TÜZEL KİŞİLİĞİN TASFİYESİ VE SONUÇLARI

MUHAMMED ALPARSLAN BUDAK

GİRİŞ

Gerçek kişiler için kişiliğin sona erme hali tüzel kişiler için de muhtemel durumlardan biridir. Gerçek kişilerde kişiliğin son bulması ile birlikte mirasbırakanın malvarlığı ve taraf olduğu hukuki ilişkiler de sona erer. Diğer bir durumda ise miras hukuku hükümleri uyarınca kural olarak külli halefiyet ilkesi uyarınca mirasçılara intikali gerçekleşir. Mirasbırakanın malvarlığının ne olacağı konusunda herhangi bir terreddüt bulunmamaktadır. Ancak tüzel kişiler açısından kişiliğin sona ermesi ile birlikte malvarlığının aktarıldığı mirasçılık düzeni bulunmamaktadır. Bu halde tüzel kişilerin haklarının sahip kalması ve tasfiye esnasındaki yükümlülüklerinin sonlandığı anlamına gelmez. Bu durumda kaçınılmaz biçimde sona erme nedeninin gerçekleşmesinin ardından yalnızca kişiliğin sona ermesinden önce tüzel kişinin bütün hukuki ilişkilerinin sona erdirilmesi tasfiye sürecinin konusunu oluşturmaktadır. Çalışmamızda tüzel kişiler açısından genel durum değerlendirmesi yapılarak tasfiyenin sona ermesinin tüzel kişiliğe etkisi ve tasfiyeye ilişkin durumları değerlendireceğiz.

TÜZEL KİŞİLİĞİN TASFİYESİ VE SONUÇLARI

1. TMK’ya Göre Sona Erme Nedeni

Tüzel kişiliğin sona ermiş olması ve tasfiyenin başlamasının ilk şartı, tüzel kişiliğin hukuka uygun biçimde kazanılmasıdır. Tüzel kişiliğin kurulmasına yönelik işlemlerin kesin hükümsüz ya da yok hükmünde olması halinde ya da tüzel kişiliğin doğumuna yönelik tamamlayıcı unsurun gerçekleşmemesi halinde ve gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması halinde tüzel kişiliğin kazanılmasından bahsedilemez. Bu nedenle de zaten tüzel kişilik kurulmamış olması nedeniyle tasfiye de gerekli değildir. Bunun yanı sıra üçüncü kişiler ile hukuki ilişkiye girilmesi halinde üçüncü kişilerin korunması için tüzel kişinin tasfiyesine yönelik düzenlemelerin ise kıyasen uygulanması gerekmektedir[1].

Türk Medeni Kanununda tüzel kişilere yönelik genel hükümlerde sona erme nedeni düzenlenmemiştir. Tüzel kişilere yönelik bölümlerde ve özel mevzuatta sona erme nedenleri yer alır[2]. Bu bakımdan sona erme nedenlerinde tüzel kişinin kanun ya da kuruluş işleminde yer verilen nedenlerin gerçekleşmesi ile sona erme sürecine girmesi halinde infisahtan, tüzel kişiliğe son verilmesine ilişkin hüküm ile sona ermesinde dağılmadan ve yetkili organın karar alması ile sona erme sürecine girmesi halinde de fesihten bahsedilmektedir[3]. Tüzel kişiliğin kurulmasına yönelik işlemin kesin hükümsüz olması[4] ya da yok hükmünde olması halinde ya da kişiliğin doğumuna yönelik tamamlayıcı unsurun gerçekleşmemesi halinde ve gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması halinde tüzel kişilik kazanılmış olmaz[5].

Sona erme nedenlerinin bu şekilde nitelendirilmiş olması ve tasfiye sürecinin hangi zamandan itibaren başladığının belirlenmesi açısından tespit edilmesi gerekir. İnfisah halinde sebebin gerçekleştiği zaman tüzel kişinin sona erme süreci başlar. Fesihte ise sona ermeye yönelik kararın yetkili organca alınması[6], dağıtılmada ise tüzel kişiliğin sona erdirilmesine yönelik hükmün kesinleşmesi ile birlikte tasfiye hali başlamış olur[7].

Tüzel kişiliğin sonlanması ve tasfiye sürecinin başlamasının ilk koşulu, tüzel kişiliğin hukuka uygun biçimde kazanılmasıdır. Tüzel kişiliğin kurulmasına yönelik işlemin hukuka uygun şekilde gerçekleşmesi gerekir. TMK’daki düzenlemelere bakıldığında, tüzel kişilere yönelik genel hükümlerde sona erme nedeni düzenleme yoluna gidilmemiştir. İlgili tüzel kişilere yönelik bölümlerde ve özel mevzuatta sona erme nedenleri yer alır[8]. Genel olarak değerlendirildiğinde sona erme nedenleri üçe ayrılır. Tüzel kişinin kanun ya da kuruluş işleminde yer verilen belirli nedenlerin gerçekleşmesi ile birlikte sona erme sürecine girmesi halinde infisah, tüzel kişiliğe son verilmesine ilişkin yenilik doğudan hüküm ile sona erme sürecine girmesi halinde dağıtılmadan ve yetkili organın karar alması ile sona erme sürecine girmesi halinde fesihten söz edilecektir[9].

