İstanbul Bilirkişiler Derneği Başkanı SM. Mali Müşavir Yaşar Aslan semineri sunuş konuşmasında, İstanbul Barosu ile düzenlenen bu ikinci seminerde bilirkişilerin Kanun, yönetmelik ve etik kurallar içinde çalışmalarını sağlamak, bilirkişilik kurumunun adalet sistemimize en yararlı şekilde hizmet sunabilmesini sağlamaya katkı vermeyi amaçladıklarını söyledi.

Adli yargıda bilirkişi listelerinin oluşturulmasının, 01.06.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre yapıldığını belirten Aslan, Adli Yargı Kurumlarında bilirkişi görevlendirmelerinin bu listelerden yapıldığını, ancak 2009 yılında Adli Yargı Adalet Komisyonu listesinde yer alan bilirkişilerin yaklaşık %63 üne bugüne kadar hiç görev verilmediğini bildirdi. 

Hukuk Mahkemelerinde, Adli Yargıda olduğu gibi bir liste olmadığı için bu kurumlardaki görevlendirmelerin tamamen eski sistemde devam ettiğini hatırlatan Aslan,  “Dileğimiz, Hukuk Mahkemelerinin Sayın Hâkimlerinin de Adalet Komisyonu listelerini esas almak suretiyle bilirkişi atamalarında takdirlerini kullanmaları yönündedir”.

Seminerin açılış konuşmasını yapan İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, fonksiyonel açıdan yargıcın önüne gelen hususlarda yol gösterici olan bilirkişi ve açıkladığı görüşünün usul hukuku bakımından ve niteliği yönünden de takdiri deliller arasında sayılan bir kanıt olduğunu, ancak uygulamalarda bazı ayrık durumlar dışında mahkeme ilamlarının bilirkişi raporları doğrultusunda oluştuğunu söyledi.

Bu nedenle bilirkişilik ve bilirkişi raporlarının daha da bir önem kazandığını belirten Aydın, Bilirkişinin tarafsızlığı ve olası dürüstlüğünün sağlıklı yargılama için yaşamsal önem taşıdığını,   yargılamada özel veya teknik bilgisi ile yargıca yardımcı olan bilirkişinin, hiçbir etki altında kalmadan, nesnel bakış açısıyla bilgi ve görgüsünü mahkemeye sunmasının beklendiğini bildirdi.

Teknik alt yapı ve kalifiye eleman eksikliğinin, karşılaşılan teknolojik adli olayları ve sorunları tanımlayamamasına, ileride karşılaşılacak sorunları belirleyip önceden önlem alamamasına neden olduğunu hatırlatan Aydın,  “Mevcut sistem adalet teşkilatının özverili personelinin çok büyük çabasıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Özellikle İstanbul gibi büyük illerde yargı personelinin çalışmaları karşılıksız özverinin diğer adıdır” dedi.

Mahkemeye sunulan raporun biçiminin düzenli ve saydam bir görüntü vermesi, kuşkuya yer vermeyecek biçimde hüküm kurmaya elverişli olması gerektiğini ifade eden Aydın, şöyle konuştu: “Raporda yargıcı mutlak surette yönlendirici sözcüklerden kaçınılmalıdır. Raporun sonuç bölümünde anlatılmak istenen görüş veya mütalaa anlaşılması en kolay olacak biçimde açık ve somut olarak yazılmalıdır. Mahkemenin ve tarafların raporda ne denilmek istendiğini anlamakta zorlanmaması gerekir”.

Bilirkişi heyetlerinin olayı mutlaka birlikte tartışıp raporlaştırmaları, mahkemelerin devamlı aynı kişileri bilirkişi tayin etmemeleri gerektiğini vurgulayan Muammer Aydın, bilirkişilik konusunun Türk yargı sisteminde kanayan bir yara olduğunu, mutlaka iyileştirilmesi ve bu durumu yargının içinde olduğu konumdan ve sorunlarından da çok ayırmamak gerektiğini, Bilirkişilik sorununun yargı reformu kapsamında çözülmesinin mümkün olduğunu sözlerine ekledi.

İki oturum halinde gerçekleştirilen seminerin ”Ceza Yargılamasında Bilirkişilik” konulu ilk oturumunu Prof. Dr. Erdener Yurtcan yönetti.

Bu oturumda ilk bildiriyi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu sundu. Bilirkişiliğin bir meslek olmadığını, adliyelerde adı konulmamış memur durumunda bulunduklarını, bilirkişi kararlarının yargı kararlarını olumsuz etkilediğini belirten Mahmutoğlu, 2005 yılında kabul edilen CMK ile eski kanunda yer alan bilirkişi konusundaki hükümleri karşılaştırdı.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Kocasakal da bilirkişi raporuna itiraz ve uzman mütalaası üzerinde durdu. Hukukçuların bilirkişi olarak atanamayacakları görüşüne katılmadığını, hukukçu olmayan bilirkişilerin de hukuk yorumu yapmalarının kanuna aykırı olacağını söyledi.  Bilirkişi raporlarına itirazın mümkün olduğunu, ancak itirazın gerekçesinin iyi bilinmesi gerektiğini belirten Kocasakal, hâkimin bilirkişi raporuna bağlı kalamayacağını, isterse bir başka rapor isteyebileceğini, çünkü bilirkişi raporunun değerlendirme vasıtası olduğunu ve bir delil değerinin bulunmadığını bildirdi.

