Sigortalı Sayılma Sigortalılık Bildirimi ve Hizmet Tespiti Davalarının Dayanağı;

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. Maddesi ile sigortalı sayılanlar ayrıntılı olarak belirtilmiş olup, aynı kanunun 7-8-9. Maddeleri ile ise sigortalı sayılanların, sigortalılığın başlangıcı, sigortalı bildirimi ile tescili ve sigortalılığın sona ermesine ilişkin esaslar ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu haliyle kanunun 4. Maddesiyle sigortalı sayılanlardan;

- (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için çalışmaya, meslekî eğitime veya zorunlu staja başladıkları tarihten,

- (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, gelir vergisi mükellefi olanların gelir vergisi mükellefiyetinin başladığı tarihten; şirket ortaklarının şirket ortaklıklarının tescil edildiği tarihten; gelir vergisinden muaf olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usûlüne uygun kayıtlı oldukları tarihten; tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için tarımsal faaliyetlerinin kanunla kurulu ilgili meslek kuruluşlarınca tescil edildiği tarihten; köy ve mahalle muhtarları için seçildikleri tarihten,

-(c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, göreve başladıkları veya okullarında eğitime başladıkları tarihten itibaren sigortalılıkları başlayacak olup, (b) bendinin uygulanmasında, gelir vergisinden muaf olanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların kayıt ve tescil işlemleri ile ilgili olarak kanunla kurulmuş ilgili meslek kuruluşlarının görüşleri alınarak işlem yapılacaktır.

Kanunun 8. Maddesine göre, “İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür.” Hükmüne yer verilmiştir. Kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesi amacıyla ise 5510 S. Kanun m.8/2 hükmü ile ise sigortalılar için çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içerisinde sigortalı olarak çalışmaya başladıklarını Kuruma bildirme ödevi getirilmiş; ancak sigortalının sigortalılığını bildirmemesinin, sigortalı aleyhine delil teşkil etmeyeceği de açıkça belirtilmiştir.

5510 Sayılı Kanunun 4. Maddesiyle sigortalı sayılanların 8. Maddede belirtilen şekilde sigortalılıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na verilmemesi halinde sigortalıların aynı kanunun m.86/8’in “Aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmü gereğince hizmetlerinin tespitini sağlamak amacıyla hizmet davası açabilme imkanı verilmiştir.

Hizmet Tespiti Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme;

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun m.86/8 hükmü ile hizmet tespiti davalarında iş mahkemelerinin görevli olduğu açıkça belirtilmiş olup, 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6. Maddesi gereği yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir. Hizmet tespiti davasında birden fazla davalının olması durumunda davalılardan birinin yerleşim yeri adresinde dava açılması yeterlidir.

Hizmet Tespiti Davalarında Davacı ve Davalı Sıfatları;

Hizmet tespit davasını 5510 Sayılı Kanun m.4 hükmü gereğince sigortalı sayılan ancak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na sigortalılık bildirimleri eksik yapılmış ya da hiç yapılmamış kişiler açabilecektir. Sigortalı sayılanın vefat etmiş olması halinde mirasçıları da hizmet tespit davasını ikame edebilecektir.

Hizmet tespit davalarında davalı, sigortalılık bildiriminde eksik bulunan ya da hiç bulunmayan işverendir. 6552 sayılı Kanunu’nun 64. Maddesinin, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde yaptığı değişiklik ile madde metnine “Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.” hükmü eklenmiş bu doğrultuda hizmet tespit davası açılırken işverenle birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu’na da husumet yöneltilmesi hususu ortadan kaldırılmıştır. Bu haliyle Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet tespit davalarında davalı olarak gösterilmeyecek olup dava re’sen kuruma ihbar edilecek ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından dava fer’i müdahil sıfatıyla takip edilecektir.

Hizmet Tespiti Davalarında Hak Düşürücü Süre;

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun m.86/8 hükmüne göre aylık prim ve hizmet belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak hizmet tespiti davası ikame edebileceklerdir. Bu beş yıllık süre zamanaşımı süresi olmayıp hak düşürücü süredir. Bu sebeple hak düşürücü süreye ilişkin itirazlar taraflarca yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, taraflar ileri sürmese dahi hakim tarafından da re’sen inceleme yapılarak hak düşürücü sürenin aşılıp aşılmadığını tespit edilebilecektir.

