1. Aile Kavramı ve Unsurları

İnsanoğlunun var olmasıyla birlikte başlayan en eski toplum birimi olan aile, en sade şekliyle karı, koca ve çocuklardan oluşmaktadır. Bu aile yapısı içinde en önemli unsurun karı ve kocanın ilişkisi olduğundan dolayı bu aile yapısı “evlilik ailesi” olarak nitelendirilmektedir. Aile tanımının yapılırken aileyi oluşturan bireylerin sayısına göre dar aile, çekirdek aile ve geniş aile ifadelerinin kullanıldığı görülmektedir[1].

Günümüzde toplumların yapısına bakıldığında ailenin kimlerden oluştuğuna ilişkin net bir görüş olmadığından dolayı insanlık tarihi içinde aile tabirine ilişkin yer verilen ifadelerin farklı anlamlar ve yapılar içerdiği görülür. Bu nedenle evrensel bir aile tanımının yapılması söz konusu değildir[2].

Anayasamızda yer verilen düzenlemeye bakıldığında 41. maddede yer verilen düzenleme uyarınca ailenin Türk toplumunun temelini oluşturduğu ifade edilmekle birlikte herhangi bir tanım yapılmamıştır. Anayasada yer verilen aile yapısında toplum yaşamı bakımından önemli bir teşkil ettiğinden dolayı birçok düzenleyici hükme yer verildiği görülmektedir. Açık bir tanım olmamakla birlikte yer verilen bu düzenlemeyle birlikte çekirdek aile yapısına ilişkin bir düzenlemeden bahsedildiği anlaşılır[3].

2. Aile Konutu Kavramı ve Unsurları

Aile konutu kavramının 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunuyla hukukumuzda yer aldığı görülmektedir. Aile konutunun TMK’da yer verilen kavramların yanı sıra aile hukuku ve miras hukukuyla da bağlantısı bulunmaktadır. Bu kavram hukukumuzda yeni bir kavram olmasına karşın TMK’da bu kavrama ilişkin önemli bir tanımın yapılmadığı da görülmektedir. Ancak TMK 194’ün gerekçesinde yer verilen açıklamalarda aile konutunun evlilik birliği içinde yaşayan eşlerin yaşamsal tüm faaliyetlerini gerçekleştirdiği ve yaşamlarını buna göre yön verdiği mekân olduğuna ilişkin açıklama getirilmiştir[4].

Aile konutunun TMK’da Aile Hukuku başlıklı kitapta Evlilik Hukuku kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. TMK’nın 194. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca eşlerden birinin açık rızasının olmadığı hallerde aile konutuna ilişkin kira sözleşmesinin feshedilemeyeceği, aile konutunun devredilemeyeceği ya da aile konutu üstündeki hakların sınırlandırılamayacağı ifade edilir. Rızanın sağlanmadığı ya da haklı bir neden olmadan kendisine rıza verilmeyen eşin mahkemeden bu duruma ilişkin müdahalede bulunulması talep edilebilir. Aynı hükmün devamında yer verilen düzenleme uyarınca aile konutunun eşlerden birince kirayla sağlanması halinde sözleşmenin tarafı olmayan eşin, kiralanan taşınmazı kiralayan kişiye yapacağı bildirim ile sözleşmenin tarafı haline gelmektedir ve bildirimde bulunan eşin diğer eşle birlikte sorumlu olacağı düzenlenmiştir[5].

Aile konutuna ilişkin TMK’da bir tanıma yer verilmemiş olmakla birlikte öğretideki genel görüş, belirli bir tanım yapılmaksızın anlamın daraltılmaması gerektiğine yöneliktir. Doktrinde yer alan tanımlardan birine göre aile konutu, eşlerin birlikte seçtikleri ve olduğu halde çocuklarıyla birlikte yaşadıkları ortak konut şeklinde tanımlanır. Yapılan başka bir tanıma göre aile konutunun evli olan eşlerin bir arada yaşadıkları konut olarak tanımlanır. Başka bir tanımda ise aile konutunun toplum için önemi bulunan ve kadınla birlikte çocukların birlikte yaşadığı ve tüm yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği ve uzun süre boyunca vakit geçirdikleri mekân olarak tanımlanmaktadır. Başka bir tamına göre ise sürekli barınma amacıyla kullanılmakta olan ve aile yaşamının yoğunlaştığı yer olarak tanımlanmaktadır[6].

Aile konutunun unsurlarına bakıldığında ise farklı ayrımların yapıldığı görülmekle birlikte aile konutuna yönelik hükümlerin uygulama alanı bulması için ilk şart taraflar arasında evlilik birliğinin kurulmuş olmasıdır. TMK 185 uyarınca evlilik birliğinin yalnızca evlenmeyle kurulduğu görülmektedir. Evliliğin genel hükümleri arasında yer verilen aile konutuna yönelik hükümlerin uygulama bulması için eşler arasında geçeli evlilik birliğinin kurulmuş olması gerekir. Bununla birlikte 4722 Sayılı Türk Medeni Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin 4. fıkrasında yer verilen düzenleme uyarınca evliliğin genel hükümlerine yönelik düzenlemelerin yürürlüğe girmesinden önce kurulan evlilikler içinde geçerli olduğundan dolayı aile konutuna yönelik düzenlemeleri de kapsadığı görülmektedir[7].

