ÖZET

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un uygulamasında en sık karşılaşılan sorunlardan birisi de piyasa işlemlerine ilişkin son derece sınırlı bilgisi bulunan ve bu alandaki tecrübesizliği nedeniyle hukuki ilişkinin korunmaya muhtaç tarafını teşkil eden tüketicilerin, satıcı ile aralarındaki hukuki ilişki dolayısıyla teslim aldıkları satılanın ayıplı çıkması durumudur. 6502 sayılı kanunda bu hususa önem verilmiş ve bir yandan tüketici ile satıcı arasındaki sözleşmesel dengenin korunması ve satıcıların çok ağır külfetler altına sokulmaması hedeflenirken bir yandan da içerisinde bulundukları konum gereği menfaatlerinin güvence altına alınması gerektiği düşünülen tüketiciler lehine birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Bu amaçlara uygun olarak 6502 sayılı kanun kapsamında “ayıp” kavramı, 8 ve 12. maddeler arasında “ayıplı mal” ve 13 ve 16. maddeler arasında “ayıplı hizmetler” olmak üzere iki temel başlık altında düzenlenmiştir.

Bu çalışmada, tüketicilere teslim edilen malın ayıplı çıkması ve bu durumda tüketicilerin sahip oldukları haklar anlatılmış olup tüketicilerin almış olduğu hizmetlerin ayıplı olması ve bu durumda sahip oldukları haklar inceleme konusu yapılmamıştır.

I. AYIP KAVRAMI

A. TANIM

Ayıp; satıcı tarafından alıcıya bildirilen niteliklerin yahut malın niteliği ve satın alınma amacı gereği objektif olarak taşıması gereken özelliklerin satılanda mevcut olmaması durumudur. Bu kapsamda ayıp, satılan şeyin hukuksal durumunda, özünde ya da vasıflarında bulunan ve alıcının o şeyden tamamen veya kısmen yararlanmasına engel olan kusurları ifade etmektedir.[1]

Ayıptan sorumluluk ise satıcının, alıcıya karşı bildirdiği nitelikler ile satılanın kullanım amacı bakımından değerini ya da ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan niteliklerin bulunmasından doğan sorumluluktur.[2]

Satılan maldaki ayıp, objektif veya sübjektif nitelikte olabilir. Eğer satıcı tarafından satılan malın niteliğine ilişkin tek taraflı bildirim yapılmış yahut alıcı ve satıcı taraf satılan malın taşıması gereken niteliklere ilişkin bir anlaşmaya varılmış olup da bu nitelikler satılan malda bulunmuyor ise ayıbın sübjektif nitelikte olduğu kabul edilmektedir. Buna karşılık, satılan malda ticari anlayış ya da alıcıyı malı satın almaya yönlendiren dürüstlük kurallarına uygun genel beklenti yahut malın tahsis amacı gibi objektif ölçütlere göre bulunması gereken nitelikler mevcut değilse bu durumda ayıbın objektif bir nitelik taşıdığı kabul edilmektedir.

B. TÜRLERİ

Ayıp; satılan maldaki eksikliklerin satılanı etkilediği niteliklerine göre maddi, ekonomik ve hukuki olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.

1. Maddi Ayıp

Maddi ayıp; satılan malın fiziksel, kimyasal, teknik varlık ve durumunu olumsuz etkileyecek olan eksiklikleri ifade etmektedir.[3] Böylece alıcıya teslim edilen mal, genel dış görünüşü itibariyle kararlaştırılan örnek modele uygun olmakla birlikte niteliği itibariyle eksik olması durumunda maddi ayıp söz konusu olacaktır. Örneğin satılan malın kırık, çürük, lekeli, çatlak, delik olması birer maddi ayıp teşkil etmektedir.

2. Hukuki Ayıp

Hukuki ayıp; satılan şeyin hukuk düzeninde mevcut normlara uygun düşmediği için alıcının bu maldan tam anlamıyla yararlanmasına engel olduğu durumları ifade etmektedir.[4] Başka bir ifade ile hukuki ayıp, satılan üzerinde alıcının satılan şeyden yararlanmasını ve o şey üzerinde tasarruf etme imkânını ortadan kaldıran ve kamu hukukundan doğan sınırlamalardır.[5] Örneğin inşaat yasağı bulunan bir arazinin inşaat arazisi olarak satılması, kullanma izni (iskan) bulunmayan bir konutun satılması, satılan malın başkasının patent veya telif hakkını ihlal edecek nitelikle olması birer hukuki ayıp teşkil etmektedir.

3. Ekonomik Ayıp

Ekonomik ayıp, objektif iyi niyet kurallarına göre satılan maldan elde edilmesi beklenen verim ve gelirin sağlanamamasıdır. Böylece ekonomik ayıpların varlığı halinde alıcı, bu malı kullanma olanağına sahip olsa dahi malın ekonomik değerini düşüren eksiklikler nedeniyle bu maldan beklediği yararı tam anlamıyla elde edememektedir.[6] Örneğin satın alınan aracın satıcının bildirdiğinden daha fazla yakıt yakması, satıcı tarafından aylık 5.000 TL kira geliri elde edileceğini bildirdiği dükkânın emsal kira fiyatlarının aslında 1.000 TL olması gibi durumlar satılan maldaki ekonomik ayıpları ifade etmektedir.

C. YANLIŞ İFA (ALİUD) – AYIPLI MAL AYRIMI

İfa; borçlanılan edimin konu, zaman ve yer olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilerek hukuki ilişkinin alacaklı tarafının tatmin edilmesi ve borcun sona erdirilmesidir.[7]

Yanlış ifa (aliud), borç ilişkisinin taraflarınca kararlaştırılan edim konusundan başka bir şeyin teslim edilmiş olmasıdır. Böylece yanlış ifada borçlu, alacaklının talep etmiş olduğu maldan başka bir şeyi teslim etmek suretiyle sözleşmeye aykırı davranmaktadır. Yanlış ifanın varlığı durumunda alacaklı, kendisine önerilen edimi reddetmek suretiyle borçluyu derhal temerrüde düşürebilir ve borçlunun temerrüdü hükümlerine başvurabilir.[8]

Yanlış ifada borçlu, alacaklı ile aralarındaki sözleşme ilişkisinin konusunu oluşturan edimden başka bir şeyi teslim etmekte ve bu suretle borca aykırı davranmaktadır. Buna karşılık ayıplı ifada ise borçlu, alacaklı ile kararlaştırmış oldukları cinsten bir edim teslim etmekte; ancak teslim edilen bu malda satıcı tarafından taahhüt edilen yahut objektif ölçütlere göre sahip olması gereken özellikler bulunmamaktadır. Böylece ayıplı ifa halinde her ne kadar mal ayıplı olsa da taraflarca kararlaştırılan cinsten bir mal teslim edilmektedir. Bu durumda da borçlu, hukuki ilişkiden doğan borcunu ifa etmekte; ancak teslim etmiş olduğu mal ayıplı olduğu için sözleşme konusu edim borç ilişkisindeki niteliğe uygun olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmediği için kötü ifa durumu ortaya çıkmaktadır.[9]

Örneğin alıcı, bir yazara ait X adlı romanı satın almak istediğini bildirmesine rağmen satıcı tarafından aynı yazara ait Y adli romanın teslim edilmesi yanlış ifa (aliud); satıcı tarafından teslim edilen X adli romanın birkaç sayfasının eksik olması ise ayıplı ifa teşkil etmektedir.

Satılan maldan tamamen başka bir malın teslim edilmiş olması durumunda teslim etme borcu yerine getirilmemiş olacağı için gerçek bir ifanın varlığından da söz edilemeyecektir. Bu nedenle yanlış ifa halinde alıcı, satıcının ayıptan doğan sorumluluk hükümlerine değil; borçlunun temerrüdü hükümlerine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.112 vd.) başvurabilecektir.

II. 6502 SAYILI TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN KAPSAMINDA AYIP KAVRAMI

A. TÜKETİCİ KAVRAMI

6502 sayılı TKHK 3/k maddesinde tüketici, “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” ; 3/l maddesinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır.

Kanundaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere tüketici; içerisinde yer aldığı hukuki ilişkiden elde etmiş olduğu edimleri kendi ihtiyacı için kullanıp bunları yeniden ticari hayata göndermeyen; bu kapsamda mal veya hizmet için ödediği bedele bizzat kendisi katlanıp bu bedeli hiçbir şekilde geri kazanamayan gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir.[10]

B. AYIP KAVRAMI

6502 sayılı TKHK’da ayıp kavramı, bir tarafı tüketici olan sözleşmesel ilişkinin konusunu oluşturan edimin türüne göre 8-12. maddeler arasında “ayıplı mallar” ve 13-16. maddeler arasında “ayıplı hizmetler” olmak üzere iki ayrı grupta düzenlenmiştir.

TKHK 8/1 maddesinde ayıplı mal kavramı, “Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.” ; 13.maddesinde ayıplı hizmet kavramı, “Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir.” şeklinde tanımlanmıştır.

III. SATICININ AYIBA KARŞI TEKEFFÜL BORCUNUN ŞARTLARI

Satıcının ayıba karşı tekeffül borcu, TKHK’nin 8. ve 6098 sayılı TBK’nin 229. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeler ışığında, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için öncelikle genel açılmalar yapılacak; daha sonra da bu şartların TKHK kapsamında uygulamasından söz edilecektir.

A. GENEL OLARAK

Satıcının, sözleşme ilişkisi çerçevesinde alıcıya teslim etmiş olduğu mala ilişkin ayıba karşı tekeffül borcunun doğabilmesi için birtakım maddi ve şekli şartların sağlanmış olması gerekmektedir.