İnceleme konusu açısından sona erme nedenlerinin bu şekilde nitelendirilmesi tasfiye sürecinin ne zaman başladığını belirleme açısından gerekli olduğu görülür. İnfisah halinde nedenin gerçekleştiği anda tüzel kişi de sona ermektedir. Fesih ile birlikte sona ermeye yönelik kararın yetkili organca alınması ile başlar[10]. Derneklere yönelik infisah nedenin gerçekleşmiş olması halinde de söz konusu durumun tespitine ilişkin TMK md. 87/2 uyarınca ilgililerce talep edilmesi mümkündür. Bu bağlamda hukuki ilişkinin ya da hakkın varlığının tespit konusu edilmez. Verilen kararın tüzel kişiliğin üzerinde kurucu etkisi bulunmamaktadır, yalnızca tasfiyenin yürütürülmesi gerektiğini göstermektedir[11]. Vakıfların infisah nedeninin gerçekleşmesi vakfı yalnız başına tasfiye sürecine sokmaktadır. Bu bakımdan vakfın amacının imkansızlaşmış olması nedeniyle vakfın amacının imkansız olması ile vakfın infisah ettiğine yönelik TMK md. 116 uyarınca mahkemeden alınmış olan sicilden silinmesi kararı fesih hükmü taşımaz[12]. Derneklerde tasfiye sürecinin başlatılması gerektiğini gösterir niteliktedir. Vakıflar Yönetmeliği md. 19’a göre vakıf yönetim organınca mahkemeye başvuruda bulunarak durumun mahkeme siciline tescili talebinde bulunulur[13]. Bu tescilin vakıf tüzel kişiliğini etkilememekle birlikte infisah nedeninin gerçekleşmesi ile tasfiye sürecine giren vakfın tasfiyesinin tamamlanması ile sonlanır.

2. Sona Erme Nedeninin Gerçekleşmesi Sonucu Olarak Tasfiye

Tüzel kişiliğin sonlanması nedeninde tüzel kişinin sona ermesine götüren tasfiye süreci başlamaktadır. Tasfiye sürecine girilmesi ile birlikte tüzel kişiliğin sona ermesine yol açmaz ancak tüzel kişinin hak ehliyeti, tasfiye için sınırlandırılmaktadır. Bu durumda da tüzel kişinin amacı değişmiş olmaktadır[14]. Tüzel kişiliğin tasfiye süreci olmaksızın sona ermesi de mümkündür. Bu bakımdan tüzel kişinin başka tüzel kişi ile birleşmesi halinde ise kişiliğin tasfiye edilmeden sonlanması söz konusu olur. Hukukumuza tüzel kişilerin birleşmesine bakıldığında ticaret ortakları açısından bu durum TTK md. 134-194 arasında ve Kooperatifler Kanunu md. 84-85’te düzenlenmiştir. Sendikalara ilişkin ise Sendikalar ve Toplu iş sözleşmesi Kanunu md. 22’de düzenlenmiştir. Diğer tüzel kişiler açısından bu şekilde bir düzenleme bulunmamaktadır. Yalnızca sona erme ve tasfiye mekanizmasıyla tüzel kişi malvarlığının diğer tüzel kişiye aktarılması söz konusu olması mümkündür[15]. Yalnızca sona erme ve tasfiye mekanizmasıyla ilgili tüzel kişilerin malvarlığının diğer tüzel kişiye aktarılması mümkün olabilir. Bu nedenle tasfiyesi sona erme imkanının tanınması hukuka uygun değildir.

Tüzel kişinin tasfiye ile birlikte hukuki ilişkileri sonlanır. Tüzel kişinin bütün borçları ve yükümlülükleri yerine getirilir ve alacaklarını tahsil ederek geriye kalan malvarlığı başka bir kimse ya da kişilere özgülenerek devri mümkündür[16]. Bu durumda hukuki ilişkisi kalmayan tüzel kişinin varlığının sona ermesiyle sonuçlanır. Bu bağlamda hukuki ilişkisi kalmayan tüzel kişinin varlığının sona erdirilmesi söz konusu olur ve tasfiye sonuçlanır. Tasfiyenin şekli ve geriye kalan malvarlığının özgülenmesine ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği TMK hükümleri uygulanırken kuruluş işleminin aksine düzenlemenin olmaması halinde terekenin tasfiyesi hükümlerine tabi olacağı şeklinde düzenlenir[17].