Yasal olarak evli olmayan erkek ve kadının birlikte yaşadıkları konutun aile konutu olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir. Aile konutu kavramı ile birlikte nitelendirilmesinde yer verilen aile ifadesinin hukuki bir evlilik birliğiyle oluşturan aile olduğu görülmektedir. Bu sebeple evli olmayan bir kimsenin başkalarıyla birlikte yaşadığı konutların kanun tarafından koruma altına alınmadığı görülmektedir[8].

Eşlerden biri tarafından birlikte yaşadıkları konutu terk etmiş olması, o konutun aile konutunu niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Bu sebeple eşlerden birini konutu terk etmesiyle birlikte konutun aile konutu olarak nitelendirilemeyeceği söylenemez. Aile konutu niteliğine haiz olan bir konutun sonradan bir eşin konutu terk etmesi ile birlikte bu niteliğinin kabul edilmiş olması yasanın amacına aykırı olarak kabul edilir. Geçerli bir evlilik birliğinin olması halinde aile konutunun unsurlarından biri olarak kabul edildiği için evliliğin sona erene dek aile konutunun bu niteliği taraflarca ortadan kaldırılmadıkça etkisini sürdürmeye devam edecektir[9].

Aile konutunun unsurlarından bir diğeri ise eşlerin konutu birlikte seçmiş olmalarıdır. TMK 186’da yer verilen düzenleme uyarınca eşlerin konutu birlikte seçtikleri görülür. TMK 185’te yer verilen düzenlemenin devamı niteliğinde bir düzenleme olduğu görülmektedir. Eşler tarafından aile konutunun birlikte seçilmesiyle birlikte konut seçiminde aynanda birlikte yapılmasının zorunluluk olmadığı görülür. Eşlerden biri tarafından önceden diğer eş tarafından aile konutunun seçimine yönelik vereceği rıza ya da diğer eşin tek başına gerçekleştirdiği seçimin sonradan onay verilmesi halinde söz konusu eşlerden biri tarafından yapılan seçimle birlikte seçilen konutun aile konutu olarak değerlendirilmesi mümkündür. Çünkü bu hususta dikkat edilmesi gereken hususun birlikte oturulacak aile konutunun belirlenmesi bakımından iki eşin de rızasının bulunmasıdır[10].

Aile konutuna ilişkin koşullardan bir diğeri de aile yaşamının yoğunlaştığı konut olması gerektiğidir. Ailenin yaşamsal faaliyetlerinde düzenli şekilde gerçekleştirildiği ve aile yaşamının odak noktası olarak belirlendiği ve fiilen kullandıkları konutun aile yaşamının yoğunlaştığı konut olduğu görülür. Eşlerin birlikte oturmadığı konutun aile konutu şeklinde değerlendirilmesi söz konusu değildir. Ancak belirtmek gerekir ki eşlerin aile konutu niteliğin kazandığı konutta sonradan çeşitli nedenler ile birlikte oturmamaları söz konusu konutun aile konutu niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Örnek vermek gerekirse boşanma davasının açılması halinde eşlerin birlikte yaşamlarını sonlandırması ya da eşlerden birinin evden uzaklaştırılması o konutun aile konutu olma niteliğini ortadan kaldırmamaktadır[11].

3. Evlilik Birliğinin Genel Hükümleri Uyarınca Aile Konutu

TMK 193’te yer verilen düzenleme uyarınca eşlerden birinin diğeriyle ve üçüncü kişilerle gerçekleştirdiği hukuki işlemi yapma bakımından serbestliği bulunmaktadır. Bu halde eşlerden birinin gerçekleştirdiği hukuki işlemin geçerliliğinin kural olarak diğer eş tarafından üçüncü bir kimsenin ya da hâkimin onayına bağlı olmadığı görülmektedir[12].

Kanunda yer verilen düzenlemeye bakıldığında söz konusu bu düzenlemenin aksine hükümlerin bulunması da mümkündür. Genel kurala yönelik TMK 193 vd. hükümler uyarınca aile konutuyla ilgili bazı işlemlere istisnalar getirildiği görülmektedir. Bunun yanı sıra eşlerin aile konutuna ilişkin bazı işlemlere yönelik tek başına karar vermesini sınırlamaların olduğu görülmektedir. Söz konusu bu düzenlemelerin nedeninin ise evlilik birliği bakımında önemi bulunan aile konutuna ilişkin işlemlerin gerçekleştirilmesinde eşlerden yalnızca biri tarafından karar vermesinde paylaşıma dayalı bir hayat ve evlilik birliğinin temel mantığı ile bağdaşmadığı görülür[13].

Genel kurala ilişkin düzenleme bu şekilde olmakla birlikte eşlerden birinin, diğerinin açık rızasının olmadığı hallerde aile konuyla ilgili kira sözleşmesini feshetmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte aile konutunu devretmesi ya da aile konutu üzerindeki hakları sınırlandırması da söz konusu olamaz. Kira sözleşmesinin feshedilmesi için diğer eşin rızası aranır. Kanunda yer verilen düzenleme ile birlikte aile konutuna yönelik kira sözleşmesinde taraf olmayan eşin, sözleşmenin tarafı olan eşin işlemlerine yönelik tek taraflı şekilde koruma altına alındığı görülmektedir.

