GENEL AÇIKLAMA

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunumuz, 81. maddesinde kasten öldürme suçunun basit halini düzenlemiştir. Kasten insan öldürme suçunun nitelikli halleri ise 82. maddede düzenlenmiştir. Bu başlıkta öncelikle kasten öldürmenin basit şekli inceleme konusu yapılacak, daha sonra suçun nitelikli halleri incelenecek ve suçun basit ve nitelikli şekillerine ilişkin Yargıtay kararlarına yer verilecektir.

II- SUÇLA KORUNMASI AMAÇLANAN HUKUKSAL YARAR

Öldürme suçlarında korunmak istenen hukuksal yarar, Anayasamızın 17. maddesinin 1. fıkrasında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınmış olan 'yaşam hakkı'dır. Bu nedenle bu hukuksal hakkı ortadan kaldırmayı sonuçlayan insan öldürme eylemi, ağır bir yaptırıma tabi tutulmuştur.

III- SUÇUN TEMEL ŞEKLİ

5237 sayılı TCK'nın kasten öldürmeye ilişkin 81. maddesi hükmü şu şekildedir:

Madde 81:

(1) Bir insanr kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

İnsan öldürmenin temel şekli herkes tarafından gerçekleştirilebilecek ve herkesin mağdur olabileceği basit şeklidir. İnsan öldürmenin bu şeklini her türlü araç ile ve her şekilde gerçekleştirmek ihtimal dahilindedir. Aslında öldürmenin temel şekli sayılmasının nedenlerinden birisi de budur.

A. SUÇUN UNSURLARI

1. Suçun Maddi Unsuru

Kasten öldürme suçunun maddi unsuru, hayatta bulunan bir insanın hayatına son verilmesine yönelik her türlü icrai veya ihmali bir harekettir. İhmali davranışla insan hayatına son verilmesi bu bölümde incelenmeyecektir. Çünkü ihmal suretiyle kasten öldürme suçu, TCK'nın 83. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Dolayısıyla TCK'nın 81. maddesinde düzenlenmiş bulunan kasten öldürme suçu, icrai hareketle işlenen kasten öldürme suçuna ilişkindir.

Kasten öldürme suçunun işlenmesi için gereken icrai hareket, her türlü olabilir. Bu durum, kasten öldürme suçunun serbest hareketli suçlardan olmasının bir sonucudur. Dolayısıyla, bıçaklama yoluyla bir insan öldürülebileceği gibi, zehirlemek, tabanca ile ateş etmek, boğmak, uçurumdan aşağı iteklemek, yangın çıkarmak suretiyle de öldürme eylemi gerçekleştirilebilir. Fakat kanun koyucu, belirli tip hareketlerle gerçekleştirilen öldürme suçlarını daha fazla cezayla yaptırıma bağlama yolunu seçerek, bunları nitelikli hal olarak nitelendirmiş ve 82. maddesinde ayrıca düzenlemiştir. Örneğin, yangın çıkarmak suretiyle veya bombalama suretiyle işlenen öldürme eylemi, suçun nitelikli halini oluşturur ve daha ağır cezai yaptırımı gerektirir(TCK m.82/1-c).

Yapılan icrai hareket, ölüm neticesini meydana getirmelidir. Yani hareket ile netice arasında illiyet(nedensellik) bağı bulunmalıdır.

2. Suçun Manevi Unsuru

TCK m.81'de düzenlenen kasten öldürmenin basit şeklinde, manevi unsur genel kasttır. Burada ayrıca özel bir saike ihtiyaç bulunmamaktadır. Eğer bir kimse, başkasının hayatına son vermek kastıyla icraya başlar ve ölüm neticesi meydana gelirse, TCK m.81 için yeterlidir. Suçun manevi unsurunu oluşturan 'kast'ın daha yoğun olması halini ifade eden 'tasarlamak' suretiyle hareket edilmişse, bu durum ağırlaştırıcı neden olarak TCK m.82'de ayrıca düzenlenmekte ve daha ağır bir yaptırıma bağlanmaktadır. Yine bunun gibi canavarca bir hisle veya bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak veyahut yakalanmamak amacıyla hareket etmek de suçun nitelikli halini oluşturmaktadır. Bu konulara TCK m. 82'de düzenlenmiş bulunan 'Kasten Öldürmenin Nitelikli Halleri'ni incelerken değineceğiz.

Kasten öldürme suçu doğrudan kasıtla işlenebileceği gibi, TCK m. 21/2'de düzenlenmiş bulunan olası kast ile de işlenebilir. Olası kast, kişinin, suçun kanunî anlamımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi âlinde kendini gösterir. Öldürme eyleminin olası kastla işlenmesi halinde, suçun Kasten işlenmesi halinde verilecek cezadan indirim yapılır. Olası kast, failin neticeyi öngörmüş olmasına rağmen, buna aldırmayarak eylemine direnmesi ve neticeyi göze almasıdır. Doktrinde, Özbek'e göre olası kastta fail neticeyi öngörür, göze alır fakat istemez. Bu nedenle TCK m.21/2'nin getirdiği tanım eksik almaktadır.[1] Bu görüş yerindedir. Gerçekten de olası kastta fail neticeyi istemez, öngörür ve kabullenir. Eğer neticeyi istiyorsa burada kasıt vardır. Yani eticenin istendiği her yerde kast vardır.

Uygulamada karşılaşılan olayların bir kısmında sanık, kendisini savunmak :in öldürmek kastıyla hareket etmediğini, yaralamak kastıyla hareket ettiğini ya da olayın kaza ile meydana geldiğini, dolayısıyla olayda kastının olmadığını, veyahut silahı alma mücadelesi yaşarken silahın aniden ateş aldığını belirterek suçu kabul etmeyebilir. Böyle durumlarda sanığın kastını tespit etmek için delillerden yola çıkmak gerekmektedir. Failin kastını belirlemek oldukça önemli bir konuyu oluşturmakta, bu konudaki değerlendirmeler, teorik bir tartışmadan ziyade uygulamada mutlaka çözülmesi gereken bir hususu oluşturmaktadır. Şöyle ki, yaralama kastıyla hareket edilmesi sonucunda meydana gelen ölüm neticesinde failin alacağı ceza, TCK m.87/4'e göre en fazla on altı yıl iken, öldürme kastıyla hareket edilmesi durumunda alacağı ceza TCK m.81'e göre müebbet hapistir. Yine bunun gibi, mağdurun yaralandığı bir olayda, failin kastı yaralama kastı ise, kasten yaralamaya ilişkin hükümler uygulanacak, yok eğer öldürme kastıyla hareket edilip failin elinde olmayan sebeplerden dolayı ölüm gerçekleşmemişse kasten öldürmeye teşebbüs hükümleri uygulanacaktır. Dolayısıyla bu iki hukuksal sonuç arasındaki ceza farkı göz önünde bulundurulursa, manevi unsurun tespitinin ne kadar büyük bir önem arz ettiği ortaya çıkacaktır. Failin öldürme kastıyla mı yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiği büyük oranda somut olayın özelliklerinden yararlanılarak tespit edilecektir. Uygulamada Yargıtayımızın bu konuda vermiş olduğu birçok içtihat bulunmaktadır. İçtihat bağlamında failin kastının yaralama mı yoksa öldürme mi olduğunu ve bu kastı belirlemek için hangi kriterlere dikkat edilmesi gerektiğini açıklayalım. Fakat şu hususa önemle işaret edilmelidir ki, aşağıda açıklayacağımız kriterlerin her biri başlı başına failin kastını belirlemeye yetmeyebilir. Bu kriterlerin diğer kriterlerle birlikte değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda failin kastına yönelik bir kanaate varılması daha sağlıklı ve doğru olur.

Kullanılan Alet: Suçta kullanılan alet, failin kastının belirlenmesinde uygulayıcıya yardımcı olabilir. Çünkü yer yüzünde bulunan bütün aletler insan öldürmeye elverişli olmayabilir. Zekâ düzeyi normal bir insanın, bazı aletler-le(çakıl taşı, ince değnek, plastik bir kap vs. ile) insan öldürülemeyeceği hususunu bildiği kabul edilir. Bu nedenle normal bir insanın olayda kullandığı alet öldürmeye elverişli olmalıdır ki, failin kastının insan öldürme kastı olabileceği hususu üzerinde durulsun ve bu kanaate varılsın. Bu konuda Yargıtay'ın vermiş olduğu şu iki karara değinelim:

"Sanığın öldürmeye elverişli kama benzeri bıçakla mağdurun hayati önemi haiz bölgelerine birden fazla vurması onun öldürme kastına sahip olduğunu gösterir." (Y1.CD,T.06.03.1985, E.1985/529, K.1985/920).

