İLGİLİ HUKUK
Anayasa m. 138/son fıkra: "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

2577 Sayılı İYUK m. 28 
Kararların sonuçları:
Madde 28 – 1.(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

GİRİŞ

Anayasa’nın 2. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti ... Hukuk Devletidir.” Hukuk devleti; kamu hizmeti görenlere hukuki güvenceler sağlayan, güvence sağlamak için koyduğu kurallara bağlı olan ve verilen yargı kararlarını ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan infaz eden devleti ifade eder. Kurallara bağlılığın denetimini elbette ki yargı yapacaktır. Buradan da bağımsız bir yargı sisteminin var olması gerektiği ve yargı tarafından verilen kararlara uyulmak zorunda olunduğu anlaşılacaktır. Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından inceleme konusuyla ilgili olanlar;

* Kamu gücünün temsilcisi olan idare, faaliyetlerinde hukuka uygun davranmak zorundadır.

* İdarenin davranışlarının, kamu hizmetinden yararlananlarca önceden belirlenebilir olması gerekir. (İdarenin takdir yetkisinin olduğu durumlarda bile Anayasa’nın 10. maddesi gereği aynı durumda olanlara karşı aynı yönde uygulama yapması gerektiği şüphesizdir.)

* İdarenin, yargı denetimine açık ve bununla da bağlı olması zorunludur. İdarenin yargı denetimine açık olmaması durumunda, yargının ve hukuk devletinin varlığından söz etmek doğru olmaz. Aynı şekilde alınan yargı kararlarına uyulmaması, bağımsız yargı erkini anlamsız ve etkisiz hale getirmektir.

* İdarenin mali sorumluluğu ( Anayasa 125. madde); idarenin, kamu hizmeti görenlere verdiği zararlardan dolayı sorumlu tutulmasını ifade eder. Kural, idarenin kusurun varlığı halinde sorumlu olduğudur; ancak bazı hallerde idarenin kusursuz sorumluluğunu da kabul etmek gerekir.

“…(Hukuk devletinin temel unsuru bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır). Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzenini kuran bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun koyucu da dahil olmak üzere devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyete haiz olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lazımdır. Zira kanunun da üstünde kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk prensipleri ve Anayasa vardır(Anayasa Mahkemesi 11.10.1963 tarih 1963/124E. AMKD, Cilt 1, s.429)…”(1)

Anayasa 2. maddesindeki “Hukuk Devleti” ilkesi 125., 137/2., 138/4. maddeleri ile de somutlaştırılmıştır. Birkaç istisna dışında idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık tutulmuş, uygulamada karşılaşılan yetkisiz amirin konusu suç teşkil eden emrini yerine getirerek sorumluluktan kurtulma bahanesini ortadan kaldırmış, sadece idarenin değil yasama ve yürütme organlarının da mahkeme kararlarına hiçbir surette değiştirmeden ve geciktirmeden uymasını zorunlu kılmıştır.

“…Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasının tümcesi de “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri’nin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur” şeklindeki kuralıyla Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını “aynen” ve “gecikmesiz” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır…” 

Devlet gücü ancak hukuka uygun kullanıldığı müddetçe yönetilenler açısından faydalı bir hal alacaktır. Bunu temin için yirminci yüzyılda gelişmiş batı ülkeleri, devletin fonksiyonlarını en aza indirmeye çalışmış ve bununla beraber devletin hukuk denetimi altına girmesi için çalışmışlardır.

Yargı ile yürütme sürekli olarak sürtüşme halindedirler, bu sadece bizim ülkemize özgü değil dünyanın her yerinde böyledir. ABD’nin ünlü başkanlarından Thomas JEFFERSON “siyasetçileri zaptedebilmenin tek yolu, onları Anayasa’ya bağlamaktır” demiştir. Bu gerçekten hareketle artık ülkeler idareyi zaptedebilecek Anayasal hükümler getirmişler, bir şekilde idareyi hukuka bağlı hale getirmeye çalışmışlar ve halen de çalışmaktadırlar. 

Hiçbir devlet, yasama ve yürütme organlarının tüm işlem ve eylemlerini hukuk denetimine almadan gerçek anlamda bir hukuk devleti olduğunu iddia edemez. 

Av. Mesut ÖZER