TMK 194/4’te yer verilen düzenleme uyarınca sözleşmeye taraf olmayan eşin, kiralayanın tek taraflı şekilde bildirimde bulunarak kira sözleşmesine taraf olabilme imkânı getirildiği görülmektedir. Söz konusu bu irade açıklamasıyla birlikte kira sözleşmesinin tarafı olmayan eş ile kiralayan eşin arasında aynı sözleşmenin hükümleri ile birlikte sözleşme ilişkisinin kurulduğu görülmektedir. Bu düzenlemenin sonucunda diğer eşin de kiracı eş ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu görülmektedir. Kiracı olmayan eş tarafından yapılan bildirime ilişkin kanunda herhangi bir şekil bulunmamaktadır[14].

TMK 194’te sağlanan korunmadan eşlerin yaralanması için yalnızca bir tanesinin kiracılık sıfatına sahip olması gerekir. Eşler tarafından kira sözleşmesinin başlangıçta yapılması durumunda ya da kiracı olmayan eşin TMK 194 hükmünden yararlanmak suretiyle kiralayana yapılan tek taraflı bildirim ile kira sözleşmesine taraf olması durumunda bir eşin tek taraflı olarak fesih beyanı sözleşmesi ile feshin sonucunun doğurmadığı için kanunda yer alan bu düzenlemenin uygulanmasına da gerek yoktur[15].

Kira sözleşmesinin ne zaman yapıldığının bu anlamda önemi bulunmamaktadır. Kiracı eş tarafından kiraya konu olan konutun aileye özgülenerek aile konutu niteliğini kazanmasıyla birlikte TMK 194’te yer verilen korumadan yararlandığı görülmektedir. Taraflarca yapılan kira sözleşmesinin TMK’nın kabulünden önce ya da sonra yapılması arasında da bir ayrım bulunmamaktadır. Kiralananın kira sözleşmesi kanunda öngörülen fesih nedenlerinden birinin gerçekleşmesi halinde feshedilmesi halinde ya da kiracı eşin, kira bedelinin ödemediği durumlarda kira sözleşmesinin feshine yol açan hareketlerde bulunmasıyla birlikte kanunda yer verilen korumadan yararlanılması söz konusu olamaz[16].

Aile konutuna ilişkin işlemlerin yapılmasında diğer eşin rızası aranır. TMK 194’te yer verilen düzenleme uyarınca aile konutu üzerinde hak sahibi olan eş tarafından mülkiyetin devrinin ve aile konutuna ilişkin hakların sınırlandırılmasına ilişkin işlemlerde diğer eşin rızasına bağlandığı görülmektedir[17].

4. Aile Konutunun Korunması ve Niteliğinin Kaybedilmesi

TMK 194’te yer verilen düzenleme uyarınca aile konutunun korunması için eşlerden biri tarafından hak sahibi olduğu bir konutun aileye özgülenmiş olması gerekir. Diğer bir şart ise ailenin bu konutta yaşaması gerekmektedir. Bu sebeple evliliğin başlangıcında veya ailenin konut edinerek bu korumadan yararlanabilmesi için yeterli değildir. İlk olarak bu konutun TMK 194’te yer verilen düzenlemeye göre aile konutu olduğunun belirlenmesi gerekir[18].

TMK 186 uyarınca eşlerin oturacakları konutu beraber seçmesi gerekmektedir. Bununla birlikte eşlerin burada birlikte yaşamaları halinde aile konutuna ilişkin korumanın başladığı da görülmektedir. Söz konusu korumanın evlilik birliğinin devam ettiği sürece sağlandığı görülmektedir. Evlenmeyle birlikte kurulduktan sonra hükümlerini doğurmaya başlayan birliğin yalnızca belli yollarla ortadan kaldırılması mümkündür. Evlilik birliğini ortadan kaldıran nedenlerden biri de ölümdür. Bununla birlikte evlilik birliğinin mahkeme kararıyla ortadan kaldırılması da mümkündür[19].

Eşlerin yasal şekilde evlenmesiyle birlikte eşlerin konuta ilişkin aile konutu kimliğini kazandırmasıyla birlikte başlayan bu korumanın ölüm ya da evliliğin mahkeme tarafından kaldırıldığı sürece kadar devam ettiği görülmektedir. Bu süreçte eşlerin anlaşmaya vararak aile konutundan taşınması halinde aile konutu özelliğinin ortadan kalkması sebebiyle konuta ilişkin korumanın da ortadan kaldırılması söz konusu olur. Evlilik birliğinin devam ettiği süreçte TMK 166 vd. düzenlemelerde boşanma nedenleri sebebiyle eşlerden birinin aile konutunu terk etmesi halinde aile konutunun bundan etkilendiği görülür. Bu halde eşlerin birlikte yaşama ara vermeleri ve aile birliğini sonlandırmak için boşanmalarıyla son bulur[20].

