GİRİŞ

Medeni Usul Hukuku’nda teksif ilkesi, vakıaların ve delillerin belirli bir usul kesitine kadar yargılamaya dahil edilmesini öngörmektedir. Bu ilkenin yansıması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda çeşitli hükümlerde görülmektedir.

Ancak, tabi olarak Kanun’da düzenlenmeyen ve uygulamada ortaya çıkan bazı problemlerin mevcut hükümler çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir. Çalışmamıza konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı da, somut olay üzerinden delillerin sonradan yargılamaya dahil edilmesini kanun hükümlerini esas alarak değerlendirmiştir.

Çalışmamızda, öncelikle olayın özetine yer verilmiş, sonrasında merci çözümleri ve gerekçeleri anlatılmıştır. Delillerin sunulması ile değerlendirilmesi meselesi, kanuni düzenlemeler ışığında anlatılmaya çalışılmıştır. Son olarak ise, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun hatalı olduğunu düşündüğümüz değerlendirmelerinden bahsedilmiştir.

I. OLAY ÖZETİ

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen olay, davalının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki sürelere riayet etmeksizin dosyaya sunduğu tutanağın savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirmeye alınıp alınmayacağı ile yine süresinde sunulmayan tanık listesindeki tanığın dinlenmemesinin hukuki dinlenilme hakkını ihlal edip etmediği konusu üzerinde toplanmaktadır.

Somut olay rücuen tazminat istemine ilişkin olup, davacı sigorta şirketi, nezdinde sigortalı olan iş makinesinin davalının kusuruyla (özen yükümlülüğüne aykırı hareketi neticesinde) hasar gördüğünü iddia etmekte ve zararının tazminini talep etmektedir. Davalı tarafından ise, dava dışı olan yüklenici firmanın özenli davranması konusunda uyarıldığı ve bu durumun tutanak altına alındığı ifade edilmiştir. Ne var ki, bahse konu tutanak süresi içinde dosyaya sunulmamış ve yerel mahkemece değerlendirmeye esas alınmamıştır. Yine söz konusu tutanağın mümzi tanığın da dinlenilmesi talep edilmiş ancak, tanık listesinin süresinde sunulmaması sebebiyle bu talep de reddolunmuştur.

Belirtilmesi gereken şudur ki, bahsedilen hususların tartışma konusu yapılması hakimin, HMK m.140/5 gereği ön inceleme duruşmasında taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz sunmadıkları delillerini sunmaları için kesin süre vermemesi sebebine dayanmaktadır.

A. Yerel Mahkemenin Değerlendirmesi

Yukarıda anlatıldığı şekilde, Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.12.2013 tarihli ve 2012/396 E., 2013/448 K. sayılı kararı ile, davalı tarafça yüklenici firma uyarılmadığından hasarın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğu, dava dışı yüklenici firmanın kusurlu davranışı saptanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Özel Daire Bozma Kararı

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 10.03.2015 tarihli ve 2014/5583 E., 2015/3258 K. sayılı kararında “dava dışı yüklenici firmanın olay öncesinde uyarıldığını ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde bu uyarıya ilişkin tutanağı sunduğunu ve tutanak mümzi tanığın da dinlenilmesini talep ettiğini; Ayrıca, davalı vekilinin cevap dilekçesinde tanık deliline dayandığını, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile de tanığını bildirdiği” değerlendirmesinde bulunmuş ve dosyaya ibraz edilen tutanakla ilgili bir değerlendirme yapılmaksızın ve davalı tanığı dinlenilmeksizin verilen kararın bozulmasına kanaat getirmiştir.

C. Direnme Kararı

Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.06.2016 tarihli ve 2016/463 E., 2016/711 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; davalı tarafça bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde 16.04.2012 tarihli tutanak ibraz edilmiş ise de anılan tutanağın delil listesinde yer almadığı, tanık olarak dinletilmek istenen Gökmen Karabina’nın ise anılan tutanağın mümzi olduğu, tutanağın davacı yönünden yazılı delil başlangıcı olmadığı, davalının delil listesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194/2. maddesine uygun olmadığı, tahkikat öncesinde davalı tarafça bu delilin elde olmayan nedenlerle ileri sürülemediğine dair bir iddianın bulunmadığı, delil listesinde yer almayan 16.04.2012 tarihli tutanak ve tutanakta imzası bulunan kişinin tanık olarak dinletilmesi talebinin savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu, davacı tarafın bu hususta muvafakatinin bulunmadığından talebin 18.07.2013 tarihli 24/11/2021 duruşmada reddine karar verildiği, kaldı ki tutanağın içeriği itibariyle zaman bildirmediğinden davalıyı sorumluluktan kurtarır niteliği haiz olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNUN DEĞERLENDİRMESİ

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/2626 E. 2021/814 K. Sayılı kararı ile dosya üzerinde yaptığı incelemede öncelikle hukuki uyuşmazlığı tespit etmiş ve kanuni düzenlemeleri incelemiştir. İlk olarak, AİHS m. 6/1 ile Anayasa’nın 141/3. maddesi düzenlemelerine atıf yapmış ve adil yargılanma ilkesine bağlı olarak, makul sürede yargılanmaya dikkat çekmiştir. Sonrasında, yargılamanın makul sürede yürütülebilmesi amacıyla Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer verilen hükümleri incelemiştir.

A. HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU m.129/1, m.140/5 ve m.145 MADDELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

1.Genel Olarak

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, uyuşmazlığı çözmek için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 129/1. maddesi ile 140/5. ve 145. maddelerini açıklamıştır.

HMK, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129/1-d-e maddesine göre cevap dilekçesinde; “davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Ayrıca başka yerlerden getirilecek deliller var ise (tapu veya nüfus müdürlüğü gibi) bunların bulunabilmesini sağlayacak açıklamaların da yapılması gerekmektedir.”

Aynı Kanun’un 140/5[1]. maddesi, yargılama sırasında yürürlükte olan 7251 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle;

“Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.”

Taraflar hakim tarafından verilen bu kesin süre içinde de delillerini göstermezler ise tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.[2]

2.Delillerin Gösterilmesi-Delillerin Sunulması

Bu kapsamda, delillerin gösterilmesi ile delillerin sunulması arasındaki farka da değinmek gerekir. Delillerin gösterilmesinden, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları vakıaları hangi delillerle ispat edeceklerini mahkemeye bildirmelerinin anlaşılması gerekir. Delillerin sunulması ise, delillerin gösterilmesi faaliyetinden sonra delillerin gözle görülebilir, somut bir şekilde mahkemeye teslim edilmesini ifade eder.[3] HMK, delillerin davalı bakımından cevap dilekçesi ile bildirilmesini öngörmüş; başka yerden getirilecek belge ve delil varsa bunların da gösterilmesi gerektiğini, ön inceleme aşamasında verilecek kesin sürede de dilekçelerde gösterilen delillerin dosyaya sunulabileceğini düzenlemiştir. Yani, kural olan tüm delilerin tahkikata kadar dosyaya sunulmuş olmasıdır.

Delillerin gösterilmesi bakımından ise HMK m.145’te istisna hükmüne yer verilmiştir. HMK’nin “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesi şu şekildedir,

“Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.”

HMK m. 145 yalnızca önceden mevcut olup bir şekilde gösterilmemiş olan delillere ilişkindir. Bu sebeple, sonradan meydana gelen dava sebeplerini temsil eden deliller için bu hükme başvurulmamalıdır.[4] HMK m. 145 kapsamında delilin sonradan gösterilmesi, o delile önceden ulaşılamamasına ya da o delilin varlığı hakkında mazur görülebilir bir bilgisizliğe ya da bir engellemeye dayanıyorsa mümkün kabul edilmelidir . Tarafın ihmalkârlığı, davayı uzatma amacı, beceriksizliği, kötüniyeti gibi hususlarla o delili göstermemesi durumunda sonradan delil göstermesi ise kabul edilemez.[5]

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, aynı doğrultuda delillerin gösterilmesi ile sunulması meselesini ve bunların hangi usul kesitine kadar yapılabileceğini tartışmıştır. Ancak, hatalı şekilde HMK m. 145’in sadece delillerin sunulması için mümkün olduğunu ifade etmiştir. Halbuki Kanun maddesi çok açıktır.

“Hemen belirtilmelidir ki; yasa koyucu, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle benimsedikten sonra, bunun istisnasını da HMK’nın 145. maddesinin ikinci cümlesinde; “Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklinde ifade etmiş olup mahkeme, anılan istisnaya ilişkin düzenlemedeki şartlar dâhilinde sunulan delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir. Sözü edilen maddede, tarafların Kanun’da belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın, dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların, tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yukarıda alıntılanan ve karar metni içinde yaptığı değerlendirmesinde delillerin gösterilmesi ve sunulması ayrımını tam olarak yapmamış, bir kavram karmaşasına yol açmıştır. Kararında, dosyaya sonradan sunulan tutanak isimli belge ile tanık listesininin değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmişse de, bu kabulü HMK m.145’e değil, HMK m. 140/5’e aykırı şekilde, hakimin kesin süre vermemesine dayandırmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, Hukuk Genel Kurulu, tutanak isimli belgeyi de, davalının cevap dilekçesinde “şirket kayıtları” olarak gösterilen delilin sunulması olarak yorumlamış, bu şekilde 140/5’i uygulama imkanı yaratmıştır. Yerel mahkeme ise tutanak isimli belgeyi, büsbütün yeni bir delil olarak değerlendirmiş ve HMK 145 kapsamında davalı vekilinin bu delilin süresinde sunulmamasını makul bir sebebe dayandırmadığını ifade ederek bu belgeyi hüküm kurarken değerlendirmeye almamıştır. Nitekim, madde metninden “izin verebilir.” İfadesiyle sonradan gösterilen delilin kabulünün yine yargılamayı yapan mahkemenin takdirinde olduğunda anlamaktayız.

