Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen İstanbul Barosu Başkanlık seçiminde, 52 bin 049 üyesi bulunan Baro'da sadece 26 bin 30 avukat oy kullandı. Seçimi, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu'nun adayı Avukat Mehmet Durakoğlu 8 bin 503 oy alarak üçüncü kez kazandı.

Mehmet Durakoğlu, üçüncü dönemine ilişkin ilk açıklamasını Cumhuriyet'e yaptı. Durakoğlu'nun verdiği yanıtlar şöyle;

- Yeni dönemde gerçekleştirmeyi hedeflediğiniz yenilikler neler olacak?

''Önümüzdeki dönemle ilgili, ben genel kurula giderken de bir açıklama yapmıştım. Özellikle geriye dönük olarak yaşadıklarımızın sorgusu yapılırken, buradan bir mesaj verilmesi gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Söylemeye çalıştığım mesaj özellikle çoklu baroların kuruluşuna ilişkin bir tepkinin ortaya konulmasıydı. Bu tepkinin mesajının yeterince verildiğini düşünüyorum. Savunma hakları olarak avukatların elinden alınan hakların özellikle sorgulanması gerektiğini ve buna ilişkin bir mesajın Ankara'ya verilmesi gerektiğini düşünüyordum. Bu mesajın da verildiğini gördüm. Önümüzdeki döneme ilişkin olarak da, siyasetin her iki kutbun da Türkiye'de bir anayasa çalışması yapılıyor olmasının, İstanbul Barosu açısından çok önemli olduğu, dolayısıyla bu dönemde bu çalışmaların ifade ettiği anlamı bizim kavrayarak yürümemiz gerektiği, buna seyirci kalamayacağımız, özellikle de parlamenter sisteme dönüşle ilgili olarak, dünyanın en büyük hukuk kurumlarından birisi olarak buna katkı vermesi gerektiğini söylemiştim. Meslektaşlarımın bu söylemlere teveccüh etmek suretiyle bu noktaya gelmiş olmaları, bizim yeterli mesajı vermiş olmamızı anlatıyor.''

- Baronun yaklaşık yarısı neden oy kullanmadı?

''Bu hep böyle oldu. İstanbul Barosu tarihinde katılım oranı hiçbir zaman yüzde 75 olmadı. Pandemi ortamı içerisinde, bu denli büyük bir baroda bizim için beklenen katılım oranı yüzde 60lardaydı. Yüzde elliden biraz fazla bir katılım gerçekleşti. Bunu doğal kabul etmek lazım. Pandemi ortamında bu katılımı sağlayabilmek, neredeyse 26 bin meslektaşımızı üstelik kapalı sayılan bir ortama sokabilmek bir riskti. Bu riski görmeyen meslektaşlarımıza herhangi bir kusur izah edemem.''

''BOMBALANIYORUZ''

- Açıklamanızda 'omurga sahibi olmak gerekir' cümlesini kullandınız. Burada ne demek istediniz?

''Zaman zaman İstanbul Barosu'nun Türkiye'nin kalelerinden biri olduğu söylenir. Gerçekten ben de buna katılıyorum. 'Kimi kime karşı koruyorsunuz?' denilebilir. Gördük ki son dönem içerisinde barolar kale olmak durumunda. Çünkü bombalanıyoruz. İkinci baro ile bombalanıyoruz mesela. Yeri geldiğinde 'Siz siyaset yapıyorsunuz' diye bombalıyorlar bizi. Siyasal iktidardan gelen bir baskı söz konusu, bu baskı karşısında kendimizi korumak zorundayız. Bu omurga bizim açımızdan, kendi ekibim açısından söylüyorum: Özellikle cumhuriyet ilkeleri ve Atatürk devrimlerinden neşet eden bir anlayışın ortaya konulmasıdır. Ben buna kendi omurgam olarak bakıyorum. Sonuç itibarıyla böyle bir omurgalıktan bahsettim. Seçimi kazandıktan sonra yaptığım açıklamalarla ilgili bazı spekülasyonlar yapılıyor. Bu sözümün hemen arkasından da, burada Mustafa Kemal'den bahsediyorsak eğer, yani onun bir başarısından Atatürkçülerin başarısından bahsediyorsak eğer, işte bu omurgadandır demeye çalıştım. Kimseyi omurgasızlıkla suçlamadım. Kendi omurgamı açıklamak durumundayım ve bunu açıklamaya çalıştım.''

'İZMİR BAROSU KADAR BÜYÜDÜK!'

- Genç meslektaşlarla ilgili büyük problemlerin olduğundan bahsettiniz. Bu problemler neler ve sizin çözüm yönteminiz ne olacak?

''İstanbul Barosu önceki genel kurulundan bu genel kurula kadar geçen süre içerisinde 13 bin yeni avukatı levhasına kaydetti. Bir İzmir Barosu kadar büyüdü. Bu ihtiyacı ifade eden bir büyüme rakamı değil. İhtiyacın ifadesi olmadığı için bu denli büyük büyümenin ortaya çıkardığı, özellikle genç meslektaşların üzerinde büyük sorunlar var. Genç meslektaşlarımızın çok ciddi ekonomik, sosyal problemleri var. Dolayısıyla bu problemleri çözebilmemiz gerekiyor. Ancak elimizdeki olanaklar, yasanın eksikliği, yaşadığımız pandemi sürecinin buna olan katkısı, yapabileceklerimizin mevzuat olarak son derece sınırlı olması, dayanışma duygularını ifade edebilecek mekanizmaların çalışmamış, çalışamıyor olması bu meslektaşlarımızın sanki baronun daha da yapabilecekleri var da, yapmıyormuş gibi bir duyguya sürükleniyor. Bütün bunları aşabileceğimiz bir noktaya gelebilmemiz gerekiyor. Yönetim olarak sırtımızda yumurta küfesi taşıdığımız için, o yumurtaların tamamını korumak zorundayız. Karşımıza çıkan ve baro yönetme iddiasında bulunan meslektaşlarımızın sırtında yumurta küfesi olmadığı için daha rahat konuşabiliyorlar. Daha rahat vaatlerde bulunabiliyorlar. Çözülebilir, çözülemez her türlü şeyi söyleyebiliyorlar. Bu da bambaşka bir sonuç yaratıyor. Dolayısıyla bizim genç meslektaşlarımızın içinde bulunduğu konumu çözebilecek olduğumuzun en sınır noktasına gelerek çözmek, çözemeyeceklerimiz de onlara açık yüreklilikle anlatmak gibi bir tablo içerisindeyiz. Bütün bunlarla, bir yandan da, özellikle de demin anlatmaya çalıştığım bu eksikliklerin giderilmesi bakımından yasal değişikliklerin yapılmasını sağlamamız gerekiyor. Bu nedenle, bu dönem içerisinde böyle bir çalışma bizim için zorunlu hale geldi.''