Türk Borçlar Kanunu madde 207’de düzenlendiği üzere satış sözleşmelerinin en genel tanımı; satıcının satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretmeyi alıcının ise devir karşılığında bir bedel ödeme borcunu yüklendiği sözleşmeler olarak belirtilmiştir.

Satış sözleşmelerinin genel tanımının ardından bu yazının ana unsurunu oluşturan ticari satış sözleşmeleri, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu madde 23’ten anlaşılacağı üzere Türk Ticaret Kanunu’ndaki hükümler saklı kalmak koşulu ile Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen satış sözleşmelerine bağlı tanım ve hükümler taciri satış sözleşmelerinde de uygulanmaktadır.

Buradan anlaşılacağı üzere ticari satış sözleşmelerine dair Ticaret Kanunu tarafından açık bir tanım getirilmediğinden adi satış sözleşmelerinden ayrılan özellikler sözleşmeye ticari vasıf kazandırmaktadır.

Buna göre ticari vasfın varlığından söz edebilmek için öncelikle ticari satış sözleşmelerinin kurulma nedeni ticari işten kaynaklanması ve sözleşmelerin taraflarından en az birinin tacir sıfatına sahip olması gerekmektedir. Dolayısıyla ticari iş niteliği gereği tüketici işlerinden ayrılacak ve tabi olduğu hükümler ve doğuracağı hukuki sonuçlar farklılık gösterecektir.

Adi satış sözleşmelerinde satıcının sorumluluğu ile ticari satış sözleşmelerindeki satıcının sorumluluğu da birbirinden farklı hukuki niteliğe sahiptir. Öyle ki tacir sıfatına sahip satıcının sorumluluğu aynı zamanda tacirin basiretli bir iş adamı olarak davranmak yükümlülüğünden gelmektedir. Basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü, Türk Ticaret Kanunu madde 18’de düzenlenmiş olup objektif ölçütler uyarınca değerlendirilmektedir.

Buna göre satıcının aynı ticari alan üzerinde faaliyet gösteren başka tacirlerin gösterebileceği özene ve öngörülebilir nitelikteki zararlardan imtinaya sahip olması basiretli davranışlarda bulunulduğunun birer kanıtı sayılmaktadır.

Ticari satış sözleşmelerinde satılan malın ayıplı olması halinde tacirin basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği olay üzerinde tespit gerektirmektedir.

Genel hatlarıyla ayıp kavramı, satışa konu mal üzerinde anlaşılan vasıflarda veya olması beklenen niteliklerin fiziksel, ekonomik veya hukuki açıdan bir yoksunluğu bulunmasıdır. Ayıplı mal bu şekilde Türk Borçlar Kanunu tarafından izah edilmiş olup ticari satış sözleşmelerinde de Türk Ticaret Kanunu’nun 23.maddesi gereği ticari satış sözleşmelerine konu olan satılan mal üzerinde de geçerli olmaktadır.

Türk Borçlar Kanunu madde 219 uyarınca satıcının alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından dolayı sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Dürüstlük kuralının bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek bu madde kapsamında satılan malda vaad edilen vasıfların bulunmaması ayıbın varlığını göstermektedir. Bu durumda yasa koyucu tarafından ayıplı ifa halinde alıcıya bazı haklar tanınmıştır.

Ayıplı İfa Halinde Alıcının Yükümlülükleri

Öncelikle alıcının açıklanacak olan haklara sahip olabilmesi için ayıplı ifanın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre ifanın ayıplı olduğundan söz edebilmek için birtakım koşulların varlığı gerekmektedir. Öyle ki; malın zilyetliğinin devrinden önce ayıplı olması halinde sorumlu değildir. Yani alıcının zilyetliğin devrinden sonra malın ayıplı olduğunu öğrenmesi halinde ayıptan sorumluluğu söz konusu olabilecektir. Ayrıca satılan üzerindeki ayıbın gizli olması ve sözleşmenin yapıldığı sırada alıcı tarafından söz konusu ayıbın bilinmiyor olması gerekmektedir.