Aylık prim ve hizmet belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıllık hak düşürücü süre ön görülmüşse de sigortalı sayılanın mirasçılarının hizmet tespiti davası ikame edebilmesi için beş yıllık hak düşürücü süre sigortalının vefatından sonra başlayacaktır.

Hak düşürücü süre aylık prim ve hizmet belgeleri hiç verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerli olup, hak düşürücü süreye ilişkin iki istisna getirilmiştir.

Birinci istisna, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde sayılan ve Kurum’a verilmesi gereken belgelerden herhangi birinin kuruma verilmiş olması halidir. Bu belgeler Yönetmelik’in 27. Maddesinde belirtilen işe giriş bildirgesi, Yönetmelik’in 17. Maddesinde belirtilen dört aylık sigorta primleri bordrosu , Yönetmelik’in 1 7. Maddesinde belirtilen aylık sigorta primleri bildirgesi ve Yönetmelik’in 18. Maddesinde belirtilen sigortalı hesap fişidir.

İkinci istisna ise, kurumca işçinin, işveren yanında iş akdine tabi olarak çalıştığı tespit edilmesi halidir. Bu haller; müfettiş durum tespit tutanağı ya da tahkikat raporlarıyla çalışma tespit edilmesi, asgari işçilik incelemesi neticesinde işverenden sigortalının primlerinin Kurumca icra yoluyla tahsil edilmesi, işverenin imzalı ücret tediye bordrosunda sigortalıdan sigorta primi kestiğini açıkça gösterdiği halde sigorta primlerinin Kuruma yatırılmaması, sigortalı sayılanın sigortalı durumunda iken memurluğa geçmiş olması, işe giriş bildirgesi Kuruma süresinde verilmiş; fakat bordrosu ve primi SGK’ya intikal ettirilmemiş olması ve son olarak işçilik haklarına ilişkin aynı döneme ait kesin hüküm niteliğini taşıyan yargı kararlarının mevcut olması halleridir. Bu istisnaların mevcut olması halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir. [1]

Hizmet Tespit Davasında İspat ve Deliller;

Hizmet tespiti davaları yönünden kanunda özel bir durum öngörülmemiş olup, işçinin hizmetlerinin bulunduğunu iddia ettiği dönemlere ilişkin olarak işyerinde çalıştığını gösterir her türlü delil ispat için kullanılabilecektir. Bu hususta davacıya ait sigorta sicil dosyası, işveren nezdindeki şahsi sicil dosyası, dönem bordroları, vizite kağıdı, ücret tediye bordroları gibi kayıtlar delil olarak kullanılabileceği gibi tanık beyanları da ispata yarayan delillerdendir. Hizmet tespit davaları kamu düzenine yönelik olduğundan re’sen incelemeye tabi olup, mahkeme tarafından, taraflarca bildirilen deliller dışında deliller toplanabilecek ayrıca, işyerinde aynı dönem çalışan ve bordrolarda adı geçen çalışanlar ile aynı dönemde hizmetleri bulunan civar işyerlerindeki çalışanları da kamu tanığı sıfatıyla dinleyebilecektir.

Hizmet Tespit Davasının Sonucu;

Hizmet tespitine ilişkin kesinleşen yargı kararlarına göre, Kurum’a bildirilmediği tespit edilenlerin tescil işlemleri Sosyal Güvenlik Kurumunca resen yapılır. Yapılan resen tescil neticesinde mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından dikkate alınır. Ayrıca söz konusu sürelere ilişkin sigorta primine esas kazanç tutarları üzerinden hesaplanacak prim tutarları ile 5510 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca hesaplanacak gecikme zammı işverenden istenir.