3. Tasfiye Sürecinin Tamamlanması

Sona erme sebebi gerçekleşen tüzel kişinin tasfiyeinin tamamlanması ile birlikte tüzel kişilerin malvarlığında hak ve borcun kalmaması ve hukuki işlerin tamamının sona erdirilmesi ile birlikte tüzel kişilik de kendiliğinden sonlanır. Ancak tasfiyenin tamamlanması ile birlikte tüzel kişinin hukuki düzeninden bütün ilişkilerin nihayete ermesi şeklinde ortadan kaldırılması anlamını taşır[18]. Bu bakımdan tasfiyesi tamamlanan derneğin dernekler kütüğünden silinir[19]. Bunun yanı sıra vakfın sona ermesinin ilan edilmesi de kurucu nitelik taşımamaktadır[20]. Bu durum tasfiye işlemlerinin tamamlanmasıyla birlikte tüzel kişilerin hak ehliyetinin sona ermesi kaçınılmaz bir hal alır. Ehliyet, tasfiyeyle sınırlıdır ve tamamlanmayla hak ehliyeti ve kişilik sona erer. Tüzel kişinin doğumu açısından sicilde tescili gereken öngörülse de terkini tescil ile aynı hükümleri taşımaz. Diğer bir ifadeyle tüzel kişinin kayıt altındaki sicilden sicilinmesi tüzel kişiliğin sona ermesi için neden değildir[21].

Belirtmek gerekir ki TTK’ya tabi olan ortaklıkların aynı sonucun belirlenmesi ve tasfiyenin hak ehliyetini sınırlamadığı hallerde mümkün olamaz. Hak ehliyetini tam anlamıyla koruyan ortaklığın birçok hukuki işlemi yapabilmesi nedeniyle yalnızca tasfiye işlemlerinin tamamlanması, ortaklığın sona ermesi bakımından gerekli olsa da yeterli olmayıp ayrıca ticaret sicilden terkini de gerekir[22].

4. Artakalan Malvarlığı Özgülemesi

Tasfiyenin sonucu ile birlikte tüzel kişilerin artakalan malvarlığının olması durumunda söz konusu malvarlığının özgülenmesi TMK md. 54 uyarınca ilgili kişi ya da kişiliğin ne zaman kazanılmış olduğu ve tasfiyenin tamamlanma anının belirlenmesi bakımından zorunluluktur. Çünkü özgülemenin tamamlanması ile birlikte genel ilkeler uyarınca tüzel kişilik sonlanmış olur. Kanunda yer alan düzenlemede taşınır ya da taşınmazlar şeklinde ayrım yapılmaması nedeniyle tüm malvarlığı unsurları açısından ortak kazanım şeklinin olacağı sonucuna ulaşılır[23].

TMK md. 54 uyarınca tasfiye sürecinin sonuna gelinmesi halinde doğrudan intikalin olacağına ilişkin sonuca ulaşılması mümkündür. Ancak TMK md. 54’te düzenlenen özgüleme tasfiyenin son aşamasıdır ve özgülemeden önceki tasfiyeyle tüzel kişinin artakalan malvarlığı somutlaştırılır. Tasfiye süreci bakımından hangi malvarlığı unsurunun geride kaldığı ve kazanımların hangi zamanda gerçekleşeceği ise belirsizdir. Tüzel kişiliğin üçüncü kişiler ile hukuki ilişkilere başlaması ile birlikte hangi nedenlerle gerçekleşse de tüzel kişiliğin sona ermesi amacıyla ilk olarak bu ilişkilerin sona erdirilmesi gerekir. Bununla birlikte özgülemeyle birlikte sonuçlanan tasfiye sürecindeki tüzel kişinin hak ehliyetini muhafaza etmesi söz konusudur. Bu bakımdan TMK md. 54 hükmü, tasfiyeden arta kalan malvarlığının kimlere ve ne şekilde devredileceğini gösterir. Bu bağlamda devrin gerçekleştirileceği kimsenin tüzel kişinin yetkili organı ya da kuruluş belgesine göre tespit edilmesi ya da yakın amaç güden kamu kurum ya da kuruluş olması açısından da farklılık bulunmamaktadır[24].

TMK md. 54’te yer verilen düzenleme uyarınca, tasfiye memurlarınca arta kalan malvarlığının kimlere devredileceği düzenlenmiştir. İlgili kimselerin tasfiye edilen tüzel kişiye karşı alacak hakkı doğmaktadır. Bu bağlamda devrin gerçekleşeceği kimsenin tüzel kişinin yetkili organı ya da kuruluş belgesine göre tespit edilmesi ya da yakın amacı taşıyan kamu kurum ya da kuruluşu olması açısından farklılık bulunmamaktadır. TMK md. 53/3 uyarınca ilgili kamu kuruluşlarına geçişe ilişkin aynı sonuca varılır. TMK md. 54/3’te yer alan düzenleme yalnızca tüzel kişinin kuruluş belgesi ya da yetkili organlarının dikkate alınmasını engellemesi nedeniyle tasfiyenin şekline ve devri bakımından farklılıklar göstermez. TMK md. 54/3 uyarınca ilgili kamu kuruluşlarına geçişlerde de aynı sonuca varılır[25].

