Bu makalemizde Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafınca yapılan savaş suçlularının yargılamalarında mağdurların haklarının göz önüne alınmayan haklarını ele alacağız. Öncelikle uluslararası hukukta savaş suçunun tanımını yapmak gerekiyor. Zira hangi suçların hangi durumda savaş suçu olduğunu 12 Ağustos 1949 tarihinde imzalanan ve 21 Ekim 1950 tarihinde yürürlüğe giren Roma statüsünde belirtilmiştir. Söz konusu sözleşmede “Milletlerarası mahiyette olmayan bir silahlı anlaşmazlığın Yüksek Akit Taraflardan birinin toprakları üzerinde çıkması halinde, anlaşmazlığa taraf teşkil edenlerden her biri, en az olarak, aşağıdaki hükümleri uygulamakla mükellef olacaktır:

l. Muhasamata doğrudan doğruya iştirak etmeyen kimseler, silahlarını terk edenler ve hastalık, yaralılık, mevkufluk veya herhangi bir sebeple muharebe dışı kalanlar, ırk, renk, din ve akide, cinsiyet, doğum ve servet veya buna benzer herhangi bir kıstasa dayanan ve aleyhte görülen hiç bir tefrik yapılmadan insanî surette muamele göreceklerdir.

Bu sebeple, yukarıda bahis konusu kimselere; aşağıdaki muamelelerin yapılması, nerede ve ne zaman olursa olsun, memnudur ve memnu kalacaktır:

a) Hayata, vücut bütünlüğüne ve şahsa tecavüz her nevi katil, sakatlanma, vahşice muamele, işkence ve eziyet,

b) Rehine almak,

c) Şahısların izzeti nefislerine tecavüz, bilhassa hakaretamiz ve haysiyet kırıcı muameleler,

d) Medenî milletlerce elzem olarak tanınan adli teminatı haiz nizami bir mahkeme tarafından önceden bir yargılama olmaksızın verilen mahkûmiyet kararları ile idam cezalarının infazı.

2. Yaralı ve hastalar toplanacak ve tedavi edilecektir.

Milletlerarası Kızılhaç Komitesi gibi tarafsız insani bir teşkilât, anlaşmazlık halinde taraflara hizmetlerini arz edebilecektir.

Anlaşmazlık halindeki taraflar, bundan başka; hususî anlaşmalar yolu ile işbu Sözleşmenin diğer hükümlerinin tamamı veya bir kısmın› yürürlüğe getirmeye çalışacaklardır.

Yukardaki hükümlerin uygulanması anlaşmazlık halinde bulunan tarafların hukukî durumları üzerinde bir tesir icra etmeyecektir.”

Bununla birlikte 01 Temmuz 2002 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmasıyla birlikte mahkemenin yargılama yetkisi başlamıştır. Mahkeme bu tarihten sonra yapılmış olan savaş suçlarını yargılamaya karar vermiştir. Burada ki amaç ülkelere temiz bir sayfa açma fırsatı vermektir. 31 Mayıs ila 11 Haziran 2010 tarihleri arasında Uganda’nın Kampala kentinde düzenlenen Gözden Geçirme Konferansı (GGK) ile saldırı suçunun mahkemenin yetki alanına alınmıştır. Bu yetki ile birlikte Roma Statüsü’nün 8. Maddesinde yapılan değişikliklerle 3 ayrı savaş suçu olan mikrobik, biyolojik ve zehirli silahların kullanımı, x-ray cihazlarında tespit edilemeyen silahların kullanımı ve lazer silahların kullanımları da mahkemenin yetki alanına eklenmiştir. Bununla birlikte söz konusu bu yetki 17 Temmuz 2018 tarihinden itibaren başlamasına karar verilmiştir.[1]

Mahkemenin yargılama yetkisi genel olarak Roma Statüsünün onaylanmasına bağlı iken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) talebi üzerine ülkenin Roma Statüsüne taraf olup olmadığına bakılmaksızın yargılama talep hakkı verilmiştir.[2] Roma Sözleşmesi yargılama yetkisini sözleşmenin 12., 13., 14. Ve 15. Maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde suçun sözleşmeye taraf olan devlette veya suç işleyenin, sözleşmeye taraf olan devletin vatandaşı olması durumunda yargılama yapılacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte BMGK’nın talebi ile suç işleyen devlet ve kişinin Roma Statüsüne taraf olmasa bile yargılanma talep edileceği belirtilmektedir. Fakat suçu işleyen kişinin Roma statüsüne taraf olmayan bir devlet ve grubun bu suçu Statüye tabi olan devletin vatandaşlarına karşı işlemesi durumunda izlenecek yol hakkında bilgi vermemektedir.