1. Maddi Şartlar

Ayıptan sorumluluğun maddi şartları; satılan şeyin ayıplı olması, bu ayıbın alıcı tarafından bilinmemesi ve ayıbın, hasarın alıcıya geçmesinden önce mevcut olmasıdır.[11]

a) Satılan Şey Ayıplı Olmalıdır

Satıcı, alıcıya sattığı malın taşıdığını zikrettiği ve vadettiği vasıfların yokluğundan sorumlu olduğu gibi satılanın mahiyeti icabı herhangi bir anlaşmaya ihtiyaç duymaksızın dürüstlük kuralı gereğince bulunması gereken niteliklerin bulunmamasından da sorumludur.[12]

Nitelik bildiriminde bulunulması halinde satıcının ifa yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılabilmesi için, satılan malda dürüstlük kuralı gereği bulunması gereken nitelikler yanında alıcıya bildirmiş olduğu nitelikleri tam anlamıyla içeren bir mal teslim etmiş olması gerekmektedir. Zira satıcı, satılanda objektif olarak bulunması gereken özellikler haricinde satılanın birtakım niteliklere daha sahip olduğunu ifade etmek suretiyle satış konusu malın ortalama nitelikten daha üstün olduğu hususunda alıcıyı bilgilendirmekte ve bu suretle satış sözleşmesinin kurulmasını sağlamaktadır. Kaldı ki TKHK 8/1 maddesinde satıcı tarafından teslim edilen malın, taraflarca kararlaştırılmış örnek ya da modele uygun olmaması durumunda ayıplı malın söz konusu olacağı ifade edilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir.[13] Hakeza TKHK 8/2 maddesinde de ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan veya satıcı tarafından bildirilen niteliğe aykırı olan malların da ayıplı kabul edileceği ifade edilmiştir.[14]

Nitelik bildirimi, satış sözleşmesinin karşı tarafını oluşturan tüketiciye doğrudan yapılabileceği gibi reklam açıklaması yoluyla da yapılabilecektir. Satıcı, reklam ve ilan yoluyla yapılan açıklamalarında bildirilen niteliklerin satılanda bulunmamasından da sorumlu olacaktır. TKHK 9/2 maddesine göre[15] satıcı, reklam yoluyla yapılan nitelik vaadinden kaynaklanan sorumluluktan ancak üç durumda kurtulabilecektir. Kanun Koyucu tarafından bu şekilde bir düzenleme getirilmesinin nedeni, maddenin gerekçesinde izah edilmiştir.[16]

Birinci ihtimalde satıcı, kendisinden kaynaklanamayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini ispat etmek durumundadır. Bu durumda satıcı, piyasada bulunan bir ürüne ilişkin kendisi tarafından yapılmayan, varlığından dahi haberdar olmadığı ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceği reklam veya ilandaki açıklamalarda bildirilen niteliklerin satılanda bulunmaması durumunda sorumlu olmayacaktır. Örneğin sadece İstanbul il sınırları içerisindeki pano reklamında yapılan açıklamalar nedeniyle reklamdaki ürünü satın almak isteyen tüketici, aynı ürünü Kars il sınırları içerisinde faaliyet gösteren bir satıcıdan aldığında, satılanın İstanbul’daki reklam panosunda bildirilen nitelikleri taşımadığını tespit eder ve Kars ili sınırları içerisinde faaliyet gösteren satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna dayanmak isterse satıcı, TKHK 9/2 maddesi gereği İstanbul’daki reklam açıklamasından haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabilecektir.[17]

İkinci ihtimalde satıcı,  reklam veya ilan yoluyla yapılan açıklamanın tüketici ile satış sözleşmesi kurulduğu sırada düzeltildiğini ispatlamak durumundadır. Burada satıcı, tüketici ile aralarındaki satış sözleşmesi akdedilmeden önce satılanın ilan veya reklam yoluyla bildirilen nitelikten haberdardır yahut haberdar olması kendisinden beklenmektedir. Ancak satıcı, satış sözleşmesi akdedilirken ilan veya reklamda yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığı, bu husustaki doğru açıklamanın ne olması gerektiği hususunda tüketiciyi aydınlatmakta ve bu husustaki düzeltici reklam veya ilanın yayınlaması suretiyle sorumluluktan kurtulmaktadır. Bu ihtimalde satıcının sorumluluktan kurtulabilmesi için tüketicinin fiilen bilgilendirilmesi şart olmayıp düzeltici reklam veya ilanın tüketicinin haberdar olacağı şekilde yapılmış olması yeterli görülmektedir.

Üçüncü ihtimalde ise satıcı, reklam veya ilan yoluyla yapılan nitelik bildirimine rağmen tüketicinin bu açıklamalardan etkilenmediğini ve sözleşmeyi akdetme hususundaki kararının alınması ile açıklamaların arasında nedensellik bağının bulunmadığını ispat etmek durumundadır. Bu ihtimalde satıcı, ilan veya reklamdaki bildirimlere bağlı olarak sözleşme kurulma iradesinin oluşmadığını ispat etmektedir. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere örneğin reklamın hiç ulaşmadığı bir bölgede kurulan satış sözleşmesinde, reklamın içeriğini oluşturan taahhütler tüketicinin sözleşme kurma iradesini etkilemediği için bu taahhütler sözleşmenin içeriği olarak kabul edilmeyecek ve satıcının sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Nitelik bildirimi kapsamında satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için, satıcı tarafından bildirilen niteliklerin herhangi birinin eksik olması yeterli olup hakkın kötüye kullanılması teşkil etmediği müddetçe, nitelik eksikliği veya ayıbın satılan malın değerini veya faydalanılabilir oluşunu gidermesi ya da önemli ölçüde azaltması şart değildir.[18] Bu kapsamda örneğin tüketici tarafından satın alınan masanın yüzeyinde çok büyük bir çiziğin bulunması, satılanın kullanım amacını önemli ölçüde azaltmasa da satıcının bu ayıptan dolayı sorumlu tutulması gerekir. Buna karşılık masanın alt kısmında kalan ve dışarıdan görülmeyen bir bölümündeki küçük cila bozuklukları, esaslı nitelikte bir ayıp teşkil etmeyip satılanın değerini önemli ölçüde azaltmamakta veya faydalanılabilir oluşunu ortadan kaldırmamakta olduğu için satıcının sorumluluğuna yol açmamalıdır.[19]

Satıcı, satılan malda objektif olarak bulunması beklenen niteliklerin bulunmamasından da sorumludur. Satılanın objektif anlamda gerekli özelliklere sahip olmaması; işin niteliği, satış sözleşmesi ile arzulanan amaç gibi ölçütlere göre tüketicinin satılandan beklediği faydanın gerçekleşmesine engel olan her türlü nitelik eksikliğini ifade etmektedir.[20] Söz konusu nitelikler; satış konusu malı edinmeye ilişkin amaç ve niyetle hareket eden herkesin o malda mutlaka bulunduğunu baştan kabul ettiği özelliklerdir. Satıcı, objektif olarak satılanda bulunması gereken niteliklerin eksikliğini bilmese dahi ortaya çıkan ayıptan sorumlu olacaktır. Örneğin bir elektrikli su ısıtıcısı satın alındığında alıcı, bu malın suyu ısıtmasını objektif olarak beklemektedir. Satış konusu ısıtıcı, bu işlevini yerine getiremiyor ve suyu ısıtamıyorsa malın lüzumlu vasıflarında eksiklik söz konusu olacak ve satıcının ayıba karşı tekeffül borcu doğacaktır.[21]

TKHK 8/3 maddesine göre[22], satılanın kararlaştırılan süre içerisinde teslim edilmemesi ya da satılanın montajı satıcı veya onun sorumluluğu altındaki kişilerce yapılıp da satılanın gereği gibi monte edilmemesi yahut montaj tüketici tarafından yapılacak olur da talimattaki yanlışlık yüzünden montaj hatalı yapılırsa yine ayıplı ifanın varlığından söz edilecek ve tüketici ayıplı mala ilişkin hükümlerden yararlanacaktır. Maddenin düzenleniş amacı, madde gerekçesinde[23] izah edilmiş olup uygulamada sıklıkla karşılaşılan bu durumların ayıplı ifa kavramı içerisinde değerlendirilerek tüketicilere koruma sağlanmasının hedeflendiği vurgulanmıştır.

b) Ayıp, Hasar Alıcıya Geçmeden Önce Mevcut Olmalıdır

Satıcının ayıptan dolayı sorumlu olabilmesi için satılandaki ayıbın, satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçmeden önce var olması gerekir. Böylece satıcı, satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçtikten sonra meydana gelecek olan ayıplardan sorumlu olmayacaktır; meğerki satıcı özel olarak sorumluluğu üstlenmiş veya ayıp kasten gizlenmiş olsun.

Satılanın yarar ve hasarının geçiş anına ilişkin olarak Türk Borçlar Kanunu’nun 208/1 maddesinde, “Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir.” düzenlemesi öngörülmüştür. Böylece TBK sisteminde satılanın yarar ve hasarının “satılanın alıcıya devri” anında alıcıya geçeceği kabul edilmiştir.

Satılanın yarar ve hasarının geçiş anına ilişkin olarak TKHK 8/1 maddesinde ise “teslim anı” esas alınmıştır.[24] Böylece satıcının, TKHK hükümleri çerçevesinde ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için satılanın alıcıya teslim edilmesinden önceki bir dönemde ya da en geç teslim anında söz konusu ayıbın var olması gerekmektedir.

Satıcının ayıba karşı tekeffül sebebiyle sorumluluğuna gidebilmek için teslimden önceki bir dönemde satılanın ayıplı olması gerekli ve yeterli olup satılandaki ayıpların satıcının kusurundan kaynaklanmış olması şart değildir. Hatta satıcının satılandaki bu ayıpları bilip bilmemesi de sorumluluğunu etkilemeyecektir.[25]

c) Alıcı Ayıbı Bilmemelidir

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için alıcının, satış sözleşmesi kurulduğu sırada satılandaki ayıbı bilmemesi gerekir. Bu kapsamda alıcı, sözleşmenin kurulduğu sırada ayıbı biliyor yahut gerekli dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bilecek durumda olduğu söylenebiliyorsa, satıcı bu ayıptan dolayı sorumlu olmayacaktır.[26] Örneğin satın alınan ikinci el arabanın lastiklerinin aşınmış olması tüketici tarafından bilinmesi gereken bir husus olduğu için tüketici, satılanı teslim aldıktan sonra bu hususu ileri sürerek satılanın ayıplı olduğu iddiasında bulunulamayacaktır.[27]

TKHK 10/2 maddesinde de bu hususa işaret edilmiştir.[28] Söz konusu hüküm incelendiğinde tüketici, sözleşme kurulduğu tarihte ayıptan haberdarsa ya da haberdar olması kendisinden bekleniyorsa sözleşmeye aykırılık iddiasını ileri süremeyecektir. Zira ayıbı bilen ya da bilebilecek durumda olan alıcının korunma ihtiyacı ortadan kalkmakta ve kendi tercihi ile satılanı ayıplarıyla birlikte kabul etmektedir.[29] Benzer bir düzenleme, TBK 222/1 maddesinde de getirilmiş olup satıcının, satış sözleşmesinin kurulduğu tarihte alıcının bildiği ayıplardan sorumlu olmadığı ifade edilmiştir.[30]

TKHK 10/2 maddesinde yer alan hüküm, tüketicinin satış sözleşmesinin kurulduğu tarihte haberdar olduğu ya da haberdar olmasının kendisinden beklendiği ayıplar için seçimlik haklarını kullanmasını engellemektedir. Bu kapsamda tüketici, satış sözleşmesi kurulduğu sırada satılanda var olduğunu bildiği ayıplar dışında başkaca ayıpların da var olduğu sonradan tespit ederse, bu durumsa satıcı TKHK 10/2 maddesini ileri sürüp sorumluluktan kurtulamayacak ve tüketici, Kanun’da kendisine tanınan seçimlik haklarını kullanabilecektir. Örneğin tüketici, ikinci el olarak satın aldığı otomobilde çiziklerin bulunduğunu bilerek otomobili satın aldıktan sonra iki kapısının değişmiş olduğunu öğrenirse, otomobilde çiziklerin bulunduğunu sonradan ileri sürememesine karşın otomobilin kapılarının değişmiş olduğunu ileri sürerek TKHK’da kendisine tanınan seçimlik haklarını kullanabilecektir.

