Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan Korona virüs (Covid-19) salgınının ülkemizde de etkisini göstermeye başlamasıyla birlikte, Türk Hükümeti salgının yayılmasını önlemek adına birtakım tedbirler açıklamakta ve bu tedbirler özellikle özel sektördeki işverenleri önemli ölçüde etkilemektedir. Bu noktada; ticaretle uğraşan herkes, COVID-19 kapsamında alınan tedbirlerin sözleşmeler kapsamındaki yükümlülüklerin ifasına ilişkin olarak mücbir sebep kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini merak etmektedir.  

Mücbir Sebep Nedir?

Ahde vefa ilkesi gereğince taraflar, bir sözleşme kurulduktan sonra bu sözleşme uyarınca belirlenen yükümlülüklerini aynen yerine getirmek zorundadır. Ancak bu ilke mutlak ve sınırsız bir ilke olmayıp kanundaki bazı hükümlerle istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalardan bir tanesi de mücbir sebeptir.

Her ne kadar Türk hukuku kapsamında mücbir sebep, sözleşmenin haklı nedenle fesih hallerinden biri olarak kabul edilse de mücbir sebebi tanımlayan veya kriterlerini belirleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Yargıtay, her bir olay özelinde ayrı değerlendirme yaparak, feshe veya sözleşmenin durdurulmasına dayanak gösterilen mücbir sebebin taahhüt ve yükümlülüklerin ifasını imkânsız kılıp kılmadığına karar verir.  

Korona virüs (Covid-19) Salgını Mücbir Sebep Sayılır mı?

Bir sözleşme kapsamında taraflardan birinin bir mücbir sebebin varlığı nedeniyle yükümlülüklerini ifadan kaçınabilmesi için öncelikle o mücbir sebebin gerçekleşmesi ve gerçekleşen mücbir sebebin ilgili tarafın sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinin ifasını imkânsız kılması gerekmektedir.

Mücbir sebebin gerçekleştiğinin ne şekilde kanıtlanacağı ise; her bir olay özelinde ayrı olarak ele alınmaktadır. Mevcut durumda Korona virüs salgını nedeniyle hükümet tarafından alınan tedbirler kapsamında birçok genelge ve karar yayımlanmaktadır. Bu düzenlemeler çoğunlukla belirli iş sektörlerinin çalışmalarını kısıtlar niteliktedir. Söz konusu sektörlerde faaliyet gösteren şirket ve tacirler, elbette ki bu genelge ve kararlara dayanarak mücbir sebebi ispatlayabileceklerdir. Örneğin; yayımlanan bir genelge kapsamında icra takiplerinin 30 Nisan 2020 tarihine kadar başlatılamayacağına dair düzenlemeyi dayanak gösteren bir avukat, müvekkilinin adına icra takibi başlatma yükümlülüğünden belirlenen tarihe kadar muaf olacaktır. Bu durum, avukat açısından mücbir sebep yaratmaktadır.

Ayrıca; kanuni düzenlemeler dışında, hükümet tarafından alınan bir takım idari kararlar ve fiili durumlar da mücbir sebebin varlığını ispatlar nitelikte olabilecektir. Örneğin, büyük şehirlere giriş-çıkış yasağı uygulanması, belirli bir yaş sınırlaması ile getirilen sokağa çıkma yasakları, idari kararla tesislerin kapatılmasına karar verilmesi veya çalışanların birçoğunun hastalığa yakalanması nedeniyle fiili olarak faaliyete devam edilememesi gibi durumlar mücbir sebep iddiasına dayanak oluşturabilecektir.

Ancak mücbir sebebin varlığı, sözleşmenin ifasından kurtulmak için tek başına yeterli değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi; söz konusu mücbir sebebin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerin ifasını imkânsız kılması gerekmektedir. Örneğin; bir güneş enerjisi santralinin kurulumuna ilişkin yükümlülük üstlenmiş olan bir yüklenici, salgın nedeniyle kurulumun yapılacağı il veya ilçeye giriş-çıkışların yasaklanmış olması nedeniyle faaliyetlerine devam edemiyorsa, bu durum söz konusu yüklenici açısından mücbir sebep teşkil edebilecektir. Ancak aynı sözleşme kapsamında yüklenicinin mücbir sebebe dayanak gösterdiği Korona Virüs salgını, işveren açısından bir mücbir sebep teşkil etmeyecek ve işveren, yüklenici tarafından daha önce ifa edilmiş işlere ilişkin ödemeleri ifa etmekle yükümlü olacaktır. Zira salgına dayalı mücbir sebep gerçekleşmiş olmakla birlikte, salgının varlığı yüklenicinin yükümlülüklerini ifa etmesini engellerken, bankaların çalışmasında veya para transferinde herhangi bir imkânsızlık yaratmadığından, işverenin ifa edilmiş işlerin bedelinin ödenmesine ilişkin yükümlülüklerinin ifasını imkânsız kılmamaktadır.

Görüleceği üzere; salgının Türkiye’deki varlığı başlı başına bir mücbir sebep sayılmayacak ve mücbir sebep iddialarının doğası gereği, bu iddiada bulunan kişinin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinin ifasının bu salgın nedeniyle imkânsız hale gelmesi gerekecektir. Yani, mücbir sebep sayılan olay ile borcun yerine getirilememesi arasında bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır.

Örneğin, tesisindeki çalışanların tamamı veya önemli bir kısmı karantinaya alınmış bir şirket bu nedenle üretim gerçekleştiremiyor ve sözleşme kapsamında taahhüt ettiği ürünleri teslim edemiyor ise, bu durumda Koronavirüs (Covid-19) salgınının mücbir sebep teşkil ettiğini iddia edebilecektir. Ancak tesisindeki üretimin durdurulması için hiçbir haklı gerekçeye veya idari/adli kurum kararına sahip olmaksızın sadece genel pandemi ilan edilmiş olması nedeniyle yükümlülüklerinin ifasından kaçınan borçlu, sözleşme kapsamında temerrüde düşecek ve alacaklının bundan kaynaklı zararlarını tazminle yükümlü olacaktır.

Sözleşmede Mücbir Sebep ile ilgili olarak Düzenlenmiş Hükümlerin Bulunması bir Değişiklik Yaratır mı?

Türk Hukuku’nda mücbir sebep ile ilgili kapsamlı düzenlemeler yer almadığından, genellikle sözleşmelerde bu husus detaylı şekilde düzenlenmektedir. Bu durumda; elbette ki sözleşmedeki koşullara da uyulması gerekecektir. Örneğin; sözleşmede mücbir sebebin varlığına ilişkin belirli süreli bildirim yükümlülükleri öngörülmüşse, bu süreler içerisinde yapılmamış olan mücbir sebep talepleri geçerli olmayacak ve bu sebebe dayanan taraf her ne kadar mücbir sebebin varlığını ispatlayıp, yükümlülüklerinin ifasının imkânsız hale geldiğini kanıtlasa da sürelere uymadığından yükümlülüklerinin ifasından kurtulmayacaktır.

Bu nedenle; mücbir sebebe ilişkin olarak hak kaybına uğramamak adına, konunun sadece genel hükümler kapsamında değerlendirilmemesi, sözleşmesel hükümlerin de ayrıca dikkate alınması önemlidir.