"Sanığın, öldürmeye elverişli vasıtalardan olan tabanca ile müessir mesafeden, müteaddit el ateş ederek, müdahili hayati önem taşıyan, sırtından girip göğsünden çıkan bir mermi isabetiyle hayati tehlike teşkil edecek surette karaciğerini tahrip edip yaralamış olmasına göre sanığın müdahili öldürmek kastıyla hareket ettiği açıktır." (Y1.CD., T.18.01.1984, E.1983/4585, K.1984/73).

Vuruş Bölgesi: Failin, olayda mağdura vurduğu vücut bölgeleri de kastı belirlememize yardımcı olur. Elindeki tabanca ile kısa mesafeden mağdurun bacaklarına vuran bir failin öldürme kastıyla hareket ettiğini kabul etmek çok zordur. Böyle bir durumda, diğer deliller de bu durumu çürütmüyorsa failin yaralama kastıyla hareket ettiğini düşünmek daha doğru olacaktır. Eğer fail kafa, göğüs, karın, kasık gibi hayati öneme sahip bölgelere ateş ediyorsa, faildeki kastın öldürme kastı olduğunu daha rahat söyleyebiliriz.

"Başı hedef alan ve başta birçok yaralar meydana getiren ve el bileklerini kıran nacak darbeleri, öldürme kastını ortaya koyar." (Y1.CD., T.12.03.1985, E.1985/697, K.1985/952).

,,: "Ormandan kaçak orman emvali kesen sanığa, öz kardeşi olan mağdur - müdahil M.'nin, hakkında soruşturma açılacağı, bu suretle ilerde doğacak tehlikelerden söz ede-rek uyarması üzerine, elindeki motorlu el hızarını göstererek 'seni de keserim' demesi ve bu nedenle yaptıkları tartışmada sanığın el hızarını mağdura tevcihle sol kol ön yüzden başlayıp kolun tamamını katederek koltuk altından geçip göğüs ve karnı da katederek yer yer cilt altı adaleleri ve karın kaslarını kesecek ve ameliyat geçirmesine yol açar ve 25 gün işinden kalır şekilde ağır yaralamakla öldürmeyi amaçladığı dosya içeriğinden açıkça anlaşıldığı halde, yazılı düşünce ile müessir fiil kabulü ile tayin edilen suçun niteliğinin tayininde yanılgıya düşülmesi," (Y1.CD, T.21.1.1986 E.1985/4356, K.1986/43).

Vuruş(Darbe) Sayısı: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, şu an incelemeye devam ettiğimiz kriterler, başlı başına failin kastını belirlemeye yetmez. Bunu ayrıca şu an inceleyeceğimiz darbe sayısı ve bir sonraki başlıkta inceleyeceğimiz darbe şiddeti kriterleri de desteklemelidir. Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasına göre yaranın bulunduğu bölge ve yaranın niteliği başlı başına öldürme kastının kabulüne yetmez. Ayrıca darbe sayısı da göz önünde tutulmalıdır.

"Yeğeninin kaçırılmasına öfkelenip köye gelen sanığın, yeğenini kaçırdığından kuşkulandığı kişi ile aynı aşiretten olanları hedef alan küfürlü sözlerle mağdurun bu-lunduğu bakkalın önünde ateş etmeye başladıktan sonra yakınları tarafından engellenip olay yerinden götürülmeye çalışıldığı sırada mağdurla yeniden karşılaşmaları üzerine yanındakilerin engelleme çabalarına karşın ısrarlı bir şekilde ve öldürmeye elverişli tabanca ile etkili mesafeden hedef gözeterek 8 el ateş etmesi karşısında, mağdurdaki isabet sayısı ve nahiyeleri de dikkate alındığında öldürme kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, eylemi adam öldürmeye tam kalkışma suçunu oluşturmaktadır" (YCGK, T. 13.5.2003, E.2003/1-124, K.2003/153).

"Maktule ait rapor varsa müşahede kâğıtları da getirtilerek ve ölü muayene zabıt varakası örneklerinin Adli Tıp Kuruluna gönderilerek, maktulde kaç bıçak darbesinin bulunduğu her bir bıçak darbesinin yeri ve yapmış olduğu tahribatı ile ayrı ayrı ölüme neden olup olmadığı araştırılarak alınacak rapora göre suç vasfının tayini gerekir." (Y1.CD, T. 3.5.1993, E.1993/733, K.1993/968).

Darbenin Şiddeti: Failin şiddetli bir darbe yapma imkânı varken bu darbe imkânını kullanmayıp şiddetli olmayan bir darbe ile veya ateşle yetinmesi durumunda failin öldürme kastıyla değil de yaralama kastıyla hareket ettiğini düşünmek gerekecektir. Çünkü öldürmek isteyen kişi, elindeki imkânı kullanarak karşısındaki hasmına karşı öldürücü nitelikteki darbe veya atış gerçekleştirir.

"Sanığın emanete alınan öldürmeye elverişli büyükçe bir bıçakla mağdura biri batın, diğeri göğüsten olmak üzere ikisi hayati tehlike yaratacak ve iç organlarda yaralamaya sebep olan müteaddit bıçak darbeleri vurduğu ve tanıkların araya girmeleri ile sanığın neticeyi almaktan engellendiği, mağdurun acil ameliyatla kurtulduğu oluş ve dosya kapsamından anlaşıldığına göre; sanığın, TCK.nun 448, 62, 51/2, 81. maddeleri ile tecziyesine karar vermek gerekirken müessir fiilden hüküm kurulması yasaya aykırıdır." (Y1.CD., T. 3.5.1993, E.1993/820, K.1993/963).

Atış Mesafesi: Atış mesafesi de failin kastını belirlemeye yarayan kri-terlerdendir. Bu durum ateşli silahla yapılan hareketlerde olduğu gibi, ateşli silah dışındaki maddelerle yapılan hareketler için de geçerlidir. Yakın mesafeden hayati bölgelere yapılan çok sayıda atış, öldürme kastını ortaya koyar. Hayati bölgeleri hedef almasa bile, yakın mesafeden müteaddit defalar ve sert darbe şeklinde yapılan atışlar, öldürme kastıyla yapılmıştır. Çünkü çok sayıda atış, mağdurun daha çok kan kaybetmesine neden olacak, bunun neticesi olarak mağdur hayatını kaybedebilecektir.

"Bağlı oldukları grupların birbirlerine üstünlük sağlamak istemeleri nedeniyle ara-larında husumet bulunan sanık ve mağdurun olay günü de bu nedenle tartıştıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine, sanığın ruhsatsız tabancasını, ateşli silahın mutlak öldürücü mesafesi içinde bulunan 2-3 metreden mağdurun hayati tehlike doğu-racak bölgelerini hedef almak suretiyle yaptığı atışlarla onu hayati tehlike doğurmaya-cak ancak 60 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralamasında, öldürme kastını taşıdığı kabul edilmelidir." (YCGK., T. 30.9.2003, E.2003/1-226, K.2003/229).

- Olayın Öncesi ve Olay Anı: Olayın öncesinde yaşananlar ve olayın gelişim tarzı kastın tespit edilmesinde yardımcı olur. Örneğin, yaraladığı insan kan kaybetmesine rağmen, failin çevreden yardıma koşan insanları engellemeye girişmesi, öldürme kastıyla hareket ettiğini gösterir.[2]

"Maddi olayda; sanıklar yeni satın aldığı kamyoneti ile Antalya'dan Kumluca yönüne gitmekte olan şikâyetçiyi, aralarında kırgınlık bulunan kamyonetin eski maliki zannederek durdurmak istemişler ve durmayınca küfretmişlerdir. Sanık Ş.'nin idaresin-deki otomobille ilçe merkezine kadar 5-6. km boyunca şikâyetçiyi takip ettikleri sırada, şoförün yanında oturan sanık A., kamyonete yaklaştıklarında arkasından ve geçmek

isterken yan tarafından, kısa namlulu av tüfeği ile birçok kez ateş etmiştir. Şoför mahallini delen ve 9'lu tabir edilen kurşunlardan birinin isabeti sonucu, şikâyetçi onbeş gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralanmıştır.

Olayın akışı, öndeki kamyonete yaklaşıldığında çok sayıda ateş edilmesi, mermilerin özelliği, atış sayısı ile isabet bölgeleri nazara alındığında atışı yapan sanık A'nın eylemi, kasten adam öldürmeye tam teşebbüs suçunu oluşturmaktadır." (YCGK., T. 21.11.1994, E.1994/1-280, K.1994/301).

"Mağdurun hayati nahiyesinin hedef seçilmesi, yediği bıçak darbesiyle dışarı çıkan bağırsaklarını tutarak olay yerinden kaçan yaralı mağdurun sanık tarafından bıçaklı olarak ısrarla kovalanması, yakalayamayacağını anlayan sanığın, bıçağı saplamak için mağdura atması ve mağdurun kaçarak kurtulması ve ameliyat geçirmesi, sanığın kastının öldürmek olduğunu zahire çıkaran vakıalar olarak görülmüştür (Oyçokluğu ile)." (YCGK., T.23.03.1987,1-17/150)3.

- Failin Olay Sırasında Kullandığı Sözler: Failin olay sırasında kullandığı sözlerden hareketle hangi kasıtla hareket ettiği tespit edilebilir. Mesela fail,

bir el ateş ettikten sonra, "senin ölümün benden olacak" diyerek bir el daha ateş

ederse, öldürme kastıyla hareket etmiş olduğu kabul edilir.

"Olay günü kıraathanede arkadaşları ile birlikte oturan ve aralarında önceye da-yanan husumet bulunan mağdurun yanına gidip 'çık dışarıya, seni öldüreceğim' dediği, mağdurun da sandalyesinden kalkmayarak 'vuracaksan burada vur' demesi üzerine, sanığın tabanca ile ardı ardına üç el ateş edip mağduru hayati tehlike doğuracak şekilde yaraladığının anlaşılması karşısında, eyleminin öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesinde zorunluluk bulunduğu" (Yl.CD., T.16.03.1993, E.1993/375, K.1993/622)4.

- Fail İle Mağdur Arasındaki İlişkiler: Faille mağdur arasında önceye dayalı bir husumetin bulunması kastın tespit edilmesinde yardımcı olabilir.

Örneğin babasını gözü önünde öldüren şahsı, ceza evinden çıktığı gün öldüren şahıs, muhtemelen öldürme kastıyla hareket etmiştir. Fakat fail ile mağdur arasındaki ilişkilerden yola çıkılarak failin kastını belirlemek her zaman sağlıklı olmayabilir. Her ne kadar basit bir uyuşmazlığın insanda öldürme kast ve tepkisi uyandırmayacağı düşünülse de günlük hayatta pek önemsiz sayılan neden lerden kaynaklanan öfke ile insan öldürme olaylarına şahit olunabilir. Bu durum kişilerin biraz da karakteri ile ilgili bir durumdur. Dolayısıyla fail ve mağdur arasındaki ilişkilere dayanılarak kasün tespiti yapılırken dikkatli davranmalı, hatalı sonuca gitmemek için olay hakkında derinlemesine inceleme yapılmalıdır. Bunun yolu da, sadece bu kritere dayanmadan, diğer kriterlerle birlikte bir değerlendirme yapılarak karar vermektir.[3]

"Kaldı ki, taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek nitelikte köklü bir husumet bu-lunmamaktadır. Yıllar önce henüz bekârken sanığın karısı, müdahil tarafından istenmiş-se de bu husus, sanığın öldürme amacıyla hareket ettiğini göstermemektedir. Çünkü öldürme amacının güdülmesi halinde 1966 yılından olay gününe kadar uzun bir süre beklenilmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu süre içinde, çok önceleri fiilin gerçekleştirilmesi mümkündür. Tüm dosya kapsamına göre sanık, müdahilin kullandığı otonun durmak için yavaşlamasından korkarak, panik içinde ruhsatlı silahı ile ateş etmiş, otoyu izlememiş ve eylemini sürdürmemiştir. Bu itibarla sanığın eylemi etkili eylem suçunu oluşturduğundan, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir." (YCGK., T. 12.11.1990, E. 1990/1-251, K. 1990/272).

Yukarıda açıkladığımız kriterlerden yola çıkarak, failin kastını belirlemeye çalışmalıyız. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, uygulamada istisnalar hariç olmak üzere hiç kimse kolay kolay işlemiş olduğu kasten öldürme suçunu kabul etmez, etmesi de beklenemez ve suçunu kabul etmemesi de aleyhine olarak değerlendirilemez.

Kişinin öldürme kastıyla mı, yaralama kastıyla mı hareket ettiğini tespit etmek için yukarıda açıkladığımız kriterlerden yararlanılacağını belirttikten sonra, bir olayda, ölüm neticesinin failin kast veya taksiri neticesinde gelip gelmediğini inceleyecek olursak, bir olayda insan öldürme suçunun kasten mi yoksa taksirle mi meydana geldiğini tespit etmek kolay değildir. Bu gibi durumlarda da somut olaydaki delillerden faydalanılarak maddi bulgular, failin olay öncesi ve olay sonrası sergilediği tutum, fail ile mağdur arasındaki önceye dayalı bir husumetin bulunup bulunmadığı, fail ile mağdurun olay sırasındaki konumları, varsa silahın yöneltilip yöneltilmediği, atış sayısı, failin hem fiili, hem de neticeyi iradi olarak istediğini gösteren durumlar, olay yerinin fizik koşulları, suçun kasten işlendiğine yönelik iddia ve tanık anlatımlarının veya olayın taksirle meydana geldiğine yönelik savunmanın somut olaydaki delillerle uyumlu olup olmadığı gibi her olaya özgü bu çeşit durumlar değerlendirilerek sanığın fiilini kasten mi yoksa taksirle mi işlediğinin belirlenmesi gerekir.

B. SUÇUN FAİLİ ve MAĞDURU

Suçun Faili: Kasten öldürme suçunun faili herkes olabilir. Fakat fail ile maktul arasında kanunda sayılan nitelikte bir hısımlık bulunursa, bu durum nitelikli hal olmakta ve daha ağır bir cezayı gerektirmektedir.

Suçun Mağduru: Kasten öldürme suçunun mağduru da herkes olabilir. Fakat bu kişinin olaydan önce yaşıyor olması gerekir.[4]

IV- SUÇUN NİTELİKLİ ŞEKİLLERİ

5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunumuz, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan biraz farklı olarak düzenlemiştir.

Kanunumuz, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini sınırlı sayıda ve kazuistik şekilde saymıştır. Buradan, kanunda sayılan haller dışındaki bir nedenle cezanın artırılmasının mümkün olmadığı, bu hallerin dışındaki durumlarda TCK m.81'in uygulanacağı sonucu çıkmaktadır. Bu kısa açıklamadan sonra kanundaki düzenlemeye ve bu düzenlemede yer alan ağırlaştırıcı nedenlere değinelim.

MADDE 82:

(1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyo-lojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak du-rumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) (Ek bend: 29/06/2005-5377 S.K./9.mad) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

A. TASARLAYARAK(TAAMMÜDEN) ÖLDÜRME

Türk Ceza Kanunumuz her ne kadar tasarlayarak insan öldürmeyi daha ağır bir ceza ile cezalandırmayı öngörmüş ise de, 'tasarlama' kavramını tanımlamamıştır. İçeriği konusunda tartışma olan bu kavram hakkında iki tane temel teori bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, suçun karar anı ve icra anı arasında belli bir zaman geçmesini, bu zaman zarfında failin düşünüp taşınmasına rağmen soğuk kanlı bir şekilde suç işlemekten vazgeçmemesini ifade eden 'soğukkanlılık' teorisi; diğeri ise, failin araya giren zaman zarfında plan yapmasını, mağdurun kendisini savunma araçlarını ortadan kaldırarak suça hazırlanmasını ve suçu daha kolay işlemesini ifade eden Plan Kurma Teorisi'dir. [5]

Doktrindeki görüşlere değinmek gerekirse,

Dönmezer, ikinci teoriden yana olduğunu belirterek, tasarlamanın ağırlaştırıcı neden sayılmasının hukuki esasının soğukkanlılık olmadığını, belirli bir süre içerisinde failin düşünüp taşındığını, anahatları ile bir plan kurduğunu, böylece tehlike halini daha büyük ölçüde açığa vurduğunu, sonuç olarak tasarlama halinde, failde, üzerinde düşünülmüş ve olgunlaştırılmış bir suç işleme iradesi olduğunu belirtmektedir.

Artuk/Gökçen/Yenidünya, suç işleme kararı alınmasından sonra yapılan plan gereğince araçlar hazırlanmış, etraflıca düşünülmüş ve daha sonra harekete geçilmiş ise, kastın en yoğun şekli sayılan tasarlama(taammüt, düşünce kas-tın)'dan bahsedileceğini, kısacası bir suçu önceden düşünüp taşınarak işleme kastı olduğunu belirtmektedirler.

Kanımca, tasarlama konusundaki plan kurma teorisi daha doğru gelmektedir. Gerçekten de tasarlamada, fail, araya giren zaman sürecinde suç işleme kastından vazgeçmemekte, bu yönde plan kurmakta ve hedefine ulaşmak için gerekli araçları tedarik ederek fiilini icra etmektedir. Dolayısıyla kanun, insan öldürme suçu açısından, suç işleme konusunda bu dereceye kadar kararlı olmayı daha fazla cezayla yaptırıma bağlamayı tercih etmiştir.

