Nitekim vakıf üniversiteleri de bu minvalde tıp fakülteleri kurmakta ve bu alanda tıp doktorları yetiştirmek aynı zamanda hasta tedavi etmekte işbu hizmet karşılığında da tedavi olan hastalardan ücret talep etmektedir. Ancak insanın olduğu her yerde olduğu gibi burada da hata yapılmaktadır. Ancak bu hatalar basit hatalar olmamakta, kişiler üzerinde geri dönülemeyecek sonuçlar meydana getirmektedir. Tedavi olmak için gelen hastalar yanlış teşhis ve tedaviler sonucunda zarar görmektedir. Bu zarar neticesinde maddi ve manevi tazminat talebiyle mahkemeye başvuran vatandaşlar dava şartlarından olan görev sorunuyla karşılaşmaktadırlar. Bu yazının amacı davanın usule uygun olarak hangi mahkemede açılacağının Yargıtay kararları ışığında ortaya koymaktır. Kanunlar üzerinden yapılacak bir muhakeme ile de bu hususta önemli bir  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı değerlendirilecektir.

Devlet (kamu) hastanelerinde yapılan yanlış teşhis ve tedavi hizmetleri, idarenin hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmektedir. 2577 sayılı İYUK m.2/1-b de  bu tür zararlardan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarının tam yargı davası olarak idari yargıda açılması gerekmektedir. Nitekim Yüksek Mahkemenin içtihadı da bu yöndedir

Bizim değerlendireceğimiz asıl nokta; VAKIF ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİNDE YAPILAN YANLIŞ TEŞHİS VE TEDAVİDEN KAYNAKLI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARINA BAKMAKLA GÖREVLİ MAHKEMEYİ BULMAKTIR.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 3/l maddesinde tüketici işlemini “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem." olarak tanımlamıştır. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere özel hastanelerde yapılan teşhis ve tedavi hizmeti bir tüketici işlemi olup görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir.

Devlet hastanesi ve özel hastaneler dışında kalan vakıf üniversitesi hastanelerindeki teşhis ve tedavi işleminde meydana gelen zararlardaki yargı yolunu belirlemeye gelelim;

Vakıf Üniversiteleri , 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3/c-d maddeleri  ile Ek madde 2 ‘de “Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Cumhurbaşkanı kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır. denilerek Kanun koyucu tarafından açıkça kamu tüzel kişiliğine haiz olduğu belirtilmiştir.

Ayrıca vakıflar tarafından kurulacak yükseköğretim kurumlarına Yükseköğretim Kurulu kararı ile "Üniversite" adı verilebileceğini düzenleyen 3589 sayılı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 3.maddesinin, Anayasasının 6, 123 ve 130.maddelerine aykırı olduğu savıyla açılan iptal davasında, Anayasa Mahkemesince verilen 30.5.1990 gün ve E:1990/2, K.1990/10 sayılı kararda vakıf üniversitelerinin kamu tüzel kişiliğini haiz oldukları belirlenmiştir.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 29.2.2016 tarih, 2016/989 E. ve 2016/2572 K. sayılı ilamında  ; Davacı,nın hastalığı nedeniyle, davalı .... Üniversitesi ... Fakültesi .... Hastanesinde diğer davalı doktor ... tarafından anjio yapılması sırasında 40 cm boyunda çelik telin kalp damarı içerisinde bırakılması sebebiyle yeniden rahatsızlandığını, başka bir hastanede yapılan operasyonla kalp damarındaki bu telin çıkarıldığını ileri sürerek, yaşanan olay sebebiyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğu davada yapılan işlemin 6502 sayılı kanun içerisinde değerlendirmemiştir zira kanunun amacında tarafların mal ve hizmet satışına ilişkin hukuki bir ilişkinin bulunmadığını ifade etmiş devamında ise

Davalı üniversite 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu gereğince kurulmuş bir vakıf üniversitesi olup vakıf üniversiteleri Anayasa'nın 130 ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun Ek 2. maddesi gereğince kamu tüzel kişisidir. Dolayısıyla davalı üniversite kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet göstermekte olup eylem ve işlemleri de kamusal nitelikte ve kamu hizmeti kavramı çerçevesindedir. Kamu hizmetinin görülmesi sırasında ve hizmet kusurundan doğan zararların gideriminde ise idari yargı görevlidir. (2577 Sayılı İYUY. m.2).