Açılan hizmet tespit davasının davacı lehine sonuçlanması halinde işveren aleyhine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bazı idari para cezaları uygulanması gerekmektedir. Sigortalı işe giriş bildirgesi veya aylık prim ve hizmet belgesi, yapılacak tebligat üzerine Kuruma verilse bile işveren hakkında yine de 5510 Sayılı Kanun2un 102. Maddesine göre belirlenecek olan idari para cezaları uygulanacaktır. [2]

Hizmet Tespiti Davasına İlişkin Yargıtay Kararları;

*** Yargıtay 10.Hukuk Dairesi 2020/ 7665 Esas- 2021 / 9639 Karar Sayılı ve 05.07.2021 tarihli ilamına göre; “ Mahkemece, davacının çalıştığını iddia ettiği davalılara ait işyerine ilişkin işyeri sicil dosyası celp edilmek suretiyle işyerinin tescil ve kapsam durumu araştırılmalı, kabule konu dönemdeki işyerine ait dönem bordroları, puantaj kayıtları, işe giriş ve çıkış belgeleri tamamıyla istenerek; bordro tanıklarının beyanlarına başvurulmalı ve bu beyanlar arasındaki çelişkiler giderilmeli; aynı şekilde komşu işyeri tanıkları tespit edilerek, komşu işyeri ve çalışanlarına ait mükellefiyet, vergi, ruhsat, çalışma kayıtları celp edilip, komşu işverenlik sıfatları resmileştirilmeli, davacının tespiti istenen süre içinde çalışıp çalışmadığı, yaptığı işe göre davacının isim ve imzasını taşıyan fatura ve benzeri her türlü belge celbedilmeli; işin yönetiminin, denetiminin kim tarafından yapıldığı, ücret ödemeleri ile ilgili kiminle muhatap olunduğu belirlenmeli; böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.”

*** Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2021/2870 Esas- 2021/5681 Karar ve 21.04.2021 tarihli ilamına göre; “Yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş rapora ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasaklan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir. Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı) Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilmeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir. Eldeki davada, 1001073 sicilli işyeri ile birlikte 1060449 sicilli işyerinin de davalı işverene ait olması nedeniyle hak düşürücü sürenin blok çalışma halinde söz konusu olmayacağı dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirme sonucu hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair karar tesisi yerinde görülmemiştir.***

*** Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2020/ 5543 Esas- 2021 / 3190 Karar sayılı ve 11.03.2021 tarihli ilamına göre, “Tarım Bağ-Kur sigortalılığının temel koşulu 2926 sayılı Yasanın 2/1 ve 3/b maddelerinde belirtildiği gibi, tarımsal faaliyette bulunmaktır. Prim tevkifatına dayalı tespit davasında, salt ziraat odası ve kooperatif kaydı gibi belgelerin bulunması, davanın kabulü için yeterli değildir. Tarımsal faaliyetin sürdüğünün, faaliyete ilişkin olarak hangi tarımsal ürünlerin üretildiği, nereye satıldığı veya teslim edildiği gibi hususlar da somutlaştırılarak belirlenmelidir. Prim tevkifatı ve ürün tesliminin, iki yıla kadar olan süre dışında süreklilik arz ettiği hallerde de tarımsal faaliyetin sürekli olduğu kabul edilebilir. Mahkemece davacının 2926 sayılı Yasa kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının 17.06.1998 tarihli tevkifata istinaden takip eden ay başı olan 01.07.1998 tarihinden başladığının tespitine karar verilmiş ise de, Tarım Bağ-Kur sigortalılığında bir gün başlangıç tespiti mümkün değildir. Sigortalılık hakkı kamu düzeniyle ilgili olup, bu haktan vazgeçilemez. Öte yandan tarım Bağ-Kur sigortalılığının temel koşulu kendi adına ve hesabına tarımsal faaliyette bulunmaktır. Bu şekilde tarımsal faaliyette bulunmak ise, belli bir zaman dilimini gerektirmektedir. Bu nedenlerle davacının, talebi tekrar açıklattırılarak, en azından tevkifatın yapıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren ilgili yılın sonuna kadar Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hususlar dikkate alınmadan sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

*** Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2020/ 5609 Esas- 2021 / 2326 Karar Sayılı ve 25.02.2021 tarihli ilamına göre, “ Dosya kapsamına göre; nizalı dönemde 06/11/2009-12/08/2010 tarihleri arasında ... Sicil numaralı ... İnsan Kaynakları Ltd. Şti.'ne ait işyerinden davacının çalışması bildirilmekle, Mahkemece yapılacak iş ihtilaflı dönemde davacı adına çalışma bildirilen ... Sicil numaralı ... İnsan Kaynakları Ltd. Şti. ile davalı ... Ltd. Şti. arasında organik bağ olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, bu konu ile ilgili olarak davacı isticvap edilmek suretiyle, dava dışı ... İnsan Kaynakları Ltd. Şti. tarafından bildirilen 06/11/2009-12/08/2010 tarihleri arasında çalışmasının olup olmadığı sorulmalı, buna göre davacı tarafın beyanı 06/11/2009-12/08/2010 tarihleri arasındaki çalışmasının davalı şirkette değil de dava dışı şirkette geçtiği yolunda ise, dava dışı şirkette çalıştığı süreler dışlanarak tespit hükmü kurulması, davacı asilin isticvap beyanına göre dava dışı şirketteki çalışmalarının gerçek çalışma olmadığının anlaşılması halinde ise bu işyerindeki çalışmalarının iptali yoluna gitmek ve gerekirse davacı tarafa bu hususta dava açmak için süre verilerek açılacak davada çıkacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.

*** Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/ 10-1147 Esas- 2013 / 244 Karar sayılı ve 13.02.2013 tarihli ilamına göre, “Sosyal Güvenlik hakkı kamu düzenine ilişkin olduğundan, bu hakka ilişkin davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalar, daha çok tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalardır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hakimin kararını (hükmünü) tarafların bildirmiş oldukları vakıalara dayandırılabilmesi için, onların varlığına kanaat getirmiş olması gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olmayan vakıaları da hakim kendiliğinden inceleme konusu yapar. Bundan başka hakim tarafların ileri sürmedikleri vakıaları da kendiliğinden araştırıp kararını bu vakıalara dayandırabilir ve davanın ispatı için bütün delillere kendiliğinden başvurabilir. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden; bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespit istenen dönemde işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir. Bu amaçla, tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, aynı işyeri, komşu işyeri sigortalısı yada işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir. Eğer, davacı işçinin sicil numarasında bir karışlık yada mükerrerlik varsa bunların nedenleri araştırılmalı, davacıya ait bordroda başka işçilerin isimleri geçiyorsa bunların da davaya yöntemince katılımı sağlandıktan sonra deliller hep birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim açıklanan bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2003 gün ve 2003/21-362-360; 15.10.2003 gün ve 2003/21-571-575; 14.04.2004 gün ve 2004/21-226-223; 24.09.2008 gün ve 2008/21-578-569; 06.10.2010 gün ve 2010/10-433-453 sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.”

*** Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin 2020/ 9977 Esas- 2021 / 9701 Karar Sayılı ve 07.07.2021 tarihli ilamına göre, “ 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, somut olayda; 1993 Ocak-1995 Ocak tarihleri arasında davalı yanında çalışmalarının tespitini istenilmiş ise de, davacının işe giriş bildirgesinin verildiği tarih olan 01/01/1995 tarihi öncesinde, sigortalı davacıya ait herhangi bir belgenin kuruma verilmediği, kurumca da sigortalı davacı tarafından talep edilen 1993 Ocak-1995 Ocak tarihleri içerisinde çalıştığına dair herhangi bir tespit raporunun bulunmadığın anlaşılması karşısında, tespiti talep edilen süre yönünden hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddi gerekir.”

*** Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2016/ 10-2343 Esas- 2020 / 560 Karar sayılı ve 09.07.2020 tarihli ilamına göre, “Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden, hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.”

Av. Seda ÜNEY AKDENİZ 

----------------

[1] Öcal, Sebahattin, Hizmet Tespiti Davası, https://www.ocalhukuk.com/hizmet-tespiti-davasi, (Son Erişim Tarihi: 15.03.2022)

[2] Bulut, Mehmet, Türk Hukuk Sisteminde Hizmet Sözleşmesi Gereği Açılan Hizmet Tespit Davaları, TBB Dergisi, 2011/97, sf:102-110