Tüzel kişinin malvarlığının TMK md. 54’e göre arta kalan malvarlığı unsurlarının tasarrufuna ilişkin intikal etmeyeceği kabul edilseydi herhangi bir biçimde tasfiyeye gerek kalmaz ve ilgililerin külli halefiyet benzeri biçimde doğrudan tüzel kişinin malvarlığını iktisap ederdi. Ancak malvarlığı unsurlarının doğrudan iktisabı istisnai kazanım şekli olması nedeniyle sistematik açısından bunun gibi geçişin öngörüldüğüne ilişkin sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır[26]. Bununla birlikte arta kalan varlığının özgülendiği tasfiye alacaklısı kişiler açısından duruma bakıldığında, tasfiye alacaklısı kimsenin alacağı iradesinin dışında tüzel kişinin kuruluş belgesi ve kanun hükmü ya da yetkili organın kararı ile kazanır. Ancak temel ilkenin istisnası haricinde bir kimseye iradesinin dışında kazandırma yapılması mümkün değildir. Bu tür bir alacak hakkını kabul etmeyen kimsenin tasfiye edilen tüzel kişi ile ibra sözleşmesi kurmaya mecbur bırakılmaması gerekir[27]. Açık düzenlemenin olmaması halinde tasfiye alacaklısı bir kimsenin tek yanlı irade beyanı ile alacağını sona erdirme hakkı vardır[28]. Tasfiyenin ve özgülemenin kapsamı bakımından gerçekleşen işlemlerin geçerlilikleri bakımından genel hükümler uygulanır. Bu bağlamda devredilen malvarlıklarının, tasfiyenin hukuka aykırılığı sebebiyle yeniden tüzel kişiye kazandırılmasının mümkün olmaması durumunda tasfiye kararının hukuka aykırı olması halinde yetkili organ tarafından tasfiye sürecinin hukuka aykırı şekilde tamamlanması halinde tasfiye memurlarının sorumluluğu söz konusu olur.

5. Hukuka Aykırı Tasfiye

Tüzel kişinin tasfiyesinin hukuka aykırı olmasında farklı ihtimaller bulunmaktadır. Bu ihtimallerden ilki, sona erme sebebinin geçersiz olmasıdır. Tüzel kişinin almış olduğu fesih kararının yok hükmünde ya da kesin hükümsüz olması halinde ya da tüzel kişinin sona ermesine yönelik mahkeme hükmünün yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurarak ortadan kaldırılması halinde buna ilişkin tasfiye işlemleri de kural olarak hukuka aykırı olur[29]. Fakat belirtmek gerekir ki tüzel kişinin tasfiye sürecine yetkili organın kararı ile girmesi ve söz konusu kararın geçersiz olması halinde ise tasfiyeye yönelik gerçekleştirilen uygulamalar hüküm ifade eder[30].

Diğer ihtimaldeyse tasfiyenin henüz tamamlanmamış olmasına karşın şekli olarak tasfiye kapatılır. Tüzel kişinin hukuki ilişkilerinin tamamiyle sona erdirilmeksizin tasfiyenin sona ermesi gerekir. Tüzel kişinin tasfiye esnasında bazı malvarlığı unsurlarının gözden kaçırılması ya da tüzel kişinin bazı sorumluluklarının devam ediyor olması anlamına gelir. Tüzel kişinin satıcı sıfatı ile ayıba karşı tefekkül hükümlerinin kapsamında tutulması da bu konuya ilişkin örneklerden biridir. Her iki ihtimalde de tasfiyenin hukuka aykırı olması, tüzel kişiliğin akıbetinin üzerindeki etkisi farklı olmaz. Tüzel kişiliğin varlığını aynen sürdürmesi beklenir. Çünkü tasfiye üzerindeki etkisi aynıdır[31].

Tasfiye işlemlerinin şeklen tamamlanmasıyla tüzel kişilik sona erseydi tüzel kişinin malvarlığı ve yükümlülüklerinin sahipsiz kalması ya da hükümsüz tasfiye kararına bu biçimde hukuki etki tanımış olur. Ancak ifade edildiği biçimde tüzel kişilerde sona erme nedenlerinin sonucunda tasfiyeye uygun biçimde tamamlanması halinde tüzel kişiliğin varlığını devam ettirdiği görülür. Tasfiye nedeninin geçersiz olması halinde tüzel kişinin tasfiye sürecine başlangıcından itibaren girmediği kabul edilir. Diğer ihtimaller de tasfiye süreci halen devam eder[32].

Hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen tasfiyenin tüzel kişinin ve organlarının üzerinde etkisi olmamaktadır. Hak ehliyeti devam eden tüzel kişinin fiil ehliyetini de muhafaza etmektedir. Organların göreve gelmesi amacıyla sicile tescil kurucu nitelikte olmaması nedeniyle hukuka aykırı şekilde tüzel kişiliğin tasfiye edilmesinin sonucunda terkin edilmiş olması, tüzel kişinin organlarına halel getirmez, hak ehliyeti devam ettiği sürece tüzel kişiliğin fiil ehliyeti de devam eder. Diğer bir anlatımla, tüzel kişinin organlarının görevde olması için sicile tescil kurucu nitelikte olmaması nedeniyle hukuka aykırı şekilde tüzel kişiliğin tasfiyesinde terkin edilmiş olması, organların sıfatı yitirilmez. Hukuka aykırı biçimde tasfiyenin gerçekleştirilmeyeceğine ilişkin Yargıtay kararları olmasına karşın[33] isabetsiz biçimde tasfiyenin sonuçlanması ile tüzel kişiliğin sona ereceğine ilişkin kararlar da bulunmaktadır[34].

Gerçekleştirilen tasfiyenin hukuka aykırı biçimde olduğunun ileri sürülmesi halinde tüzel kişinin varlığının devam ettiğini söylemek gerekir. Yok hükmündeki karara dayanılarak tasfiyesi gerçekleştirilen derneğin üyesinin genel kurulun toplanmasını istemesi ve tasfiyenin hukuka aykırılığı ileri sürülerek derneğin varlığının devam ettirildiği ileri sürülebilir. Bunun yanı sıra borçların hukuka uygun biçimde ifa edilmeksizin terkin edilen tüzel kişiliğin alacaklısının, tüzel kişiliğin devam ettiğini ileri sürerek alacağını tüzel kişiliklikten tahsili talebinde bulunabilir. Ancak buradaki önemli husus, söz konusu iddianın tüzel kişiliğe karşı ileri sürülmesidir. Tüzel kişiliğin varlığının devam ettirilmememesine ilişkin durum, tüzel kişiliğe karşı ileri sürülen talep bakımından etkisi bulunmaktadır. Tüzel kişiliğin hukuka uygun biçimde tasfiye edilip edilmediği ise iddia edilen talep açısından dava şartı niteliğindedir. Bu durum taraf ehliyeti ile ilgili olup, aleyhine dava açılan gerçek kişinin sağ ya da vefat etmiş olması ihtimallerinden nitelik bakımından farklılık taşımaz[35].

Tasfiyenin hukuka aykırılığının ileri sürülmesinde kural olarak başlı başına hukuki yarar bulunmamaktadır. Tüzel kişiliğin malvarlığı ve hukuki ilişkileri ile bağlantılı olan davada dava şartıdır. Talebin ileri sürülmesi ve söz konusu talebin yönetilmiş olduğu tarafın hak ehliyetine sahip olması ile ilgisi bulunmaktadır. Talep ile karşı tarafın hak ehliyetinin varlığını koruyup korumadığı tespit davasının konusu değildir. Çünkü tespit davasın yalnızca hukuki ilişki ya da hakkın varlığı ya da yokluğu dava edilmektedir. Tüzel kişinin varlığı hukuki ilişki şeklinde nitelendirilmez. Tüzel kişiliğin yetkili organlarınca alınan karar ile sona erme sürecine girilmesi halinde söz konusu işlemin iptal davasına konu edilmesi halinde iptal davası açılır ve tasfiye sürecinin ortadan kaldırılması mümkündür. Ancak ilgili kararın kesin hükümsüz ve yoklukla geçersiz olması halinde söz konusu hususun tepsitine yönelik hukuki menfaati bulunanlarca dava edilmesi mümkündür[36].

Hukuka aykırı tasfiye ile tüzel kişiye yöneltilmiş olan davalarda tüzel kişinin organları ve sair unsurlarca tasfiyenin şeklen kapatılmasından önceki durum ile belirlenecektir. Çünkü buradaki iddiaya bakıldığında tüzel kişinin varlığı devam eder. Tasfiyenin hukuka aykırı olması ve tüzel kişiliğin varlığını sürdürmesi halinde tüzel kişinin statüsü ve organlarında değişiklik olmaz. Bu bakımdan hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen tasfiyede taraf ehliyeti bakımından yargılamada değerlendirilecek olan hususlardan biridir[37].