Satıcı, alıcının şeyi teslim alırken göstereceği olağan dikkat ve özen sonunda görüp fark edeceği ayıplardan da sorumlu değildir.[31] Yani satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada açıkça görünür vaziyette bulunan ve tüketicinin basit bir gözden geçirmeyle tespit edebileceği ayıpların varlığından sorumlu olmayacaktır. Bu türden ayıpların varlığı durumunda tüketici, satılandaki ayıbı bilmediğini ileri süremeyeceği gibi kendisine tanınan seçimlik hakları da kullanamayacaktır. Ancak bu durumda satıcının sorumluluktan kurtulabilmesi için, tüketicinin satılandaki ayıbı bilmesi tek başına yeterli olmayıp ayrıca bu ayıp sebebiyle ortaya çıkabilecek sonuçları da bilebilecek durumda olması gerekmektedir.[32]

Satıcının, satılandaki aşikâr ayıplardan, kural olarak, alıcıya karşı sorumlu olmayacağı TBK 222/2 maddesinde açıkça ifade edilmiştir.[33] Söz konusu düzenlemeye bakıldığında, satıcı ayrıca bir taahhüt altına girmemişse, satılanda basit bir gözden geçirme ile tespit edilebilecek ayıplardan dolayı ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvurulamayacağı kabul edilmiştir. TKHK 83/1 düzenlemesi gereği TBK 222/2 maddesi tüketici satışlarında da uygulanacak olup tüketici de satılandaki aşikâr ayıpların varlığını ileri sürerek satıcıya karşı seçimlik haklarını kullanamayacaktır.[34]

2. Şekli Şartlar

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için gerekli şekli şartlar, alıcının satılanı gözden geçirmesi ve ayıbı tespit etmesi durumunda bunları satıcıya bildirmesidir. Satılanı gözden geçirme ve ayıbı bildirme, hukuki niteliği itibariyle bir borç olmayıp alıcıya yükletilmiş birer külfettir.[35] Bu kapsamda alıcı, söz konusu külfetleri yerine getirmezse satılanı ayıplıyla birlikte kabul etmiş sayılır ve ayıptan doğan haklarını yitirir.

a) Satılanı Gözden Geçirme

Gözden geçirme, satıcının teslim etmiş olduğu malın ayıplı olup olmadığını tespit etme faaliyetidir. Satılanı gözden geçirme külfeti, TBK 223. maddesinde düzenlenmiştir.[36] Buna göre alıcı, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz satılanı gözden geçirmekle yükümlüdür. Gözden geçirme külfeti, hem satıcı tarafından bildirilen ayıpları hem de satılanda var olması beklenen niteliklerdeki eksikleri kapsamaktadır.

Alıcının gözden geçirme külfetinin doğabilmesi için, satılanı teslim alması ve şey üzerinde fiili hâkimiyet kurması tabii bir şarttır. Olağan bir gözden geçirmeyle dahi tespit edilebilecek nitelikte olan aşikâr ayıpların varlığı halinde alıcı, satılanı kabul etmeksizin durumu hemen satıcıya bildirmelidir. Nitekim bu tür ayıpların varlığı halinde alıcı, herhangi bir çekince ileri sürmeksizin satılanı teslim almışsa, satılanı ayıplarıyla birlikte kabul etmiş sayılacaktır. Buna karşılık satılanda olağan bir gözden geçirmeyle tespit edilemeyecek nitelikteki ayıpların varlığı halinde alıcı, bu tür ayıpların varlığını tespit eder etmez durumu derhal satıcıya bildirmekle yükümlüdür; aksi takdirde alıcı, satılanı ayıplarıyla birlikte kabul etmiş sayılacağı için seçimlik haklarını kullanamayacaktır. Nitekim bu husus, TBK 223/2 maddesinde de vurgulanmaktadır.[37]

Satılanı gözden geçirme, şeyin kabulünü hazırlayan bir fiil olup teslim alma giderleriyle ilgili olduğu için gözden geçirme giderleri, TBK 211/ gereği, alıcıya aittir. Ancak taraflar, aralarındaki sözleşmede bunun aksini de kararlaştırabilirler.[38]

b) Ayıbı Bildirme

Ayıbın bildirilmesi, satılanın ayıplı olması nedeniyle kanunda kendisine tanınan hakları kullanabilecek durumda olan alıcının, bu haklarından yoksun kalmaması için satılanın ayıplı olduğunu satıcıya iletmesidir. Alıcı, satılanı gözden geçirme külfetini yerine getirdikten sonra satılanda birtakım ayıpların var olduğunu tespit ederse bu durumu satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Alıcının ayıbı bildirme külfeti, TBK 223/1 maddesinde düzenlenmiştir.[39]

Ayıbı bildirme külfetinin yerine getirildiğinin kabul edilebilmesi için alıcının, satıcıya karşı yapmış olduğu bildirimde ayıbı açık bir biçimde tanımlayıp belirtmeli ve satılan malı kabul etmeme iradesini ortaya koymalıdır.[40]

Alıcının ayıbı bildirmesinde kanunda yer alan “uygun süre” ibaresi, alıcının ayıbı tespit ettikten sonra, somut olayın özellikleri göz önüne alınarak dürüstlük kurallarına göre belirlenecek makul bir zaman aralığını ifade etmektedir.

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğabilmesi için gereken şekli şartlar, Türk Borçlar Kanunu’na tabi satışlarda dikkate alınacak bir durumdur. Böylece TBK hükümlerine tabi satışlarda alıcı, maddi şartların yanında şekli şartları da yerine getirmek suretiyle satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna başvurabilecektir. Buna karşılık Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, gözden geçirme ve ayıbı bildirmeye ilişkin şekli şartlara yer verilmediği için TKHK’na tabi satışlarda tüketicinin seçimlik haklarını kullanması için satılanı gözden geçirme ve ayıbı satıcıya bildirme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Nitekim bu husus, Kanun Koyucu tarafından TKHK 10. maddesinin gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir.[41] Gerekçede her ne kadar sadece bildirim yükümlülüğünün kaldırıldığı ifade edilmiş olsa da bu durum, gözden geçirme külfetinin de kaldırıldığı anlamına gelmektedir. Zira bildirim külfetinin bulunması bir durumda gözden geçirme külfetinin tek başına bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle de tüketici, malı kontrol etmek zorunda olmayıp satılandaki ayıp kendiliğinden ortaya çıkana kadar satılanı doğrudan kullanmaya başlayabilir.[42]

B. 6502 SAYILI TKHK’DE ÖNGÖRÜLEN İSPAT YÜKÜ

TKHK 10/1 maddesi ile tüketicileri korumayı hedefleyen birtakım düzenlemeler getirilmiş olup tüketicinin ispat yükü hafifletilecek bir karine kabul edilmiştir.[43] Söz konusu düzenleme göre, teslim tarihinden itibaren altı ay içerisinde satılanda bir ayıbın ortaya çıkması durumunda bu ayıbın, satılanın tüketiciye teslimi anında var olduğu kabul edilecektir. Böylece tüketici, satılanı teslim aldığı tarihten sonraki altı ay içerisinde bir ayıbın ortaya çıkması durumunda satılanın teslim anında ayıplı olduğunu ispatla yükümlü değildir. İspat yükü, satılanın teslim anında ayıplı olmadığını ileri süren satıcının üzerindedir.

TKHK 10/1 maddesindeki kabul, adi karine niteliğinde olduğu için bu durumun aksi satıcı tarafından her zaman için ispat edilebilir. Böylece satıcı, malın teslimi tarihinde ayıplı olmadığını ispat etmek suretiyle tüketicinin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulabilecektir. Söz konusu düzenleme ile, 1999/44 sayılı AB Yönergesine uyumun sağlanmaya çalışıldığı, Kanun Koyucu tarafından madde gerekçesinde de vurgulanmıştır.[44]

İspat yükünün satıcıya yüklenmesindeki amaç, satın alınan ürün hakkındaki sınırlı bilgisi bulunan tüketicinin satılanın ayıplı çıkması durumunda ayıbın varlığını ispatta yaşadığı zorluklardan kurtarmaktadır. Satılana ilişkin bilgi ve görgüsü daha fazla olan ve bu nedenle satılanın ayıplı olup olmadığını daha kolay anlayabilecek durumdaki satıcının, malı ne şartlarda ifa olarak sunduğunu ispatlaması daha kolay olacağı için ilk altı ay içerisinde satılanda ortaya çıkacak olan ayıplarda satıcının ispatla yükümlü olması hakkaniyete daha uygun olacaktır.[45]

Her ne kadar satılanda teslim tarihinden itibaren altı ay içerisinde ortaya çıkacak olan ayıpların teslim anında var olduğunun karine olarak kabul edileceği TKHK 10/1 maddesinde belirtilmiş olsa da aynı maddenin ikinci cümlesinde, “Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.” denilmek suretiyle bu karinenin, hakkaniyetine aykırı sonuçlar doğurabileceğine işaret edilmiştir. Karinenin katı bir şekilde uygulanması, satıcı açısından telafisi güç durumlar yaratabileceği için karine uygulanırken somut olayın özelliklerinin de dikkate alınması gerektiği ve bazı durumlarda ayıp ilk altı ay içerisinde ortaya çıksa da tüketicinin ispat yükü altında olduğunun kabul edilebileceği dolaylı olarak ifade edilmiştir. Nitekim bu durum, madde gerekçesinde de vurgulanmak suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların engellenmeye çalışıldığı ifade edilmiştir.[46]

C. SATICININ AYIBA KARŞI TEKEFFÜL SORUMLULUĞUNUN SINIRLANDIRILMASININ YA DA KALDIRILMASININ MÜMKÜN OLUP OLMADIĞI

Satıcının ayıptan doğan sorumluluğunu düzenleyen TBK hükümleri, emredici nitelikte olmayıp düzenleyici hükümlerdir. Bu nedenle taraflar, aralarında yapacakları sözleşme ile TBK 115. ve 116. Maddede öngörülen sınırlara riayet etmek kaydıyla, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu sınırlayabilecekleri gibi tamamen de kaldırabilirler.[47]

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun sınırlandırılması veya kaldırılması için alıcı ile anlaşmış olmaları gerekmektedir. Bu kapsamda satıcının işyerine astığı tek taraflı sorumsuzluk kaydı yeterli olmayacağı gibi genel işlem şartlarının içerisinde yer alan sorumsuzluk kaydı da satıcının sorumluluğunu etkilemeyecektir.[48] Satıcının sorumluluğunu sınırlayan ve kaldıran anlaşmalardaki kayıtların muğlak ifadelerle kalem alınmış olması ve yorumlanmasında tereddüt ediliyorsa bu kayıtların satıcı aleyhine ve alıcı lehine yorumlanması gerekmektedir. Ayrıca tüketici ile müzakere edilmeksizin genel işlem koşulu şeklinde sözleşmeye dâhil edilen sorumsuzluk anlaşmaları, TKHK 5. maddesi çerçevesinde haksız şart olarak nitelendirilip bu düzenlemelerin kesin hükümsüz olduğu da ileri sürülebilecektir.

Satıcının ağır kusurlu olması durumunda ise sorumsuzluk anlaşması geçersizdir. Nitekim bu tür durumlarda satıcı, satılandaki ayıbı alıcıdan gizlemekte yahut alıcının satılanda bulunmamasına çok önem verdiği ayıpların varlığına ilişkin sessiz kalmaktadır. Satıcının bu türden kötü niyetli davranışlarına ise Kanun Koyucu tarafından koruma sağlanmamış ve TBK 221. maddesinde bu hususa işaret edilmiştir.[49] Örneğin alıcı, deneyimsizliği nedeniyle satıcının tercihine güvenmiş ve satıcı da bundan istifade ederek alıcıya ayıplı bir mal vermişse artık sorumsuzluk anlaşması gereği satıcının sorumluluğuna gidilemeyeceği ileri sürülemeyecektir.

