Avrupa Konseyi tarafından desteklenen Anayasa Mahkemesinin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi kapsamında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru ihlal kararları ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin bölge toplantısı 14 Şubat 2022 tarihinde İstanbul’da düzenlendi. Toplantıya Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Avrupa Konseyi Ankara Ofisi Başkanı Cristian Urse, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Akif Ekinci, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Şaban Yılmaz ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Murat Boylu da katıldı.

Toplantının açılışında konuşma yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, temel hak ve özgürlüklerin korunmasının tüm toplumların temel önceliği olduğuna vurgu yaparak asıl amacın bireysel başvurunun etkili şekilde uygulanıp yeni ihlallerin ortaya çıkmasının engellenmesi olduğunu ifade etti.

Başkan Zühtü Arslan bireysel başvurunun etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak devam etmesinin sadece Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün olmadığını; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idari mercilerin bu konuda duyarlı olmasıyla ve objektif etkiyi hayata geçirmesiyle ancak mümkün olabileceği değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye için bireysel başvurunun hukuk sistemi ve hak, özgürlüklerin korunması bakımından gerçekten büyük bir kazanım olduğunu vurgulayan Başkan Zühtü Arslan, bireysel başvurunun insanımıza yapılan en büyük hizmetlerden biri olduğunu ama bu hizmeti sürdürmenin, bu kurumu iyi işleyen, etkili bir hak arama yolu olarak ettirmenin de hepimizin sorumluluğunda olduğunu belirtti.

Başka Zühtü Arslan, bu tür toplantılar ve karşılıklı diyaloglar sayesinde bireysel başvurunun gelecek dönemde çok daha başarılı bir şekilde uygulanacağına inandığını dile getirdi.

AMAÇ SİVRİSİNEKLERİ YOK ETMEK DEĞİL

Zühtü Arslan konuşmasında, "Bireysel başvurunun Türkiye'de 2010 Anayasa değişikliğiyle sistemimize girdiğini düşündüğümüzde anayasa değişikliğinin gerekçesine bakmak gerekiyor. Bu gerekçeye baktığınızda 2 şey olduğu söyleniyor. Birincisi hak ihlali iddialarının ulusal sınırlar içerisinde halledilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınmasını engellemek. Başka bir ifadeyle AİHM önünde Türkiye aleyhine yapılan başvuru sayısını azaltmak ve bununla bağlantılı olarak ihlal sayısını azaltmak. Bu ulusal başvurunun pratik amacı. Tabii bir de ilkesel amacı var. Bu da temel hak ve özgürlüklerin korunmasının standardını yükseltmek. Gerçekten bütün zorluklara, her geçen gün artan iş yüküne rağmen Türkiye'de bireysel başvuru etkili bir hak arama yolu olarak tesis edilmiştir ve yoluna devam etmektedir. İş yükü dramatik bir boyuta ulaştı. Bugün Anayasa Mahkemesi önünde 66 bine yakın bireysel başvuru bulunmaktadır. Bu rakamın ne kadar korkutucu olduğunu ifade edebilmek için bizim gibi bireysel başvuru sistemini benimseyen ülkelerin başvuru sayısına bakmak lazım. Mesela Alman ve İspanya Anayasa Mahkemesi bizden çok daha önce bireysel başvuru sistemine geçmiş olmasına rağmen önlerinde bizim başvuru sayımızla karşılaştırmayacak kadar az başvuru var. Şu kadarını ifade edeyim; Ocak 2022 tarihinde bize gelen başvuru sayısı 12 bine yakın. Yani yılın ilk ayı bize 12 bin bireysel başvuru geldi. Bu sayı Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemeleri'ne yılda gelen başvuru sayısından daha fazla. O yüzden biz söylüyoruz bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi'nin tek rakibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. AİHM önünde şu anda 70 bine yakın derdest başvuru bulunmaktadır ve bu başvurular 47 ülkeden alınan başvurular. Anayasa Mahkemesi neredeyse tek başına AİHM'in 47 ülkeden aldığı kadar başvuru alıyor. Dolayısıyla bu mesele çözülmesi gereken acil meselelerden biri. Anayasa Mahkemesi'nin işini yapmasını engelleyen bir diğer tehdit de objektif etkisinin hayata geçirilememesi. Bununla şunu kastediyoruz. Bireysel başvurunun amacı tek tek sivrisinekleri yok etmek değildir, sivrisinekleri üreten bataklığı kurutmaktır" dedi.

Başkan Arslan’ın konuşma metni şöyle;

“Adli Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” Konulu Bölge Toplantısı (İstanbul, 14 Şubat 2022)

Değerli Katılımcılar,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Hepinizi en içten duygularımla, muhabbetle ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bu toplantının organizasyonunda emeği geçen herkese ve tüm katılımcılara teşekkür ediyor, başarılı ve verimli bir toplantı olmasını temenni ediyorum.