Belirsiz süreli şekilde veya kesin olarak konutun terk edilmesi halinde aile konutunun yaşam merkezini oluşturmadığı açık bir şekilde ve kesin surette herkes tarafından anlaşılabildiği hallerde ortak konutun artık aile konutu olmaktan çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte eşlerden her ikisinin anlaşarak o konutta kesin şekilde taşınmasının yanı sıra eşlerden birinin kendilerine yeni bir konut kiralamaları halinde aile konutuna yönelik korumanın ortadan kalkacağı görülmektedir. Eşlerden birinin başka bir kadın ile birlikte yaşamak için evi terk etmesi ve sevgilisinin evine taşınması durumunda aile konutuna ilişkin tasarrufta bulunarak eşe rıza vermekten kaçınması ise hakkın kötüye kullanılması sayılır. Bu durumda kendisine rıza verilmeyen eşin TMK 194 uyarınca mahkemeye başvuruda bulunarak tasarruf hakkını tek başına elde etmesi mümkündür[21].

5. Aile Konutu Üzerinde Eşlerin Hakları

Aile konutunda eşlerin birinin mülkiyetinde olması mümkün olmakla birlikte bu konuta eşlerin birlikte malik olması da mümkündür. Bununla birlikte mülkiyet hakkı dışında aile konutu üzerinde eşlerden birinin ya da ikisine kullanma hakkı tanımakta olan intifa, sükna ya da üst hakkı gibi sınırlı ayni haklara sahip olması da mümkündür. Bunların dışında eşlerin kiracılık sıfatıyla edindiği konutlarda kiracılık hakkına ilişkin şahsi hakka sahip olması da mümkündür[22].

Eşlerden birinin aile konutunda tek başına malik olma hakkı eşya üzerinde hak sahibi eşin hakkı, genellikle tek başına mülkiyet hakkı olduğu görülmektedir. Bu konutun büyük bir ihtimal ile taşınmaz olduğu görülmektedir. Hak sahibi eşin söz konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının, TMK 705 vd. hükümler uyarınca tescil ile veya tescilsiz yolla kazanması mümkündür. Mülkiyetin bu yollarla kazanımında Kat Mülkiyetine tabi olan taşınmazların bağımsız bölümünün mülkiyetinin kazanılması bakımından geçerli olduğu görülmektedir[23].

Tüm bu durumlarda bir eşin aile konutu mülkiyetini kazandığı durumlarda TMK 194 uyarınca aile konutunu devretmesi veya aile konutu üzerindeki haklarını sınırlamasının diğer eşin onayına bağlandığı görülmektedir. Kanunda yer verilen bu düzenlemeyle birlikte diğer eşin rızası gerekli olduğundan dolayı taşınmazlarda tapuya tescil edilip edilmemesinin önemi yoktur. Aile konutunun taşınır olduğu hallerde TMK 763 vd. hükümlerin uygulama alanı bulduğu görülür. Taşınmazların kazanılmasında geçerli olan kazandırıcı zamanaşımı yolunun taşınırlar mülkiyetin kazanılmasında geçerli bir yol olduğu görülmektedir. TMK 777 uyarınca başkasının taşınır bir malının davasız ve aralıksız şekilde beş yıl iyi niyetle ve malik olma sıfatı ile zilyetliğinde bulunduran kimsenin zamanaşımı yoluyla söz konusu taşınırın maliki olduğu görülür[24].

Eşlerin aile konutuna birlikte malik olmaları ihtimalinde ise birlikte mülkiyetin paylı mülkiyet veya elbirliği halinde mülkiyete sahip olması şeklinde gerçekleşmesi mümkündür. Bu tür mülkiyet ilişkisinde eşlerinde kendi arasında gerçekleştirilmesi mümkün olabileceği gibi eşlerle üçüncü şahıslar arasında gerçekleşmesi de mümkündür. Eşlerin aile kendi arasında paylı mülkiyete sahip oldukları hallerde bu durumda paydaşlardan her birinin kural olarak eşya hukukundaki paylı mülkiyete yönelik kurallara göre hareket etmesi gerekmektedir. Ancak kanun koyucu tarafından aile konutunun öneminin göz önünde bulundurulduğu hallerde eşlerden birlik paydaş oldukları aile konutunun önemi göz önünde bulundurulduğunda gerekli düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir[25].

Söz konusu bu düzenlemelerden ilki TMK 223’te yer verilen kuraldır. Kanun koyucunun TMK 688/2’de yer verilen hüküm uyarınca paylı mülkiyet ilişkisi uyarınca her paydaşın diğer paydaştan bağımsız şekilde payını bir başkasına temlik ve rehin verme imkânı vardır. Paylı şekilde edinilen aile konutunda ise bu kuraldan ayrıldığı görülmektedir. Yasal mal rejimi olan edinilen mallara katılma rejimine ilişkin yer verilen düzenlemelere bakıldığında TMK’nın 223. maddesinde yer verilen düzenlemelere bakıldığında aksine anlaşmanın olmadığı hallerde eşlerden biri tarafından diğer eşin rızası olmadığı hallerde paylı mülkiyetin konusu olan malda tasarrufta bulunma yetkisi bulunmamaktadır. Bu kuralın eşler arasında edinilen mallara katılma rejiminin uygulandığı hallerde söz konusu olacağı görülmektedir. Bu kurala göre aile konutu üzerinde paylı mülkiyete sahip olan eşlerin payları üzerinde tasarruf işlemine yönelik eşlerin birlikte hareket etme ve karar verme yükümlülüğünün getirilmesiyle birlikte sözleşme özgürlüğünün olduğu görülmektedir. Diğer bir anlatımla eşlerden birinin tek başına hareket etme özgürlüğünün sınırlandırıldığı görülmektedir[26].