TBK 221. maddesinde düzenlenmiş olan satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu sınırlandırılması veya tamamen kaldırılmasına ilişkin sorumsuzluk anlaşmasına TKHK’da yer verilmemiştir. Bu durumda TKHK 83/1 maddesinde atıf dolayısıyla TBK 221. maddesindeki düzenlemenin tüketici işlemlerinde de uygulanabileceği akla gelebilir. Ancak TKHK 1. maddesinde açıkça ifade edilen kanunun amacı[50] da göz önüne alındığında, sözleşmesel ilişkinin zayıf tarafı olan tüketicilerin korunması ihtiyacı nedeniyle satıcının sorumluluğunu sınırlayan veya tamamen kaldıran sorumsuzluk anlaşmalarının tüketici sözleşmelerinde geçersiz olacağının kabulü gerekmektedir. Hakeza sosyal bakımdan zayıf konumda bulunan tüketiciyi korumayı amaçlayan TKHK hükümlerinin büyük bir kısmı nispi emredici nitelikte olup tüketici aleyhine anlaşma konusu yapılamayacağı için sorumsuzluk anlaşmaları bu bakımdan da geçersiz olacaktır.[51] Kaldı ki, TKHK’de uygulanabilir bir hüküm bulunmayan durumlarda genel hükümlerin uygulanacağı ifade eden TKHK 83/1 hükmü çerçevesinde yorum yapılırken, genel hükmün ancak TKHK’nin amacı ve niteliği ile bağdaştığı ölçüde uygulanabileceği unutulmamalıdır. Aksi durumda Türk Medeni Kanunu 1. maddesinde uyarınca hâkimin hukuk yaratmak suretiyle bu boşluğu doldurması gerekecektir.[52]

IV. SATILANIN AYIPLI ÇIKMASI DURUMUNDA TÜKETİCİNİN SAHİP OLDUĞU SEÇİMLİK HAKLAR

A. GENEL OLARAK

Satılanın ayıplı çıkması durumunda tüketici, TKHK 11. maddesinde tanınan dört seçimlik haktan birini kullanabilir. Söz konusu düzenlemeye göre tüketici; satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme ve imkân varsa satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme haklarına sahiptir.

AB Yönergesinde, satılanın sözleşmeye aykırı olması halinde tüketicinin sahip olduğu seçimlik hakların belirli bir sıra dâhilinde kullanılabileceği ifade edilmiştir. Buna göre tüketici, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu kapsamında öncelikle satılanın ücretsiz onarılmasını veya ayıpsız benzeriyle değiştirilmesini isteyebilir; bu hakların kullanılması sonrasında yeterince tatmin olmamışsa ayıp oranında bedelde indirim veya sözleşmeden dönme seçimlik haklarını kullanabilecektir. Yönergedeki bu düzenlemeye rağmen TKHK 11/1 maddesinde seçimlik hakların kullanılması hususunda bir sıralama yapılmamış olup belirli şartların varlığı durumunda tüketicinin seçiminde özgür olduğu ve satıcının, tüketicinin yapmış olduğu tercihin gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğu ifade edilmiştir.[53]

Tüketicinin sahip olduğu dört seçimlik hakkın hukuki niteliği doktrinde tartışmalı olsa da hâkim görüş, bu hakların yenilik doğuran hak niteliğinde olduğunu ileri sürmektedir.[54] Yenilik doğuran haklar; tek taraflı bir hukuksal işlemle bir hukuki ilişki kurmak, mevcut hukuki ilişkinin içeriğini değiştirmek ya da hukuki ilişkiyi sona erdirmek suretiyle başka bir kişinin hukuk alanında değişiklik meydana getirme yetkisi veren haklardır.[55] Böylece tüketici, kanundaki sınırlamalar saklı kalmak kaydıyla, satılanın ayıplı çıkması durumunda dava açmaya gerek kalmaksızın yahut satıcının muvafakatine ihtiyaç duymaksızın tek taraflı ve varması gereken irade beyanı ile dört seçimlik haktan birini tercih edebilecektir. Alıcının yenilik doğuran hakkını kullanması, satıcının onayına bağlı olmadığı için alıcının tercihine itiraz eden satıcının dava açması durumunda hâkimin vereceği karar inşai nitelikte olmayıp tespit hükmü niteliğinde olacaktır.[56]

Doktrinde bazı yazarlar, tüketicinin sahip olduğu haklarının hukuki niteliğinin tayininde haklar arasında bir ayrım yapılması gerektiğini ileri sürmektedir. Buna göre sözleşmeden dönme ve bedelde indirim isteme hakları birer yenilik doğuran hak niteliğinde kabul edilebilecektir. Buna karşın ayıplı malın ücretsiz onarımı ile ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme hakları yenilik doğuran hak niteliğinde olmayıp aynan ifaya yönelik ileri sürülen bir alacak hakkıdır.[57]

Tüketicinin sahip olduğu seçimlik hakların hukuki nitelendirmesi, özellikle ücretsiz onarım ve ayıpsız benzeriyle değişim haklarının kullanılmasında somut olayın özellikleri itibariyle farklı sonuçlar yaratabileceği için önemli bir meseledir. Örneğin satın almış malın ayıplı çıkması sonrasında satılanın ücretsiz olarak onarılmasını isteyen alıcı, ücretsiz onarım sonrasında da aynı ayıplarla karşılaşması durumunda bu hakkını kullanmış olmakla yeterli ölçüde tatmin edilmemiş olacaktır. Hakeza tüketici, satılanın ücretsiz onarılması veya ayıpsız benzeriyle değişim hakkını kullanıldıktan sonra hakkın yerine getirileceği süre içerisinde satılanı kullanmaktan yoksun kalacak olması nedeniyle telafisi çok güç yahut mümkün olmayan zararlara uğrayabileceği durumlarda da seçmiş olduğu seçimlik hak yerine getirilinceye kadar tercihiyle bağlı tutmak hakkaniyete uygun düşmeyecektir. Bu tür durumda alıcının sahip olduğu ücretsiz onarım hakkının yenilik doğuran hak niteliğinde olduğu kabul edilecek olursa alıcı, bu hakkını kullanmaktan vazgeçip başka bir seçimlik hakkı, örneğin satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini ileri süremeyecektir. Nitekim yenilik doğuran haklar, bir defa kullanmakla tükenen haklar olup hakkını kullanan kişi, daha sonrasında bu seçiminden dönemeyecektir. Vermiş olduğumuz örnekte tüketiciyi yapmış olduğu seçimin sonuçlarına mahkûm etmek, TKHK 1. maddesinde izah edilen kanunun amacına ve tüketiciyi koruma gayesine uygun düşmeyecektir. Bu nedenle kanaatimizce, ücretsiz onarım ve ayıpsız benzeriyle değişim hakkını kullanan tüketicinin, bu seçimlik haktan istediği verimi alamaması durumunda, seçiminden vazgeçip diğer seçimlik haklarını kullanabilmelidir.

B. SÖZLEŞMEDEN DÖNME HAKKI

Satıcının ayıptan doğan tekeffül sorumluluğuna ilişkin tüketicinin sahip olduğu ilk seçimlik hak, satılanı geri vererek sözleşmeden dönme hakkıdır. Sözleşmeden dönme hakkı, yenilik doğuran hak niteliğinde olup TKHK 11/1-a maddesinde düzenlenmiştir.[58]

Sözleşmeden dönme, değiştirici yenilik doğuran hak niteliğinde olup taraflar arasında tasfiye ve geri verme ilişkisi kurar.[59] Böylece taraflar arasındaki sözleşme geçmişe etkili olacak şekilde ortadan kalkmamakta olup yalnızca içeriği değişmektedir. Bu nedenle de taraflar, daha önceden almış oldukları edimleri geri vermekle yükümlü hale gelmekte ve hem tüketici hem de satıcı açısından bir takım borçlar doğmaktadır.

1. Tüketicinin Borçları

TKHK 11/1-a maddesinde de açıkça ifade edildiği üzere, sözleşmeden dönme hakkını kullanan tüketicinin ilk borcu, satılanı satıcıya geri verme borcudur. Alıcının bu borcu, TBK 229/1 maddesinde ifade edilmiştir.[60]

Tüketici tarafından sözleşmeden dönme hakkının tek taraflı olarak kullanılması, satılanın mülkiyetini kendiliğinden satıcıya geçirmeyecektir; dönme hakkının kullanıldığı beyan edildikten sonra tüketicinin, satılanın mülkiyet ve zilyetliğini tekrardan satıcıya devretmesi gerekmektedir. Tüketici bu edimi yerine getirmezse, satıcının, mülkiyetin kendisine geçirilmesi için dava açması gerekir ki bu dava hakkı, sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasıyla içeriği değişen sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Satılanı geri verme borcu, hukuki niteliği itibariyle aranacak borç niteliğinde olduğu için, satıcı satılanı dönme anında tüketicinin yerleşim yerinden almak ve taşıma giderlerine de bizzat kendisi katlanmak zorunda olup[61] bu husus TKHK 11/6 maddesinde de ifade edilmiştir.[62]

Sözleşmeden dönme hakkını kullanan tüketicinin ikinci borcu ise satılandan elde etmiş olduğu yararları da satıcıya geri verme borcudur. Tüketicinin bu borcu, TBK 229/1 maddesinde açıkça ifade edilmiş olup buna göre tüketici, ayıplı satılanı teslim aldığı an ile satılanı satıcıya geri vermiş olduğu an arasındaki zamansal süreçte satılandan elde etmiş olduğu yararları da satıcıya geri vermek zorundadır. Geri vermenin konusu ürünler olup bu ürünler, doğal ürün olabileceği gibi hukuki ürün de olabilir. Geri verme borcu kapsamında tüketici, sadece fiilen elde ettiği yararları geri vermekle yükümlü olup elde etmeyi ihmal ettiği yararları geri vermek zorunda değildir.[63] Satılanın ürün getirmeyen bir mal niteliğinde olması durumunda ise bu türden bir malın kullanılması durumunda dahi kişinin bir yarar elde ettiği kabul edilmektedir.[64] Bu nedenle böyle bir ihtimalde satılanı kullanmakla kendisine yarar sağlamış olan tüketicinin, bu yararına karşılık satıcıya uygun bir tazminat ödemesi gerekecektir.

2. Satıcının Borçları

Tüketicinin, sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanması durumunda satıcının yerine getirmekle mükellef olduğu ilk borç, satış bedelini faiziyle birlikte tüketiciye iade etmektir. Satıcının bu borcu, TBK 229/1-1 maddesinde düzenlenmiştir.[65] Tüketicinin faiz isteyebilmesi için, parasını fiilen faize yatıracağını ispat etmesi şart olmayıp burada satıcı, Kanun hükmü gereği faiz ödemek zorundadır.[66] Taraflar arasında faiz oranına ilişkin ayrıca bir belirleme yoksa satıcı, kanuni faiz oranında anapara faizi ödemek durumundadır.