Bilindiği üzere hukuk, toplumun ortaya çıkışından itibaren vardır. Toplum ve onun örgütlü hâli olan devlet olduğu müddetçe hukuk da var olmaya devam edecektir.

En genel anlamda hukukun toplumsal işlevi insanların bir arada huzur içinde yaşamasını sağlamaktır. Hukuk bu işlevini uyuşmazlıkların barışçıl şekilde çözülmesini sağlayarak yerine getirir. Tam da bu nedenle Mevlâna, hukuku ve bilhassa uyuşmazlıkları karara bağlayan hâkimi rahmet olarak nitelemiştir. Mevlana’ya göre “hâkim rahmettir; kıyametteki adalet denizinden bir damladır.”1

Günümüz dünyasında hukukun en somut şekilde yansıdığı alan, sahip olduğumuz temel hak ve özgürlüklerdir. Malum, hukuk hak kelimesinin çoğuludur. Bu anlamda “Hukukun varlık nedeni hakları korumaktır.” dersek yanlış olmaz.

Geçen yüzyılın bilhassa ilk yarısında yaşananlar hak ve özgürlüklerin korunması noktasında çok önemli yapısal değişikliklere neden olmuştur. Özellikle iki dünya savaşı arasında ve sırasında Avrupa’da yaşanan katliamlar ve yoğun hak ihlalleri yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugünkü temel haklar düzenini belirlemiştir.

Bu düzenin ulusal ve uluslararası düzeyde taşıyıcıları oluşmuştur. Bir tarafta evrensel ve bölgesel düzeyde insan haklarını koruma mekanizmaları ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında ülkemiz açısından en önemlisi, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin koruma sistemidir. Türkiye bu Sözleşme’nin hazırlık aşamasına katılmış ve onu 4 Kasım 1950 tarihinde imzalayarak dünyaya duyuran 14 ülkeden biri olmuştur.

Diğer yandan da Avrupa’da otoriter rejimlerin yoğun hak ihlalleri ulusal düzeyde anayasa mahkemelerinin kuruluşuna neden olmuştur. Başta İtalya ve Almanya olmak üzere birçok ülkede anayasayı ve temel hak ve özgürlükleri korumak üzere anayasa mahkemelerinin kurulduğu bilinmektedir.

Değerli Katılımcılar,

Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşan haklar düzeninin belki de en önemli özelliği insan hakları meselesinin ulusal sınırların dışına taşarak bir anlamda uluslararasılaşmasıdır. Bu anlamda ulusal hukuk aktörleri ile taraf devletlerin onayıyla hükmünü icra eden ulusal üstü insan hakları organları arasındaki ilişki çok önemli hâle gelmiştir.

Türkiye’de 2010 Anayasa değişikliğiyle kabul edilen ve 2012 yılında uygulamaya geçen bireysel başvuru bu ilişkide yeni bir dönem başlatmıştır. Anayasa’nın 148. maddesine eklenen fıkrayla Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ortaklaşa korunan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla herkesin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesine imkân sağlanmıştır. Bu vesileyle belirtmek isterim ki anayasasında açıkça ve lafzen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne yer veren nadir ülkelerden biri Türkiye’dir.

Daha önemlisi bireysel başvuruya ilişkin Anayasa değişikliğinin gerekçesinde bu hak arama yolunun hak ihlallerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden ülke sınırları içinde giderilmesini sağlayacağı, böylece Strazburg Mahkemesinde “Türkiye aleyhine açılacak dava ve verilecek ihlâl kararlarında azalma olacağı” belirtilmiştir. Bu pratik amacın ötesinde, anayasa koyucuya göre “Türkiyede de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir.

Değerli Katılımcılar,

Yaklaşık on yıllık bireysel başvuru tecrübesinin sonunda şu soruyu sormamız gerekiyor: Bireysel başvuru sistemi anayasa koyucunun öngördüğü şekilde iyi işliyor mu ve haklar standardını yükseltiyor mu? Başlangıcından itibaren bireysel başvurunun uygulayıcılarından biri olarak bu soruyu olumlu olarak cevaplamak gerektiğini düşünüyorum. Başta her geçen gün artan iş yükü olmak üzere olağanüstü sıkıntılara rağmen Anayasa Mahkemesi iyi işleyen etkili bir bireysel başvuru sistemini hayata geçirmek için gece gündüz çaba göstermektedir.

Bununla birlikte belirtmek gerekir ki iyi işleyen etkili bir bireysel başvuru sistemini sürdürmek Anayasa Mahkemesinin tek başına yapabileceği bir iş değildir. Bu noktada özellikle ihlal kararlarının muhataplarınca gereği gibi anlaşılması ve yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Burada bireysel başvuru kurumunu tehdit eden birbiriyle bağlantılı iki önemli tehlikenin olduğunu söyleyebiliriz. Bunların ilki her geçen gün artan başvuru sayısıdır. Anayasa Mahkemesinin önünde şu an itibarıyla 66 bin civarında başvuru bulunmaktadır. Bu sayının içinde bulunduğumuz 2022 yılında maalesef daha da artması öngörülmektedir. Nitekim yeni yılın ilk ayında yapılan başvuru sayısı 12 bine yaklaşmıştır.

