Taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesinde avukatlara şüpheli işlemleri ihbar zorunluluğu getiren “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” Adalet Komisyonunda kabul edildi.

İstanbul Barosu'ndan kanun teklifine tepki açıklaması açıklama yapıldı. İstanbul Barosu'ndan yapılan açıklama şöyle;

Avukatı Muhbir Yapan Düzenleme Kabul Edilemez

“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” 16.12.2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

Teklifin 20. maddesi ile, Avukatlık Kanunu’nun 35/2. maddesi kapsamında taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerde 11/10/2006 tarihli 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun yükümlüler kapsamına avukatlar da alınmaktadır.

Teklif edilen madde şöyledir: 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine "spor kulüpleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “, savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak ve 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve demek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar” ibaresi ve fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.

Bu maddenin de dahil olduğu kanun teklifi, 18-19.12.2020 tarihlerinde TBMM Adalet Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir. Kanun teklifinin yakında Genel Kurulun gündemine gelmesi beklenmektedir.

Avukatlara; taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerde “şüpheli işlemleri bildirim” yükümlülüğü getiren bu düzenleme, avukatı idarenin bir ajanı haline getirmektir. Oysa yasa ile sevk edilmiş olan ve avukata özgülenmiş olsa da özü itibariyle erk karşısındaki yurttaş için güvence oluşturan “sır saklama yükümlülüğü” gibi müesseseler, avukatı idarenin ajanı olmaktan uzaklaştıran güvencelerdir. Aynı güvencenin bir başka ifadesi de avukatın tanıklıktan kaçınmasıdır. Bu teklif ile getirilen yeni esaslar, yurttaşı bu güvencelerden yoksun bırakmak anlamına gelecektir.

Kaldı ki, sorun sadece avukatlık mesleği açısından değil, hukukun üstünlüğü ve yargı süjelerinin konumları açısından da ayrı bir önemi haizdir.

Tam da “yargı reformunun” gündemde bulunduğu sırada böyle bir teklifin de aynı zaman diliminde gündeme gelebilmiş olması manidardır.

Esasen, bu teklif yeni de değildir. Benzeri bir düzenleme, 09.01.2008 tarihinde yayınlanan Suç Gelirlerinin Aklanmasının Ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair  Tedbirler  Hakkında Yönetmeliğin 4/1-ş maddesine: “Savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki işlerden taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar” şeklinde hüküm getirilmek suretiyle ihdas edilmek istenmişti.

Ancak, Danıştay 10. Dairesi’nin 2008/1675 E. 2013/508 K. no’lu kararı ile önce hükmün yürütmesi durdurulmuş, ardından da iptal edilmişti. Öyle anlaşılmaktadır ki, bu kez aynı husus,  yasa konusu yapılmak istenilmektedir. Açık deyişle hukuka aykırılık, “güçlendirilerek” sürdürülmek eğilimindedir.

Avukatın yaptığı işi adli ve sair işler olarak ayırmak mümkün olmayıp, güven ve sadakat ilişkisine dayalı olan mesleğimize yönelik getirilmek istenilen bu türden bir ihbar yükümlülüğü asla kabul edilemez. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının önündeki en büyük engel konumunda bulunacağı son derece açık olan bu düzenleme, avukattan “ihbar yükümlüsü” oluştursa, müvekkilden de “itirafçı” oluşturacaktır. Sadece bu sonuç dahi, avukatlığın anlamsızlaşması demektir.   

Devlet, müvekkil-avukat mahremiyetini ihlal ederek suçla mücadele edemez. Suçla etkin mücadele, ancak gerçek bir hukuk devletinde mümkündür.

Bu çerçevede, TBMM Üyesi hukukçu/avukat konumundaki Sayın Milletvekillerine özel bir görev düştüğü kanısındayız. Siyasal tercihlerden arınarak avukatlık mesleğinin özelliklerinin bu teklif sahiplerine anımsatılması, kendi çevresindeki Sayın Üyelerin de bu bilgi ve birikimin gereksindirdiği yönde oy kullanmalarının sağlanması gerekmektedir.

İstanbul Barosu olarak tüm milletvekillerine, hukukun üstünlüğünün sağlaması adına bu hukuk dışı maddenin kanunlaşmaması için meclis genel kurulunda ret oyu kullanmaları çağrısında bulunuyoruz.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI