Hâkim ve savcıların atamalarına ilişkin 2009 yaz kararnamesinde, Ergenekon ve KCK soruşturmalarını yürüten hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi talepleriyle HSYK gündemde daha fazla yer almaya başladı. HSYK'nın Adalet Bakanı ve müsteşar dışındaki üyeleri bir araya gelip Kurul adına basın açıklaması yaparak Adalet Bakanı'nı suçlamışlardı. HSYK'yı temsil etme, Kurul adına açıklama yapma yetkisi yasa gereği HSYK başkanı olan Adalet bakanına ait olmasına rağmen, Kurul üyeleri yasaları da dinlemeyerek ideolojik bir tavır sergilemişlerdi.

Esasen HSYK'nın karnesinin hiç de iyi olmadığı biliniyor. HSYK kararlarına yargı yolunun kapalı olması, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan bir durum olarak yıllardır eleştiriliyor. Yapısal durumdan şimdiki üyeleri sorumlu tutmak haksızlık olur elbette. 12 Eylül darbesi ürünü, yargı denetiminden kaçırılmış, hesap vermeyen kurumlardan biri HSYK. Darbecilere olan sadakatini, hukuku ayaklar altına alma pahasına yerine getirdiği de biliniyor. Darbeciler yargılansın diye iddianame düzenleyen Savcı Kayasu'ya haddini bildirmiş(!), meslekten ihraç etmişti. Kararın hukuka uygun olup olmadığını Türkiye'de denetleyecek bir sistem, mağduriyeti giderecek bir merci olmadığından konu AİHM'ye taşındı. Yıllar sonra AİHM, Savcı Kayasu'yu haklı buldu. Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etti. Tazminatı devlet ödedi, bu haksız kararı verenlere rücu da edilmedi. Uluslararası anlaşmalar ve Anayasa'ya göre HSYK'nın bu kararı uygulayıp Sayın Sacit Kayasu'yu görevine iade etmesi gerekirken hâlâ gereği yerine getirilmiş değil. Hukuka en başta saygı göstermesi gerekenlerin ayak sürüdüğünü izlemeye devam ediyoruz.

Devletin "rutin dışına çıkarak" derin yapısıyla işlediği cinayetlerden biri olan Şemdinli Umut Kitabevi cinayetini soruşturan Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenler malum. Hukuk, adalet, hakkaniyet, vicdan hepsi 'kafes'e kapatılıp Sarıkaya da meslekten atıldı. HSYK'nın bu kararı AİHM'ye götürüldü mü bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa, derin devletin derin çetelerine bir savcının daha kurban edildiğiydi.

Türkiye'de hukukun ve demokrasinin yerleşmesi, insan haklarının teminat altına alınmasının olmazsa olmaz şartı askerî vesayetten kurtulmasıdır. Bunun için askeri darbelerin kalıntılarının temizlenmesi ve sistemin kimseye yeni bir darbe teşebbüsü cesareti vermeyecek şekilde yapılandırılması gerekmektedir. Bu doğrultuda darbe girişimcilerinin yargılandığı Ergenekon davası son derece önemlidir. Hal böyleyken bir HSYK üyesi bu davanın sanıklarıyla toplantıda görüntülenmekte, HSYK Başkan Vekili de yargılama sürecindeki usul işlemlerini ve yargı görevi ifa eden hâkim ve savcıları eleştirerek yargıya müdahale edebilmektedir. Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun şüphelileri HSYK üyeleri olunca da haklarında soruşturma yapılamamaktadır.

Yüksek yargıda bir kast sistemi kurulmuştur. Yargıtay ve Danıştay HSYK üyelerini seçmekte, HSYK da Yargıtay ve Danıştay'a üye seçmektir. Bu üçgene milli egemenliğin yansıması mümkün değildir. Kararlarıyla hâkim ve savcıların ve kamuoyunun güvenini kaybeden Kurul, yüksek mahkemelere üye seçiminde de objektif kriterlere dayanmayan keyfi bir uygulama yapmaktadır. Bu nedenle boşalan üyeliklere uzun süreden beri atama yapılamamıştır. Kurul başkanı olan Adalet Bakanı son toplantıda, Yargıtay'a üye seçiminde bazı kriterlerin belirlenmesini, hatta sınav yapılarak başarı durumuna göre üye seçimi yapılmasını önermiş, HSYK üyeleri bu tekliflere sıcak bakmayarak, çoğu soruşturma geçirmiş bazı hâkimlerin tercih edilmesinde ısrar etmişlerdir. Adalet Bakanı "bu işi artık Meclis çözer" diyerek masadan kalkmıştır.

Sorunların çözüm yeri elbette Meclis'tir. Sergilediği tavırlar, basın açıklamaları, kararlarıyla siyasal ve ideolojik bir kurum haline dönüşen HSYK yeniden yapılandırılmalıdır. Bunun için gerekli anayasa ve yasa değişiklikleri en kısa zamanda Meclis'e sunulmalıdır. Yargının devasa sorunları öncelikle HSYK sorununun halline bağlıdır. Üyelerinin seçiminde yasama, yürütme ve yargının dengeli olarak temsil edildiği, yargıdan seçilecek üyelerin sadece Yargıtay ve Danıştay üyelerinin oylarıyla değil tüm hâkim ve savcıların oylarıyla seçildiği, kararları yargı denetimine tabi yeni bir kurul oluşturulmalıdır.

REŞAT PETEK- Emekli Cumhuriyet Başsavcısı

14.01.2010 - ZAMAN