olarak değerlendirilen yapısal korumacı ve çatışma dönüştürücü yöntemler ile değerlendirmeci öntemlerin karışımı bir usul takip edilmektedir. Zira Türkiye’de, arabuluculuk faaliyetlerinin sosyal sermayeyi geliştirme ve iletişim kanallarını açık tutma konuları üzerinde yoğunlaştığı ileri sürülmektedir[16]. Kanaatimizce karma bir usul izlenilse dahi ülkemizdeki usuli yöntemin kolaylaştırıcı arabuluculuk usullerine daha yakın olduğu söylenebilir.

6325 sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde m. 11 kapsamında arabulucuların görevlerini nasıl yürütmeleri gerektiği detaylıca düzenlenmiştir. İlgili madde bakımından arabulucu, süreci bizzat kendisi yürütmek durumundadır. Sürecin yürütülmesinde arabulucunun tarafsızlığı önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra arabulucunun uyuşmazlığın tarafları arasındaki eşitliği gözetmek suretiyle görevini sürdürmesi esastır. Arabulucunun, arabuluculuk yapmış olduğu uyuşmazlıklar bakımından bu uyuşmazlıkların mahkeme safahatında taraflar vekilliği yapması mümkün değildir. Süreç içerisinde arabulucunun uuşmazlığın taraflarına hukuki olarak telkinlerde bulunmaması gerekir (Yönetmelik, M. 17/5). Arabulucunun sürecin başında ilk önce çözüm önerisinde bulunması usule aykırıdır. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin nitelik ve temellerin anlamlandırılması ve değerlendirilmesi gerekir. Ancak uyuşmazlığın taraflarının çözüm üretememeleri durumunda taraf menfaatleri temelinde arabulucunun çözüm önerisinde bulunması mümkündür (Yönetmelik M. 17/6). Bunun yanı sıra arabulucu, çözüme ilişkin sunduğu öneriyi ya da teklifi, uyuşmazlığın taraflarına dikte edemez ve onları kabule zorlayamaz (Yönetmelik, M. 17/7).

Kanuni düzenleme bakımından arabuluculuk uygulamasının yaygınlaştırılması amacıyla hâkimlerin de çeşitli yükümlülükleri olduğu ifade edilmektedir. Buna göre hâkimler, önlerine gelen derdest davalarda arabuluculuğa elverişli olunması hususunda kanaat elde ederlerse, tarafları arabuluculuk sürecine yönlendirmekle yükümlüdürler[17].

2. TİCARET HUKUKU BAKIMINDAN ARABULUCULUK

2.1. TİCARİ UYUŞMAZLIKLARDA ZORUNLU ARABULUCULUK USULÜ

Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesince Kanun’da belirtilmiş olan ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk uygulaması düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu kapsamında öncelikli olarak ticari iş kavramına yer verilmiş, daha sonra ticari davalar ile çekişmesiz yargı işleri ve ticaret mahkemelerine ait iş sahası ortaya konulmuştur. Yasa koyucunun söz konusu hükümler ile ticari işler arasında hangi işlerin ticari davalara konu olabileceğini, ticari davalar ve ticari niteliğe sahip çekişmesiz muhakeme işlerinin hangi mahkemeler önünde görülmesi gerektiğini ve ticari davalardaki ispat usullerini düzenlediği bilinmektedir[18].

Ticari iş, TTK m. 3 kapsamında herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmekte olan eylem ve işlemlerin tamamıdır. Bir işin TTK’da düzenlenmesi, o işi ticari bir iş olarak sınıflandırmamıza yardımcı olacaktır. Böylelikle ticari işlerin belirlenmesinde ilk olarak işin özelliğine bakma ya da işi icra eden kişinin veya işle alakalı olan kişinin sıfatlarını göz önünde bulundurma söz konusu olmayacaktır. TTK’da düzenlenmekte olan hususların ticari iş olmasının yanı sıra, TTK m.4/1-a hükmüne göre bunların ticari dava sayılacakları açıktır[19].

Herhangi bir ticari uyuşmazlık kapsamında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk uygulamasına gidilmesi gerekip gerekmediği hususu şu şekilde değerlendirilmektedir[20]:

- Uyuşmazlığın konusu, uyuşmazlığın taraflarının üzerinde serbest şekilde tasarruf edebilecekleri özel hukuk iş ya da işlemlerinden biri olmalıdır. Yargısal yetki kullanımı kapsamında yalnızca mahkeme önünde çözümü mümkün olan uyuşmazlıklar, arabuluculuk uygulmasıyla çözülemez.