Kanun koyucu tarafından TMK 193’te yer verdiği düzenleme ile birlikte eşlerin her türlü hukuksal işlemleri yapmasının mümkün olmakla birlikte 194. maddenin bu kuralın istisnası olarak düzenlendiği görülmektedir. TMK 223’te yer verilen düzenlemede aksine anlaşmanın olmadığı hallerde düzenleme alanı bulduğu ifade edilmektedir. Eşlerin buradaki düzenlemeyi ortadan kaldırıcı nitelikte anlaşma yapmayacakları görülmektedir. Rızası gerekli olan eşin bu haktan önceden feragat etmesi de söz konusu değildir. Bununla birlikte TMK 223’teki düzenlemenin eşlerin paylı mülkiyet konusu mallarının göz önünde bulundurularak düzenlenen bir hüküm olduğundan dolayı bu düzenlemenin aksi taraflarca kararlaştırılabilmesi mümkündür[27].

TMK 194’te yer verilen düzenlemeye göre konut üzerindeki söz konusu hakkın türü dikkate alınmadan konuta yönelik yapılan işlemlerde diğer eşin rızasının aranarak doğrudan aile konutunun korunduğu ve edinilmiş mallara katılma rejimi hükümleri uyarınca diğer eşin rızasının arandığı ve doğrudan aile konutunun korunduğu, edinilen mallara katılma rejim hükümlerine göre edinilen malların korunduğu görülmektedir[28].

1. Genel Olarak

Aile konutu şerhine ilişkin TMK 194’te düzenlemenin yer verildiği görülmektedir. Bu durumda aile konutu olarak özgülenen taşınmazı maliki olmayan eşin bu konutu aile konutu şeklinde kullandığı ve bu nedenle bu konuta ilişkin hukuki işlemlerin yalnızca kendi rızasıyla geçerli olduğu hallerde yapılabileceğine yönelik şerhin tapu siciline işlenmesini talep etmesi mümkündür. Bu maddeyle birlikte eşler arasında mal rejiminin çeşidine bakılmaksızın uygulama alanı bulduğu görülmektedir[29].

4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/4’te yer verilen düzenlemesi uyarınca TMK’nın evliliğin genel hükümleri uyarınca kanunun yürürlüğe girmesinden önceki süreçte evliliklerin gerçekleşmiş olması halinde de geçerliliğini koruyup kapsar. Aile konutu kurumu tarafından öngörülen şerhin olanağının TMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulama alanı bulduğu görülmektedir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte edinilen aile konutu içinde şerh konulması mümkündür[30].

Aile konutu kurumunun yeni bir hukuksal kurum olduğu görülmektedir. TMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulamada söz konusu olan tereddütleri gidermek için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından 2006’da yayınlanan genelge ile birlikte TMK 194/3’te düzenlenen şerh imkânının uygulama bulduğu görülmektedir[31].

2. Şerhin Geçerlilik Süresi ve Terkini

TMK 194/3’te yer verilen düzenleme ile birlikte aile konutu üzerinde hak sahibi olmayan eşin kanunda doğan şerh yetkisinin tanındığı görülmektedir. Bu şerhle birlikte malik olmayan eşin üzerine şerh düşülen konutun aile konutu şeklinde kullanıldığı durumlarda bu nedenle söz konusu konutuna ilişkin olarak yapılan kanunda yazılı hukuki işlemlerin yalnızca kendi rızasıyla geçerli olarak yapılabileceğine ilişkin kayıt düşülmektedir[32].

Şerhin konusuna bakıldığında aile konutu şerhi olduğu görülmektedir. Böylece şerh düşülmesi istenilen taşınmazın aile konutu olarak kullanılması talebinin kabul edilmesi gerekir. Aile konutuna yönelik TMK 194 hükmü uyarınca evliliğin kadın ve erkek arasındaki hukuken geçerli bir evliliğe dayanması gerekir. Bu nedenle resmi geçerliliğin olmadığı evlilikler bakımından şerh talebinin reddedileceği ortadadır. Bunun yanı sıra şerh imkânının yalnızca eşlerden birinin mülkiyetindeki konutlar için geçerli olduğu görülmektedir. Bir taşınmazın eşlerden birinin sahip olduğu sınırlı ayni hakkı dayanılarak ortak konut şeklinde kullanıldığı hallerde diğer eşin şerh hakkının bulunmadığı görülür. Fakat kimi hallerde de bağımsız ve sürekli üst hakkının tapu kütüğüne taşınmaz şeklinde kaydedilmesi halinde üst hakkından kaynaklanan mülkiyet hakkının tesis edilmesi halinde diğer eşin rızası gerekmektedir[33].

Aile konutu şerhinin geçerlilik süresine bakıldığında evliliğin devam ettiği sürece geçerli olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle aile konutuna yönelik TMK 194’te yer verilen düzenlemenin evlilik devam ettiği süre boyunca aktif olan bir hüküm olduğu görülmektedir. Taşınmazın aile konutuna özgülenmesi talebinde mahkemeye yapılan başvuruda mahkemenin söz konusu taşınmazın aile konutuna kanaat getirmesiyle birlikte verilecek şerhin davanın sonuyla sınırlı tutmadığı görülür. Aile konutu niteliğinin devam ettiği sürece şerhin devamlılığı da olacaktır[34].

