İlanda Celal Kara için “İstanbul eski, hâlen Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcısı iken, meslekten çıkartılan” denildi. İlanda, Kara'nın faaliyetlerinin hükümeti yıpratma ve devirme olarak değendirilmesi dikkat çekti.

“MESLEĞİN ŞEREF VE ONURUNU BOZAN…”

Kara’nın adresinin “meçhul” olduğunun belirtildiği ilanda şunlar kaydedildi:

“İstanbul eski hâlen Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcısı iken, hakkında yürütülen farklı bir soruşturma dosyasında. Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu İkinci Dairesince meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılan Cumhuriyet Savcısı (36921) Celal KARA'nın;

Fetullah Gülen in liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye olduğu;

Anılan örgütün Hükümet politikasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu yapının kontrolündeki basın ve yayın kuruluşlarının da desteğim alarak, yapının gayesi doğrultusunda planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen bir organizasyonun parçası olarak. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte hükümlülüğü gerektirir suçlar işlediği.”

İlan metni şöyle;

T.C.

HÂKİMLER VE SAVCILAR KURULU

Genel Sekreterlik

ADI SOYADI : Celal KARA

GÖREVİ : İstanbul eski, hâlen Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcısı iken, meslekten çıkartılan

T.C.KİMLİK NO : ....

ADRESİ : Meçhul

İstanbul eski hâlen Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcısı iken, hakkında yürütülen farklı bir soruşturma dosyasında, Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu İkinci Dairesince meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılan Cumhuriyet Savcısı (36921) Celal KARA'nın;

Fetullah Gülen’in liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye olduğu,

Anılan örgütün Hükümet politikasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle de; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu yapının kontrolündeki basın ve yayın kuruluşlarının da desteğini alarak, yapının gayesi doğrultusunda planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen bir organizasyonun parçası olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte hükümlülüğü gerektirir suçlar işlediği,

Bu kapsamda;

1) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı çalışma talimatına aykırı davranmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarına suç isnadını içeren 2012/120653 sayılı soruşturma evrakını uhdesinde tuttuğu, Cumhuriyet başsavcısı ya da başsavcı vekili tarafından yürütülmesi için özel soruşturma bürosuna devretmediği,

2) Aynı soruşturmada; hedef şahıslar olmadıkları, dolayısıyla haklarında verilmiş bir mahkeme kararı da bulunmadığı halde yasama dokunulmazlığı bulunan 61. Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 16.03.2013 günlü 1 adet, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 29.09.2012- 25.10.2013 tarihleri arasında 27 adet, AB Bakanı Egemen Bağış’ın 24.01.2013- 12.10.2013 tarihleri arasında 30 adet, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in 20.05.2013-17.12.2013 tarihleri arasında 42 adet, hedef şahıslarla olan görüşmelerini kayıt altına aldırıp tape haline getirttiği, CMK'nın 138. maddesinde belirtilen hükümler çerçevesinde işlem yapmadığı, zira Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14/04/2006 gün 2007/5.MD-23, 2007/167 sayılı kararında geçen ‘tesadüfen elde edilen bu kanıt üzerine, ilk görüşmenin tespitinden sonra değil, bütün görüşmeler kayıt edildikten sonra durum Cumhuriyet savcılığına bildirilmiş, sanık hakkında herhangi bir iletişimin tespiti kararı olmaksızın tespit yapılmış olduğundan, bu tutanaklar yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Yasa dışı elde edilen bir kanıtın ise soruşturma ve kovuşturma aşamasında kullanılması olanaklı bulunmamaktadır’ hükmüne aykırı davrandığı,

3) Yine aynı tahkikatta; Anayasa’nın 100. ve TBMM İçtüzüğünün 107. maddelerinde yer alan ‘Başbakan veya bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve gizli oyla karara bağlar’ hükmüne aykırı surette Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümetinin Kabine Üyeleri Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve AB Bakanı Egemen Bağış ile ilgili soruşturma yürüterek suç isnadında bulunduğu, kolluğa hazırlattığı fezlekede adı geçenlere ait çok sayıdaki telefon görüşmelerine yer verdirttiği,

