Evlat edinme hukukumuzda küçüklerin evlat edinilmesi ile ergin ve kısıtlıların evlat edinilmesi olarak ayrılmaktadır. Biz, ülkemizde daha yaygın durumda olan küçüğün evlat edinilmesini aşağıda inceleyeceğiz. Evlat edinme, Türk Medeni Kanunu madde 305 ile 320 arasında hükme bağlanır. Bu bağlamda küçüğün evlat edinilmesi 05 ile 312. maddeler arasında ayrıntılı bir biçimde düzenlenirken ergin ve kısıtlı olanın evlat edilmesi ise 313. maddede düzenlemekle yetinilmiştir. Küçüğün evlat edinilmesinde genel şartları inceleyerek başlamakta yarar vardır. Şüphesiz ki ilk şartımız küçüğün bakılmış ve eğitilmiş olmasıdır. Bu şekilde kişilerin bakamayacakları ancak bir umutla bakabileceklerini düşünerek evlat edinmeleri, buna bağlı olarak da küçüğün gerek psikolojik gerek kişisel gelişimlerinin olumsuz yönde etkilenmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda kanun tarafından öngörülen süre bir yıldır. Küçüğün bir yıl süre ile bakılmış ve eğitilmiş olması gerekir.

Evlat edinme için olmazsa olmaz (condictio sine qua non)  koşulumuz ise evlat edinmenin küçüğün yararına olmasıdır. Şüphesiz ki hukuk, zayıf durumda olanın menfaatlerini gözetir. Küçüğün yararına olmayan bir evlat edinmenin kanaatimizce hiçbir anlamı yoktur. Üçüncü ve son genel şartımız ise diğer çocukların yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçime zedelenmemesidir. şüphesiz buradaki en önemli nokta hakkaniyete aykırı bir biçimde denmiş olmasıdır. Evlat edinme durumunun gerçekleşmesinden sonra evlat edinenin alt soyunun bu durumdan etkilenmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira en basit örnekle miras hukuku bağlamında dahi evlat edinilmiş olanın kan bağı ile ana babaya bağlı olan evlattan miras payı açısından hiçbir farkı olmayacağından altsoyun miras payı etkilenecektir. İşte burada önemle gözetilmesi gereken husus, bu etkinin hakkaniyete aykırı olmamasıdır.

Evlat edinme için genel şartlar bu şekilde olup ayrıca bir de özel şartlara değinilmesi gerekir. İlk özel şart evlat edinen ile edinilen küçük arasında on sekiz yaş farkının bulunmasıdır. Bu şart, emredici hüküm niteliğinde olup aksi halde evlat edinmeye karar verilemez. Diğer özel şart ise küçüğün evlat edinme rızasının olmasıdır. Kanaatimizce bu şart, özel şartlar içerisinde emredici nitelikte olan şartlar akabindeki en önemli şarttır. Ayırt etme gücüne sahip olan bir küçüğün evlat edinme sırasında rızasının alınması şarttır. Zira bu olanlardan psikolojik açıdan en çok etkilenen bizzat kendisi olacaktır. Her ne kadar üstün menfaati gözetilse de kendisini yuvasında hissetmeyeceği bir yere evlat verilmeye zorlanamaz.

Diğer bir şart ise küçüğün kan bağı ile bağlı olduğu ana ve babasının rızasıdır. Taraflar bu rızalarını sözlü veya yazılı olarak verebilir. Ancak her ikisinin de rızası gerekir ve yine ayrıca bu rızayı mahkeme önünde veririler. Peki bu rıza ne zaman verilebilir ? bu hususta kanun belirleme yapmıştır. Rıza küçüğün doğumundan altı hafta geçmeden verilemez. Bu şartla aile ile yeni doğan küçük arasında kişisel bir bağ kurulması amaçlanmıştır. Ayrıca rıza verildikten sonra tekrar aynı şekilde altı hafta içerisinde rızayı geri alabilir. Hatta bu rızadan sonra hafta içinde küçüğün evlatlık verilmesi için rıza gösterebilir. Ancak bu defada rızadan dönemez. Kanaatimizce verilen bu son rızadan sonra evlat verenin rızasını geri almasına olanak sağlanmaması son derece yerinde bir düzenleme olmuştur. Kanun koyucu küçüğün ana ve babasının rızasını beraber arar ancak şarta bir istisna getirilmiş ve rıza aranmayacak durumlar belirlenmiştir. İki halde ana ve babadan birinin rızası aranmayacaktır: ana veya babadan birinin kim olduğu ve uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa, ana ve babadan biri küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa. İşte bu hallerde kanun koyucu rıza aranmadan da evlatlık verilebileceğini kabul eder.

Açıklanacak olan son durum ise eşlerin evlat edinme durumlarıdır. Bu duruma ilk söylenmesi gereken yalnızca evli olanların beraber evlat edinebileceğidir. Yani iki kardeş ya da iki arkadaşın beraber evlat edinmeleri söz konusu olamaz. Eşlerin birlikte evlat edinmesi için ise seçimlik şart öngörülmüştür. Bu bağlamda eşler ya beş yıldan beri evli olacak ya da otuz yaşını doldurmuş olacaktır. Madem ki yalnızca eşler birlikte evlat edinebilir öyleyse eşler kendi başlarına ayrı ayrı evlat edinemez. Ancak kanun ile yine bu duruma bir istisna getirilmiştir. Bu istisnalardan ilki diğer eşin çocuğunu evlat edinmedir. Şüphesiz ki bu uygulama aile birliğinin sağlanması bakımından son derece yerindedir. Burada şartlar daha da yumuşatılmış eşlere en az iki yıldan beri evli olma şartı getirilmiş ve yine seçimlik bir şart olarak otuz yaşını doldurmuş olması aranmıştır.

Diğer bir istisnai hal ise eşlerin birlikte evlat edinmesinin mümkün olmamasıdır. Medeni kanun madde 307/II ‘ye göre otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğu veya iki yılı aşkın süreden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın süreden beri eşinden ayrı yaşamakta olması yüzünden birlikte evlat edinmenin mümkün olmadığını ispat etmesi halinde, bir küçüğü tek başın evlat edinebilecektir. Ayrıca ana ve babanın, küçüğe karşı olan özen yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde de rızalarına başvurulmaz.

Son olarak belirtmeliyiz ki evlat edinmenin kanunda bu şekilde hayatın olağan akışına ve en önemlisi küçüğün menfaatine uygun bir biçimde son derece ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş olması durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Her ne kadar kimi zaman kötüye kullanılsa da gerekli hukuki şartların birebir takip edilmesi halinde her iki taraf için de son derece yararlı olan bir durumdur. Günümüzde hala binlerce sevgiye ve şefkate muhtaç küçük, aile sıcaklığını hissedebileceği yuvalar ile buluşmaktadır.

Stj. Av. Gizem ÖZTÜRK

(Bu yazının hazırlanmasında Prof. Dr. Turgut Akıntürk ve Dr. Öğr. Üyesi Derya Ateş’in eseri olan Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku kitabından yararlanılmıştır.)