Satıcının ikinci borcu, tüketicinin ayıplı satılana yapmış olduğu giderleri ve yargılama giderlerini ödeme borcudur. Bu borç, TBK m. 229/1-2 maddesinde satılanın tamamen zaptına ilişkin hükümlere atıf yapılmak suretiyle düzenlenmiştir.[67] Buradaki yargılama giderleri, tüketicinin satıcıya karşı açmış olduğu davada yaptığı giderler olmayıp bu harcamalar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre tazmin edilecektir. TBK m. 229/1-2 maddesinde ifade edilen yargılama giderlerinden kasıt, ayıplı satılanı üçüncü bir kişiye satan tüketicinin, üçüncü kişinin kendisine karşı açmış olduğu davada yapmış olduğu yargılama giderleri olup satıcı, Kanun hükmü gereği bu giderleri de tazmin etmekle yükümlü olacaktır.[68] Tüketicinin ayıplı mala ilişkin yapmış olduğu giderler ise tüketicinin ayıplı mala yapmış olduğu zorunlu ve faydalı masrafları ifade etmekte olup satıcı, tüketicinin yaptığı bu harcamaları da tazmin etmek zorundadır. Ayıplı mala ilişkin tüketicinin yapmış olduğu lüks giderler için de satıcıyı tazminle yükümlü tutmak, tüketiciyi korumak açısından yerinde bir uygulama olacaktır.

Satıcının üçüncü borcu ise tazminat ödeme borcudur. Satıcının bu borcu, TBK m. 229/1-3[69] ve 229/2[70] maddelerinde düzenlenmiştir. Satıcının sorumluluğunu düzenleyen bu iki madde arasındaki fark, TBK 229/1-3 maddesindeki sorumluluğun kusursuz sorumluluk olmasına karşın TBK 229/2 maddesi çerçevesinde sorumluluğun kusur sorumluluğu olmasıdır.

TBK 229/1-3 maddesine göre satıcı, ayıplı mal teslim etmiş olması nedeniyle tüketicinin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır. Satıcının bu sorumluluğu, kusursuz sorumluluk hali olup tüketicinin, satıcının ayıplı mal teslim etmekte kusurlu olduğunu ispat etmesi şart değildir.[71] Burada tüketici, sözleşmeden dönmüş olduğu için satıcının tazmin etmekle yükümlü olduğu zarar menfi zarardır. Kusur sorumluluğu asıl, kusursuz sorumluluk istisna olduğu için satıcının buradaki sorumluluğu dar yorumlanmalı ve satıcı, ayıplı mal nedeniyle tüketicinin uğradığı doğrudan zararı tazminle yükümlü kılınmalıdır. Doğrudan zarar kapsamına ise sadece fiili zarar girmekte olup dolaylı zararları ifade eden yoksun kalınan kar (kaçırılan fırsatlar) bu kapsamda değerlendirilmemektedir.[72]

TBK 229/2 maddesinde ise satıcının kusur sorumluluğu düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında tüketici, satılanın ayıplı olması nedeniyle uğradığı dolaylı zararların tazmin edilmesini isteyebilecektir. Ancak burada satıcının sorumluluğu, kusur sorumluluğu olarak kabul edildiği için tüketici, ancak satıcı kusurlu ise uğradığı dolaylı zararların karşılanmasını talep edebilecektir. İspat hususunda ise madde, tüketiciyi ispatla mükellef tutmamış; satılanın ayıplı olması durumunda satıcının kusurlu olduğu karine olarak kabul edilmek suretiyle kusursuz olduğunu ispat külfetini satıcıya yüklemiştir. Böylece satıcı, satılanın ayıplı olmasından dolayı kendisine hiçbir kusur izafe edilemeyeceğini ispat edemezse, tüketicinin uğradığı dolaylı zararları da tazmin etmekle yükümlü olacaktır.

Burada, TBK 228/1 maddesinden bahsedilmesi de yerinde olacaktır. Nitekim ilgili hükme göre alıcıya ayıplı olarak devredilen satılanın ayıptan, mücbir sebepten veya beklenmedik halden dolayı yok olmuş yahut büyük oranda hasara uğramış olması, alıcının sözleşmeden dönme hakkını engellemeyecektir. Böyle bir durumda alıcı, satılandan elinde kalan kısmı satıcıya teslim etmek suretiyle sözleşmeden dönebilecektir. TKHK 83/1 maddesindeki atıf gereği, TBK 228/1 hükmü tüketici satışlarında da uygulanabilecektir.

C. AYIP ORANINDA SATIŞ BEDELİNDEN İNDİRİM İSTEME HAKKI

Satılanın ayıplı çıkması durumunda tüketicinin sahip olduğu ikinci seçimlik hak, satılanda ortaya çıkan ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme hakkıdır. TKHK 11/1-b[73] maddesinde düzenlenen bu hakkın kullanılmasında tüketici, satıcı ile arasındaki sözleşmeyi ayakta tutmakta ve satış bedelinde ayıp oranında indirim talep etmektedir. Bu niteliği itibariyle de satış bedelinden indirim isteme hakkı, değiştirici yenilik doğuran haktır.[74] Zira taraflar arasındaki sözleşme, satış bedeline ilişkin hükümler dışında aynı kalmakta; sadece satış bedeli seçimlik hakkın kullanımı sonrasında ortaya çıkacak indirimli bedel olmaktadır.

TKHK 11/5[75] maddesine uygun olarak tüketici, ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme hakkını satış bedelini ödedikten sonra kullanmışsa satıcı, buna ilişkin beyan kendisine ulaştığında indirim oranında hesaplanacak tutarı tüketiciye iade etmek zorunda kalacaktır. Buna karşılık tüketici, henüz satış bedelini ödemediği bir dönemde bu hakkını kullanmış ise ayıp oranında hesaplanacak tutar, satış bedelinden indirildikten sonra kalan miktarı satış bedeli olarak satıcıya ödeyecektir.

Tüketici ile satıcı, satılanda ortaya çıkan ayıp dolayısıyla satış bedelinde uygulanacak indirim oranını kendi aralarında kararlaştırabilirler. Ancak taraflar arasında anlaşma olmaması durumunda indirim oranı, mahkeme tarafından tayin edilecektir.[76] İndirim tutarının hesaplanmasında mutlak yöntem, tazminat yöntemi ve nispi hesaplama yöntemi olmak üzere üç yöntem bulunmaktadır. Detaylarına değinmemekle birlikte, doktrinde hâkim olan görüşün nispi hesaplama yöntemi olduğunu belirtmekte fayda görüyoruz.[77] Yargıtay içtihatlarında da nispi hesaplama yöntemi esas alınarak hesaplama yapılmaktadır.[78]

Satış bedelinde ayıp oranında indirim yapılmasına rağmen satılanın ayıplı olması dolayısıyla tüketicinin uğradığı zarar tam anlamıyla karşılanamamış olabilir. Bu durumda da tüketicinin, satış bedelinde indirim yapılmasıyla karşılanamayan zararları için dava açabileceğini kabul etmek gerekir. Bizim de katıldığımız görüşe göre[79], açılacak bu davada tazminat, TBK 229/1-3 çerçevesinde talep edilebilmelidir. Tüketicinin bu tazminatı TBK 112-116 hükümlerine göre talep edebileceğinin kabul edilmesi, tüketiciyi, uğramış olduğu doğrudan zararlar için satıcının kusurunu ispat etmekle mükellef hale getirecektir. Tüketiciye bu şekilde ispat külfetinin yükletilmesi, TKHK’nin amacına uygun düşmeyeceği gibi tüketiciyi zor bir duruma sokacaktır.

TBK 228/2 maddesinde düzenlenen durum, TKHK 83/1 maddesindeki atıf gereği tüketici işlemlerinde de uygulanmalıdır. Nitekim ilgili hükme göre ayıplı bir şekilde devredilmiş olan satılan, alıcıya yüklenebilecek bir sebep dolayısıyla yok olmuş veya alıcı ayıplı satılanı üçüncü kişiye devretmiş yahut ayıplı satılanın biçimini değiştirmişse, sadece ayıp oranında satış bedelinden isteyebilecek olup TKHK 11/1 maddesinde kendisine tanınan diğer seçimlik haklarını kullanamayacaktır.

D. SATILANIN ÜCRETSİZ ONARILMASINI İSTEME HAKKI

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu kapsamında tüketicinin sahip olduğu üçüncü seçimlik hak, satılanın ücretsiz onarılmasını isteme hakkıdır. TKHK 11/1-c maddesinde[80] düzenlenen bu hakka göre tüketici, satılanın ayıplı çıkması ve ayıbın da tamir edilebilir bir nitelikte olması ihtimalinde, satıcı ile arasındaki sözleşmeyi ayakta tutarak satılanın ücretsiz bir şekilde onarılmasını isteyebilecektir. TKHK 11/6 gereği satılanın ücretsiz onarımında satılanın taşınması, yerleştirilmesi, nakliyesi de dâhil tüm masraflar satıcı tarafından karşılanacağı gibi onarım karşılığında tüketiciden herhangi bir işçilik ücreti veya yedek parça ücreti de talep edilemeyecektir.[81]

Tüketicinin satılanın ücretsiz onarılmasını isteyebilmesi için, satılandaki ayıbın onarılarak giderilebilir nitelikte olmasının yanı sıra bu onarımın aşırı bir masrafa yol açamaması gerekmektedir. TKHK 11/1-c maddesinde de bu hususa açıkça işaret edilmiş olup onarım için yapılacak olan giderin aşırı nitelikte bir masraf gerektirecek olması durumunda tüketicinin, satılanın ücretsiz onarımını isteyemeyeceği ifade edilmiştir. Aşırı masraftan kasıt, satılandaki ayıbın giderilebilmesi için yapılacak olan harcamanın, neredeyse satılanın değerine yakın olması durumudur. Hakeza satılandaki ayıp onarım sonrasında giderilebilir olsa da değeri önemli ölçüde azalacak ise yine onarımın aşırı bir masraf gerektirdiği kabul edilmelidir.

Tüketicinin, satılanın ücretsiz onarılmasını istediği bir durumda bu hakkın yerine getirilmesinden satıcı, üretici ve ithalatçı, TKHK 11/2 maddesi gereği[82], müteselsilen sorumlu olacaktır. Satıcı dışında üretici ve ithalatçının da sorumlu tutulmasının nedeni, maddenin gerekçesinde[83] izah edilmiştir. Buna göre, tüketici ile doğrudan sözleşmesel ilişki içerisinde bulunmayan üretici ve ithalatçı, ayıplı çıkan malı elinde bulundurmakta ve satılanı gereği gibi onarabilecek teknik donanım ve altyapıya sahiptir. Bu nedenle satılanın ayıplı çıkması durumunda ücretsiz onarım isteyen tüketici, bu hakkını üretici ve ithalatçıya karşı da ileri sürebilmelidir. Ancak üretici veya ithalatçı, satılanın piyasaya sürüldüğü sırada ayıplı olmadığını, satılandaki ayıbın piyasaya sürüldükten sonra meydana gelmiş olduğunu ispatlarsa, ayıba karşı tekeffül sorumlulukları ortadan kalkacaktır. Böyle bir ihtimalde satılanın ayıplı olmasından satıcı tek başına sorumlu olacaktır.