6. Hukuka Aykırı Tasfiyede Yargılama

Hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen tasfiyede yargılama, dava şartları kapsamında unsur şeklinde değerlendirilmemiş ancak Yargıtay tarafından ihya davası olarak adlandırılmıştır. Kanun hükümlerine dayalı şekilde ortaklığın ticaret siciline tekrar tescili, ortaklara karşı yargı yolu ile ortaklığın ticaret siciline tescil edilmesi halinde ortakların tamamına karşı yargı yolu ile talepte bulunmak için zorunlu olur. İhya davası ile tasfiye sürecinde hukuka aykırı tüzel kişiye hukuki varlığı tekrar kazandırılır. Tüzel kişinin hukuk düzeninde var olup olmadığının gerektiğinin de tespit edilmesi gerekir. Tasfiyenin şeklen tamamlanmış tüzel kişiye dava açılması halinde mahkeme tarafından davacıya ihya davası açması için süre verir ve ihya davasının sonucuna bağlı olarak davaya devam eder[38].

Tüzel kişiliğin ortadan kalkmış olması ve yeniden tesis edildiği varsayımına dayalı kabulün de hatalı olduğunu söylemek mümkündür. Tasfiyenin hukuka aykırı olmasında tüzel kişiliğin devam etmesinde sicil memurlarının etkisi fazladır. Bu bakımdan ihya davasının uygulanmasında bile başvurunun tüzel kişiliği ve bu bakımdan temsile yetkili olan organa karşı ileri sürülmesi gerekir[39].

İhya davasının nasıl bir dava olduğuna ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Yöneltilen talebe göre üçe ayrılan davalar eda davası, tespit davası ya da yenilik doğuran davalar olarak üçe ayrılır. İhya davasının eda davası olarak nitelendirilmesi pek mümkün değildir. Çünkü eda davası ile mahkemece edime hükmedilmesi talep edilir ancak ihya davasında böyle bir durum söz konusu değildir. Tespit davasına bakıldığında ise hukuki ilişkinin ya da hakkın varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi HMK md. 106 uyarınca talep edilmektedir[40]. İhya davasında değerlendirilen husus ise davalı olarak gösterilmiş olan tüzel kişinin, hukuki olarak varlığıdır. Hakkın ya da hukuki ilişkinin tespiti söz konusu değildir. Bu sebeple ihya davasının tespit davası şeklinde değerlendirilmemektedir. Tasfiyenin hukua aykırı olduğunun ileri sürülmesi de bu durumu ileri süren tarafa tanınan dava yolu ile kullanılan yenilik doğuran hak değildir. Bu nedenle inşai dava olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir.

Belirtmek gerekir ki ihya davası çekişmeli yargı kapsamında da değerlendirilmez. HMK md. 389 ve devamı hükümleri uyarınca geçici hukuki koruma önlemi olarak da değerlendirilemez. Çünkü geçici hukuki korumada yargılama esnasında ya da öncesinde davanın kabulü halinde talep sonucunun elde edilmesini önler hallerin gerçekleşmesinin önüne geçmek amacıyla kesin hükme dek etkisi olan yargısal tedbirler anlaşılmaktadır. Bu nedenle ihya davası sadece çekişmesiz yargı türü olarak değerlendirilmesi mümkündür[41].

Tüzel kişilik üzerinde ihya davasının etkisine bakıldığında ise sona eren tüzel kişiliğin yeniden kazandırıldığının kabul edilmesi gerekir. İhya davasının kabulü ile tüzel kişilik yeniden canlanır ve sonrasında asıl davaya da söz konusu kararın sunulması ile asıl dava görülür. Ayrıca çekişmesiz yargı işinin söz konusu olması nedeniyle verilen karar yenilik doğuran etkisi ya da kesin hüküm sonucu yoktur[42].

SONUÇ

Hukukumuzda tüzel kişilerin sona erme nedenilerinin gerçekleşmesi ile birlikte tasfiye süreci başlar. Tasfiye ile birlikte tüzel kişinin tüm hukuki ilişkileri sona erer. Tüzel kişinin sona ermesi ile birlikte hukuki ilişkilere taraf olan külli halefi bulunmamaktadır. Bu bakımdan tasfiye sürecinin hukuka uygun biçimde tamamlanmaması halinde tüzel kişilik varlığını korumaya devam eder. Bu nedenle hukuka aykırı biçimde tasfiye edilmiş olan tüzel kişiliğe karşı tasfiyeden sonra arta kalan hukuki ilişkiler sebebiyle dava açılması ile birlikte tüzel kişinin varlığı korunur ve tasfiyenin hukuka aykırı olduğu iddiasını içermektedir. Açılan davada tüzel kişinin taraf ehliyetinin olup olmadığına ilişkin hususa bakıldığında, dava şartı olarak davanın görüldüğü mahkemece inceleme yapılır. Ancak içtihatlara bakıldığında, bu hususa ilişkin ihya davası şekli şeklinde isimlendirilen uygulama ortaya çıkmıştır. Maddi hukuk ve şekli hukuk açısından temellendirilen bu uygulamanın farklı yönleri olduğu görülmektedir.