Türk Borçlar Kanunu madde 222 uyarınca mal üzerindeki ayıpların alıcı tarafından biliniyor olması halinde satıcı ayıptan sorumlu sayılmayacaktır.  Alacaklının maldaki ayıbı öğrenmesine rağmen malı kabul etmesi halinde ise ayıplı ifadan doğacak haklarını kullanma olanağı ortadan kalkacaktır.  Ayıplı ifadan sorumluluğu ortadan kaldıran başka bir hal ise sorumluluğun sözleşme ile ortadan kaldırılmasıdır. Türk Borçlar Kanunu madde 221 uyarınca sorumsuzluk anlaşmasının geçerli olması için satılan üzerindeki ayıbın sebebi hafif ihmal derecesini aşmıyor olması gerekmektedir.

Ayıplı ifadan söz edilebilmesi ve alıcının ayıplı ifadan doğan haklarını kullanabilmesi için alıcının da ifaya dair yükümlülüklerini yerine getirmiş olması gerekmektedir. Türk Borçlar Kanunu’n 223. Maddesine göre alıcı devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirmek ve satılan üzerinde satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.

Alıcı gözden geçirmeyi ve makul sürede bildirim yapmayı ihmal ederse satılan üzerindeki ayıbı kabul etmiş sayılmaktadır. Böylelikle satıcının ayıptan doğan sorumluluğu ortadan kalkmış olacaktır.

Ancak Borçlar Kanunundan farklı olarak Türk Ticaret Kanunu madde 23/c uyarınca ticari satış sözleşmelerinde malın ayıplı olması halinde alıcı iki gün içerisinde ihbarda bulunmalıdır ve ihbar içerisinde ayıbın çeşidinin ne olduğu açıkça belirtilmelidir.

Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.

Ticaret Kanunu’nun Borçlar Kanunu’ndan farklı olarak spesifik bir şekilde ihbar süresini düzenlemiş olmasının sebebi ticaret hayatının gerektirdiği hız ve çabukluk ihtiyacıdır. Bu süreler içerisinde ayıbı ihbar etmeyen alıcı tacir aldığı malı bu şekilde kabul etmiş sayılır.

İhbarın yazılı olması şartı bulunmamaktadır. Ancak ispat kolaylığı açısından ihtilaflı işlerde yazılı olması tercih edilir. Fakat taraflar arasındaki sözleşmede İstanbul Tahkim Merkezi şartı bulunuyorsa, ayıbın ihbar edildiği vakıası ticaret mahkemelerine oranla daha kolay ve daha güvenilir bir şekilde tanıkla da kanıtlanabilecektir.

Bununla birlikte satıcının ağır kusurunun bulunduğu hallerde ihbar yükümlülüğü ortadan kalkacaktır. Satıcının ağır kusurunun bulunması mal üzerindeki ayıbı biliyor olmasına rağmen satış gerçekleştirmek amacıyla beyanları ile gerçeğe aykırı olmasına rağmen alıcıyı satışa ikna etmesi olarak açıklanabilir. Burada satıcının gerçeğe aykırı beyanları ile kasten alıcıyı etkilemiş olması gerekmektedir.

Ayıplı İfa Nedeniyle Alıcının Hakları

Ticari satışta ayıp ile ilgili olarak Ticaret Kanunu’nda sadece ihbar yükümlülüğü düzenlendiği için ayıplı ifa nedeni ile alıcının hakları için Borçlar Kanunu’na bakılması gerekir.

Türk Borçlar Kanunu madde 227 uyarınca ayıplı ifa nedeniyle alıcıya birtakım seçimlik haklar tanınmıştır. Buna göre alıcı satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme veya imkan varsa satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilecektir.

Buna ek olarak Türk Borçlar Kanunu genel hükümlerinden anlaşılacağı üzere ayıplı ifa nedeniyle alıcının tazminat haklı saklı tutulmaktadır.

Ayıplı İfa Halinde Zamanaşımı

Ticari satış sözleşmelerinde ayıptan kaynaklanan sorumluluğun uğrayacağı zamanaşımı süreleri önceki Türk Ticaret Kanununun aksine yasada açıkça düzenlenmemiş olduğundan bu tip sözleşmelerde sorumluluğun zamanaşımı süresi Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan sürelere göre tayin edilecektir.

Bu süre Türk Borçlar Kanunu’nun 231.maddesinde yer almaktadır buna göre satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, alıcının satılanın kendisine tesliminden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamayacaktır.

Av. Eren Evren

Stj. Av. Rabia Kurum