- Uyuşmazlığa konu olan durumun belli müktardaki paranın ödenmesini içeren alacak ya da tazminat istemine ilişkin olması gerekir. Aksi takdirde doğrudan dava yoluna başvurulabileceği gibi dava konusunun elverişli olması durumunda ihtiyari arabuluculuk yoluna da başvuru yapılabilir.

- Uyuşmazlığa konu olan durumun özel yasalarda tahkim ya da başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunu şart koşmaması veya tarafların arasında tahkim sözleşmesinin bulunmaması gerekmektedir.

- Uyuşmazlığın konusunun 6102 sayılı TTK m. 4 içerisinde sayılmakta olan ticari davalar ile TTK haricindeki yasalarda belirtilmekte olan ticari davalardan birine dahil olması gerekmektedir.

Ticari uyuşmazlıklarda TTK m. 4 kapsamında zorunlu arabuluculuk uygulamasının öngörüldüğü ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayrılmaktadır. Muhakeme işlerinin bazıları, uyuşmazlığın taraflarının sıfatından ya da ticari işletmelerin faaliyetlerinden bağımsız olarak ticari nitelikte sayılmaktadır. Bu tür davalara mutlak ticari nitelikteki davalar denir. Mutlak ticari nitelikteki davalar da kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır. Bunların bir kısmı TTK m. 4/1 de sayılmış, bir kısmı da ilgili madde içerisinde kendine yer bulamamış ve özel kanunlarla düzenlenmiştir. TTK m.4/1 de düzenlenen mutlak nitelikteki ticari davalar şunlardır:

- Türk Ticaret Kanunundan kaynaklanan davalar; TTK kapsamında düzenlenmekte olan hususlardan kaynaklanan hukuk davaları, yukarıda da belirttiğimiz üzere, uyuşmazlığın taraflarının sıfatına, ticari işletmelerin konumuna bakılmaksızın ticari dava sayılmaktadır[21].

- Türk Medeni Kanunu m. 962-969 kapsamındaki davalar; Taşınır rehni karşılığında ödünç para verilmesi işi ile ilgilenen kişilerle yapılacak işlemleri düzenleyen söz konusu hükümlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari nitelikte olduğu kabul edilmektedir. Rehin karşılığı olarak ödünç para verilmesinin esasen esnaf faaliyetleri düzeyini aştığı öngörülmektedir. Dolayısıyla söz konusu faaliyetlerin ticari işletme faaliyetleri çerçevesinde yürütülecek faaliyetler olduğu öngörülmektedir[22].

- Türk Borçlar Kanunundan kaynaklanan davalar; TBK kapsamında düzenlenmekte olan uyuşmazlıklardan bazılarının ticari nitelikte olduğu öngörülmektedir. Buna göre mal varlığının veya işletmelerin devir alınması, işletmelerin şekil değiştirmeleri veya birleşmeleri (m. 203-204), hizmet sözleşmelerine ilişkin rekabet yasağını düzenleyen hükümler (m.444-447), yayım sözleşmeleri (m.487-501), kredi mektubu ve kredi emri (m.515-519), alım satım komisyonculuğu (m.532-545) ve ticari temsiliyet (m. 547-554) kapsamında ortaya çıkan uyuşmazlıklar ticari nitelik taşımaktadır.

- Fikri Mülkiyet Kanunundan kaynaklanan davalar; FSEK kapsamında ortaya çıkan uyuşmazlıkların ticari uyuşmazlık olarak görüldüğü ve bu davaların da mutlak ticari davalar olduğu ifade edilmektedir. TTK m. 4’ün gerekçesine göre fikri mülkiyet hukukuna ilişkin mevzuat ifadesi ile madde kapsamı geniş tutulmuştur.

- Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin hükümlerden kaynaklanan davalar mutlak nitelikteki ticari davalardır.

- Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerden kaynaklanan davalar da mutlak nitelikteki ticari davalardır.

