Şöyle ki 10 yılı geçkin meslek yaşamımızda bu konuda bugüne dek açmış olduğumuz boşanma davası sayısından daha çok dava Haziran ayından bu zamana dek tarafımızdan açılmıştır.  Pandemi sürecinde insanların eve kapanmasıyla eşlerin zinaları gün yüzüne çıkmış olacak ki bu süreçte Adana’da Zina nedeniyle boşanma davaları patlama noktasına geldi.

Genel itibariyle tarafımıza başvuran tüm müvekkillerin ilk isteği eşimin ve birlikte olduğu kişinin en ağır cezayı almasını istiyorum olmaktadır. Hatta bazıları eşinin ve sevgilisinin tutuklanmasını bile istemektedirler.

Müvekkillere Zina’nın Türk Ceza Kanunu uyarınca suç olmadığını söylediğimizde ise şaşkınlıkla karşılanmaktadır ve tarafımıza “ne yani bu yaptıkları yanlarına kar mı kalacak” olmaktadır.

Zinanın Türkiye’de ne zaman suç olmaktan çıktığına tarihe bir bakalım…

Zina yapmak 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak görülmektedir. suç olarak tanımlandı. Zina yapmak 1996-1999 yıllarında Anayasa Mahkemesi tarafından “TCK’da Zinanın Kadın ve erkekler için farklı şekilde tanımlanmasının eşitsizlik olduğu” belirtilerek suç olmaktan çıkarılmıştır.

Anayasa mahkemesi tarafından öncelikle 23.09.1996 tarihinde 1926 tarihli TCK madde

441: Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolonur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadın hakkında da aynı ceza verilir.” maddesinin Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğuna dair gerekçe ile iptaline karar verilmiştir.

Aradan geçen süreçte Zina’nın tartışılmasına devam edilmiş ve kadın erkek arasındaki ayrıma dair bir çok farklı kararlar mahkemelerce verilmiştir.

Anayasa mahkemesine başvuruların devamında ise bu kez 23.07.1998 tarihli karar ile 1926 tarihli TCK Madde 440: “Zina eden karı hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında da aynı cezaya hükmolunur.” maddesi iptal edilmiştir.

Son olarak ise bitmek tükenmek bilmeyen ve temelinde kadın ve erkeğin TCK’da cinsiyet ayrımcılığına dayalı olarak ayrı ayrı cezalandırılması hususunun haklı olarak eşitsizliğe yol açtığı tartışmalar sonucunda 13.07.1999 tarihinde ise 1926 tarihli TCK Madde 442, 443 ve 444. maddeleri de iptal edilmiştir.

TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) Kanun Numarası: 765 Kabul Tarihi: 01/03/1926 BEŞİNCİ FASIL : ZİNA

- Madde 440 - (İptal: Anayasa Mahkemesinin 23/06/1998 tarih ve E. 1998/3, K. 1998/28 sayılı kararı ile.)

- Madde 441(İptal: Anayasa Mahkemesi'nin 23/09/1996 tarih ve E.1996/15, K.1996/34 sayılı Kararı ile.)

- Madde 442 (İptal: Anayasa Mahkemesi: 13/07/1999 gün ve 1994/24 E., 1999/30 K. R.G.: 05/07/2000 - 24100)

- Madde 443 (İptal: Anayasa Mahkemesi: 13/07/1999 gün ve 1994/24 E., 1999/30 K. R.G.: 05/07/2000 - 24100)

- Madde 444 -(İptal: Anayasa Mahkemesi: 13/07/1999 gün ve 1994/24 E., 1999/30 K. R.G.: 05/07/2000 - 24100)

Anlaşılacağı üzere Anayasa mahkemesince verilen yıllar içinde ardı ardına verilen kararlar uyarınca TCK Beşinci Fasıl’da yer alan Zina suç olmaktan çıkmıştır.

Kısaca özetlemiş olduğumuz üzere bir çok kişi tarafından merak edilen ve bir çok defa tarafımıza sorulan “Zinayı suç olmaktan kim çıkardı? , Zina Ne zaman suç olmaktan çıktı?” soruları bu şekilde yanıt bulmuştur.