İstanbul Bilirkişiler Derneği Başkanı SM. Mali Müşavir Yaşar Aslan ise, Bilirkişilik uygulamasında yaşanan sorunda ve çözüm önerileri üzerinde durdu. Bilirkişilerin Adalet Komisyonu listelerinde yer almalarına rağmen kendilerine görev verilmediğini, takdir edilen ücretin çok düşük olduğunu ve ancak 6 ay bir yıl gibi gecikmeyle ödendiğini belirten Aslan, Hukuk mahkemelerinde ve idari yargı kurumlarında bilirkişi görevlendirmelerinde herhangi bir listenin olmaması, ayrıca özellikle ticaret mahkemelerinde belli kişilerin sürekli görevlendirilmesinin sık sık şikâyete konu olduğunu bildirdi. Konuşmasında yargı cephesinde yaşanan sorunlar üzerinde de duran Yaşar Aslan, alınması gereken önlemler ve çözüm önerilerini 9 madde halinde sıraladı.

Seminerin “Özel Hukukta Bilirkişilik” konulu ikinci oturumunu İstanbul Barosu Önceki Başkanı Av. Kazım Kolcuoğlu yönetti.

Bu oturumda Gazeteci-Yazar Av. Tamer Heper, bilirkişilerin keşif mahallerinde yaptıkları ve hazırladıkları raporlar hakkında bilgi verdi. Keşif mahallinde Bilirkişi davranışlarının inceleme altında bulunduğunu, bilirkişilerin söz, tavır ve davranışlarının yorumlara neden olduğunu belirten Heper, bilirkişilerin kendilerine verilen görevin dışına çıkmamaları gerektiğini bildirdi.

Emekli 1. Sınıf Emniyet Müdürü ve Belge İnceleme Uzmanları Derneği Başkanı Av. Yalçın Çakıcı da, imza ve belge incelemesinde bilirkişilik konusunu ele aldı. Konuşmasında belgenin tanımını yapan ve bu belgelerin sahtesinin imal edilebileceğini belirten Çakıcı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında yargıcın teknik yardımcısı olarak Belge İnceleme Uzmanının devreye girdiğini söyledi.

Belge inceleme uzmanının grafolog olmadığını belirten ve el yazısı ve imzanın oluşumu hakkında bilgi veren Çakıcı, belge uzmanının mukayese ve karşılaştırma tekniği ile çalıştığını, Belge İnceleme Uzmanlarının görevinin sadece imza tespiti değil, belgenin sahte olup olmadığını da tespit etmek olduğunu bildirdi.  Ülkemizdeki bilirkişi kurumları, uzmanlıkla ilgili uygulamalar ve konuya ilişkin Yargıtay kararlarına değinen Yalçın Çakıcı, sonuç olarak şöyle dedi:  “Belge İnceleme Uzmanlığı, adil yargının gerçekleşmesinde Mahkemenin teknik yardımcısı olan Bilirkişilik kurumunun en önemli bölümlerinden biridir. Birçok disiplinden yararlanılarak hizmet verilen bu alanda görev alacak kişiler, zorlu bir deneyim safhasından sonra bu hizmeti yapabilecek seviyeye gelmektedir. Ancak Uzmanın bütün bu bilgi ve tecrübesinin yanında, onların ayrılmaz bir parçası olarak iş ahlakı, profesyonel sabır, dikkat, itinalı çalışma özelliklerini de haiz olması gerekir. Bilirkişilik Hizmetinde güvenilirlik, uzmanlıktan önce gelmektedir. Bu özellik belki de bütün diğer bölümlerden daha fazla Belge İnceleme Uzmanlığı dalında söz konusudur”.

Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Öztek, bilirkişi raporlarının hâkim tarafından değerlendirilmesi konusunu ele aldı. Öztek, hâkimin bilirkişi raporlarını takdir yetkisinin bulunduğunu, tatmin olmazsa bir başka bilirkişiden rapor isteyebileceğini söyledi. Öztek, hâkimin bilirkişi raporları karşısındaki durumu belirleyen değişik Yargıtay kararlarından örnekler verdi.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez ise bilirkişilik sorunlarının yasayla çözmenin mümkün olmadığını söyledi. Bilirkişilik Yasa Tasarısı hazırlamanın çok zor bir iş olduğunu anlatan Pekcanıtez, “Hâkimler her konuda karar verebilirler, ama her şeyi bilemezler. Bilirkişilik kurumu bunun için getirilmiştir. Özel uzman görüşü belge değildir, dilekçe ekidir. Hâkim bunu dikkate almalıdır, aksi halde adil yargılama hakkı ihlal edilmiş olur” dedi.

Bilirkişilik Yasa Tasarısı yasalaşsa bile yine de sorunların olacağını hatırlatan Pekcanıtez, bilirkişilerin duruşmalara gelip tarafların sorularına muhatap olması gerektiğini, ancak uygulamada duruşmaya 10 dakika ayrılabildiğini bildirdi. Yargının bir mozaik olduğunu, bütün taşlar yerine oturduğunda güzel bir tablo ortaya çıkacağını, bir-iki taş yerinden oynarsa tablonun bozulacağına dikkat çeken Pekcanıtez, uzman hâkim, hâkim yardımcısı, uzman avukat yetiştirmediğimiz sürece sorunlara çözüm bulmanın güç olduğunu ve bilirkişilik kurumunun kanayan bir yara olarak devam edeceğini sözlerine ekledi.

Oturum sonlarında yapılan soru ve cevap bölümünden sonra seminer konuşmacılarına İstanbul Bilirkişiler Derneği yetkililerince birer plaket verildi.


istanbulbarosu.org.tr