Avukat Begüm Gürel’in bir müvekkilinin İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen işçi ile işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davasında (kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma ücret alacağı, yıllık ücretli izin alacağı, resmi tatil alacağı) karşılaştığı durum genel manada yargının geldiği noktayı gösteriyor.

Avukat Begüm Gürel olaya ilişkin hukukihaber.net’e yaptığı açıklamada ‘Vekillik görevini yürüttüğüm R.S isimli bir müvekkilimin, İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen "işçi ile işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davasında (kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma ücret alacağı, yıllık ücretli izin alacağı, resmi tatil alacağı)" karşılaştığım bir durum genel manada yargının geldiği noktayı göstermektedir. Şöyle ki; 

Bahse konu dosyanın 28.06.2018 tarihli duruşmasında mahkemece; dosyanın RESEN ATANACAK AKTÜERYA UZMANI BİLİRKİŞİYE TEVDİ edilerek, DAVACI MÜVEKKİLİMİN HAK ETTİĞİ ALACAKLARININ TESPİTİNİN İSTENMESİNE karar verildi. Buraya kadar her şey normal görünüyor olabilir. Ama asıl sorun dosyanın teslimi için atanan aktüerya uzman bilirkişinin hangi alandan seçildiği konusunda kendini gösteriyor. Zira söz konusu dosyada gerek mahkeme hakiminin gerek mahkeme kaleminin gerekse de dosyaya atanan bilirkişinin dikkatsizliği ve konuya ilişkin zaafiyeti o kadar büyük ki...

Bahse konu duruşma zaptında yer alan ara kararda "bilirkişi raporunun ne hususta düzenleneceği" ve yine "bilirkişi yemin ve teslim tutanağında atanan bilirkişinin ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ, GENEL MUHASEBE, AKTÜERYA (İŞ GÖREMEZLİK/DESTEKTEN YOKSUN KALMA)" konularında uzman olduğu hususları açıkça yer almasına rağmen, mahkeme kalemi ve hakimi tarafından bu hususa katiyen dikkat edilmemiş, bu da yetmezmiş gibi bahse konu bilirkişi Operatör Dr. A.T tarafından da dosya kabul ve teslim edilmiştir. Bu durum göstermektedir ki;  dolaylı ya da doğrudan, yargılamalarda katkısı olan kişilerin, dosyalara ilişkin gösterdiği hassasiyet, yapılan ve amaçlanan sonuca ulaşmak için oldukça farazi boyutta kalmaktadır. 

HUKUK SKANDALI

Avukat Begüm Gürel yaşanan vahim olaya ilişkin hukukihaber.net’e yaptığı açıklamada “Böyle bir dosyaya, Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı hesap bilirkişisinin atanması tam bir hukuk skandalı olup, bu durumun hiçbir anlamı ve izahı yoktur.” dedi. 

Gürel sözlerine şöyle devam etti; “Ortopedi ve Travmatoloji alanında uzman hesap bilirkişileri; iş kazasından kaynaklanan tazminat, meslek hastalığından kaynaklanan tazminat ve kazanın niteliğinin belirlenmesi talepli iş davalarında yetkin olabilmektedir. Bizim olayımız açışından bu uzmanlıktaki bir bilirkişiye ihtiyaç olmadığı ortadadır. 

3 AY SONRA FARK EDİLDİ

Kaldı ki, bu denli açık bir hususun dosyanın tevdi edildiği Operatör Dr A.T isimli bilirkişi tarafından fark edilmesi dahi yaklaşık 3 ay sonrayı bulmuş, bahse konu bilirkişi tarafından nihayet 11.09.2018 tarihinde dosyaya  GÖREVDEN AF başlıklı yazı sunulmuştur. Hal böyle iken, dosyayı teslim alan bilirkişinin de dosyayı raporlamak için kendisine tanınan 15 günlük süreye dahi riayet etmeksizin, dosyanın kapağını ancak 2 ay sonra açabildiği rahatlıkla anlaşılmaktadır. 

HAKİMİN İMZASI

Bu hususlar birlikte dikkate alındığında; bilirkişilik kurumunun ve türk hukuk sisteminin hangi noktaya geldiğini ne yazık ki görmekteyiz. Öyle ki; bu kararın altında imzası bulunan hakimin de bu karar nedeniyle sorgulanması gerektiği tartışmasızdır. 

Yargılamaya etki eden bu kişilerin; mesleki bilinçten, meslek etiğinden, mesleğe ve kendilerine olan saygıdan yoksun olarak iş yaptıkları aşikardır. Bir bilirkişinin rapor düzenlemesi için kendisine tevdi edilen dosyanın en azından kapağını açıp, son duruşma ve tensip zaptına bakmaktan dahi imtina etmesi yargı sisteminin geldiği noktayı özetlemektedir.”

YARGILAMALARA SÜRE SINIRI GETİRİLMESİ   

Yargılamaya süre sınırlaması getirilmesine yönelik düzenlemeyi eleştiren Avukat Begüm Gürel, “Yakın süreçte uygulamaya konulan "yargıda 100 gün hedefi", uygulamanın geldiği noktada ne yazık ki hiç umut vaad etmiyor. Zira bu şekildeki bir uygulamanın hakimlerin ve mahkeme kalemlerinin var olan yoğunluklarını daha da arttırarak, yargılamalar sonucunda fahiş hatalar içeren kararlar verilmesine ve mahkeme kalemlerinin dosyalara yönelik işlemlerde daha az hassasiyet göstermesine sebebiyet vereceği açıktır.

Görünen tabloda; bir dosyanın alanında Uzman bilirkişiye tevdii dahi, usulüne uygun yapılamayıp, dosyanın bu sebeple 3 ay boş yere askıda kalmasına neden olunurken, yargılamada  100 günlük (yaklaşık 3 ay) süre hedefinin bu ve sair pek çok dosyada hayal olmaktan öteye geçemeyeceğini göstermektedir.

Aksine bu düzenlemeyle, gerek vatandaşların gerekse de biz hukukçuların adalete ve mahkemelere olan güveninin ciddi anlamda zedeleneceği, yaşanan mağduriyetler sonrasında yeni hukuk skandallarına imza atılacağı, eksik ve hatalı yargı kararlarının oluşturulacağı şüphesizdir. 

Bu mantıkla yargılamalara süre sınırlaması getirilmesi, adaletin ne derece eksik ve yanlış tecelli edeceğinin de delilidir.

HUKUK SİSTEMİMİZ ÖYLE BİR HAL ALMIŞ Kİ…

Çünkü; hukuk sistemimiz öyle bir hal almıştır ki, mahkeme kalemleri tarafından birtakım usuli işlemler yapılıp, bu işlemlere ilişkin tutanaklar hakimlerin onayına dahi sunulmadan ara kararlar oluşturulmaktadır.

Mahkeme hakimlerinin bu anlamda kalemler tarafından  oluşturulan ara karar ve tutanaklara elektronik imza onayı veriyor olması sadece bir formalite halini almıştır.” ifadelerini kullandı. (hukukihaber.net)

İŞTE O KARAR VE TUTANAKLAR