Kanımca, her ne kadar Hukuk Genel Kurulu’nun delil gösterilmesi ve sunulması konusundaki ayrımı net olarak ortaya konulmamış ise de, tutanak isimli belgenin ve tanık listesinin cevap dilekçesinde gösterilen delillerin sunulması olarak değerlendirilmesi yerindedir. Ancak, hakim tarafından kesin süre verilmemesi, bu delillerin tahkikat aşamasında sunulabilmesine imkan tanımamalıdır. Yine Yargıtay, hatalı bir şekilde, hakim tarafından yargılamanın hiçbir aşamasında kesin süre verilmediğini ifade etmişse de, hakimin kesin süreyi ancak ön inceleme aşamasında verebileceği izahtan varestedir. Kanunun amacına aykırı şekilde, bu süreyi uzatmak bizce yanlıştır. Son olarak, somut olayda tanık deliline dayanan davalının tanık listesi sunmasa dahi HMK m.243[6] gereği duruşma salonu dışında hazır bulundurulan tanığın dinlenilmesi gerekmektedir. Hukuk Genel Kurulu, yukarıdaki gerekçelerine ek olarak bu şekilde dinlenilmeyen tanığın da usule aykırılık oluşturduğunu ifade etmiştir.

SONUÇ

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, somut olay üzerinden Medeni Usul Hukuku’na hakim ilkelerden teksif ilkesinin kanuni düzenlemelerdeki görünümü incelenmiş ve delillerin hangi aşamada yargılamaya dahil edilebileceğini değerlendirmiştir.

Uyuşmazlık, davalının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki sürelere riayet etmeksizin dosyaya sunduğu tutanağın savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirmeye alınıp alınmayacağı ile yine süresinde sunulmayan tanık listesindeki tanığın dinlenmemesinin hukuki dinlenilme hakkını ihlal edip etmediği konusu üzerinde toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulu, hakimin HMK 140/5 gereği kesin süre vermemesi ile, bahsedilen delillerin yargılamaya dahil edilmemesinin hukuka aykırı olduğuna kanaat getirmiştir. Ancak, bu değerlendirmeyi yaparken delillerin sunulması ile gösterilmesi kavramlarında karmaşa yaratmıştır.

Bizce, her ne kadar Hukuk Genel Kurulu’nun delil gösterilmesi ve sunulması konusundaki ayrımı net olarak ortaya konulmamış ise de, tutanak isimli belgenin ve tanık listesinin cevap dilekçesinde gösterilen delillerin sunulması olarak değerlendirilmesi yerindedir. Ancak, hakim tarafından kesin süre verilmemesi, bu delillerin tahkikat aşamasında sunulabilmesine imkan tanımamalıdır.

KAYNAKÇA

Erdönmez, Güray : “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Bakımından Delillerin İbrazı”, Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları Toplantısı-X, İzmir 2012.

Karslı, Abdurrahim : Medeni Muhakeme Hukuku, İstanbul, Seçkin Yayıncılık, Ocak 2014.

Küçük, Alper Tunga : “Vakıaların Toplanması Açısından Teksif İlkesi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul, 2021.

Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/

Özekes, Muhammet :Medeni Usul Hukuku, Ankara, Yetkin Hukuk Yayınları, 2014.

Ulukapı, Ömer/

Yardımcı, Taner Emre : ”6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Sonradan Delil Gösterilmesi” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014.

----------------------

[1] Bu madde 7251 Sayılı Kanunla değiştirilmiştir.

“139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.”

[2] Hakan Pekcanıtez/ Oğuz Atalay,/ Muhammet Özekes,, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2014, s.327; Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, İstanbul, Ocak 2014, s. 449.

[3] Alper Tunga Küçük, “Vakıaların Toplanması Açısından Teksif İlkesi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul, 2021, s.24,25.

[4] Güray Erdönmez, ., “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Bakımından Delillerin İbrazı”, Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları Toplantısı-X, İzmir 2012, s. 369 (naklen:Ömer Ulukapı/ Taner Emre Yardımcı,”6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Sonradan Delil Gösterilmesi” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 492.)

[5] Atalay, Pekcanıtez Usûl s. 1760. (naklen: Küçük, “Teksif İlkesi”, s.25, dn:122,123.)

[6] HMK m. 243

“Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.”