Zira Sözleşmeye taraf devlet vatandaşların sözleşmeye taraf olmayan bir devlette bu tür bir saldırıya maruz kalmaları durumunda mağdurların hak arama yerleri neresi olacaktır. Mahkeme 14. Madde kapsamında taraf devletin başvurusu üzerine mi harekete geçecek yoksa 15. Madde kapsamında suç işlendiğini tespit ettikten sonra savcı resen mi soruşturma açacak?

Bununla birlikte sözleşme gereği Roma Statüsüne taraf olmayan devletler hakkında soruşturma izni ancak BMGK’in kararıyla mümkünken Konsey üyeleri arasında çıkar çatışmaları durumunda suçtan zarar görenlerin mağduriyetlerinin nasıl giderileceği de meçhuldür. Bu belirsizliğe bağlı olarak vatandaşları bu tür bir suça maruz kalmış devletler suçluları cezalandırılmasıyla ilgili nasıl bir yol izleyeceklerdir? Bu durumda iç hukuk yollarımı izlenecek yoksa Roma Statüsünün tanıdığı haklardan mı yararlanılacaktır.? Örneğin sözleşmeye taraf A ülkesinin vatandaşı Sözleşmeye taraf olmayan B ülkesinde savaş suçuna maruz kalması durumunda A ülkesinin başvurusu ile B ülkesinde bulunan zanlıların yargılanması mümkün olabilir mi? Bu durumda savcı yetki kullanarak soruşturma açabilir mi?

Zira Uluslararası hukukta jus cogens ilkesi kapsamında devletlerin dokunulmazlığı ilkesi ne olacaktır. Bir devletin başka bir devleti kendi mahkemelerinde yargılaması daima bir tartışma konusu olmuştur.[3] Her ne kadar Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinin 1998 yılında verdiği Furunzija ve AİHM’e açılan Al-Adsani Birleşik Krallık’a karşı davada jus cogens ilkesi kapsamında suçtan zarar gören mağdurların kendi ülkelerinde suçtan zarar gördükleri ülkeler hakkında dava açabileceklerine hükmetmiştir.[4] Bununla birlikte Uluslararası Adalet Divanının 3 Şubat 2012 yılında İtalya’ya karşı Almanya kararında jus cogens ilkesi kapsamında bir devletin başka bir devleti yargılayamayacağını belirtmektedir.[5] Verilen bu farklı kararlar ışığında uluslararası hukukta işlenen bir suçun yargılanması konusunda yaşanan hukuki boşluğun mutlak bir surette giderilmesi gerektiğini göstermiştir. Zira bu boşluğun giderilmemesi durumunda suçluların cezasızlıkları ve mağdurların hak kayıpları devam devam edecektir.

Küresel terör eylemlerinin ve savaş suçlarının arttığı bir süreçte Roma Statüsündeki bu eksikliğin giderilmesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi daha etkin bir rol alacaktır. Zira işkence ve savaş suçu gibi insanlığın genelini ilgilendiren konularda uluslararası toplumun ve yargının daha fazla inisiyatif alması caydırıcılık açısından büyük önem taşımaktadır.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------------

[1] http://www.mfa.gov.tr/uluslararasi-ceza-divani-ve-turkiye.tr.mfa

[2] Tabanlı Figen, Uluslararası Ceza Yargılamalarına Başlanabilmesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Rolü Ve Sudan Örneği, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2017/3, s.79. Ankara. 2017.

[3] Pirim Ceren Zeynep, Jus Cogens Teorisi Işığında Devletlerin Sözleşme Serbestisi ve Devlet Dokunulmazlığı, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, 2012, Cilt 8, Sayı: 95-96, ss

[4] Pirim Ceren Zeynep, a.g.m.

[5] Pirim Ceren Zeynep, a.g.m.18.