Aile konutu şerhinin evlilik birliği içinde geçerli olması nedeniyle evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte evlilik birliği sürecinde aile konutu şeklinde kullanılan konutun şerhine yönelik taleplerin bu sebeple kabul edilmez. Bu taleplerin taşınmaz üzerindeki ayni hakları kullanmaya ilişkin olduğu kabul edilerek mahkemeye yapılan şerh talebinde evlilik birliği süresince bu konutun aile konutu şeklinde kullanılıp kullanılmadığının tespitiyle yetinilmesi gerekir[35].

Şerhin terkini bakımından bir değerlendirme yapıldığında ise aile konutuna yönelik tapu kaydına eklenen şerhin terkininde evlilik birliğinin devam ettiği sürece istenmesi mümkün olabilmekle evlilik sonlandıktan sonra da istenmesi mümkündür. Evlilik birliğinin devam ettiği sırada aile konutu mülkiyetinin eşlerden birine ait olup olmadığı, aile konutu şeklinde özgülenen taşınmazın maliki olmayan diğer eşin talebi ile tapu kütüğüne konulan şerhin koşullarının olması ve kaldırılması talep edilebilir. Ancak belirtmek gerekir ki tapu sicil memurunun mülkiyet hakkını sınırlandıran aile konutu şerhinin kendiliğinden kaldırılması yeterlidir[36].

Evlilik birliğinin devam ettiği sürede aile konutu şerhinin talep edilebilmesi için aile konutunun bu niteliğini kaybetmesi veya ailenin yeni bir konut edinerek bu konutu kullanmaya başladıkları durumda önceki konutun bu niteliğini kaybettiği görülür. Aile konutu üzerinde şerhin kaldırılmasının haklı gösterilecek nedenlerin ispat edilememesi durumunda mahkeme tarafından ret kararının verilmesi mümkündür[37].

Evlilik birliğinin sona ermesi halinde aile konutunun da aile konutu özelliğini kaybettiği görülür. Bu halde şerhin kaldırılması talep edilir. Bu halde şerhin kaldırılması istenir. Malik eş tarafından ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü’ne başvuruda bulunarak malik olmayan eşin ölmesi halinde evlilik birliğinin sona ermesi halinde buna yönelik ölüm belgesinin veya nüfus kaydı talep edilir. İptalle evlilik birliğinin sona ermesi halinde bu duruma yönelik mahkeme kararının ibrazı ile şerhin kaldırılması mümkündür[38].

3. Aile Konutu Şerhinin Etkisi ve İşlevi

TMK 194 uyarınca yer verilen düzenlemenin asıl amacı, tapu sicilinde işlem yapılmasının gerekli olduğu hallerde gerekli tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasına yöneliktir. TMK 1010’da yer verilen düzenleme uyarınca tasarruf yetkisine ilişkin sınırlandırmaların şerhin verilmesi ile birlikte taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülmesi mümkündür. Bu şerhlerin kural olarak malikin tasarruflarını fiilen engellememektedir. Yalnızca tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının taşınmaz üzerindeki sonradan hakkın kazanılmasıyla kişilere karşı ileri sürülmesi sağlanır[39].

Aile konutu şerhinin malik olmayan eşin rızasının dışında tapu sicilinde işlem yapılmasını engellemektedir. Tapu silicindeki TMK 194 bakımından işlemin yapılmasının gerekli olduğu hallerde aile konutu şerhinin diğer eşin rızasının olmadığı hallerde söz konusu işlemin yapılmadığı görülmektedir. TMK’nın üçüncü maddesinde düzenlenen iyi niyet uyarınca şartların gerektirdiği şekilde özenin gösterilmesiyle birlikte bir hakkın kazanılmasını ya da başka bir hukuki sonucun gerçekleştirilmesine ilişkin engeli bilmez. TMK’nın iyi niyete hukuki sonuçları bağladığı hallerde önemli olan iyi niyetin varlığıdır[40].

Burada değerlendirilmesi gereken hususun diğer eşin rızası alınmadığı hallerde aile konutuna yönelik hukuki işlem ile birlikte taşınmaz üzerindeki ayni hak kazanmış kimselerin iyi niyetinin korunup korunmadığına ilişkin durumdur. Öğretide bulunan görüş ayrılığı nedeniyle tapu sicilinde aile konutu şerhinin bulunmadığı taşınmazların aile konutu olduğunu bilmeksizin satın alan ve tescil işlemini gerçekleştiren kimsenin iyi niyetinin TMK 1023 uyarınca korunup korunmadığı hususunda ön plana çıkar[41].

4. Aile Konutu Şerhinin Konulması

TMK 194/3’te yer verilen düzenleme uyarınca aile konutu şeklinde kullanılan gayrimenkulün maliki olmayan eşin, kütüğe buna bağlı olarak şerh verilmesini tapu kütüğünden istemesi mümkündür. Hükmün tetkikinin ardından malik olmayan eş tarafından şerhin konulmasını dava açılmadan tapu müdürlüğünden talep edilmesi mümkündür. 6518 Sayılı kanunun 44. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca aile konutu şerhinin konulması talebinde tapu müdürlüğünce yapılacağına ilişkin TMK 194/3’te düzenlemeye yer verilmiş olsa dahi bu sonuçtan şerhin mahkeme tarafından verilemeyeceği anlamını çıkarmamak gerekir[42].