Diyerek uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiğini  ifade etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu  13.05.2015 tarihli 2014/13-566 E. ve 2015/1339 K. ilamında bu hususlar detaylı olarak belirlenmiş ve kurul “görüldüğü üzere, vakıf üniversiteleri, kazanç amacı olmamak şartı ile mali ve idari konular dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olarak Yükseköğretim Kurulunun görüş ve önerisi üzerine kanunla, tüzel kişiliği haiz olmak üzere kurulmakta olup; bu tüzel kişiliğin de, gerek 2809 sayılı Kanun hükümleri ve gerekse Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca kamu tüzel kişiliği niteliğinde olduğu tartışmasızdır.ifadeleriyle vakıf üniversitesinin kamu tüzel kişiliğine haiz olduğunu açıkça kabul etmiş ve devamında ;

“ …… Bu haliyle kamu tüzel kişisi olarak kanunla kuruldukları ve kamu hizmeti sundukları tartışmasız olan vakıf üniversitelerinin hastanelerinin, Devlet üniversiteleri hastanelerinden farklı tutulması hukuken olanaksızdır. Bu bağlamda, sağlık hizmetinin sunulmasından kaynaklanan zararların da, tazmin sorumluluğunun doğup doğmadığının, idari yargı yerince hizmet kusuru ilkesi kapsamında incelenerek karar verilmesi gerekir.

Bu durumda, Yeditepe Üniversitesi Hastanesinde tedavi gören davacının yanlış tedavi sonucu zarar gördüğünden bahisle uğranılan zarar karşılığı maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevinde bulunması nedeniyle, adli yargının görevine girmediği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddi yolunda verilen temyize konu mahkeme kararı isabetlidir.”

ifadeleri ile uyuşmazlığın İDARE MAHKEMESİ nde çözülmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Vakıf Üniversitesi Hastanesinde yapılan yanlış teşhis ve tedaviden kaynaklı maddi ve manevi tazminat davalarında idari yargı yolu seçilmelidir. Her ne kadar 6502 sayılı kanunun 3/c maddesi kamu tüzel kişilerini de işin içine katarak kafa karışıklığına sebep olsa da uyuşmazlığa bakmakla  görevli mahkeme İDARE MAHKEMELERİDİR.

Davanın Asliye Hukuk mahkemesi veyahut Tüketici Mahkemesinde açılması halinde, davanın idari mahkemelerinde açılması gerektiği gerekçesiyle yargı yolu sebebiyle reddedilecektir. Bu taktirde dosya adli yargı içerisinde olduğu gibi re’sen görevli mahkemeye gönderilmeyecektir. Zira 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 3622 sayılı Kanun ile değişik 9. maddesinin 1. fıkrasında, çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Yani davacı vekili kararın kesinleşmesinden itibaren otuz gün içerisinde idare mahkemesinde davasını yeniden açmalı veya görevsizlik kararı veren mahkemeye dosyanın idare mahkemesine gönderilmesini talep etmelidir.Nitekim yeniden dava açmak istemeyenler açısından , dosyanın idare mahkemesine gönderilmesi talebi yeterli olacaktır. Bu hususta Danıştay 6.Daire’nin 2012/4525 E. ve 2012/4622 K. sayılı ilamında

“() Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu işlemin öğrenilmesi üzerine davacının yasal süresi (altmış gün) içinde Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açması, anılan Mahkemenin uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargı mercilerine ait olduğu gerekçesiyle verdiği görevsizlik kararı üzerine davacı tarafından, dosyanın görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi talebini içeren dilekçenin otuz günlük dava süresi içinde Mahkemeye verilmiş olması karşısında, davacının dava dosyasını görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı başvuru tarihinin Samsun İdare Mahkemesine başvurma tarihi olarak kabulü gerekmektedir.

Bu durumda, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

ifadeleri de bu hususta açıkça talebin yeterli olduğunu netleştirmiştir.

SONUÇ OLARAK; Vakıf üniversitesi hastahanelerine karşı açılacak maddi ve manevi tazminat davaları İdare Mahkemelerinde açılmalıdır. Asliye Hukuk veya tüketici mahkemelerinde açılmış olan işbu davalarda ise davanın yargı yolu nedeniyle reddedilmesinin kesinleşmesi sonrasındaki 30 günlük sürede yeniden dava açılmalıdır. Ancak bu durumda karşı vekalet ücretine hükmedilecektir. Vatandaşların hak kaybına uğramaması adına, teknik olan bu hususta bir avukata danışılması tavsiye olunur.

Av. Bahadır DENEK