Tüketicinin, satılanın ücretsiz onarılmasını isteyebilmesi için gerekli bir diğer şart, bu hakkın kullanılmasının neticeleri itibariyle orantısız olmamasıdır. Nitekim bu şart, TKHK 11/3 maddesinde[84] ifade edilmiştir. Maddeye göre satılandaki ayıbın giderilmesi aşırı bir masrafı gerektirmese bile satılanın ücretsiz onarımı satıcı açısından orantısız güçlükler doğuracak ise tüketici bu seçimlik hakkını kullanamayacaktır. Böyle bir durumda tüketici, ya sözleşmeden dönebilecek ya da satılandaki ayıp oranında indirim talep edebilecektir. Ücretsiz onarımın hakkının tercih edilmesi durumunda orantısız sonuçların meydana gelip gelmediği satıcının sübjektif durumuna göre değil; malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi objektif ölçütler göz önüne alınarak tayin edilecektir. Bu husus, TKHK 11/3 maddesinin gerekçesinde de Kanun Koyucu tarafından dile getirilmiştir.[85]

Satılanın ücretsiz onarımına ilişkin seçimlik hakkın yenilik doğuran hak niteliğinde olduğunun kabul edilmesi durumunda tüketici, bu hakkını kullandıktan sonra bundan vazgeçip diğer seçimlik haklarını kullanamayacaktır. Zira yenilik doğuran haklar, nitelikleri gereği bir defa kullanmakla sona eren haklardandır. Ancak Kanun Koyucu, TKHK 56/3 maddesiyle, satılanın ücretsiz onarılmasını isteyen tüketicinin bu hakkını kullandıktan sonra karşılaşabileceği olumsuz durumlara karşı bir koruma getirmiştir.[86] Söz konusu düzenleme, satılanın ücretsiz onarımının yenilik doğuran hak değil de aynen ifaya yönelik alacak hakkı niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini ileri süren görüşlerin, bu husustaki gerekçelerinde ifade ettikleri sakıncaları bir bakıma gidermeyi hedeflemektedir. Nitekim söz konusu maddeye göre satılanın ayıplı çıkması durumunda ücretsiz onarım hakkını kullanan tüketici, satılan onarıldıktan sonra garanti süresi içerisinde tekrardan arızalanırsa veya tamiri için öngörülen azami süre dolmasına rağmen tamir işlemi tamamlanamazsa yahut tamir süresi içerisinde satılanın onarılamayacağı anlaşılırsa TKHK 11. maddesinde düzenlenen diğer seçimlik haklarını kullanabilecektir. Ancak maddenin gerekçesine göre tamirin mümkün olmaması gerekçesiyle tüketicinin diğer seçimlik haklarını kullanabilmesi için, satılanda meydana gelen bozukluğun kullanıcı hatasından kaynaklanmaması gerekmektedir.[87]

TKHK 56/3 hükmü, garanti belgesiyle satılan malların ayıplı çıkması durumunda tüketicinin, satılanın ücretsiz onarılması dışındaki diğer seçimlik haklarını kullanmasını engelleyen bir düzenleme değildir. Böylece tüketici, bu türden malların ayıplı çıkması durumunda dahi satılanın ayıpsız benzeriyle değiştirilmesi, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelde indirim haklarını kullanabilecektir. Ancak söz konusu düzenleme ile satılanın ayıplı çıkması ihtimalinde ücretsiz onarım hakkını kullanan tüketicinin, bu tercihi sonrasında karşılaşabileceği zorlukların giderilmesi hedeflenmiştir.

E. SATILANIN AYIPSIZ MİSLİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEME HAKKI

Satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu kapsamında tüketicinin sahip olduğu dördüncü seçimlik hak, satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme hakkıdır. TKHK 11/1-ç maddesinde[88] düzenlenen bu hakka göre tüketici, satılanın ayıplı çıkması durumunda, ayıplı satılanı aynen iade ederek ayıpsız bir benzerinin kendisine teslim edilmesini isteyebilir.

Tüketicinin, satılanın ayıpsız bir benzeriyle değişimi hakkını kullanabilmesi için satılanın ayıpsız bir benzerinin teslim edilmesi mümkün olmalıdır. Bu gereklilik nedeniyle ayıpsız benzeriyle değişim, misli şey satışlarında söz konusu olabilirken parça borçlarına konu satışlarda istenemeyecektir.[89]

Satılanın ücretsiz onarılmasını isteme hakkına ilişkin TKHK 11/2 ve 11/3 maddelerinde öngörülen sınırlamalar, satılanın ayıpsız benzeriyle değiştirilmesini isteme hakkı için de geçerli olup bu konuda tekrara düşmemek için önceki açıklamalarımıza atıfta bulunmakla yetiniyoruz.[90]

F. TAZMİNAT İSTEME HAKKI

Satılanın ayıplı çıkması durumunda TKHK 11/1 maddesiyle kendisine dört tane seçimlik hak tanınmış olan tüketici, TKHK 11/6 maddesi gereği, bu seçimlik haklarının yanı sıra satılanın ayıplı teslim edilmiş olması nedeniyle uğradığı zararların da tazminini isteyebilecektir.[91]

Tüketici, satılanın ayıplı olması nedeniyle seçimlik haklarını kime karşı kullanmış ise ayıp dolayısıyla uğradığı zararlar için tazminatı da o taraftan isteyecektir. Bu çerçevede, satılanın ayıplı çıkması durumunda sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelde indirim isteme hakkını kullanan tüketici, bu seçimlik haklarını sadece satıcıya karşı ileri sürebileceği için ayıp dolayısıyla uğradığı zararlara ilişkin tazminatı da satıcıdan talep edecektir. Buna karşılık tüketici, satılanın ayıpsız benzeriyle değişimi ya da ücretsiz onarılması haklarından birini tercih etmişse, bu seçimlik hakları satıcıyla beraber üretici ve ithalatçıya karşı da ileri sürebileceği için, ayıp dolayısıyla uğranılan zararlara ilişkin tazminatı hem satıcı, hem üretici hem de ithalatçıya karşı ileri sürebilecektir.

Tüketicinin, satılanın ayıplı çıkması nedeniyle uğradığı zararların tazminini genel hükümlere göre isteyebilmesi için, satılanın ayıplı olması nedeniyle zarara uğradığını ispat etmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, TKHK 11/6 maddesinin gerekçesinde Kanun Koyucu tarafından ifade edilmiştir.[92] Böylece tüketici, hem zararını hem de bu zararın satılanın ayıplı devredilmesi nedeniyle sözleşmeye aykırı davranılmış olmasından kaynaklandığını ispat etmek durumundadır.

V. SEÇİMLİK HAKLARIN TABİ OLDUĞU ZAMANAŞIMI SÜRESİ

TKHK 12/1 ve 12/2 maddelerine[93] göre tüketici, satılanın ayıplı çıkması durumunda TKHK 11/1 maddesinde kendisine tanınan seçimlik haklarını belirli bir süre içerisinde kullanmalıdır. Tüketiciye tanınan seçimlik haklar, yenilik doğuran hak niteliğinde olup hak düşürücü süreye tabi olmalarına rağmen Kanun Koyucu, bu hakların kullanılması bakımından zamanaşımı süresi öngörmüştür.

Tüketici, satılanın kendisine teslim edildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde satılandaki ayıpları satıcıya bildirmezse, TKHK 11/1 maddesinde kendisine tanınan seçimlik hakları kullanmaya kalkışması durumunda satıcının zamanaşımı def’i ile karşılaşabilecektir. Böyle bir durumda da satıcının ayıba karşı tekeffül borcu, eksik borç haline gelir.[94] Ancak burada öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi, satıcının ayıp sorumluluğundan doğan davalarda (sözleşmeden dönme, ayıpsız benzeriyle değişim, ücretsiz onarım ya da ayıp oranında indirim) geçerli olacak olup tüketicinin TKHK 11/6 maddesi gereği genel hükümlere göre isteyebileceği tazminat talep ve davalarında uygulanmayacaktır. Tüketicinin genel hükümlere göre isteyebileceği tazminat davası, TBK 146. Maddesi gereği 10 yıllık zamanaşımına tabi olacaktır.[95]

TKHK 12/3 maddesine[96] göre satıcı, satılandaki ayıbı ağır kusur veya hile ile gizlemişse iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamayacaktır. Böyle bir durumda tüketicinin sahip olduğu seçimlik haklar, 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır.[97]

Burada, TBK 231/1 maddesinde düzenlenen “ayıp def’inden” bahsedilmesi de yerinde olacaktır. Söz konusu maddeye göre alıcının, satılanın kendisine devrinden itibaren iki yıl içerisinde satıcıya bildirmiş olduğu ayıplardan doğan def’i hakkı, iki yıllık zamanaşımı süresinin geçmesiyle birlikte ortadan kalkmayacaktır. Bu düzenleme ile alıcı, satılanın kendisine teslim edildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde ayıbı tespit edip satıcıya bildirir ve satış bedelini de henüz ödememişse, iki yılın sonunda satıcı tarafından satış bedelinin ödenmesi için açılan bedel davasında ayıp def’ini ileri sürebilecektir. Aynı şartlar altında alıcının TBK 139/3 maddesinde göre takas def’ini ileri sürmesi de mümkündür.[98]

TKHK 83/1 maddesindeki atıf gereği, TBK 231/1 maddesinde düzenlenen ayıp def’i tüketici işlemlerinde de uygulanabilecektir. Böylece satılanın ayıplı olduğunu tespit eden ancak iki yıllık zamanaşımı süresi içerisinde Kanun’un tanıdığı seçimlik hakları kullanmamış olan tüketici, satış bedelini ödememişse ve satıcı tarafından satış bedelinin ödenmesi için kendisine karşı dava açılmışsa, ayıp def’ini ileri sürerek satış bedelini ödemekten imtina edebilecektir.

TKHK 12/1 maddesinde, iki yıllık zamanaşımı süresinin Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde uygulanacağı ifade edilmek suretiyle zamanaşımı süresinin tarafların anlaşmasıyla uzatılabileceği ifade edilmiştir. Uygulamada sürenin uzatılması, satıcı tarafından verilen garanti taahhüdü ile gerçekleşmektedir. Maddede, zamanaşımı süresinin tarafların anlaşmasıyla uzatılması durumunda üst sınırın ne olacağına ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Bu konuda doktrindeki hâkim görüş[99], zamanaşımı süresinin en fazla, TBK 146. maddesi gereği, 10 yıl olabileceğini kabul etmektedir. Satıcı tarafından genel zamanaşımı süresi olan 10 yılı aşan düzeyde garanti taahhüdü verilmesi durumunda, taahhütteki sürenin sonuna kadar satıcının sorumluluğunun devam edeceği; ancak satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğundan kaynaklanan taleplere ilişkin uzamış zamanaşımı süresinin 10 yıl ile sınırlı kalacağı ifade edilmektedir.[100]

SONUÇ

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile bilgisizliği ve tecrübesizliği dolayısıyla hukuki ilişkinin zayıf tarafını teşkil eden, ekonomik ve sosyal olarak korunmaya muhtaç durumda olan tüketicilerin korunması gayesiyle birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Özellikle satış sözleşmesinin konusunu oluşturan satılanın ayıplı çıkması durumunda tüketicinin güvence altına alınması hedeflenmiş ve gerek satılandaki ayıbın ispat edilmesi gerekse de ayıp dolayısıyla tüketiciye karşı sorumlu olacak kişilerin belirlenmesinde tüketiciye kolaylıklar sağlanmıştır.