Malik olmayan eş tarafından eşin tapu müdürlüğüne şerhin konulması bakımından yapılan başvuruda bir nedenle karşılaşılmaması için mahkemece davanın ikame edilmesi ve şerhin konulması talep edilebilir. Bu hususta aile konutu şeklinde kullanılan taşınmazın maliki olmayan eş tarafından malik olan eşin şerh verilmesini talep etme imkânı bulunur. Şerhin her iki eş, beraber yapacağı başvuru ile tesis edebilmesi mümkündür. Gerçekleştirilen başvuru ile birlikte sırası ile şerhin tapu müdürlüğü ile mahkeme kararıyla konulması mümkündür[43].

Şerhin tapu müdürlüğü tarafından konulması değerlendirildiğinde TMK 194/3 hükmü uyarınca şerhin verilmesi ibaresi uyarınca tapu müdürlüğü tarafından verileceğine ilişkin getirilen düzenleme ile birlikte tapu müdürlüğü aracılığıyla konulmaktadır. Birliğin sağlanması ve uygulamada aynı işlemin yapılması için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce 2014 yılında yürürlüğe konulan genelge ile birlikte aile konutu şerhinin malik eşin, malik olmayan eş ya da eşlerin beraber yönelteceği taleple birlikte tesis edileceği öngörülmektedir[44].

Malik olmayan eş tarafından da talebiyle birlikte şerhin konulması mümkündür. Tasarruf yetkisinin yasaklandığı hallerde aranan belgelere bakıldığında malik olmayan eş tarafından şerhin konulması istenebilir. Yayınlanan genelge ile birlikte belgelerin yanı sıra şerhin işlenmesinin talebinin yanı sıra aile şerhinin işleneceği taşınmazın ada, parsel bilgileri gerekmektedir. Bununla birlikte genelgede TMK 1019 hükmü uyarınca malik olmayan eşin talebi üzerinde işlenene aile konutu şerhinin malik eşe bildireceği öngörülmektedir[45].

Malik eşin talebiyle birlikte şerhin konulması da mümkündür. TMK 194/3’te yer verilen tanımlama uyarınca aile konutu şerhinin konulması için eşin tapu kütüğünde aile konutu şerhinin konulmasını talep edebilir, malik eş tarafından yapılan başvuru ile istemde bulunmak gerekmektedir. Bu genel düzenleme ile birlikte aile konutu şerhinin kütüğe kaydedilmesiyle birlikte malik eş tarafından müracaatta bulunulabileceğinin kabul edilmesi gerekir. Eşlerin birlikte talepte bulunması da mümkündür. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelgede eşlerin birlikte başvurması halinde aile konutu şerhinin konulabileceği belirtilmektedir[46].

Şerhin mahkeme kanalıyla konulması da mümkündür. Konuta malik olmayan eşin aile konutu şerhini mahkeme yolu ile talep etmesi mümkündür. Bu durumda hükmün işlevselliği bakımından zorunlu olduğu görülür. Malik olmayan eşin aile konutu tescili olduğu için tapu kütüğüne aile konutu şerhinin verilmesine ilişkin tapu müdürlüğüne yapılan başvurunun reddedilmesi ihtimali vardır. Bu ihtimalde malik olmayan eş tarafından mahkemeden talepte bulunması tek çare olmaktadır. Bu durumda mahkeme aracılığıyla şerhin konulması, dava ile talepte bulunulur[47].

Malikin eşin mahkeme ile tapuda aile konutu şerhinin konulmasını isteyemeyeceğinin kabul edilmesi gerekir. Davanın açılması durumunda davacı konumundaki malik olmayan eşin tapu kütüğünde şerhin konulmasını istediği konutun aile konutu şeklinde tahsis edildiğini ispatla yükümlüdür. Malik olmayan eş tarafından açılan davada husumetin malik olan eşe yönlendirilmesi gerekir. Malik olmayan eşin aile konutu şerhi konulmasına ilişkin açtığı davanın bağımsız bir dava ile görülmesi gerekir[48].

SONUÇ

Anayasamızda da belirtildiği şekilde aile, toplumun temelini oluşturmaktadır. Toplumumuzda bu kadar önemi bulunan bir kurumun ve kurumu oluşturan kişilerin korunması gerekmektedir. Bu sebeple hem anayasada hem de temel kanunlarda ailenin ve aileyi oluşturan kişilere ilişkin düzenleyici hükümlerin yer verildiği görülmektedir.

TMK’da kadın-erkek eşitliği prensibinin kabul edilmesiyle birlikte yalnızca haklar bakımından değil, yükümlülükler açısından da eşlerin eşit olduğu kabul edilmektedir. Bu şekilde hak ve yükümlülüklerin eşit olmasıyla birlikte eşlerin eşitliğinin kabul edildiği görülmektedir. Kanunda kabul edilen bu eşitlik ilkesi uyarınca toplumumuzda sosyal gerçeklerin göz önünde bulundurularak eşlerin koruma altına alınması amaçlanmıştır. Bu duruma ilişkin gerçekleştirilen en önemli düzenlemelerden biri olarak TMK’nın 194. maddesinde yer verilen düzenleme olarak gösterilmesi mümkündür.