Derneklere ise bakıldığında üç şekilde sona erdiği görülür: Kendiliğinden sona erme, kendi kendini fesih ve mahkeme kararıyla sona ermedir. Derneğin mahkeme tarafından sona ermesine karar verilmesi halinde derneğin tüzel kişiliğinin tasfiye için sınırlı olarak tasfiye aşaması bitinceye dek devam etmektedir. Tasfiye aşamasının bitmesi halinde derneğin tüzel kişiliği de sonlanır. Mahkeme kararıyla sona eren derneğin malvarlığında mahkeme tarafından sonlanan derneğin olduğu ilde bulunan ve sona eren derneğin hedefine yakın olan ve sona eren tarihte en fazla üyesi olan derneğe devri sağlanır. Tüzel kişiliğini kaybeden dernek, tasfiye ve özgüleme aşamasının bitmesi ile birlikte dernekler kütüğünden silinmektedir.

KAYNAKÇA

Alangoya, Yavuz: Medeni Usul Hukuku Esaslan, Beta Yayınları, İstanbul, 2003.

Ballar, Suat: Vakıflar Hukuku, Seçin Yayıncılık, Ankara, 2015.

Demirsatan, Barış: Hukuka Aykırı Tasfiyenin Tüzel Kişiliğe Etkisi, İÜHFM, C. 74, S. 2, 2016.

Dural, Mustafa, Öğüz, Tufan: Kişiler Hukuku, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2016.

müş, Mustafa Alper: İbra Sözleşmesi, Legal Kitapevi, İstanbul, 2015.

Oğuzman, Kemal, Nami Barlas: Medeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, lstanbul, 2015.

Kale, Serdar: Medeni Yargılamada Taraf Ehliyeti, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2010.

Kılıçoğlu, Ahmet M.: Medeni Hukuk, Seçkin Yayınclık, Ankara, 2016.

Nomer, Haluk N.: Kişi Birliklerinde Genel Kurul Kararlarının Geçersizliğine İlişkin Temel Esaslar, Beta Yayınları, İstanbul, 2008.

Nomer, Haluk N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınclık, İstanbul, 2015.

Oruç Hami Şener, Anonim Ortaklıkta Ek Tasfiye (İhya), Adalet Yayınları, Ankara, 2015.

Oğuzman, Kemal/Seliçi, Özer/Oktay-Özdemir, Saibe, Eşya Hukuku, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2015.

Öğüz, Tufan: Türk Hukukunda Vakıf Tüzel Kişiliğinin Hukuki Esasları, İstanbul, 2007.

Serozan, Rona: Tüzel Kişiler Özellikle: Demek ve Vakıflar, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1994.

Şener, Oruç Hami: Adi Ortaklık, Yetkin Yayınları, Ankara, 2008.

Sirmen, Lale: Eşya Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2015.

ELEKTRONİK KAYNAKLAR

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5253.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4721.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.1163.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6102.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6356.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf

www.kazanci.com

-------------------------

[1] Öğüz, Tufan: Türk Hukukunda Vakıf Tüzel Kişiliğinin Hukuki Esasları, İstanbul, 2007, s. 59.

[2] Tüzel kişinin kuruluş işleminin haricinde sona erme nedenleri sınırlı sayıda olup bu nedenlerin kanunda belirtilmesi gerekir. Bu bakımdan tüzel kişiliklere yönelik sona erme nedenlerinin Anayasa’daki güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler ile bağlantısının olması gerekir. Bu bakımdan sınırlandırmaların Anayasa’da öngörülen rejime uygun olması gerekir.

[3] Kılıçoğlu, Ahmet M.: Medeni Hukuk, Seçkin Yayınclık, Ankara, 2016, s. 504.

[4] İşlemin geçmişe etkin olarak iptal edilmesi halinde ise kurucu işlem, kesin hükümsüz olması nedeniyle aynı sonuç söz konusu olur. Fakat iptal hakkının kullanılmasının geriye etkili olup olmayacağı ve tüzel kişinin üçüncü kişilerle işlem yapması halindeki duruma ilişkin değerlendirme yapılır.

[5] Oğuzman, Kemal/Seliçi, Özer/Oktay-Özdemir, Saibe, Eşya Hukuku, İstanbul, Filiz Kitapevi, 2015.

2015

[6] Ancak vakıflarda böyle bir yetkinin olmadığının kabulüne ilişkin bkz. Öğüz, s. 133.

[7] Öğüz, s. 141.

[8] Tüzel kişinin kuruluş işleminin dışında yer verilenlerin haricinde ise sona erme nedenleri sınırlı sayıdadır ve yalnızca kanunda yer alması mümkündür. Bu bakımdan tüzel kişiliklere yönelik sona erme nedenlerinin Anayasa ile olan bağlantısından da bahsetmek gerekmektedir. Tüzel kişilerin varlığı halinde ve bünyelerinde devam eden etkinliklerin büyük ölçüde Anayasa’yla güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle bağlantısı bulunmaktadır. Bu bakımdan sınırlandırmalar Anayasadaki rejime uygun şekilde gerçekleşmesi gerekir.