Yargıtay'ın uygulamasına bakıldığında daha çok soğukkanlılık ölçütüne dayandığı ve içtihatlarını bu kavram ile açıkladığı gözlenmektedir. Bu kararlardan birkaç tanesine örnek verelim:

"Failin bir kimseye karşı belli bir suçu işlemeye sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, işlemeyi niyet ettiği suçu işlemeden önce, soğukkanlı ve sükûnetle düşündükten sonra ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip ısrarla ve bu akış içerisinde fiilini icraya başlaması halinde tasarlamadan (taammüt) söz edilir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedenle ve ani bir kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının ne zaman alındığı ve eylemin ne zaman işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı araştırılmalıdır." (YCGK, 28.04.1998-1/117-155).

"Sanıkla ölen arasında husumet bulunduğu, olay gecesi saat 20.00-21.00 sıralarında evinde tek başına radyo dinlemekte bulunduğu sırada dışarıdan sesler duyan sanığın kartpostala 'sakın benim hakkımda kimse davacı olmasın, çünkü ben haklıyım, kaderim buymuş..' şeklinde yazıp bıraktıktan sonra, tüfeğini alarak dışarı çıktığı ve evlerine 10-15 metre mesafedeki avlusunda bulunan ölene bir el ateş ederek öldürdüğü anlaşılmaktadır. [6]

Suçun tasarlayarak işlendiğinin kabulü için sanıkta suç işleme kastının oluşması ile, tasarladığı eylemi icra arasında bir sürenin geçmesi iradenin sebatlı ve ısrarlı bulun-ması, kararından vazgeçmeksizin soğukkanlılıkla sonuca kadar bu şekilde davranması zorunludur. Sanık ise, aleyhine yorumlanabilecek 01.11.1984 tarihli jandarmadaki ifadesinden de anlaşılacağı üzere, radyo dinlendiği anda öldürmeye karar vermiş ve hemen icra etmiştir. Karar ile icra arasında taammüdü kabule yeterli bir süre geçmemiştir.

Eylem bu oluşa göre kasten ve tevehhüren adam öldürmedir." (YCGK., 08.02.1988, 1-552/26).

"1- Suçun taammüden işlendiğinin kabulü için, sanıkta suç işleme kastının oluşmasıyla tasarladığı eylemi icra arasında bir sürenin geçmesi, iradenin sebatlı ve ısrarlı bulunması ve bundan dolayı da sanığın sebatlı ve soğukkanlı hareket etmesi zorunludur. Görülüyor ki, sanığın öldürüleni, öldürmeye soğukkanlılıkla karar verdiğine ve ısrar sebat göstererek ve bu kararından dönmeyerek ve kocasının intikamını alıp onun kanını gütmek saikiyle öldürme fiilini ika ettiğini kabule yeterli ve inandırıcı delil yoktur. Sanığın kocasının olaydan beş ay önce öldürülenin kardeşleri tarafından öldürülmesi hali, mücerret olarak taammüdün veya kan gütmenin delili olarak kabul edilemez.

2- Öte yandan Yargıtay'ın kararlılık gösteren görüşüne göre, şartlı taammüt olamayacağı için sanığın hazırlık soruşturmasındaki ifadesinde yer alan "olay günü duruşmaya giderken yanıma kocama ait tabancayı aldım. Bugün de bana bu şekilde sözler söylerse vuracağımı aklıma koydum." Şeklindeki beyanı da taammüdün varlığının kabulüne esas alınamaz." (YCGK, 09.02.1987,1-501/49).

"Ayrıca suçun tasarlanarak işlendiğinden söz edilebilmesi için, failin fiilini belli bir şarta bağlı olarak işlememiş olması gerekir. Yargıtay'ın süreklilik gösteren kararlarına göre adam öldürmenin şarta bağlı olduğu hallerde, yani failin öldürme kararını verdikten sonra, bunun icrasını bir şartın gerçekleşmesine, mağdurun bir hareketine tabi tutmuş bulunması durumunda, tasarlama fiilen mevcut sayılamaz. Zira, tasarlamanın varlığı için kesin ve ısrarlı bir öldürme kararı bulunmalıdır.

Tasarlayarak bir kişiyi öldürmek isteyen failin, sapma veya yanılgı sonucunda mağdur yerine bir üçüncü kişiyi öldürdüğü hallerde tasarlayarak insan öldürme hükümleri uygulanmaz, TCK m.81'e göre basit kasten öldürme hükümleri uygulanır.

"Tasarlama" ağırlaştırıcı nedeni ile diğer bazı hafifletici nedenler(haksız tah-rik-m.29-) ile bazı ağırlaştırıcı nedenler(kan gütme saiki) bir arada bulunabilir. Gerçekten kan gütme bir saik olduğu halde taammüt, kastın şiddetli bir biçimidir. Bu itibarla kan gütme saiki ile birleşik taammüt söz konusu olur.[7] Aslında çok kere kan gütme saiki ile işlenen adam öldürmeler taammüden işlenir. Fakat kan gütme saiki ile işlenen her olayda taammüdün bulunduğunu kabul etmek doğru olmaz. Yargıtay'ın uygulaması da bu yöndedir.

"Maktulün tenha bir yere götürülmesi ve ıssız mahalde bir çok el ateş edilerek öldürülmesi, maktulün 6 mermi girişi ile yaralanması, bunlardan dördünün öldürücü olması, olay yerinde her beş sanığın elinde de tabanca görülmesi ve müteaddit tabanca atışlarının duyulması, .... sanıkların öldürme fiilini önceden tasarlayarak, taammüden, ve kan gütme saikiyle baştan sona kadar iştirak halinde doğrudan doğruya beraber işlediklerini gösterdiği halde TCK m.450/4(taammüden adam öldürme) hükmünün uygulanması yerine 463. maddenin uygulanması hukuka aykırıdır" (Y1.CD, 1984/1132E., 1984/1195K)

B. CANAVARCA HİSLE veya EZİYET ÇEKTİREREK ÖLDÜRME

TCK m.82/1-b hükmünde aslında iki tane ağırlaştıcı sebep öngörülmüştür. Bunlardan bir tanesi suçun "canavarca hisle" işlenmesi; diğeri ise, suçun eziyet çektirerek işlenmesidir. Bentte geçen "veya" ifadesinden de bu sonuç açıkça ortaya çıkmaktadır. Her iki durumda da faildeki ahlaki kötülüğün yoğunluk derecesi ve insanın sahip olduğu temel duygulardan yoksun olması, cezanın daha nitelikli olarak kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Gerçekten de bir insana karşı husumetinden dolayı öldürmek kastıyla hareket eden iki kişiden, birincisinin normal bir şekilde iki üç bıçak darbesi veya iki üç kurşun darbesiyle eylemini gerçekleştirmesi ile, mağdurun üzerine benzin dökerek, elbiselerinden ateşi tutuşturması ve böylece ölmesini sağlaması eylemi arasında ceza farkının bulunması gayet doğaldır.

Mağdura işkence ve eziyet edilerek öldürülmesi, zulmedilmesi, bedeni bütünlüğü bozularak acı çektirilmesi ve bu eziyet ve işkencenin canavarca bir duygudan kaynaklanmış bulunması gerekir. Örneğin sadistçe duygularla donanan failin, mağdurun organlarını(burun, kulak, dil, kol ve bacaklarını) kademeli olarak kesmesi veya koparması, yani failin özde sadist duygularla donanmış olması cezalandırılmaktadır.

Failin olayda canavarca bir his ile veya eziyet etmek suretiyle öldürme fiilini işlediğinin kabul edilmesi için her somut olaya ayrı ayrı bakılmalı, olayın gelişim tarzından yola çıkılarak bir sonuca ulaşılmalıdır.

Yargıtay, yalnızca öldürmüş olmak için öldürmek, acı çekmesinden zevk duymak amacıyla öldürmek, silahını denemek için öldürmek şeklindeki öldürmelerde failde canavarca bir hissin bulunduğunu kabul etmiştir. Bunun gibi, satanist olan faillerin inançlarını icra etmek maksadıyla tapınma ayininde kurban etmek istedikleri mağduru kandırarak götürdükleri mezarlıkta, boğazını sıkarak öldürmelerini canavarca his şevki olarak nitelendirmiş, canavarca his şevkini, toplum bilinci ve ahlakının tepkisini çeken, amacı itibariyle tehlikeli ve vahşi kötülük eğilimi sergileyen psikolojik bir güdü olarak nitelendirmiş, ve 'insanı kurban etmek' gibi bir düşüncenin ister dini inanış, ister fikri bir düşünce ya da olaydaki gibi şeytani bir amaçla işlenmiş bulunsun, toplumsal açıdan ne denli tehlikeli ve vahşi olduğunu vurgulamıştır.[8] (Y1.CD., 1994/2431E., 1994/2977K.)