Aradan 21 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen hali hazırda halen Zina suç değildir. Anayasa mahkemesinin kararlarının içeriğine baktığımızda esasen Zina’nın suç olmaktan çıkması amaçlanmamakta aksine TCK’da ilgili maddelerde kadın-erkek eşitsizliğine son verilmesi dayanak gösterilmek suretiyle iptal kararları verilmiştir.

Şimdi siyasi ortamda bizden önce Anayasa mahkemesi Zina’yı suç olmaktan çıkarttı bu nedenle bizim yapabileceğimiz bir şey yok şeklinde siyasi manevralar esasında samimi ve doğru değildir.

Yazımızın temeli siyasete dayalı olmasa da kanun koyucunun meclis olmasından kaynaklı olarak buna vurgu yapılmadan geçilmesi maalesef mümkün görünmemektedir.

Dönem içerisinde siyasi kulislerde ve zaman zaman seçim sürecindeki açıklamalarda Zinanın yeniden suç olarak Türk Ceza kanununa kazandırılacağından bahsedilse de hali hazırda 2021 yılının ilk haftası itibariyle bu konuda atılmış somut bir adım söz konusu değildir.

Zinanın aldatan eş tarafından ceza-i anlamda caydırıcılığının olmayışı yani bir korkuya sebep olmadığı ve bu korkusuzlukla hareket edildiği şüphesizdir.

Napolyon’un sözlerinde “ Cesaret hiç korkmamak değil, korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir.” Şeklinde korkuya insanın bakışını ortaya koymaktadır.

İnsan oğlunun bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte cezanın olmaması halinde hiç kimsenin mal ve can güvenliğinin olamayacağı şüphesiz tartışmasızdır.

İnsan’da olan Suç korkusu yani cezalandırılacağının biliniyor olması bir çok suçun işlenmesine engel olandır.

Fakat Zina’nın suç olarak Türk Ceza Kanununda yer almıyor oluşu da elbette ki zinanın artmasına sebep olmaktadır.

Zina yapmak her ne kadar Türk Ceza Kanununda yer almasa da, zina yapan eşin TCK’da Zinanın suç olmadığının teşviki ile birlikte işi abartarak zina yaptığı kişiyi aile konutuna eşi yokken getirmesi ile birlikte bir başka suçun doğumu vuku bulacaktır.

Eve Zina için gelen 3.kişinin bu eylemi aldatılan eş için kabul edilebilir olmadığından ve haliyle rızası ile olmadığından dolayı TCK Madde 116 uyarınca “Konut dokunulmazlığının ihlali” suçunu doğuracaktır.

Madde 116- (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

TCK Madde 116 gerekçesinde Anayasanın 21. Maddesi uyarınca Konut Dokunulmazlığı: “ (Değişik: 3/10/2001-4709/6 md.)

Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” Hükmünü dayanak almaktadır.

Toplumda bireye karşı işlenmiş ve aynı anda bireyin muhtaç olduğu güvenlik ve sükûnu ihlâline sebep olan bu eylemlerin,  kişilerin hürriyetine karşı işlenen suçlar arasında olduğu kabul edilmektedir.

Zina yapan eş ile birlikte aldatılan eşin konutuna gelen 3.kişinin eyleminin Yargıtay kararları ışığında somut örneklerle açıklamak gerekirse;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/578 2020/363 Karar Tarihi: 09.07.2020

Öte yandan TCK’nın 116. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme göre evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya iş yerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Öyleyse meşru bir amaç için gösterilmiş rıza olması kaydıyla evlilik birliğindeki aile üyelerinden her biri tek başına rıza açıklamaya ehildir. Meşru amacın, hukuka aykırı olmaması, diğer hak sahipleri tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekir. Aile üyelerinin açık veya örtülü bir rızasının olmadığı ya da böyle bir rızanın bulunmayacağının varsayılması gereken hâllerde konut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olacaktır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13. Baskı, Ankara, 2016, Seçkin Yayıncılık, s.527.)

Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.02.1942 tarihli ve 21-4 sayılı kararında da; "… Men etmek hakkını haiz olan kimsenin ademi rızası ise beyana muhtaç olmaksızın zımnen dahi tahakkuk eder. Müzakerenin mevzuu olan hadiselerde olduğu gibi karısıyla gayri meşru münasebetlerde bulunmak üzere karının davetiyle bir kimsenin meskenine girmesine kocanın rızası olmayacağı aklen ve âdeten bedihîdir. Binaenaleyh kocanın zımnî olan ademi rızasına karşı karının davetiyle gayri meşru münasebetlerde bulunmak maksadıyla meskene girmek, anın masuniyetini ihlâl suçunu teşkil edeceği.." sonucuna ulaşılmıştır. Bu ve benzeri örneklerde olduğu gibi, rıza açıklamaya ehil hak sahibinin gösterdiği rızanın, diğer hak sahipleri tarafından zımnen ya da açıkça kabul edilmeyeceği anlaşılıyor yahut varsayılan bir rızasızlık durumu söz konusu ise konut dokunulmazlığı suçu oluşacaktır.”

Şeklinde kararlarda görüleceği üzere aldatılan eşin rızasının olamayacağı bu nedenlerle 3.kişinin bu rıza dışı eyleminin konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturacağı ortadadır.

Madde 116 üçüncü fıkrasında haliyle zina yapan 3.kişinin eyleminin aldatılan eş tarafından kabul edilemeyeceği ortadadır. Bu nedenlerle bu durumun göz ardı edilmemesi ve mutlak surette aldatılan eş tarafından 3.kişinin şikayet edilmesi ihmal edilmemelidir. Bu şekilde Zina yapan 3.şahsın Türk Ceza kanunu uyarınca cezalandırılması ile bir nebze olsun aldatılan eşin psikolojik olarak rahatlamasını sağlayacaktır.

Zina her ne kadar Türk Ceza Kanunun da Suç olarak ön görülmese de Türk Medeni Kanununda halen Boşanma Sebebi olarak görülmektedir.

Türk Medeni Kanununda Zina Sebebiyle Boşanma Madde 161- “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” Hükmü ile yer almaktadır.

Anlaşılacağı üzere kanun koyucu Zina’yı genel boşanma sebeplerinden ayırarak ayrı bir madde vermiştir. Zira Zina sebebiyle boşanma davasının genel sebeple açılan Tmk Madde 166 Evlilik birliğinin sarsılması davasından en önemli farkı “Evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan malların paylaşılması” hususundadır.

Şöyle ki; Tmk Madde 166 uyarınca açılmış olan “Evlilik Birliğinin sarsılması” nedenli bir boşanma davasında mahkemeden Zina yapan eşin mal rejiminin tasfiyesinde pay oranının kaldırılması yada azaltılmasının istenemeyeceği gibi hakimin de bu konuda bir karar vermesinin mümkünü bulunmamaktadır.

Öte yandan Tmk Madde 161 uyarınca açılmış olan “Zina” nedenli bir boşanma davasında mahkemeden boşanma ilamı ile mal rejiminin tasfiyesinde evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan adınıza kayıtlı olan mallardan dolayı eşinizin pay oranının kusur durumlarına göre tamamen kaldırılmasını yada azaltılmasını talep edebilir yine eşiniz adına kayıtlı olan maldan da daha fazla tarafınıza pay verilmesini yani eşinizin o mal üzerindeki payının tamamen kaldırılmasını yada azaltılmasını talep edebilirsiniz.

Evlilikte edinilmiş mallara katılma rejiminde Tmk Madde 236- “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir. Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” denilmektedir.

Artık değerin nasıl hesaplanacağı ise, Tmk Madde 231- “Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.” şeklindedir.

Anlaşılacağı üzere ki ; bu rejimde her bir eş veya yasal mirasçıları, bu miktarın (artık değerin) yarısı (l/2'si) oranında katılma alacağı hakkına sahip olmaktadır.

Kanun koyucu, ZİNA nedenli boşanma davalarında, Aile mahkemesi hakimine tarafların kusur durumları dikkate alınarak, kusurlu eşin mal rejiminin tasfiyesinde artık değerdeki yasal pay oranının (1/2) hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen KALDIRILMASINA karar verme yetkisini tanımıştır.(TMK. m.236/2)

- Mutlak surette dava dilekçesinde davanın Tmk m. 161 “ZİNA” nedenli olduğu belirtilmelidir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/17864 E. - 2014/19671 K.;

 “Taraflar arasındaki boşanma davası sadakatsizlikten kaynaklanan şiddetli geçimsizliğe dayalı olarak açılıp, boşanma ile sonuçlanmış ve kesinleşmiş olduğuna göre, TMK’nın 236. maddesinin olayda uygulanma imkanı bulunmamaktadır.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi  2010/11719 E. - 2011/12472 K.;

“Mahkemece katılma alacağının TMK’nın 236/son maddesi gereğince reddine karar verilmiştir. Eşin, artık değer üzerinde pay oranının (katılma alacağının)” tümüyle kaldırılmasına ya da azaltılmasına karar verilebilmesi için; boşanmanın özel boşanma sebebi olarak zina (TMK m. 161) veya hayata kast (TMK m. 162) nedenine dayalı olarak gerçekleşmiş olması gereklidir. Mahkemece, TMK’nın 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması genel boşanma nedenine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmiş…”

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/22743 E. 2015/797 K.

 “Edinilmiş mallara katılma rejiminde katılma alacağı talebi bakımından uygulanması mümkün olan TMK’nın 236/2. maddesinin tarafların TMK’nın 161. maddesinde yazılı zina sebebiyle değil, 166/4. maddesine göre ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebiyle boşandıkları dikkate alındığında katılma alacağı bakımından bu maddenin uygulanmasına yer olmadığına…”

Yargıtay kararlarından da anlaşılacağı üzere davanızın genel sebepli evlilik birliğinin sarsılması yada farklı bir sebeple açılmamış olması mutlak surette Zina sebepli boşanma davası açmanız gerekmektedir.

Aile mahkemesi Hakimi Zina nedeniyle açılmış bir davada Zinanın sübut bulması halinde TMK’nın 236/2. maddesini mevcutta olan davaya uygularken kanun koyucunun kendisine tanımış olduğu “Zina yapanın mallarda payının kaldırılması yada azaltılması” yönündeki takdir yetkisini neye göre belirleyecektir?

Boşanacak eşlerin tek taraflı bir dava yada karşılıklı bir davalarının olup olmadığına, tarafların her ikisinin de davalarının kabul edilip edilmeyeceğine,

Tarafların kusur oranlarına, ağır kusurlu yada kusurlu olup olmadıklarına,

Tarafların evliliğinin süresine,

Tarafların evlilikleri süresince ve yine boşanma hükmü ile birlikte değişecek olan ekonomik durumlarına,

Tarafların evliliğe olan katkılarına,

Tarafların söz konusu malın edinimi süresince gerek emeği gerekse ekonomik olarak katkısına bakılarak hakkaniyetli olarak karar verilmesi gerekecektir.  

Aile mahkemesi hakimi Zina sebepli davada gerekçeli kararında Tmk M. 236’yı uygularken mal’dan kaynaklı pay oranında azaltma yada kaldırma hususunun gerekçesini mutlak surette belirtmesi gerekmektedir.

Bu şekilde yukarıda belirttiğimiz hakkaniyetin değerlendirilmesine dair ölçütlerin doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı denetlenebilecektir.

- Zina nedeniyle verilecek karar sonrasında sadece davalı eş’in Katılma alacağına yönelik olarak bir kaldırma yada azaltma kararı verilebilecek olup, katkı alacağı yada değer artış payı alacaklarında bu şekilde bir kaldırma yada azaltma kararı verilmesi mümkün değildir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/12512 E. -  2015/21469 K.;

“TMK’nın 236/2. maddesindeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılması veya kaldırılmasına yönelik karar verilebilmesi için öncelikle, davacının artık değere katılma alacağının yapılan incelemeyle sabit olması gerekir. ... Mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle davacının alacağının katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı olarak bunlardan hangisinin veya hangilerinin mevcut olduğunun araştırılması; artık değere katılma alacağının mevcut olması durumunda TMK’nın 236/2. maddesinin uygulama yeri olabileceğinin gözetilmesi ...”

- Mahkeme hakimince Zina nedeniyle bir karar verilmiş olması halinde, söz konusu davada Zina nedeniyle artık değere katılma alacağının kaldırılması talep edilmiş ise bu konuda karar verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/3216 E. -  2016/4202 K.

“Dosyaya getirtilen taraflara ilişkin boşanma dava dosyasının incelenmesinde, boşanmaya kocanın zina davranışı nedeniyle TMK’nın 161. maddesi gereğince zina sebebiyle karar verildiği ve bu halde kesinleştiği görülmektedir. TMK’nın 236/2. maddesi ‘Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.’ hükmünü içermektedir. Davacı-davalı kadın birleşen davaya verdiği cevap dilekçesinde, dava açan eşin (kocanın) katılma alacağı çıktığı takdirde, TMK’nın 236/2. maddesi gereğince artık değere katılma alacağının kaldırılması gerektiği savunmasında bulunmuştur. Mahkemece davacı-birleşen davalının, bu savunma yönünden olumlu ya da olumsuz bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan katılma alacağına hükmedilmesi isabetsiz olmuş; hükmün bu sebeple bozulması gerektirmiştir.”

Şayet dava devam ederken eşinizin zinası ortaya çıkmış ise bu sefer şartları var ise, zaman ve yine af durumları söz konusu değilse birleştirme talepli zina nedeniyle boşanma davası açarak davalı tarafın mal rejiminin tasfiyesinde payının kaldırılmasını yada azaltılmasını talep etmeniz mümkün olabilecektir.

Sonuç olarak Zina Nedeniyle Boşanma davasında Mal Rejimi Nasıl olacak?

Türk Medeni Kanunu Madde 236/2 maddesi uyarınca; Evlilik birliğinde edinilen mallarda eşlerin birbirlerinin adına olan mallarda yarı yarıya hak sahibi olduğu kuralının istisnası bu madde uyarınca söz konusudur.

Kanun koyucu zina sebebiyle boşanmanın vuku bulması halinde, Zina yapan  kusurlu eşin artık değerdeki payının, (katılma alacağının) hakkaniyet gereğince ve hakimin takdiri uyarınca azaltabileceğini veya tamamen kaldırılabileceğini düzenlemiştir.

Zina yapan kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının azaltılması veya kaldırılması için dört durumun bir arada olması zorunluluktur.

Şöyle ki;

Evlilik zina nedenine dayanak yapılmış Tmk M.161 uyarınca açılmış bir boşanma kararıyla sona ermiş olmalı,

Davalı Eş kusurlu olmalı,

Pay oranının Azaltma veya kaldırma kararı hakkaniyete uygun olmalı,

Son olarak Tmk m 236/2 uyarınca madde içeriğinde açık bir şekilde yer verilmemiş olsa da Tmk ilgili hükümleri uyarınca eşler daha önceden imzalamış oldukları bir mal rejimi sözleşmesiyle artık değerin paylaşılması adına başka bir kural belirlememiş olmalıdırlar.

Bir çok müvekkilin sorduğu “ne yani bu yaptıkları yanlarına kar mı kalacak” sorusu her ne kadar Türk Ceza Kanunu uyarınca “evet” şeklinde yanıt bulsa da, Türk Medeni Kanunu uyarınca Zina yapan eşin yaptığının yanına “kar kalmayacağını” söyleyebiliriz.

Av. Aytaç ER

İş bu “Zina yapan eşin yaptığı yanına kar mı kalacak? adlı makale www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanmak üzere Adana Barosuna kayıtlı Av. Aytaç ER tarafından 04.01.2020 tarihinde kaleme alınmış olup 5070 sayılı Elektronik İmza Kanununa göre Türktrust Zaman Damgası ile imzalanmıştır. Avukat Aytaç ER’in Yazılı izni alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanamaz, kısmen yada tamamen kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.