Türk Ticaret Kanunu’nda sayılanların haricinde diğer özel kanunlar ile düzenlenen hükümler kapsamında mutlak nitelikte kabul edilen ticari davalar da mevcuttur. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’ndan kaynaklanan hukuk davaları (m. 99), 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 10. maddesi kapsamında ortaya çıkan maddi değeri olan davalardan belli miktarı aşan davalar ile 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 62. maddesinden kaynaklanan davalar bunlara örnek verilebilir.

Nispi nitelikteki ticari davalar ise uyuşmazlığın her iki tarafının da ticari işletme olduğu ve bu gibi hususlardan kaynaklanan hukuk davalarıdır. Mutlak nitelikteki ticari davaların aksine, herhangi bir davanın nispi nitelikte bir ticari dava olması için bazı koşulları taşıması gerekmektedir. TTK kapsamında nispi nitelikli ticari davalardan söz edilebilmesi için “her iki tarafın da tacir olması” ve davanın “her iki tarafın ticari işletmesine ilişkin olması” gerekmektedir. Bu koşulların sağlanmış olması durumunda uyuşmazlığın ticari dava olduğu kabul edilir ve dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk kapsamında değerlendirilir[23].

2.2. TİCARİ UYUŞMAZLIKLARDA GETİRİLEN ZORUNLU ARABULUCULUK SÜRECİ

2.2.1. Yetki ve Temsil

Ticari uyuşmazlıklar bakımından yetkili arabuluculuk bürosunun HUAK m. 18/A-3 kapsamında tespit edileceği öngörülmektedir. Buna göre uyuşmazlık konusunda yetkili olan yargı makamının bulunduğu yerdeki arabuluculuk bürosu, arabuluculuk bürosunun kurulmadığı yerlerde ise adliyelerde o işle görevlendirilmiş olan yazı işleri müdürlüğü görevlidir. Yetkili mahkemenin ise HMK m.6 kapsamında davalı gerçek ya da tüzel kişilerin dava açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu öngörülmektedir. Yerleşim yerinin belirlenmesi Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre yapılır. Sonuç olarak mahkeme safahatında başvuru yapacak tarafın davacı olmasından ötürü yetkili arabuluculuk bürosu, davalı yerleşim yerindeki arabuluculuk bürosudur.

Arabuluculuk uygulamalarında temsil bakımından HUAK m.15/6’nın düzenlemelerine gidilmelidir. Bu kapsamda arabuluculuk müzakerelerinde tarafların bizzat kendileri, kanuni temsilcileri ya da avukatlarının sürece katılmaları mümkündür. Uyuşmazlığa ilişkin çözüme katkı sağlayacak uzman kişilerin de müzakerelere katılabilecekleri öngörülmektedir.

2.2.2. Arabulucu Seçimi

Arabulucunun seçimi esas itibariyle uyuşmazlığın taraflarınca yürütülür. Uyuşmazlığın tarafları, kendi aralarında anlaşmak suretiyle beraberce arabuluculuk sicilinde kaydı bulunan bir arabulucu ya da arabuluculuk merkezine başvurabilirler. Dava koşulu çerçevesinde olup uyuşmazlığın taraflarının birlikte belirleyerek başvurdukları arabulucu, anlaşmanın sağlanması durumunda UYAP sistemi üzerinden dosya açar ve işlemleri tamamlar. Ancak sürecin sonunda anlaşmaya varılmazsa taraflar ve arabulucunun bir araya gelmek suretiyle imzaladıkları arabulucu belirleme tutanağının, taraflar ya da arabulucu tarafından adliyedeki arabuluculuk bürosuna sunulması gerekir. sisteme kaydı yapılan bu tutanak, dava şartının yerine getirilmesi bakımından önemlidir[24].

Zorunlu arabuluculuk kapsamında arabuluculuk sürecinin kilitlenmesinin önüne geçilmesi amacıyla arabulucu seçimi konusunda birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Arabulucunun seçiminde uyuşmazlık taraflarının tercihi ön planda tutulsa dahi; tarafların arabulucu seçimi konusunda ihtilafa düşmeleri durumunda söz konusu seçim işlemi, arabuluculuk bürosu tarafından gerçekleştirilecektir[25].