TKHK 11/1 maddesi ile satılanın ayıplı çıkması durumunda tüketiciye seçimlik haklar tanınmak suretiyle tüketicinin tercihine üstünlük tanınmış ve belirli şartların varlığı halinde satıcının, tüketicinin tercih ettiği talebini yerine getirmek zorunda olduğu ifade edilmiştir.

Her ne kadar TKHK 1. maddesinde Kanun’un temel amacının tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemek olduğu ifade edilmiş olsa da özellikle satılanın ayıplı çıkması durumunda tüketiciye tanınan seçimlik hakların kullanılmasında tam bir özgürlük alanı tanınmamış; sözleşmenin tarafları arasındaki dengeyi korumak ve ticari hayattaki düzen ve istikrarı sağlamak için birtakım tedbirler de alınmıştır. Nitekim tüketicinin korunması, ekonominin imkânlarıyla sınırlı olup bu denge göz önüne alınarak gerekli adımların atılması gerekmektedir. Bu çerçevede sosyal yükler, işletmelerin malî durumunu sarsacak veya onların teknolojik yeniliklere ve gelişmelere ayak uydurmalarını engelleyecek boyutlara ulaşmamalıdır.[101] Bu kapsamda tüketicinin sahip olduğu seçimlik hakların kullanılmasının zamanaşımı süresiyle sınırlandırılması (TKHK m.12), bazı seçimlik hakların kullanılması durumunda satıcı için orantısız güçlüklerin ortaya çıkacak olması durumunda bu hakların kullanılamaması (TKHK m. 11/3) gibi satıcıyı da koruyan bazı önlemler alınmıştır. Böylece Kanun Koyucu, bir yandan piyasaya ilişkin bilgi ve görgüsü sınırlı olan tüketicilerin korunarak aldatılmalarını önlemeyi hedeflerken diğer yandan satıcıların istikrar ve düzenlerini güvence altına almak suretiyle sözleşmenin tarafları arasında adil bir düzen tesis etmeyi hedeflemiştir.

Gelişen teknolojiyle birlikte daha da korunmaya muhtaç hale gelen tüketicilerin haklarını güvence altına alabilmek için başta Avrupa Hukuku olmak üzere dünyadaki pek çok hukuk düzeni mevcut normlarını bu amaçla yeniden gözden geçirmiş ve hukuk düzeninde meydana gelen yeni gelişmeler Türk Hukukuna da yansımıştır. İlerleyen süreçte tüketici lehine yapılacak olan düzenlemelerin giderek artacağını düşünmekte ve sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin daha da adil bir şekilde tesis edileceğini umut etmekteyiz.

Av. Eşref Can GÜRBÜZ

KAYNAKÇA

Akçaal, Mehmet/ Uyumaz, Alper, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerine (M. 1-16) İlişkin Bir İnceleme, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 2, s. 241-276, 2013.

Aral, Fahrettin/ Ayrancı, Hasan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 9. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012.

Aslan, İsmail Yılmaz, 6502 Sayılı Kanuna Göre Tüketici Hukuku, 5. Baskı, Ekin Yayınları, Bursa, 2015.

Buz, Vedat, Medeni Hukukta Yenilik Doğuran Haklar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005.

Demir, Mehmet, Tüketim Mallarının Satımındaki Garantilere İlişkin AB Yönergesi ve Ülkemizdeki Yasal Düzenleme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 54, S. 3, s. 23-51, 2005.

Doğan, Gül, Ayıplı Maldan Kaynaklanan Sorumluluk ve Uygulama Sorunları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 2, s. 127-156, 2015.

Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2017.

Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2018.

Helvacı, Serap/ Altıner Yolcu, Fatma Zeynep, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un İspat Yüküne İlişkin Getirdiği Düzenleme, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 24, S.2, s. 804-822, 2018.

İnal, Hamdi Tamer, 6502 Sayılı Kanuna Göre Hazırlanmış Tüketici Hukuku, 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, 2014.

Serozan, Rona, Sözleşmeden Dönme, 2. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2007.

Sirmen, Lale, Tüketici Hukukunun Amacı ve Özellikleri, Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, C. 8, S. Özel, s. 2465-2475, 2013.

Yavuz, Nihat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010.

Yılmaz, Yeşim, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu ve Tüketicinin Sahip Olduğu Haklar, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,  İstanbul, 2015.

Zevkliler, Aydın/ Gökyayla, Emre, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 13. Bası, Turhan Kitapevi, Ankara, 2013.

----------------------

[1] Yavuz, Nihat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s.207.

[2] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2018, s.100.

[3] Eren, 2018, s.104.

[4] Eren, 2018, s.106.

[5] Aral, Fahrettin/ Ayrancı, Hasan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 9. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, s.106.

[6] Eren, 2018, s.105

[7] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2017, s.932.

[8] Eren, 2017, s.1074.

[9] Eren, 2017, s.1074.

[10] Aslan, İsmail Yılmaz, 6502 Sayılı Kanuna Göre Tüketici Hukuku, 5. Baskı, Ekin Yayınları, Bursa, 2015, s.4.

[11] Eren, 2018, s.102.

[12] İnal, Hamdi Tamer, 6502 Sayılı Kanuna Göre Hazırlanmış Tüketici Hukuku, 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 971.

[13] 6502 TKHK m.8/1: “Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması … nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.”

[14] 6502 TKHK m.8/2: “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen … niteliğe aykırı olan; …mallar da ayıplı olarak kabul edilir.”

[15] TKHK m. 9/2: “Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz.”

[16] İkinci fıkra 1999/44 sayılı AB Yönergesinin 2 nci maddesinin dördüncü paragrafı esas alınarak kaleme alınmıştır. Reklam veya ilân yoluyla yapılan açıklamalara aykırı mal teslim edilmesi halinde bir ayıbın varlığının kabul edilmesinin nedeni, bu açıklamalarda yer alan taahhütlerin taraflarca bilindiği ve dolayısıyla bunların sözleşme içeriği olduğudur. Ancak nadiren de olsa, satıcının, mala ilişkin olarak örneğin üretici tarafından yapılan reklamlardan fiilen haberdar olmaması ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyecek olması ihtimali vardır. İşte bu hallerde satıcının ilgili taahhütlerle bağlı tutulması uygun olmayacaktır. Kuşkusuz bu durumda ispat yükü satıcıdadır. Satıcının reklam ve ilânlarda vaat edilenlerden sorumlu tutulmaktan kurtulmak için başvurabileceği ikinci yöntem, gerçeği yansıtmayan reklam veya ilânın, satım sözleşmesinin kurulması anına kadar düzeltildiğini ispat etmesidir. Bu hallerde sözleşme içeriği zaten yeni reklama göre belirlenir. Son olarak satıcı, ilgili reklam ve ilâna rağmen, tüketicinin bunlardan etkilenmediğini, yani buradaki taahhütlere bağlı olarak sözleşme kurma iradesinin oluşmadığını da ispat edebilir. Örneğin ilgili reklamın hiç ulaşmadığı bir bölgede kurulan bir satım sözleşmesi açısından bu imkân mevcuttur. Bu hallerde yine reklamdaki taahhüdün sözleşme içeriği olmadığı kabul edilebilir.

[17] Yılmaz, Yeşim, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu ve Tüketicinin Sahip Olduğu Haklar, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,  İstanbul, 2015, s. 41.

[18] Aral/Ayrancı, s. 108.

[19] Doğan, Gül, Ayıplı Maldan Kaynaklanan Sorumluluk ve Uygulama Sorunları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 2, s. 130, 2015.

[20] Doğan, s. 129.

[21] Yılmaz, s. 48.

[22] TKHK m. 8/3: “Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur.”

[23] Üçüncü fıkrada, 1999/44 sayılı AB Yönergesinin 2 nci maddesinin beşinci paragrafına uygun olarak, ayıp kavramı kapsamına dâhil edilen, malın gereği gibi monte edilmemesi halleri düzenlenmiştir. Her ne kadar ayıbın varlığı malın teslim edildiği ana göre belirleniyorsa da malın henüz monte edilmeden teslim edildiği, ancak montajının satıcı veya onun sorumluluğunda başkaları tarafından gerçekleştirildiği hallerde teslim sonrasında, montaj aşamasında ortaya çıkan sorunlar da ayıp kavramı içinde değerlendirilmiştir. Aynı şekilde, montajın tüketici tarafından yapılmasının kararlaştırılmış olduğu hallerde, yanlış montajın, satıcı tarafından sunulan montaj talimatnamesindeki yanlışlık veya eksikliğe dayanması durumunda oluşacak bu ayıp malın ayıbı olarak değerlendirilir ve teslimden sonra ortaya çıkmış olsa bile ayıp hükümlerine tabi olur. Ayrıca tüketicilerin sıklıkla karşılaştıkları bir sorun olan sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içerisinde teslim edilmemesi durumunda da sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur. Bu durumda tüketici ayıplı mala ilişkin hükümlerden yararlanacaktır.

[24] TKHK m.8/1: “Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.”

[25] Zevkliler, Aydın/ Gökyayla, Emre, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 13. Bası, Turhan Kitapevi, Ankara, 2013, s.120.

[26] Eren, 2018, s.111.

[27] Akçaal, Mehmet/ Uyumaz, Alper: 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerine (M. 1-16) İlişkin Bir İnceleme, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 2, s. 261, 2013.

[28] TKHK m.10/2: “Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.”

[29] Eren, 2018, s.112.

[30] TBK m.222/1: “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir.”

[31] Eren, 2018, s.112.

[32] Aral/ Ayrancı, s.110; Yavuz, s.190.

[33] TBK m.222/2: “Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur.”

[34] TKHK m.83/1: “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.”

[35] Eren, 2018, s.114.

[36] TBK m.223/1: “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek … zorundadır.”

[37] TBK m.223/2: “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.”

[38] Eren, 2018, s.118.

[39] TBK m.223/1: “Alıcı, … satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.”

[40] Eren, 2018, s.119.

[41] Ayıplı malda tüketicinin seçimlik haklarından faydalanabilmesi için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğü kaldırılmıştır. AB Yönergesinin mecburi unsurları arasında yer almayan ihbar yükümlülüğü bugün örneğin Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere, İrlanda, Letonya, Lüksemburg ve Yunanistan'da düzenlenmemiştir. Nitekim tüketicinin seçimlik haklarından birini kullandığı yönünde satıcıya her halükarda bildirimde bulunması gereğinin olması, bunun öncesinde ayrıca bir de ayıbı ihbar etmesi zorunluluğunu anlamsız kılmaktadır. Özellikle ayıbın hangi anda tespit edildiği genelde tartışmalı olacağından, bu tespit anından itibaren işleyecek bir ayıbı ihbar süresinin de ne zaman sona erdiği uygulamada sorun oluşturmaktadır. Tüketici iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen tüketicinin uzun bir süre seçimlik haklarını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medenî Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir. Tüketicinin ihbar için öngörülen süre içinde ayrıca hangi seçimlik hakkını kullandığını bildirme yükümlülüğü bugün de yoktur. Dolayısıyla ihbar yükümlülüğünün tüketiciyi, seçimlik haklarını kullanmak konusunda çabuk hareket etmeye zorlayacağı yönündeki bir argüman bugün için de yerinde değildir.