4) Yürüttüğü 2013/24880 sayılı soruşturmada 16. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.12.2013 gün 2013/597 değişik iş sayılı kararı ile şüphelilerden Bora Selim’e ait, 18. Sulh Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 gün 2013/697 değişik iş sayılı kararı ile şüphelilerden Mustafa Demir’e ait telefonlar için 3’er ay süre iletişimin tespit ve kayda alınması ile sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi yönünde karar aldığı, yine uhdesinde bulunan 2012/120653 sayılı soruşturmada, 10.12.2013 günü şüphelilere ait 38 telefonla ilgili iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayıt altına alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi amacıyla 1 ay süre ile dinleme kararı verilmesi yönünde talepte bulunduğu, 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 10.12.2013 gün 2013/664 değişik iş sayılı kararı ile talebin kabulü yönünde karar aldığı, dinlemeler halen devam ettiği, soruşturma evrakı henüz tekemmül etmediği halde, kamuoyunda algı oluşturmak gayesiyle Cumhuriyet Savcısı Mehmet Yüzgeç’in yürüttüğü 2012/125043 sayılı soruşturma ile aynı gün operasyon talimatı vererek birbiri ile bağlantılı olmayan soruşturma dosyalarında, 60’a yakın şüpheliyi aynı zamanda gözaltına aldırıp, haklarında tedbir talebinde bulunarak, oluşturulan algının etkisi ile ekonominin bozulmasına ve Halk Bankasının zarara uğramasına neden olduğu,

5) Yürüttüğü 2012/120653 ve 2013/24880 sayılı soruşturmalara konu eylemlerden birinin de ‘Rüşvet” suçu olmasına, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’nun 17/1. Maddesinde geçen “Bu Kanunda ve 18/06/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikap, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 02/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.”

Aynı Kanun’un 19. Maddesinde “Cumhuriyet Savcısı 17 nci maddede yazılı suçların işlendiğini öğrendiğinde sanıklar hakkında doğrudan doğruya ve bizzat soruşturmaya başlamakla beraber durumu atamaya yetkili amirine veya 8 inci maddede sayılan mercilere bildirir.”

Hükümlerinin yer almasına rağmen haklarında soruşturma yürüttükleri memurlar bakımından durumu atamaya yetkili amirlerine, Bakanlar Kurulu Üyeleri yönünden ise durumu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirmediği, ayrıca Halk Bankası çalışanları yönünden ise Türkiye Halk Bankası Yönetim Kuruluna haber vermediği,

6) Anılan her iki soruşturma evrakı da adı geçen Cumhuriyet savcısından alınarak başka Cumhuriyet savcısına devredilmesine ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanmış olmasına karşın, kamuoyunu provoke etmek, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ve idarecileri itibarsızlaştırmak amacıyla;

a) Cumhuriyet Gazetesinde 25 Ocak 2015 günü "1 Numara Erdoğan'dı" manşetiyle ve "Erdoğan vardı inkâr mı edeyim?" başlığıyla, 26 Ocak 2015 günü "Yolsuzluğa yol oldular" manşetiyle ve "Sadece 20 kişi biliyordu" başlığıyla, 27 Ocak 2015 günü "Odama giren çıkanı izlediler" manşetiyle ve "Odama gireni kamerayla izlediler", "O kayıt gerçek" başlığıyla, 28 Ocak 2015 günü "Bakan çocukları süt dökmüş kedi gibiydi" manşetiyle ve "Ulan bir dansözle resmini de mi bulamadınız?" başlığıyla, 29 Ocak 2015 günü "Fethullahçı değil mi?" manşetiyle ve "Savcım dosya sizden alındı" başlığıyla, 30 Ocak 2015 günü "7 konuşmada Erdoğan'ın adı geçiyor" manşetiyle ve "İşte Erdoğan'ın adının geçtiği konuşmalar" başlığıyla yayımlanan söz konusu röportajlarda, müşteki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına karşı suçlama kastıyla ağır ithamlarda bulunarak, basın yoluyla hakaret ve iftira ederek, müştekinin kişilik haklarına açıkça saldırı gerçekleştirdiği,

b) Anılan yazı dizisinin tamamı incelendiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının örgüt lideri olduğu izlenimi oluşturmaya çalıştığı, eski Başbakan halen halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yolsuzluk, rüşvet, para aklama, nüfuzunu kullanarak çıkar sağlama amacıyla kurulmuş bir suç örgütünün lideri ve yöneticisi olduğu isnadında bulunduğu, toplum nezdinde haksız algı oluşturmaya çalıştığı, 17 Aralık soruşturmasının amacını anlatırken hedefinin özellikle başbakan olduğunu ortaya koyduğu gibi, hakkında takipsizlik kararı verilen bahse konu soruşturma dosyasıyla ilişiği kesilmiş olmasına rağmen, görevini kötüye kullanarak TCK'da hüküm altına alınan hakaret ve iftira suçlarını oluşturan, müştekiyi örgüt lideri olmakla itham eden ifadeleri kullandığı,