2.2.3. Arabuluculuğun Süresi ve Ücret

Arabuluculuğun yasal uygulanma süresi TTK m. 5/A hükmünce kural olarak altı hafta şeklinde düzenlenmiştir. Bu sürenin zorunlu hâller kapsamında arabulucu tarafından en fazla iki hafta daha uzatılabileceği ifade edilmektedir. HUAK m. 18/A-8’e göre, taraflardan birinin yetki itirazında bulunması halinde itirazın kabul edilmesi neticesinde kararın tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde yetkili büroya başvurulabilecektir. Bu çerçvede yetkisiz büroya yapılan başvuru tarihinin yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edileceği öngörülmektedir. HUAK m. 18/A-15’e göre, arabuluculuk bürosuna başvuru yapılmasından son tutanağın düzenlenmesine kadar geçen süre içerisinde zamanaşımının duracağı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle arabuluculuk uygulamalarının uyuşmazlığın tarafları bakımından hak kaybına sebep olmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Arabuluculuğa ilişkin ücret ise uyuşmazlığın taraflarının süreç sonunda anlaşıp anlaşmamalarına göre farklılık göstermektedir. HUAK m.18/A-12 kapsamında, arabuluculuk süreci sonunda taraflar anlaşırsa ücret, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre ödenecektir. Bu halde ücret, birinci kısımda belirlenen iki saatlik ücretten az olamayaktır. Genel itibariyle söz konusu ücretin uyuşmazlık taraflarınca eşit şekilde karşılanacağı öngörülmektedir. Ancak ücreti kimin ödeyeceği konusunda tarafların kendi aralarında anlaşmaları mümkündür. Arabuluculuk faaliyeti kapsamında uzlaşma sağlanamaması durumunda ise ücret, HUAK m. 18/A-13’e göre Tarifenin Birinci Kısmındaki hükümlere göre Adalet Bakanlığı’nın bütçesinden karşılanır. Ödenen bu ücret, yargılama gideri olarak kaydedilir ve yargılama sonundaki giderlere eklenir.

2.2.4. Yapılan Giderler

HUAK Yönetmeliği m.26/4 kapsamında arabuluculuk bürosunun yapması zorunlu giderleri, arabuluculuk faaliyetleri sonucunda anlaşmaya varılması durumunda söz konusu anlaşmaya göre uzlaşmazlığın taraflarınca ödenir. Ancak arabulucluk faaliyeteri kapsamında anlaşmaya varılamaması durumunda ise ileriki safhada haksız çıkacak taraftan alınmak üzere Adalet Bakanlığı’nın bütçesinden karşılanacaktır.

2.2.5. İlk Toplantıya Davet ve Katılım

HUAK m. 18/A-6 kapsamında başvuru yapan tarafın, kendine ve elinde bulunması durumunda karşı tarafa ait iletişim bilgilerini arabuluculuk bürosuna vermesi gerekir. Arabuluculuk Bürosu, uyuşmazlığın taraflarının resmî kayıtlardaki iletişim bilgilerini araştırma konusunda da yetkili kılınmıştır. Buna göre ilgili kurum ve kuruluşların, arabuluculuk bürosu tarafından kendilerinden istenen bilgi ve belgeleri vermeleri gerekmektedir.

HUAK m.18/A-7 kapsamında uyuşmazlığın taraflarına ait iletişim bilgilerinin, büro tarafından görevlendirilmiş olan arabulucuya verilmesi gerekir. Arabulucu, söz konusu iletişim bilgilerini esas alarak tarafları ilk toplantıya davet eder. İhtiyaç halinde arabulucunun da araştırma yapabileceği düzenlenmiştir. İlk toplantıya davet için arabulucu, bir davet mektubu hazırlar ve taraflara gönderir. Söz konusu mektubun gönderimine ilişkin herhangi bir usuli şart bulunmamaktadır. Kargo, adi posta, e-posta, SMS, görüntülü görüşme gibi yöntemlerden biri veya birkaçını tercih edebilir[26]. Uyuşmazlığın taraflarının yapılan davete karşı ilk toplantıya katılım göstermeleri büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde katılım göstermeyen taraflar için çeşitli yaptırımlar öngörülmüştür. Dolayısıyla tarafların mazerete göstermeksizin ilk toplantıya katılmamaları, hukuki olarak kendilerinin aleyhine hükümler doğurmaktadır.​​​​​​​