Anayasa Mahkemesine sadece geçen ay yapılan bireysel başvuru sayısı, bireysel başvuruyu uzun yıllardır uygulayan Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemelerinin önlerindeki başvuruların toplamından çok daha fazladır.  İş yükü konusunda maalesef Anayasa Mahkemesinin tek “rakibi”, önünde Türkiye dâhil 47 taraf ülkeden 70 bin civarında derdest başvuru bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesidir.

Bireysel başvurudaki ikinci tehdit ihlal kararlarının gereği gibi yerine getirilmemesi, özellikle objektif etkinin hayata geçirilememesidir. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesinin ihlal bulduğu kararlarda başvurucunun somut müdahale nedeniyle maruz kaldığı hak ihlalinin giderilmesi bireysel başvurunun subjektif etkisini oluşturmaktadır. Bu elbette önemlidir ancak yeterli değildir.

Bunun yanında ihlal kararlarında tespit edilen ilke ve esasların tüm idari ve yargı mercileri tarafından dikkate alınarak aynı konudaki benzer ihlallerin önlenmesi gerekir. Bu da bireysel başvurunun asıl amacı olan objektif etkiyi ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle bireysel başvurunun amacı, tek tek sivrisineklerle mücadele etmek değil onları üreten bataklığı kurutmaktır.

Esasen bireysel başvuruda objektif etki ikincillik ilkesinin de bir gereğidir. Anayasa Mahkemesinin kararlarında vurgulandığı üzere temel hak ve özgürlüklerin öncelikle kamu makamları ve derece mahkemeleri tarafından korunması gerekir. Burada koruma sağlanamadığı şikâyeti olduğunda Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin anayasal hükümleri yorumlayarak ihlalin olup olmadığına karar vermektedir.

Bu aşamadan sonra idari ve yargısal mercilerin aynı veya benzer meselelere ilişkin uygulamalarını Anayasa Mahkemesinin yaptığı anayasal yorum ve değerlendirme çerçevesinde gerçekleştirmeleri beklenir. Anayasa Mahkemesine göreAksi durum, aynı meseleye ilişkin tüm uyuşmazlıkların Anayasa Mahkemesi önüne taşınması sonucunu doğurur. Bu şekilde işleyen bir bireysel başvuru yolunun sürdürülebilmesi ise imkânsızdır.”2

Kısacası bireysel başvurunun sürdürülebilmesi yasama, yürütme ve yargının bu konuda üzerine düşeni yapmasıyla mümkündür. İhlalin kanundan kaynaklandığının tespit edildiği durumlarda yasama organının ihlale neden olan kanun hükümlerini yeni ihlallerin önlenmesi amacıyla değiştirmesi veya kaldırması hayati derecede önemlidir.

İhlalin idari ve/veya yargısal mercilerin kararından kaynaklandığı durumlarda ise sadece somut başvuruya konu ihlale yol açan idari ve yargısal mercilerin harekete geçmesi yeterli değildir. Diğerlerinin de somut başvuruları beklemeden önlerine gelen aynı meselede Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları doğrultusunda karar vermeleri beklenmektedir.

Bu bağlamda 2016 yılından itibaren faaliyete geçen ve yargı sistemimiz bakımından önemli bir kazanım olan istinaf mahkemelerine de çok önemli görevler düştüğünü ifade etmek isterim. Bölge adliye mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin temyize tabi olmayan kararlarına karşı doğrudan bireysel başvuru yapıldığı bilinmektedir.

Bu başvurularda ortaya çıkan sorunlardan biri içtihat farklılıklarının giderilememesidir. Anayasa Mahkemesi bu konuya ilişkin verdiği bir ihlal kararında “Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır.” demek suretiyle bu soruna işaret etmiştir. Mahkememiz söz konusu içtihat farklılıklarının giderilememesinin hükümden bağımsız olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşmıştır.3 Eminim bugünkü oturumlarda bu soruna ilişkin çözüm önerileri de tartışılacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha bölge toplantısının başarılı ve verimli geçmesini diliyorum. Başta oturum başkanları ve konuşmacılar olmak üzere tüm katılımcılara katkılarından dolayı şimdiden teşekkür ediyorum.

Hepinize sağlık ve afiyet diliyorum.

Zühtü ARSLAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı

----------------------

1 Mesnevî-i Manevî, Tercüme: H. Kırlangıç ve D. Örs, Altıncı Defter, 1496.

2 K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 53.

3 Aziz Buluntu ve Fırat Savğa, B. No: 2017/22650, 13/2/2020, §§ 34-36.