Öncelikle zilyet olmayan malikin, o şeyi kullanan zilyetten söz konusu tazminatı talep edebilmesi için o şeyi elinde bulunduran ve kullanan kişinin kötü niyetli şekilde hareket etmesi yani kullandığı şeyin bir başkasına ait olduğunu bilmesi ve zilyet olmayan malikin o şeyden faydalanmasını bilerek ve isteyerek engellemesi gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nun 693 md. uyarınca “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan faydalanabilir ve onu kullanabilir.” Bu madde doğrultusunda paylı mülkiyete konu bir taşınmazda paydaşların konusu şeyin tamamı veya bir kısmı üzerinde yararlanma hakları bulunmaktadır. Taşınmazdaki pay üzerinde bir sınırlandırma veya belirtme olgusu olmadığı takdirde, her bir paydaşın, öbür paydaşlara zarara vermemek koşuluyla taşınmazdan faydalanma hakları bulunmaktadır.[1] Bu faydalanma hakkının kıstası ise her durumun koşullarının kendi içeresinde değerlendirilerek ele alınması ve araştırılması gerekecektir. Nitekim, paydaşlardan birisi diğer paydaşa müşterek/iştirak halindeki mülkiyete konu taşınmazdan yararlanma isteğini iletmediği (İntifadan Men Etmediği) sürece iştirak halindeki veya müşterek mülkiyete tabi taşınmazı kullanan paydaş MK. md. 2 gereği kötü niyetli sayılamayacak, taşınmazı kullanan diğer paydaşa zımni muvakkat gösterildiği kabul edilecektir.

Uygulamada İntifadan Men Koşulunun gerçekleştiğinin yazılı delille özellikle de noter kanalıyla gönderilen ihtarname veya iadeli taahhütlü posta ispat kolaylığı sağlamasına karşın, bu kuralın gerçekleştiği iddiası yemin, tanık vs. her türlü delille ispat edilebilecektir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2013/8529 E. 2013/12358 K. ve 11.09.2013 tarihli ilamında; “…Özellikle keşif yerinde tanık olarak dinlenen A…’ın beyanına göre; davacıların 2011 yılı Nisan ayında taşınmazlardaki paylarını kullanmak istediklerini davalıya ulaştırmışlardır. Bu durumda davalının, taşınmazları davacıların muvafakati ile kullandığı, tanık A… aracılığıyla ihtar (uyarı) gönderilmek suretiyle anılan muvafakatin geri alındığı ve o tarihten itibaren intifadan men olgusunun gerçekleştiği kuşkusuzdur. O O halde; 2011 yılının Nisan Ayı sonrasından itibaren ecrimisil hesabı yapılması gerekirken önceki dönem de kapsar şekilde belirlenen ecrimisile karar verilmesi doğru değildir.” denilmektedir.[2]

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2018/5653 E., 2020/2157 K. ve 04.03.2020 tarihli ilamında; “… İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de; ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanma isteğini davalı paydaşa bildirmiş olmasına bağlıdır. İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, niteliğinde yemin dahil her türlü delille ispatlanabilir. Bu koşul dava şartı niteliğinde olduğundan, gerçekleşip gerçekleşmediğinin Mahkemece re'sen araştırılarak saptanması gerekir. Bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde davacıya intifadan men şartının gerçekleşip gerçekleşmediğine dair delil ibrazı için süre tanınmış, yemin hakkı hatırlatılmış, davacı vekili delil ibraz etmemiş, davalıya 11.06.2004 ila 05.08.2004 tarihleri arasında davalının intifadan men edilip edilmediğine yönelik yemin teklif etmiş, davalı asil; belirtilen dönemler içerinde intifadan intifadan men edilmediğine dair yemini eda etmiştir.[3]

Zira, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2002 Tarih ve 2002/3-131 E., 2002/114 K. sayılı kararında; “Davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve bu şart her türlü delille kanıtlanabilecektir.” İfadelerine yer verilmiştir.

Ayrıca intifadan men koşulunun gerçekleşmesinin birtakım istisnaları olmakla birlikte, bu hallerin gerçekleşmesi durumunda intifadan men koşulu olgusu aranmadan zilyet olmayan malikin tazminat talebi hakkı doğacaktır. Bu istisnalar; ecrimisil istenen taşınmazın fındıklık, çayır gibi doğal ürün veren yada hukuksal semere getiren işletme, atölye, fabrika gibi yerler ile elde edilen kira gelirinin talep edilmesi, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhinde daha önce açılmış bu taşınmaza yönelik el atmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi ve ecrimisile benzer davaların açılmış olması halleridir.[4]

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 24.05.2010 T. 2010/5187 E. ve 2010/9194 K. Sayılı ilamında; “… Diğer taraftan hukuki semere getiren ya da muris tarafından kurulup işletile gelen ticari amaçlı işyeri, mağaza, dükkân gibi taşınmazlar için intifadan men şartı aranmaz. Somut olayda da bir kısım taşınmazlardan kiraya verilerek hukuki semere elde edildiği ve bir kısmının ticari amaçlı işyeri niteliğinde bulunduğu ileri sürüldüğüne göre bu hususlar dikkate alınıp araştırılmadan eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” Denilmektedir.[5]

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 06.03.2008 T. 2008/1871 E. 2008/3679 K. sayılı ilamında; “…Somut olayda, taşınmazlar üzerinde davalı tarafından ticari amaçlı kullanılan yerler için ise intifadan men koşulu aranmaz. Dolayısıyla araç yıkama-yağlama yerinin muris tarafından kurulup, kurulmadığı somutlaştırılarak, muris tarafından kurulmakla davalı tarafından işletildiğinin anlaşılması halinde intifadan men şartı gerçekleşmiş kabul edilir.”[6]

Sonuç itibariyle intifaden men olgusunun ispat yükü davacıya ait olmakla birlikte, bu şartın gerçekleştiği yemin, tanık vs. dahil her türlü yasal delille ispat edilebilecek olup, bu şartın istisnalarının gerçekleştiği durumlarda ise iyi niyetli zilyet olmayan malik her zaman ecrimisil talebinde bulunabilecektir.

Av. Alican GÜLMEZ

-----------------------------------

KAYNAKÇA

RUHİ, Ahmet Cemal, Ecrimisil Davaları, 2. Bası, Ankara 2011

GÜRLEK İLGÜN, Mühübe, Ecrimisil Davaları ve Yargılama Usulü, 1.Bası, Ankara 2007

[1] GÜRLEK İLGÜN, Mühübe, Ecrimisil Davaları ve Yargılama Usulü, 1.Bası, Ankara 2007, s. 591

[2] www.kazanci.com, 11.01.2021

[3] www.kazanci.com, 11.01.2021

[4] RUHİ, Ahmet Cemal, Ecrimisil Davaları, 2. Bası, Ankara 2011, s.180

[5] www.kazanci.com 11.01.2021

[6] www.kazanci.com 11.01.2021