2.2.6. Görüşmelerin Yürütülmesi

Ticari uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk uygulaması, ihtiyari arabuluculuktan farklı olarak belli bir süreyle kısıtlanmıştır. Arabulucuya yapılan başvurunun, arabulucu tarafından altı hafta içerisinde sonuçlandırılması gerekmektedir. Söz konusu sürenin zorunlu hâllerde en fazla iki hafta daha uzatılabileceği öngörülmektedir. Arabulucu, ilk toplantı ile birlikte açılış konuşmasını yapar ve sürecin işleyişi hakkında tarafları bilgilendirir. Arabuluculuğa ilişkin ilkeler, anlaşma veya anlaşamamanın sonuçları, düzenlenmiş olan belgelerin hukuki niteliği ve gerekli görülen diğer hususlarda taraflara bilgi verilmelidir. Bu bilgilendirme sonrasında müzakere süreci başlar. Arabulucunun uyuşmazlığı ilk oturumda sonuca bağlamak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. İhtiyaç duyması durumunda ikinci ve üçüncü oturumları yapılabilir. Ticari uyuşmazlıkların kendine has nitelikleri nedeniyle bu durumun sıkça gerçekleşmesi mümkündür[27].​​​​​​​

2.3. TİCARİ UYUŞMAZLIKLARDA GETİRİLEN ZORUNLU ARABULUCULUĞUN SONUÇLARI

Ticari uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk faaliyetleri, uyuşmazlığın taraflarının anlaşmaya varmaları ya da anlaşamamaları, uyuşmazlığın taraflarına ulaşılamaması veya tarafların sürece katılmaması nedeniyle görüşmelerin yapılamamasından ötürü sona erebilir. HUAK m.18/A-10’a kapsamında arabulucu; yukarıda sayılan hallerin birinin gerçekleşmesi durumunda faaliyetlerini sona erdirir ve son tutanağı düzenlemek suretiyle durumu büroya bildirir. İlgili hüküm içerisinde sadece bu ihtimallerin belirtilmiş olması eksik bir husus olarak dikkat çekmektedir. Buna göre HUAK kapsamında iş uyuşmazlıklarında dava şartı olarak kabul edilen arabuluculuk uygulamalarının dikkate alınması halinde “başvurucunun vazgeçmesi” veya “uyuşmazlığın arabuluculuk uygulamasına elverişli olmadığının anlaşılması” gibi hususların da bu hükme eklenmesi uygun görülmektedir[28].

Uyuşmazlığın taraflarının uzlaşmaya varması durumunda arabuluculuk faaliyetleri ve muhakeme faaliyetleri sona erecektir. HUAK m.17 hükmüne göre, arabuluculuk faaliyetleri sonucunda taraflar anlaşırsa, sonucun bir tutanakla belgelendirilmesi gerekir. Arabulucunun düzenleyeceği söz konusu belge, sürece katılanlar tarafından imza altına alınır. İmzadan kaçınma durumunda arabulucu tarafından sebep belirtilerek arabulucu tarafından belgeye şerh düşülür. Söz konusu tutanağa, faaliyetlerin sonuçlanması haricinde hangi hususların yazılacağı taraflarca kararlaştırılır. Arabulucunun tutanak ve sonuçlar konusunda tarafları bilgilendirmesi gerekir.

Arabuluculuk faaliyetleri sonucunda HUAK m.18/A-10 hükmünce, uyuşmazlığın taraflarına ulaşılamaması ya da tarafların anlaşmaya varamaması hâllerinde arabuluculuk faaliyetleri sonlandırılır. Arabulucu tarafından son tutanak düzenlenir ve durum hakkında büro bilgilendirilir.

SONUÇ

Arabuluculuk süreci, uyuşmazlığın taraflarınca kabul edilmiş olan, ancak onları bağlayıcı kararları alma yetkisi bulunmayan üçüncü şahsın, uyuşmazlığın taraflarının kendi aralarındaki ilişkileri ve iletişimlerini geliştirmesinde ve bunun yanı sıra uyuşmazlığa neden olan hususlarda tarafların da iradi biçimde kabul edebilecekleri çözümlere ulaşılması amacıyla etkin müzakere tekniklerini kullanmalarına yardımcı olmak üzere uyuşmazlığın çözümüne katıldığı süreçtir.