Yargıtay'ın bu konuda vermiş olduğu diğer kararlardan örnek vermek gerekirse;

"Ölenin küçük yaşta ve zayıf yapıda bir kız çocuğu olduğu, güçlü kuvvetli bulu-nan sanığa direnemeyecek bir durumda bulunduğu halde, sanık yaşamsal bölgelere vuracağı bir veya birkaç darbe ile sonucu alabilecek durumda iken; yaşamsal olan veya bu nitelikte bulunmayan değişik bölgelerine yüzeysel veya derin çok sayıda yaralar açarak(33 adet) ölene işkence veren, zaman içerisinde süren vahşiyane davranış ve icrada bulunmuştur. Sanığın bu yaralama biçimi sırf ölene acı çektiren, öldürmek için yapılan zorunlu olmayan hareketlerdir. Bu itibarla TCK m.450/3. maddesi koşulları da mevcut görülmüş olmakla..." (YCGK 17.10.1988,1-235/360).

Maktul, sanığın kapısına kocasının evde olmadığı bir zamanı hesaplayarak gece gelmiş, öteden beri tekrarladığı cinsi ilişkide bulunma isteğini bildirince onun ahlakdışı istek ve takibinden kurtulamayacağını anlayan sanık iffetini korumak için kocasının motosikletinde kullandığı tenekedeki benzinden bir miktar doldurarak evin avlusu içinde odun koymaya ayrılmış ve evden bağımsız durumdaki odunlukta kendisini bekleyen maktulün yanına gidip benzini fevren üzerine serpmiş kibritle tutuşturmuştur. Sanığın eylem ve davranışları bu aşamada kalmıştır. Sanık odunluğun kapısını kapayarak maktulü yanarak ölüme terk etmemiştir. Yanmaya başlayan bu nedenle kaçan maktulü fiilen engellememiş etraftan yetişenlerin alevleri söndürmesine mani olmamış, alevler söndürülüp maktul hastahaneye kaldırılıp tedaviye alınmış, bir buçuk gün yaşadıktan sonra vefat etmiştir. Bu durumda sanığın işkence ve tazip kasdıyla hareket ettiği kabul edilemez.(YCGK., T.06.07.1981, E.1981/1-169, K.1981/288)

C. YANGIN, SU BASKINI, TAHRİP, BATIRMA veya BOMBALAMA ya da NÜKLEER, BİYOLOJİK veya KİMYASAL SİLÂH KULLANMAK SURETİYLE İNSAN ÖLDÜRME

Kanun, 82/1-c maddesinde, insan öldürme eyleminin, yangın, su baskını, tahrip, batırma, veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesini ağırlaştırıcı neden olarak kabul etmiş ve daha ağır cezai yaptırım uygulanmasını kabul etmiştir.

Yangın, su baskını, tahrip, batırma, veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle insan öldürme eyleminin ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmesinin sebebi, bir insanı öldürmek için toplumu bir tehlikeye maruz bırakmaktır. Yani burada failin toplumsal tehlike yaratacak kadar kötü bir iradeye sahip olması öne çıkmaktadır. Bu vasıtalara karşı mağdurun kendisini savunması hemen hemen imkânsız hale gelmektedir. (Y1.CD., 2002/4274E., 2002/361K.)

Bu hükmün uygulama alanı bulabilmesi için, söz konusu araçların, bir kimsenin öldürülmesi için kullanılması gerekir. Buna karşılık, bir kimsenin öldürülmesi amaçlanmıyor da, sadece yangın veya su baskınına vs. neden olmak amaçlanıyorsa ve bu eylem neticesinde bir kimsenin ölümü sonucu doğuyorsa, bu takdirde TCK m.82/l-c'deki bu hüküm değil, taksirle ölüme sebebiyet veya diğer şartlar da sağlanmışsa olası kastla insan öldürme hükümleri uygulanır.

Genel tehlike yaratmak, başlı başına bir suç oluşturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle işlenmesi hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleşmiş olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kişiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.

D. ÜSTSOY veya ALTSOYDAN BİRİNE ya da EŞ veya KARDEŞE KARŞI ÖLDÜRME

Kanun, 82/1-d maddesinde, failin belli bir akrabalık derecesine sahip olduğu kimseler aleyhine işlenen öldürme suçlarını daha ağır cezai yaptırıma bağlamıştır. Kanunun burada daha ağır cezai yaptırım öngörmesinin nedeni, zaten özünde çok kötü bir eylem olan insan öldürme fiilinin bazı akrabalara karşı işlenmesini daha vahim bulmuş olmasıdır.

Bilindiği gibi alt soy, kişinin çocuklarını, torunlarını, torunlarının çocuklarını ve bu şekilde devam eden silsileyi; üst soy ise kişinin annesi, babası, büyük anne, büyük baba ve bunların anne ve babaları şeklinde devam eden silsileyi ifade eder. Alt ve üst soy akrabalıkta kan hısımlığı olması gerekir, kayın hısım-lığı(kayın valide, kayın peder, damat, gelin vs.) durumlarında alt ve üst soya karşı işlenen öldürme fiilinden kaynaklanacak olan ağırlaştırıcı neden burada uygulanmaz.

Her ne kadar doktrin ve uygulamaya göre dini (imam) nikahıyla gerçekleştirilen evliliklerde, eşini vuran diğer eşe ağırlaştırıcı nedenin uygulanmayacağı kabul edilse de, bu türden bir evlilik olsa dahi, bu evliliklerde, eşlerden birinin

diğerini öldürmesinde bu bent hükmünün uygulanması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır.[9] Kanaatimizce de, bu tür evliliklerde gerçekleşecek öldürme olaylarında da bu bent hükmünün uygulanması doğru olur. Çünkü bu bent hükmünün amacı, o derece yakın bir kişinin hayatına son verecek kadar failde kötü bir halin bulunmasının cezalandırılmak istenmesidir.

Yargıtay'ın uygulamasına göre kardeş deyiminden, anne ve baba bir olan veya anne ya da baba bir olan kardeşler anlaşılmaktadır.

Söz konusu bu nitelikli halin uygulanması için failin, öldürdüğü kişinin, bu bentte sayılan akrabalardan birisinin olduğunu bilmesi ve buna rağmen öldürmüş olması gerekir. Yanılma ve sapma sonucunda öldürülmek istenilenden başkası öldürülmüş ve bu öldürülen şahıs, faille bu bent kapsamında bir akrabalık taşıyorsa, ağırlaştırıcı neden uygulanamaz. Çünkü failin, bu şahsı öldürme kastı yoktur.

E. ÇOCUĞA ya da BEDEN veya RUH BAKIMINDAN KENDİSİNİ SAVUNAMAYACAK DURUMDA BULUNAN KİŞİYE KARŞI ÖLDÜRME

Kanunumuz, m.82/1-e bendindeki hükmüyle, kendisine karşı işlenecek olan suçlarda savunma gücü kısıtlı olan 'çocuk' ve 'beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişi'ye karşı işlenen öldürme suçunu daha ağır bir yaptırıma bağlamıştır. Kanundaki bu düzenlemenin amacı, savunma gücü sınırlı olan ve dolayısıyla kedisine karşı daha rahat bir şekilde suç işlenebilen bu grup kişilere karşı işlenen öldürme eylemini daha fazla cezalandırmak istemektir.

Çocuk; 5237 sayılı TCK'nın 6/1-b hükmünden anlaşılacağı gibi henüz 18 yaşını doldurmamış olan kişiyi ifade eder.

Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişi kavramından ise, kişinin ihtiyar, sakat, akıl hastası, uyku halinde veya uyuşturucu madde etkisi altında olmasını ifade eder. Uyuşturucu madde mağdur tarafından kendi isteği ile bile alınmış olsa, bu bent hükmü uygulanacaktır.

F. GEBE OLDUĞU BİLİNEN KADINA KARŞI ÖLDÜRME

Bu hüküm hukukumuza 5237 sayılı TCK ile girmiştir. Bu nitelikli halin uygulama alanı bulabilmesi için failin, mağdurun gebe olduğunu bilmesi ve buna rağmen öldürme eylemine girişmiş olması gerekir.

Failin hareketi sonucunda hem gebe olan kadın hem de çocuk yaşamını yi-tiriyorsa burada iki tane insan öldürme suçu oluşmaz, çünkü insan öldürme suçu ancak hayatta bulunan canlı bir insan hakkında işlenebilir. [10] TCK'nın 99.

maddesinde düzenlenmiş bulunan 'çocuk düşürtme' suçu da oluşmaz, çünkü çocuk düşürtme suçu, çocuk düşürtme kastıyla işlenebilir. Bu nedenle 99. maddede yer alan hal uygulama alanı bulmaz.

G. KİŞİNİN YERİNE GETİRDİĞİ KAMU GÖREVİ NEDENİYLE ÖLDÜRME

Kamu görevlilerine karşı işlenen öldürme veya öldürmeye teşebbüs suçlarında görülen artış eğilimi ve bu suçların devleti hedef alma niteliğine bürün-mesi dolayısıyla bu suç, kanun koyucu tarafından nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir(m.82/1-g).

Kanun kamu görevlisini, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlamıştır.

Bu nitelikli halin uygulanması için, kamu görevlisinin görevinin gereklerini yerine getirmesinden ötürü öldürülmüş olması gerekir. Görevlerinin gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisinin öldürülmesi bu bent kapsamında değildir. Diğer bir husus, kamu görevlisinin öldürüldüğü sırada kamu görevlisi sıfatı taşıması gerekmez. Hatta öldürüldüğü sırada kamu görevinden istifa etmiş veya emekliliğe ayrılmış bile olsa, eğer görev başındayken görevin gereklerine uygun davranması nedeniyle öldürülmüşse, yine de bu bent kapsamına girer.

Kamu görevlisi ile memur kavramı karıştırılmamalıdır. Kamu görevlisi, memur kavramından daha geniş bir kavramdır. Örneğin, mahkemede tanık olarak dinlenen şahıs kamu görevlisi sıfatını haiz iken, memur sıfatını haiz değildir. Örneğimizde verdiğimiz tanık'a yönelik işlenecek bir öldürme fiili, bu bentte açıklamaya çalıştığımız nitelikli halin uygulanmasını sağlayacaktır.

H. BİR SUÇU GİZLEMEK, DELİLLERİNİ ORTADAN KALDIRMAK veya İŞLENMESİNİ KOLAYLAŞTIRMAK ya da YAKALANMAMAK AMACIYLA ÖLDÜRME

TCK m.82/-h hükmünde düzenlenmiş bulunan bu nitelikli halin uygulanması söz konusu olduğunda iki ayrı suç kendini göstermektedir. Fakat bu suçların her ikisinin de tamamlanmış olması gerekmez. Bu suçlardan biri amaç suçu(her hangi bir suçu), diğeri araç suçu(insan öldürme suçunu) oluşturmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu nitelikli halin uygulanabilmesi için suçların tamamlanması gerekmez. Eğer tamamlanmışsa, burada gerçek içtima kuralları uygulanarak her iki suçtan hüküm kurulacak, yok eğer tamamlanmamış olup teşebbüs aşamasında kalmış ise, bu durum nazara alınarak teşebbüsten hüküm kurulacaktır. [11]

Bu açıklamadan sonra örnek vermek gerekirse, hırsızlık suçunu işleyen faili gören A'nın, fail tarafından öldürülmesi veya hırsızlık suçundan dolayı polislerden kaçan failin polisi öldürmesi örnek verilebilir, ikinci örnekte aynı zamanda biraz önce incelediğimiz 'Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürme' nitelikli hali de vuku bulacaktır.

Burada şu hususa da değinmek gerekir ki, işlenen amaç suçun kasıtlı veya taksirli olması önemli değildir. Çünkü kanun koyucu böyle bir ayrım yapmamıştır. Örneğin trafik kazası yaparak birisinin ölümüne neden olan kişi, görgü tanığını öldürürse de bu nitelikli hal oluşur.

Bu nitelikli halde suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer verilmiştir. İşlenmiş olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmekte olan bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla kişi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç ilişkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kişinin öldürülmesi yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleşmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleştirebilmek amacıyla öldürme suçunun işlenmesi hâlinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun gerçekleşmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.

İ. BİR SUÇU İŞLEYEMEMEKTEN DOLAYI DUYDUĞU İNFİALLE ÖLDÜRME

''TCK m.82/1-i hükmünde düzenlenmiş bulunan bu nitelikli halde, insan öldürme suçu bir başka suçla bağlantılıdır. Söz konusu başka bir suçu işleye-memekten kaynaklanan öfke ve infial ile öldürme eylemi gerçekleştirilmiştir. Örneğin hırsızlık eylemine kalkışan failin, suçu daha gerçekleştirmeden mal sahibinin olay yerine intikal etmesi üzerine sinirlenerek mal sahibini öldürmesi olayı. Böyle bir olayda, öldürrne eyleminin, "H" başlığında incelediğimiz 'bir suçun delillerini ortadan kaldırmak amacıyla' gerçekleştirildiği de düşünülebilir. Zira olayı gören tek kişi mal sahibi ise, bu mal sahibini öldürdüğü takdirde tüm delilleri ortadan kaldıracağını düşünerek mal sahibini öldürmüş olabilir. Bu ayrım iyi yapılarak hüküm kurulmalıdır.

İşlenmek istenen amaç suç, kasıtlı bir suç olmalıdır. Çünkü taksirle işlenebilecek olan suçu işleyemeyen kişi buna sinirlenmez ve öfkelenmez, aksine sevinir. Örneğin aracıyla seyir halinde iken aniden karşısına çıkan şahsa çarpmak üzereyken, yanında seyahat eden şahsın el frenini çekerek aracı durdurması sonucu çarpma olayının gerçekleşmemesi halinde, aracı kullanan kişinin, el frenini çeken kişiyi veya çarpılmaktan kurtulan kişiyi öldürmesi düşünülemez.[12]

Failin bu bent hükmüyle cezasının artırılabilmesi için, ortada iki tane suç tipi olması gerekir. Eğer ilk kalkışılan eylem suç değilse, ikinci eylem olan nitelikli kasten öldürme hükmü uygulanmaz, basit kasten öldürme hükmü uygulanır. Örneğin, hasmını gördüğü için kaçmaya çalışan, fakat kaçamadığı için hasmını öldüren şahıs hakkında nitelikli hal uygulanmaz, zira kaçmaya çalışmak bir suç değildir.

Bu konuda Yargıtay'ın birkaç içtihadına bakalım;

Silahıyla olay mahalline gelen sanık A'nın eylem öncesinde süreklilik kazanan söz ve davranışları da değerlendirildiğinde; kaçırıp götürmeyi amaçladığı G'ye "gidelim" teklifini yaptığı ancak onun bağırması ve çöktüğü yerden kalkmaması karşısında "gayesine vasıl olamamanın infiali ile" onu öldürdüğü oluş ve kabulden anlaşılmakla, bu fiilin TCY'nın 450/8(Yeni TCK'nın 82/1-i). maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, yazılı biçimde fevren öldürme niteliğinde kabul edilerek hüküm kurulması yasaya aykırıdır. (YCGK, T. 17.6.2003, E. 2003/1-172, K. 2003/194)

Sanık K.'nin 1969 doğumlu olup, suç tarihi 17.1.1981 gününde 12 yaşlarında bulunan küçük maktule M.'yi hile ile bir inşaatın içerisine sokarak zorla ırzına geçmek istediği, erken boşalma ve maktulenin mukavemeti nedeni ile fiilini tam olarak gerçekleştiremediği, mücadele sırasında bayılan maktulenin vajina ve anüsüne parmak sokup fikrini izale ettiği, bundan sonra gerek ırza geçme fiilini gerçekleştirememekten duyduğu infial ve gerek işlediği suçların ortaya çıkmasını önlemek için maktulenin göğsüne ve boynuna basarak onu öldürdüğü tüm dosya kapsamı ile anlaşılmış ve oluş mahkemece de mevcut delillere uygun olarak bu şekilde kabul edilmiş olduğu halde sanık hakkında TCK.nun 79. maddesi delaletiyle 450/8-9 maddeleri tatbikiyle iktifa edilmesi yasaya aykırı görülmüştür. Şöyle ki;

Olayımızda, sanığın evvela ırza geçme kastı altında kendi donunu, maktulenin kilodunu sıyırmak, maktulenin üzerine abanmak, erken inzal olması üzerine ve bayılan maktulenin vajinasına ve anüsüne parmak sokarak kızlığını izale etmek suretiyle zorla ırza geçmeye teşebbüs suçunu işledikten sonra yenilenen ve değişen kanıtla maktulenin göğsüne basıp boynunu sıkarak onu öldürmüş olmasına göre, sanık ayrı kasıtlarla ve ayrı ayrı fiillerle ve ayrı ayrı cürmi neticeler husule getirir şekilde tamamen birbirinden bağımsız iki ayrı suç işlediğinden olayda TCK.nun 79. maddesinin tatbik yeri olmadığı gibi, açıklanan nedenlerle ve zorla ırza geçmeye teşebbüs suçunun TCK.nun 450/8 ve 9. bentlerindeki öldürme suçunun unsuru veya ağırlatıcı sebebi olarak gösterilmemesi itibarıyla zorla ırza geçmeye teşebbüs suçu öldürme suçunun unsuru veya ağırlatıcı sebebi olmayıp ortada mürekkep suç bulunmadığından 78. madde delaletinin de bahis konusu olmadığı, bu itibarla sanık hakkında ırza geçme fiilini gerçekleştirememekten duyduğu infial ile o fiilin ortaya çıkmasını önlemek için maktuleyi öldürmekten TCK.nun 450/8-9 ve zorla ırza geçmeye eksik teşebbüsle parmağı ile kızlık bozmasından 414/2, 61, 418. maddelerle ayrı ayrı ceza tayini ve her iki suçtan gerçek içtima kurallarının uygulanması gerekirken TCK.nun 79. maddesi delaletiyle TCK.nun 450/8-9. maddelerinin tatbiki ile iktifa edilmesi; (Y1.CD., T. 7.2.1984, E. 1984/109, K. 1984/439)

J. KAN GÜTME SAİKİYLE ÖLDÜRME

Kan davası, daha önce öldürülen kimsenin intikamını almak için, karşı aileden birisinin, görev bilinci adı altında öldürülmesidir.