c) Bahsedilen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesine, takipsizlik kararının gerekçesindeki "... Recep Tayyip Erdoğan'ın isminin soruşturma dosyasında bulunmadığı, özel olarak Bilal Erdoğan hakkında dinleme kararı olmamasına rağmen usule aykırı olarak haklarında dinleme kararı olan kişiler üzerinden dinleme yapıldığı,..." şeklinde açıklamadan anlaşıldığı üzere müşteki hakkında iddia edilen bir suçlama da bulunmamasına rağmen, kendi ifadeleriyle operasyonun asıl hedefinin o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu, ekip olarak keyfi alınan kararlar ile usulsüz işlemler yaptıklarını itiraf ettiği, müştekinin adının dosyada olmayışını da yeterli kanıtın olmadığı gerekçesine dayandırarak müştekiye attığı iftiraya uydurma bir zemin hazırladığı,

d) Söz konusu röportajdaki, "Bizim dosyamızda Bilal Erdoğan’la ilgili bariz bir şey yoktu. Ama Başbakan’la ilgili bir şeyler çıkardı. Zaten vardı tapelerde... Var yani, bunu inkâr mı edeyim? Var. Biz polis fezlekelerine de yazmamıştık, Meclis’e gönderdiğimiz bilgi notuna da eklemedik, ama bence işin içindeydi Erdoğan…" şeklindeki ifadesiyle müştekinin ve müştekinin oğlu Bilal Erdoğan hakkında dosyada suç teşkil eden bir delilin olmadığını, fezlekelerde de yer almadığını itiraf etmesine; soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek müştekiyi zan altında bırakan tüm iddiaların çürütülmüş olmasına rağmen, herhangi bir dayanağı bulunmayan şekilde, müşteki hakkında ortaya attığı gerçek dışı iddialarla müştekiyi suçlayıp yeniden zan altında bırakmaya çalıştığı,

e) Aynı röportajda, "İsmini geçirmemek için, ‘1 numara’ ve ‘Beyefendi’ diye bahsediliyor kendisinden… Bence perde arkasından işin içindeydi Erdoğan… Ben, ‘1 Numara’nın ve ‘Beyefendi’nin kim olduğunu iddianamede işleyecektim. Yani iddianamede ismi olacaktı." biçimindeki açıklamalarıyla, delillerin olaylar ve kişilerle ilişkilendirilmesi esnasında elde kuvvetli ve makul şüpheler olması gerekmesine ve bir savcının bu bağlantıyı kurmadan kendi öngörüsüyle "1 numara" oluşturmasının mümkün olmamasına rağmen, görevini kötüye kullanarak alenen iftira suçunu işlediği,

f) 17 Aralık operasyonunun, suçla mücadeleden öte Hükümeti devirmeye yönelik bir girişim olduğunu ispatlayan anılan yazıda, müştekiye hitaben, "Doğrudan ismi olmasaydı, tapelerde bilgi olmasaydı da iddianamede ismi geçecekti" şeklindeki, sadece kendi kanaati ve yorumuyla sanığı belirlemeye çalıştığını ispat eden ifadesiyle, ceza muhakemesine aykırı ifşaatta bulunarak, 17 Aralık'ın bir yolsuzluk soruşturması olmayıp, sivil şahıslar üzerinden Bakanlara, oradan da müşteki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ulaşarak Hükümeti devirme operasyonunun bir parçası olduğunu gösterdiği,

7) Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu İkinci Dairesinin 10/01/2017 tarihli ve 2017/13 sayılı kararı ile iş bu soruşturma dosyasıyla birleştirilen 2016/127 Esas sayılı soruşturma dosyasında; Yürüttüğü 2012/120653 sayılı soruşturmada; müşteki Süleyman Aslan'ı CMK'nın 145. maddesi uyarınca davetiye ile çağırmak yerine hakkında doğrudan gözaltı kararı verdiği, CMK'nın "gözaltı işlemlerinin denetimi" başlıklı 92. maddesindeki düzenlemeye aykırı olarak denetim ve gözetim yetkisini ihlal ederek müştekinin çoğunluğu uyuşturucu kullanan ve uyuşturucu madde ticareti ile uğraşan kişilerin kaldığı nezarethaneye konulmasına sebebiyet verdiği,

Konularından ibarettir.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin 2016/93 esas, 16/10/2018 tarih ve 2018/609 sayılı kararı ile Cumhuriyet Savcısı Celal KARA'nın 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 69'uncu maddesinin son fıkrası gereğince meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına, hakkında yürütülen farklı soruşturmalar nedeniyle meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmış olması nedeniyle fiilen görevi başında bulunmamasından dolayı hakkında 2802 sayılı yasanın 74/2. maddesinin uygulanması konusunda karar verilmesine yer olmadığına,

6087 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesine müracaatla yeniden inceleme talebinde bulunabileceğinize dair karar verilmiştir.

Bu itibarla;

İlânen tebliğin tarafınıza 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 31'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ilân tarihinden itibaren (15) gün sonra yapılmış sayılacağı,

Hususları ilânen tebliğ olunur.