Temel olarak arabuluculuk kurumu, ihtiyari ve dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İhtiyarî arabuluculuk uygulamaları, arabuluculuk kurumuna ve bu kurumun yapısına daha uygundur. İhtiyari arabuluculukta uyuşmazlığın tarafları, tamamıyla özgür iradelerine dayanarak bu yönteme başvurmaktadırlar. Böyle bir tercih yöntemiyle uygulanan arabuluculuk yönteminin başarıya ulaşma olasılığı daha yüksektir. Bu nedenle de arabuluculuk uygulamalarında ihtiyarilik ilkesi egemen ilkelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hukuki uyuşmazlıklarda ihtiyari arabuluculuğun uygulaması esas olsa da; yasal düzenlemelerden kaynaklanan sınırlılıklardan ötürü bazı durumlarda zorunlu arabuluculuk uygulamalarına da rastlanmaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesince Kanun’da belirtilmiş olan ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk uygulaması düzenlenmiştir. Ticari uyuşmazlıklarda TTK m. 4 kapsamında zorunlu arabuluculuk uygulamasının öngörüldüğü ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalardır. Muhakeme işlerinin bazıları, uyuşmazlığın taraflarının sıfatından ya da ticari işletmelerin faaliyetlerinden bağımsız olarak ticari nitelikte sayılmaktadır. Bu tür davalara mutlak ticari nitelikteki davalar denir. Nispi nitelikteki ticari davalar ise uyuşmazlığın her iki tarafının da ticari işletme olduğu ve bu gibi hususlardan kaynaklanan hukuk davalarıdır.

Ticari uyuşmazlıklar bakımından zorunlu dava artı olarak öngörülen arabuluculuk faaliyetleri, uygulanışı bakımından TTK ve HUAK ile HUAK Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Ticari uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk faaliyetleri, uyuşmazlığın taraflarının anlaşmaya varmaları ya da anlaşamamaları, uyuşmazlığın taraflarına ulaşılamaması veya tarafların sürece katılmaması nedeniyle görüşmelerin yapılamamasından ötürü sona erebilir.

Av. Emine ALTIPARMAK

KAYNAKÇA

Adalet Bakanlığı, “Mahkeme Temelli Arabuluculuk Hizmetleri El Kitabı”, Nisan, 2017.

Aksu, Özge, “Ticarî Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Yolu İle Çözümü (İngiltere Örneği ve Avrupa Birliği Hukuku Çerçevesinde Bir Değerlendirme)”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2009.

Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş 19. Basım, Ankara, 2014.

Aslanpınar, Burak, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olan Arabuluculukta Taraf Vekilliği El Kitabı, Ankara, 2019.

Ayhan, Rıza ve Çağlar, Hayrettin, Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Güncelleştirilmiş 11. Basım, Ankara, 2018.

Deliduman, Seyithan ve Oruç, Yakup, “Ticari Davalar”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi HAD, Cilt:18, Sayı: 2, İstanbul, 2012.

Demir, Cuma Arif, İş Güvencesi ve İşe İade Davaları İş Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk, Ankara, 2018.

Ekmekçi, Ömer, Muhammet Özekes ve Murat Atalı, Hukuk Uyuşmazlıklarında İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuk, İstanbul, 2018.

Erginer, Umut, “Arabuluculuk ve Gizlilik”, Antalya Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9, 2017.

Güner, Reyhan, “Turkey’s Mediation Initiatives Between 2002 And 2015 A Discourse And Content Analyses”, M.Sc., Department of International Relations, ODTÜ, Ankara, 2015.

https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi:02.12.2020).

Karahan, Sami, Ticari İşletme Hukuku, Güncelleştirilmiş 26. Baskı, Konya, 2014.

Kekeç, Elif, Arabuluculuk Yoluyla Uyuşmazlık Çözümümde Temel Aşamalar ve Taktikler, Ankara, 2016.

Kuru, Baki ve Aydın, Burak, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin yayınları, Ankara, 2020.

Özbek, Mustafa Serdar, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Cilt: 2, Ankara, 2016.

Pekcanıtez, Hakan, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın Tanıtımı”, Medenî Usul ve İcra İflas Hukukçuları Sempozyumu-VI, Çeşme/ İzmir, 2007.

Poroy, Reha ve Yasaman, Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, Güncelleştirilmiş 14. Basım, İstanbul, 2012.