[9] Oğuzman, Seliçi, Özdemir, s. 179.

[10] Öğüz, s. 141.

[11] Dernek Kanunu md. 15, Dernek Yönetmeliği md. 89.

[12] Yargıtay 18. HD’nin 20.6.2013, 4406/10785 kararına bakıldığında, ... Dava dilekçesinde, amacının gerçekleştirilmesi imkansız hale gelen vakfın sona erdirilmesi istenilmiş olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 116. maddesi vakfın sona ermesini, Tüzüğün 30. maddesi ise vakfın dağılmasını öngördüğü hususu gözetilerek koşullarının gerçekleşmesi durumunda kavram birliğinin sağlanması balamından vakfın dağılmasına (sona ermesine) hükmedilmesi gerekirken, vakfın tasfiyesine karar verilmesi... doğru görülmemiştir.”, www.kazanci.com, E.T. 02.04.2022

[14] Dural, Mustafa,Öğüz, Tufan: Kişiler Hukuku, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2016, s. 264.

[15] Oğuzman, Kemal, Barlas, Nami: Medeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2015, s. 365.

[16] Özgüleme ile birlikte tasfiye sürecinin son aşaması olması nedeniyle tasfiye süreci sonlanır. Fakat tüzel kişinin geriye kalan malvarlığının olmaması halinde özgülemeden bahsedilmez.

[17] Dural, Öğüz, s. 263.

[18] Serozan, Rona: Tüzel Kişiler Özellikle: Demek ve Vakıflar, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1994, s. 50.

[19] Dernek Kanunu md. 15/2.

[20] Ballar, Suat: Vakıflar Hukuku, Seçin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 659.

[21] Serozan, s. 51.

[22] Oruç Hami Şener, Anonim Ortaklıkta Ek Tasfiye (İhya), Adalet Yayınları, Ankara, 2015, s. 18 vd.

[23] Sirmen, Lale: Eşya Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2015, s. 331-332.

[24] Demirsatan, Barış: Hukuka Aykırı Tasfiyenin Tüzel Kişiliğe Etkisi, İÜHFM, C. 74, S. 2, 2016, s. 693.

[25] Demirsatan, s. 693.

[26] müş, Mustafa Alper: İbra Sözleşmesi, Legal Kitapevi, İstanbul, 2015, s. 70.

[27] Üçüncü kimsenin lehine tanınmış olan alacak hakları açısından tek yanlı irade beyanının alacağını sona erdirmek için yetmektedir.

[28] Nomer, Haluk N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınclık, İstanbul, 2015, s. 416.

[29] Yargıtay 11. HD., 14.9.2015, 7446/9165 ve Yargıtay 11. HD., 25.11.2015, 13361/12561 kararlarına bakıldığında davanın devam ettiği sırada şeklen tasfiyenin kapatılması halinde ihya yoluna gidilmesi yönündedir. www.kazanci.com, E.T. 03.04.2022

[30] Nomer, Haluk N.: Kişi Birliklerinde Genel Kurul Kararlarının Geçersizliğine İlişkin Temel Esaslar, Beta Yayınları, İstanbul, 2008, s. 189.

[31] Oğuzman, Kemal, Seliçi, Özer, Oktay-Özdemir, Saibe: Kişiler Hukuku, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2015, s. 279.

[32] Oğuzman vd., s. 280.

[33] bkz. Yargıtay 23. HD., 28.1.2014, 7232/509, www.kazanci.com , E.T. 06.04.2022.

[34] bkz Yarg. 16. HD., 21.12.2009, 5027 /8804, www.kazanci.com , E.T. 06.04.2022.

[35] Kale, Serdar: Medeni Yargılamada Taraf Ehliyeti, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2010, s. 210.

[36] Nomer, s. 106.

[37] Şener, Oruç Hami: Adi Ortaklık, Yetkin Yayınları, Ankara, 2008, s. 89.

[38] Yargıtay 6. HD., 389.2015, 5215/7605 kararına bakıldığında, ... derneğin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin tespiti halinde, artık deneğin taraf ehliyeti kalmadığından derneğin tüzel kişiliğinin ihyası için kiraya veren-davacıya yetki ve süre verilerek sonucuna göre taraf teşkili sağlandıktan sonra toplanan delillere göre karar verilmesi gerekirken ...”, www.kazanci.com, E.T. 06.04.2022

[39] Şener, s. 89.

[40] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf

[41] Alangoya, Yavuz: Medeni Usul Hukuku Esaslan, Beta Yayınları, İstanbul, 2003, s. 431

[42] Demirsatan, s. 703.