[42] Helvacı, Serap/ Altıner Yolcu, Fatma Zeynep, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un İspat Yüküne İlişkin Getirdiği Düzenleme, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 24, S.2, s.815, 2018.

[43] TKHK m.10/1: “Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.”

[44] Bu maddede ispat yüküne ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Birinci fıkrada yapılan düzenleme ile, 1999/44 sayılı AB Yönergesinin 5 inci maddesinin üçüncü paragrafına uygun olarak, tüketici lehine getirilmiş olan bir ispat kolaylığı benimsenmiştir. Buna göre teslimden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim anında var olduğu kabul edilir. Sözleşmeye aykırı bir malın ifa edilip edilmediği teslim anına göre saptandığından, tüketicinin ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi, ayıbın o anda var olduğunu, malın açık veya gizli bir ayıbı o anda taşıdığını ispat etmesine bağlıdır. Fakat özellikle malın bu ayıp nedeniyle telef olduğu hallerde, ispatın getirilmesi güçtür. Dolayısıyla Kanun, ilk altı ay için ispat yüküne yer değiştirtmiştir

[45] Helvacı/ Altıner Yolcu, s.813.

[46] Bir malın altı ay boyunca sorunsuz çalışması, hayatın olağan akışına uygun olarak kabul edilmiş ve bu süre içinde mal yine de bozulmuşsa, kaynağında yani teslim anında var olan bir ayıbın yattığı sonucuna varılmıştır. Kuşkusuz satıcının bunun aksini ispat etmesi imkânı her zaman vardır. Diğer yandan, bazı mallar açısından tüketiciye bu tür bir ispat kolaylığı getirilmesinin satıcıyı mağdur edebilmesi söz konusudur. Örneğin doğası gereği çabuk bozulan, çürüyen veya yok olan mallar açısından bu tür bir karinenin kabulü, malın niteliği ile bağdaşmaz. Koltuk takımlarında sigara yanıkları gibi, ayıbın, tüketicinin kullanım hatasına dayanmasının çok daha muhtemel olduğu hallerde de, satıcının ispat yükü altında olması doğru olmaz. Bu açıdan hâkimin, ayıbın ve malın niteliğini takdir ederek, ayıbın teslim anında var olduğu konusundaki ispat yükünün yine tüketicide olduğuna karar vermesi mümkündür.

[47] Aral/Ayrancı, s.144.

[48] Eren, Özel Hükümler, s.153.

[49] TBK m.221: “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

[50] TKHK m.1: “Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.”

[51] Sirmen, Lale, Tüketici Hukukunun Amacı ve Özellikleri, Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, C. 8, S. Özel, s. 2468, 2013.

[52] Sirmen, s. 2471.

[53] Demir, Mehmet, Tüketim Mallarının Satımındaki Garantilere İlişkin Ab Yönergesi ve Ülkemizdeki Yasal Düzenleme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 54, S. 3, s. 30-31, 2005.

[54] Eren, 2018, s. 129; Aral/ Ayrancı, s.123.

[55] Buz, Vedat, Medeni Hukukta Yenilik Doğuran Haklar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005, s. 57.

[56] Eren, 2018, s.130.

[57] Buz, s.171; Serozan, Rona: Sözleşmeden Dönme, 2. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2007, s.292.

[58] TKHK m.11/1-a: “Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, … seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.”

[59] Eren, 2018, s.136.

[60] TBK m.229/1: “Satış sözleşmesinden dönen alıcı, satılanı, ondan elde ettiği yararları ile birlikte satıcıya geri vermekle yükümlüdür.”

[61] Eren, 2018, s.138.

[62] TKHK m.11/6: “Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır.”

[63] Aral/ Ayrancı, s.130.

[64] Eren, 2018, s.139.

[65] TBK m. 229/1-1: “…Buna karşılık alıcı da, satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 1. Ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi.”

[66] Eren, 2018, s. 140.

[67] TBK m. 229/1-2: “…Buna karşılık alıcı da, satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 2. Satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi.

[68] Aral/ Ayrancı, s.131; Eren, 2018, s. 140.

[69] TBK m. 229/1-3: “…Buna karşılık alıcı da, satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 3. Ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesi.”

[70] TBK m.229/2: “Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.”

[71] Aral/ Ayrancı, s.132; Eren, 2018, s. 141.

[72] Eren, 2018, s.142.

[73] TKHK m. 11/1-b: “Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, … seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.”

[74] Eren, Özel Hükümler, s.147.

[75] TKHK m. 11/5: “Tüketicinin … ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, …  bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.”

[76] Yılmaz, s. 90.

[77] Aral/ Ayrancı, s. 135; Eren, 2018, s.149; Serozan, s. 141.

[78] Yargıtay HGK, E. 2018/13-533, K. 2018/410, http://app.e-uyar.com (30.10.2021)

[79] Aral/ Ayrancı, s.137; Eren, 2018, s.150.

[80] TKHK m. 11/1-c: “Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; … c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, … seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.”

[81] Yılmaz, s.100.

[82] TKHK m. 11/2: “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.”

[83] İkinci fıkrada yapılan düzenleme ile tüketicinin dört seçimlik hakkından dolayı öncelikli sorumluluk satıcıya verilmiş olmakla birlikte, "ücretsiz onarım" ve "malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi" taleplerini üretici veya ithalatçıya karşı da yöneltmesi imkânı tanınmıştır. Tüketicinin, "ücretsiz onarım" veya "malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi" taleplerinin yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçıya müteselsil sorumluluk yüklenmiştir. Ancak, üreticinin veya ithalatçının malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın oluştuğunu ispat edebildiği hallerde sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

Sözleşmeye aykırılıktan, sözleşme tarafı olarak öncelikle satıcının sorumlu olması esastır. Ancak, tüketici satıcının ortadan kaybolduğu durumlar da dâhil olmak üzere, ayıpsız misli ile değiştirme veya ücretsiz onarım haklarını üreticiye veya ithalatçıya karşı da kullanabilir. Üretici veya ithalatçı ile tüketici arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Tüketici, üreticiye veya ithalatçıya karşı bir ödeme yapmadığı için sözleşmeden dönme hakkını kullanarak, satıcıya ödemiş olduğu parayı üretici veya ithalatçıdan geri alması veya bedelin dirimi hakkını kullanması mümkün değildir. Tüketici bu haklarını ancak satıcıya karşı kullanabilir. Buna karşılık ücretsiz onarım ve ayıpsız misli ile değiştirmenin üreticiden veya ithalatçıdan istenmesi anlamlıdır. Zira elinde yeni mal bulunan veya o malı gereği gibi onaracak olan üretici veya ithalatçıdır. Dolayısıyla bu hallerde, sözleşmelerin nisbiliği ilkesini aşarak tüketicinin doğrudan üreticiye veya ithalatçıya gidebilmesi kabul edilmiştir.

[84] TKHK m.11/3: “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.”

[85] İmkânsızlığın tespiti kolaydır. Örneğin malın misliyle değiştirilmesi hakkının kullanılması durumunda istenen malın ayıpsız mislini tedarik etmek mümkün değilse bu hak istenemez. Tamir edilmesi objektif açıdan imkânsız olan bir mal için de bu talep kabul edilemez. Buna karşılık satıcı için "orantısız güçlükleri" beraberinde getirecek olmanın ne anlama geldiğini tayin etmek daha zordur. Bu konuda 1999/44 sayılı AB Yönergesi Kanuna da aynen aktarılmış olan üç kriter belirtmiştir. Bunlar; malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik hak başvurmanın tüketici açısından sorun doğurup doğurmayacağı gibi unsurlardır. Örneğin malın tamir edilmesi, ayıpsız mislinin verilmesi ile mukayese edildiğinde çok daha masraflı olacaksa tüketicinin tamirde ısrarcı olması kabul edilmeyecektir. Satın alınan bir vidanın dişlerinde bozukluk varsa vidanın tamiri yerine ayıpsız misli ile değiştirilmesi daha uygundur. Buna karşılık satın alınan bir çamaşır makinesinin bir vidasının bozulması halinde, başka bir çamaşır makinesi talep edilmesi orantısızlık savunması ile karşılaşır. Bu hallerde vidanın değiştirilmesi uygun olan çözümdür.

[86] TKHK m. 56/3: “Tüketici bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından onarım hakkını kullanmışsa, malın garanti süresi içinde tekrar arızalanması veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hâllerinde 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı tüketicinin talebini reddedemez. Bu talebin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.”

[87] Üçüncü fıkrada, ayıplı mallarda tüketicinin seçimlik haklarına ilişkin 11 inci maddedeki onarım hakkım seçmesi durumunda, tüketicinin hangi hallerde diğer seçimlik hakları kullanacağı belirlenmiştir. Tüketici onarım hakkını seçerek malın tamir edilmesi halinde malı kullanmaya devam edebileceğini beyan ederek söz konusu mala ikinci bir şans vermektedir. Ancak buna rağmen 58 inci maddede belirlenen azami tamir süresi içerisinde mal tamir edilmez ise veya tamir edilen mal garanti süresi içerisinde tekrar arızalanırsa veya garanti süresi içerisinde kullanıcı hataları kapsam dışı olmak üzere tamirinin mümkün bulunmadığı anlaşılırsa tüketici 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik hakları kullanmakta serbest olacaktır. Satıcı tüketicinin seçtiği talebi yerine getirmek zorunda olup, tüketicinin seçtiği talep yerine getirilmez ise satıcı ile birlikte üretici veya ithalatçıda tüketiciye karşı müteselsil sorumlu olacaktır. Tüketici bu durumda seçtiği talebin yerine getirilmesi için üretici veya ithalatçıya da başvurabilecektir.

[88] TKHK m. 11/1-ç: “Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; … ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme, seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

[89] Eren, 2018, s.150.

[90] Bkz. s. 17, 18.

[91] TKHK m.11/6: “…Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.”

[92] Ayrıca ayıplı mal bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, tüketicinin dört seçimlik hakkının yanı sıra Türk Borçlar Kanunu hükümlerine kıyasen tazminat talep etmesi imkânı da mevcuttur. Ancak bunun için, sözleşmeye aykırılık nedeniyle ortaya çıkan zararın ispat edilmesi gerekir.

[93] TKHK m.12/1,2: “(1)Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır. (2) Bu Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası saklı olmak üzere ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz.”

[94] Eren, 2018, s. 123.

[95] Eren, 2018, s. 125.

[96] TKHK m.12/3: “Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.”

[97] Eren, 2018, s. 127.

[98] Eren, 2018, s. 126-127.

[99] Aral/ Ayrancı, s.141; Eren, 2018, s. 124; Doğan, s. 153.

[100] Doğan, s. 153.

[101] Sirmen, s. 2467.

ANAHTAR KELİMELER

Tüketici, Ayıp, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Sorumluluğu, Seçimlik Haklar