Postacıoğlu, İlhan ve Altay, Sümer, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 7. Baskı, İstanbul, 2015.

Semizoğlu, Hakan, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı Kapsamında, Tarafların Üzerinde Serbestçe Tasarruf Edebilecekleri İş veya İşlemlerden Doğan Özel Hukuk Uyuşmazlıkları”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 82, Sayı: 5, 2008.

Ulukapı, Ömer, Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, Konya, 2015.

Şahin, Tuğçem, Yasin Çelik ve A. Cemal Ruhi, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Rehberi, Ankara, 2018.

Orhan Dür, Arabuluculuk Faaliyeti ve Arabulucuların Hak ve Yükümlülükleri, Ankara, 2018

-------------------

[1] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi:02.12.2020)

[2] Ömer Ulukapı, Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, Konya, 2015, s. 556.

[3] Hakan Semizoğlu, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı Kapsamında, Tarafların Üzerinde Serbestçe Tasarruf Edebilecekleri İş veya İşlemlerden Doğan Özel Hukuk Uyuşmazlıkları”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 82, Sayı: 5, 2008, s. 2411.

[4] Mustafa Serdar Özbek, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Cilt: 2, Ankara, 2016, s.736.

[5] Hakan Pekcanıtez, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın Tanıtımı”, Medenî Usul ve İcra İflas Hukukçuları Sempozyumu-VI, Çeşme/ İzmir, 2007, s. 254.

[6] İlhan Postacıoğlu ve Sümer Altay, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 7. Baskı, İstanbul, 2015, s.206.

[7] Baki Kuru ve Burak Aydın, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin yayınları, Ankara, 2020, s.385.

[8] Tuğçem Şahin, Yasin Çelik ve A. Cemal Ruhi, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Rehberi, Ankara, 2018, s. 75.

[9] Ömer Ekmekçi, Muhammet Özekes ve Murat Atalı, Hukuk Uyuşmazlıklarında İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuk, İstanbul, 2018, s. 25.

[10] Orhan Dür, Arabuluculuk Faaliyeti ve Arabulucuların Hak ve Yükümlülükleri, Ankara, 2018, s.262.

[11] Elif Kekeç, Arabuluculuk Yoluyla Uyuşmazlık Çözümümde Temel Aşamalar ve Taktikler, Ankara, 2016, s. 65.

[12] Umut Erginer, “Arabuluculuk ve Gizlilik”, Antalya Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9, 2017, s.74.

[13] Reyhan Güner, “Turkey’s Mediation Initiatives Between 2002 And 2015 A Discourse And Content Analyses”, M.Sc., Department of International Relations, ODTÜ, Ankara, 2015, s. 19.

[14] Güner; 2015, s. 20.

[15] Özge Aksu, “Ticarî Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Yolu İle Çözümü (İngiltere Örneği ve Avrupa Birliği Hukuku Çerçevesinde Bir Değerlendirme)”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2009, s. 99.

[16] Güner; 2015, s. 52.

[17] Adalet Bakanlığı, “Mahkeme Temelli Arabuluculuk Hizmetleri El Kitabı”, Nisan, 2017, s.15.

[18] Rıza Ayhan ve Hayrettin Çağlar, Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Güncelleştirilmiş 11. Basım, Ankara, 2018, s. 65.

[19] Reha Poroy ve Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, Güncelleştirilmiş 14. Basım, İstanbul, 2012, s.74.

[20] Burak Aslanpınar, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olan Arabuluculukta Taraf Vekilliği El Kitabı, Ankara, 2019, s.8-9.

[21] Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, Güncelleştirilmiş 26. Baskı, Konya, 2014, s.80.

[22] Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş 19. Basım, Ankara, 2014, s.98.

[23] Seyithan Deliduman ve Yakup Oruç, “Ticari Davalar”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi HAD, Cilt:18, Sayı: 2, İstanbul, 2012, s.106.

[24] Aslanpınar, a.g.e., s.14.

[25] Cuma Arif Demir, İş Güvencesi ve İşe İade Davaları İş Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk, Ankara, 2018, s.457.

[26] Aslanpınar, a.g.e., s.15.

[27] Ekmekçi, Özekes ve Atalı, a.g.e., s. 167.

[28] Aslanpınar, a.g.e., s.18.