Aile konutunda hak sahibi olmayan eşin, ailenin barınma ihtiyacını korunmasına ilişkin kabul edilmiş olan TMK 194 uyarınca eşlerden birinin diğer eşin açık bir rızası olmadan aile konutuna ilişkin kira sözleşmesini feshedemeyeceği ve aile konutunu devredemeyeceği düzenlenmiştir. Bu halde eşlerden biri tarafından kiracı olarak kullanılan aile konutunda diğer eşin rızası olmadan sona erdirilmesi söz konusu olamaz. Eşlerden her ikisinin de kiracı olduğu hallerde tek taraflı bildirim ile diğer eşin kira sözleşmesinin tarafı olması hakkının tanındığı TMK 194/4 hükmünden faydalanıldığı hallerde TMK 194/1’e göre değerlendirme yapmaya gerek kalmamaktadır.

KAYNAKÇA

Akıntürk, Turgut, Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Onuncu Bası, 2006.

Badur, Emel, Eşin Rızası, TBB Dergisi, S. 103, 2013, s. 251-302.

Bağcı, Ömer, Aile Konutu Üzerinde Tasarruf, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 2, 2007, s. 145-156.

Çabri, Sezer, Aile Konutu Şerhi, Prof. Dr. Ergon A. Çetingil ve Rayegan Kender’e Armağan, 2007, s. 401-415.

Dönmez, Murat, Aile Konutunun Haczi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre Çevre ve İnsan, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.77, Temmuz-Ağustos, Ankara 2008, s. 349-358.

Hacısalihoğlu, Abdurrahman, Türk Medeni Kanunu’nda Aile Konutu ve Şerhi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2010.

İyilikli, Ahmet Cahit, Boşanma, Evliliğin İptali Ya Da Eşlerden Birinin Vefatının Aile Konutuna İlişkin Tasarrufun İptali Davasına Etkisi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Yıl 7, Sayı 13, 2019, s. 233-294.

Kılıçoğlu, Ahmet, Aile Hukuku, Ankara, 2017.

Nohut, Ayşegül, Aile Konutu, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2009.

Oğuzman, M. Kemal/ Öz, M. Turgut, Borçlar Hukuku, 13. Bası, İstanbul, 2017.

Saatçıoğlu, Fuat, Aile Konutu ve Şerhi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2015.

Şahinci, Ayşen, Eşlerin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması, AUHFD, 59 (2), 2010, s. 309-334.

Şıpka, Şükran, Türk Hukukunda Eşlerin Hukuki İşlem Özgürlüğünün Sınırları, MHB, Cilt: 35, Sayı: 1, 2016, s. 47-58.

Yavaş, Murat, Medeni Usul Hukukunda Temyiz, Ankara 2015.

Yıldırım, Abdülkerim, Türk Aile Hukuku, Ankara 2018.

---------------------------------

[1] Şahinci, Ayşen, Eşlerin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması, AUHFD, 59 (2), 2010, s. 309-334.

[2] Kılıçoğlu, Ahmet, Aile Hukuku, Ankara, 2017.

[3] Hacısalihoğlu, Abdurrahman, Türk Medeni Kanunu’nda Aile Konutu ve Şerhi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2010.

[4] Bağcı, Ömer, Aile Konutu Üzerinde Tasarruf, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 2, 2007, s. 145-156.

[5] Akıntürk, Turgut, Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Onuncu Bası, 2006.

[6] Oğuzman, M. Kemal/ Öz, M. Turgut, Borçlar Hukuku, 13. Bası, İstanbul, 2017.

[7] Saatçıoğlu, Fuat, Aile Konutu ve Şerhi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2015.

[8] Yıldırım, Abdülkerim, Türk Aile Hukuku, Ankara 2018.

[9] Oğuzman¸Öz, 2017.

[10] Şıpka, Şükran, Türk Hukukunda Eşlerin Hukuki İşlem Özgürlüğünün Sınırları, MHB, Cilt: 35, Sayı: 1, 2016, s. 47-58.

[11] Şıpka, 2016.

[12] Oğuzman¸Öz, 2017.

[13] Oğuzman¸Öz, 2017.

[14] Oğuzman¸Öz, 2017.

[15] İyilikli, Ahmet Cahit, Boşanma, Evliliğin İptali Ya Da Eşlerden Birinin Vefatının Aile Konutuna İlişkin Tasarrufun İptali Davasına Etkisi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Yıl 7, Sayı 13, 2019, s. 233-294.

[16] Çabri, Sezer, Aile Konutu Şerhi, Prof. Dr. Ergon A. Çetingil ve Rayegan Kender’e Armağan, 2007, s. 401-415.

[17] Çabri¸ 2007.

[18] Dönmez, Murat, Aile Konutunun Haczi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre Çevre ve İnsan, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.77, Temmuz-Ağustos, Ankara 2008, s. 349-358.

[19] Dönmez, 2008.

[20] Badur, Emel, Eşin Rızası, TBB Dergisi, S. 103, 2013, s. 251-302.

[21] Badur, 2013.

[22] Oğuzman¸Öz, 2017.

<