"Kan gütme saikiyle öldürme suçunu basit öldürme suçundan ayıran özellik, birincisinde söz konusu olan acı ve öfke duygusunun değil, öç almak şeklinde beliren ahlaka aykırı düşünce ve tutkunun etken oluşundadır. Kan gütme saikiyle işlenen öldürme suçları için daha ağır bir yaptırım öngörülmesindeki sosyal amaç, toplumda kökleşmiş olan köklü bir göreneğin ortadan kaldırılmasından ibarettir."

Kan gütme saikiyle işlenen öldürme olaylarında, iki taraf arasında daha önceden bir öldürme olayının gerçekleşmiş olması ve bu olayın üzerinden belirli bir zaman aralığının geçmiş olması gerekir. Bu zaman aralığı her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilecektir. Araya belli bir sürenin girmesi gerektiğini belirttikten sonra tam bu noktada kan gütme saikiyle insan öldürme ile tasarlayarak insan öldürmenin bir arada bulunup bulunamayacağı meselesini tartışmakta fayda var. Tasarlama ve kan gütme saikiyle insan öldürme aynı olayda bir arada bulunabilir. Gerçekten kan gütme bir saik olduğu halde, tasarlama, kasdın şiddetli bir halidir. Aslında bir kaide niteliği taşımamakla birlikte, çoğu kez tasarlama ve kan gütme saiki bir olayda beraber bulunur.

Bu açıklamalardan aşağıdaki Yargıtay içtihadında yer alan ve kan gütme saikiyle işlenen insan öldürme suçunun unsurlarını belirleyen karara göz atalım:

Adam öldürme suçunun kan gütme saiki ile işlendiğinin kabulü için aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekir:

1- Olaya neden olan önceki hadise, ölümle sonuçlanmış olmalıdır.

2- Fail, önceki suç failini veya onun mensubu olduğu grup ya da aileden birisini, öç alma duygusuyla ve bir görev bilinciyle öldürmelidir.

3- İlk öldürülen ile ikinci suçun faili arasında kan hısımlığı bulunması şart olmayıp, suçun kan gütme saiki ile işlenmesi yeterlidir.

4- İlk öldürme olayı ile, ikinci olay arasında çok kısa olmayan bir süre geçmeli, bu süre içinde fail, ilk öldürme olayından duyduğu her türlü acı, kızgınlık ve öfkeden arınarak geleneklerin etkisiyle bir görevi yerine getirme istek ve bilinciyle hareket etmelidir.[13]

Yargıtay, kan gütme saiki ile insan öldürmenin şartlarını yukarıdaki şekilde belirlemiştir.

Kan gütme saikiyle insan öldürme hükmünün uygulanabilmesi için, birinci öldürme eyleminin failinin öldürülmesi şart olmayıp, bu fail yerine, bu failin bir yakınının öldürülmesi de yeterli olacaktır.

Kan gütme saikiyle insan öldürme hükmünün uygulanabilmesi için, ilk öldürme eyleminin kasten işlenmiş olması gerekmektedir. Kanunda bu yönde açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, taksirle gerçekleşen ilk öldürme olayından sonra gerçekleştirilecek ikinci öldürme olayında kan gütme saikiyle öldürme hükümlerinin uygulanmaması gerekir.

İlk öldürme eyleminin tamamlanamadığını ve teşebbüs aşamasında kaldığını düşünürsek, bundan sonra karşı taraf eyleme geçip kasten öldürme eylemine girişirse burada kan gütme saiki uygulanamaz. Çünkü kan gütme saiki ile insan öldürme hükmünün uygulanabilmesi için, ilk eylemin ölümle sonuçlanması ve bunun üzerine öldürülen tarafın da karşı taraftan birisini öldürmesi gerekir.

TCK'nın 82/1 -j hükmünün gerekçesine göre, yerleşmiş Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koşullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü uygulanamaz. Aşağıdaki Yargıtay kararı bu doğrultudadır:

Kangütme saiki"nin, "kışkırtma kapsamında cezayı hafifletici" herhangi bir saikle birlikte mütalaa olunamayacağı, eğer bu nitelikte, bir saik mevcut ise "kangütme saiki"nin geçerliliğinin kalkacağı gözetilmeden, ağır kışkırtma altında tasarlanarak öldürüldüğü kabul edilen maktul A.R. ile ilgili fiil yönünden sanıklar F. ve R.'nin; TCY.nın 64/1, 450/4, 51/2, 59. maddelerince mahkûmiyeti yerine 450/4, 10, 51/2, 59. maddelerince hükümlendirilmeleri,yasaya aykırıdır.(Y1.CD., T. 21.05.2001, E. 2001/1059, K.2001/2220)

Son olarak şunu belirtmek gerekir ki, ilk olay ile ikinci olay arasında, ilk olayın öfkesini atacak belli bir zaman diliminin geçmiş olması gerekmektedir. Bu şart, her olaya göre ayrı ayrı değerlendirilecektir.

K. TÖRE SAİKİYLE İNSAN ÖLDÜRME

Töre saikiyle insan öldürme, 5237 sayılı TCK'nın 82/1-k hükmüyle kasten insan öldürme suçunda nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.

Töre, bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış veya yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların ve izlenen yolların bir bütününü ifade etmektedir. Toplumları toplum yapan bu ortak payda, toplumumuzda uzun süreden beri yer alan ve belli bir olay karşısında

aynı biçimde davranılması ve bu davranış biçiminin zorunlu olduğu inancının oluştuğu, devlet gücü tarafından desteklenerek yaptırıma bağlanan ve yazılı olmayan bir hukuk kuralı niteliğini haizdir.[14]

"Aile bağlarının çok güçlü, aile otoritesinin çok sıkı ve katı olduğu toplu-mumuzda, aile bireylerinin, özellikle gençlerin eş seçme, özgür cinsel ilişkiye girme hakları kabul edilmemekte, anne babanın veya aile meclisinin rızası olmadan kaçmalar veya diğer yollarla cinsel ilişkiye girmeler bazen evlenilse bile hoş görülmemektedir.Töre saikiyle insan öldürme kavramı, sınırları net olmasa da, namus adına özellikle kadınlara yönelik öldürme eylemlerinin tanımlanması için kullanılmakta, aileden birisinin, diğerine (kadın, kız kardeş, eş vs.) karşı, bir başkasıyla yaşamış olduğu cinsel olay nedeniyle ailenin veya içinde bulunduğu toplumsal çevrenin egemen gelenek veya törel değerlerine aykırı bulunduğu, namus ve şereflerine leke sürüldüğü inancı altında, aile meclisi kararı üzerine öldürme eyleminin işlenmesidir.

Töre saikiyle insan öldürmeye ilişkin bu hükmün uygulanabilmesi için, olayda haksız tahrik hükümlerine ilişkin koşulların oluşmaması ve öldürme olayının ayrıca töre saikiyle işlendiğinin ispatlanması gerekir. Yargıtayın bu konudaki bir kararı şu şekildedir:

i Ergin maktule F.'nin istememesine ve aile yakınlarına isteksizliğini bildirmesine rağmen, evlilik yaşamıyla ilgili karar verme hakkı dışlanarak sevmediği amca oğlu ile aile büyüklerinin karan uyarınca evlendirildiğinin kardeşlerinin beyanı ile anlaşılması-na, muhtemelen bu nedenle V. ile resmi evlilik kurmayıp geçinemeyerek sıkça baba evine dönmesine, son olarak da ölümü öncesinde tekrar baba yanına kaçtığının ve bu halin sanık babaca da kabul edildiğinin anlaşılmasına, maktule F.'nin önceden sevdiği diğer maktul N.'ye bu evrede ve bu ruh hali içinde kaçtığının belirlenmesine, bu kaçışın aynı yörede ve aynı töre içinde yaşayan diğer aile fertlerince makul görülerek bağışlanmaları doğrultusunda fikir üretildiğinin de dosya içeriğiyle açığa çıkmasına binaen; öldürmelerin, hukuken himaye görmeyecek bir törenin güdümü ile icra edilmesi nedeniyle, sanıklar yararına tahrik hükümlerinin uygulanmaması isabetli görülmüştür. (Y1.CD., T.28.03.2002, E.2002/1048, 2002/460)

Suçun mağdurunun erkek veya kadın olması arasında fark yoktur. Bu suçta, suçu işlemesi için azmettiren, teşvik eden veya yardımda bulunan da iştirak hükümleri çerçevesinde cezalandırılır.[15]

V- SUÇA TEŞEBBÜS, İŞTİRAK ve BU SUÇTA İÇTİMA

A. SUÇA TEŞEBBÜS

TCK m.35/l'e göre, "kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğ-rudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur." Görüldüğü gibi 5237 sayılı TCK ile, 765 sayılı TCK'da düzenlenmiş bulunan eksik teşebbüs uygulamasına son verilmiştir. Dolayısıyla artık ayrım yapılmadan, kişinin işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle suçu tamamlayama-ması halinde teşebbüs hükümlerine göre uygulama yapılacaktır. Bu anlamda insan öldürme suçu da teşebbüse elverişli bir suçtur. Yani öldürme kastıyla hareket eden, fakat elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerine başladığı halde ölüm olayını geçekleştiremeyen bir şahıs, insan öldürme suçuna teşebbüsten sorumlu tutulacaktır.

Teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için doğal olarak ölüm sonucunun gerçekleşmemiş olması gerekir. Ölüm sonucunun gerçekleşmediği durumlarda, karşımıza hukuki nitelendirme konusunda bir problem çıkmaktadır. Acaba failin eylemi öldürmeye teşebbüs müdür, yoksa yaralama mıdır. Bu problem de, yukarıda manevi unsur bölümünde incelemiş bulunduğumuz kastın tespitine yönelik kriterlerden faydalanılarak kastın belirlenmesi suretiyle çözümlenir. Ölüm sonucunun gerçekleşmemesi halinde, kastın tespitine yönelik yapılacak irdeleme ve inceleme neticesinde, failin öldürme kastıyla hareket ettiği sonucuna ulaşılırsa kasten öldürmeye teşebbüs; yaralama kastıyla hareket ettiği sonucuna ulaşılırsa, meydana gelen yaralanmanın niteliğine göre TCK m.86'ya göre kasten yaralama veya TCK m.87'ye göre neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sorumlu olur.

Teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için failin kullandığı aletin niteliği, niceliği ve kullanılış tarzının somut olayda değerlendirilmesi ve bu hususların incelenmesi sonucunda aletin niteliği, niceliği ve kullanılış tarzının insan öldürmeye elverişli olması gerekir. Elverişli olmayan bir araç veya davranış, öldürme sonucunu doğuramayacağından, öldürmeye teşebbüs hükümleri uygulanamaz.

Yine bunun gibi teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için failin icra ha-reketlerine başlamış olması gerekir. İcra hareketlerini hazırlık hareketlerinden ayırmak gerekmektedir. Örneğin öldürmek amacıyla bir şahsın silah temin etmesi icra hareketi değildir. İcra hareketi sayılabilmesi için öldürme suçuna ilişkin kanuni tanımda yer alan sonucu gerçekleştirmeye yönelik olarak doğrudan doğruya icraya başlamış olması gerekir.

Teşebbüs hükümlerinin uygulanmasının şartlarından biri de, ölüm neticesinin failin elinde olmayan sebeplerden dolayı gerçekleşmemiş olmasıdır. Eğer fail öldürme kastıyla ateş edip mağduru yaraladıktan sonra tekrar ateş etme imkânı varken mağdura acımasından veya bir el ateş sonucu öfkesini atmış olmasından dolayı tekrar ateş etmezse ve böylece ölüm neticesi gerçekleşmezse, bu durumda teşebbüs hükümleri uygulanamaz. Bu durumda TCK m.36'daki gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır. Buna göre; Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır. Dolayısıyla verdiğimiz örnekte, yaralanmanın niteliğine göre TCK m.86'ya göre kasten yaralamadan veya TCK m.87'ye göre neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamadan sorumlu tutulacaktır.

B. SUÇA İŞTİRAK

Kasten öldürme suçu iştirak halinde işlenmeye müsait suçlardandır. Örneğin iki kişinin mağdura ateş ederek öldürmeleri olayında iki tane şerik vardır ve ikisi de kasten öldürme suçundan aynı cezaya mahkûm edilir. Yeni Ceza Kanunumuza göre, suçun kanunî tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırıhr(dolaylı faillik). Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

- Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.

Yukarıda açıklandığı şekilde öldürme suçuna iştirak edenler, belirlenen cezaya mahkûm edilirler.

Yani yapılan ateş sonucunda mağdur basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte veya TCK m.87'ye giren (Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, konuşmasında sürekli zorluğa, yüzünde sabit ize, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, yüzü-nün sürekli değişikliğine vs.) nitelikteki yaralanmalardan hangisine maruz kalmışsa, o hükme ilişkin cezaya hükmolunur.

C. İÇTİMA

765 sayılı Ceza Kanunumuzdan farklı olarak 5237 sayılı Ceza Kanunumuzda "Birden fazla kimseler aleyhine işlenen kasten öldürme" eylemi ağırlaştırıcı neden olmaktan çıkarılmış, birden fazla kimseler aleyhine işlenen kasten öldürme suçlarında her bir ölüm sonucundan ayrı ayrı ceza verileceği, bu suç bakımından zincirleme (müteselsil) suç hükümlerinin uygulanmayacağı, yani gerçek içtima hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir. TCK m. 43/3'te bu husus açıkça düzenlenmiştir. Bu hükme göre kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde(zincirleme suça ilişkin madde) hükümleri uygulanmaz. Buradan şu sonuç çıkıyor ki, örneğin bir aileden iki kişiyi öldürmeyi amaçlayan bir kişinin, bu kişileri bisikletle giderken görmesi üzerine, kullandığı kamyonla bu şahısları ezerek öldürmesi olayında iki ayrı kasten öldürme suçu oluşacaktır.

VI - SUÇLA İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR

Kasten öldürme suçlarını yargılama görevi, bu suça ilişkin cezanın üst sınırı 10 yıldan fazla olduğundan, Ağır Ceza Mahkemesine aittir.

Kasten öldürme suçunun basit halinin yaptırımı müebbet hapistir. Nitelikli hallerinin yaptırımı ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.

Kasten öldürme suçu şikâyete tabi olmadığı için re'sen soruşturulan ve kovuşturulan bir suçtur.

Av. Abdullah ALABOĞA

--------------

[1] ÖZBEK, Veli Özer, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, TCK İzmir Şerhi, 2. Bası, l.Cilt (Genel Hükümler), Ankara 2005, s.257, 258.

[2] PARLAR, Ali/HATİPOĞLU, Muzaffer, 5237 Sayılı TCK'da Özel ve Genel Hükümler Açısın¬dan Ağır Ceza Davaları, Ankara 2007, s. 29.

[3] PARLAR, Ali/DEMİREL, Güleç, Açıklamah-İçtihatlı Kişilerin Hayatına ve Vücut Bütünlüğüne Karşı Suçlar, Adalet Yayınevi, Ankara 2002, s.59.

[4] HAKERİ Hakan, Kasten Öldürme Suçlan, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, s.37.

[5] PARLAR /HATİPOĞLU, Ağır Ceza Davaları, s.28-29.

[5] SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Gözden Geçirilmiş 6. Baskı, Yetkin Yayı¬nevi, Ankara 2006, s.105.

[6] DÖNMEZER Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 16. Bası, İstanbul 2001, s.54

ARTUK, Mehmet Emin/GÖKÇEN, Ahmet/YENİDÜNYA, A. Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler I, Ankara 2002, s.605.

[7] PARLAR, Ali/HATİPOĞLU, Muzaffer, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, C.I, Ankara Şubat 2007, s.674. Aynı yönde: HAKERİ, s.225. Karşı görüş için bkz.; DÖNMEZER, s.61. 11 Karşı görüş için bkz.; HAKERİ, s.226.

[8] DÖNMEZER, s.78. SOYASLAN, s. 104.

[9] SOYASLAN, s.102. HAKERİ, s.231. Madde Gerekçesi.

[10] SOY ASLAN, s. 101. PARLAR/HATİPOĞLU, Ağır Ceza Davaları, s.60.

[11] Aksi görüş; PARLAR/HATİPOĞLU, Ağır Ceza Davaları, s.61. EROL, Haydar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Ankara 2007, s.984.

[12] SOYASLAN, s.109.

[13] PARLAR/HATİPOĞLU, TCK Yorumu, C.I, s.681. Aynı doğrultuda YCGK, T.04.05.1999, E.1999/1-991, K.1999/93. DÖNMEZER, s.78. YCGK; T.ll.06.1996, E.1996/I-105, K.1996/130,

[14] Karşı Görüş için bkz. HAKERİ, s.251. Aynı Doğrultuda bkz: PARLAR/HATİPOĞLU TCK Yorumu C.I, s.682. Karşı Görüş için bkz. HAKERİ, s.253.

[15] PARILTI Yılmaz, Adalet Bakanlığı Adalet Dergisi, 29.sayı, Eylül 2007, s.206. SOYASLAN, s.107. EROL, s.986-987.