Geçen hafta içerisinde Enis Berberoğlu, Leyla Güven ve Musa Farisioğulları’nın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel kurulunda haklarındaki kesinleşmiş mahkeme kararlarının okunmasıyla düşürülmüş idi. Bunun ardından kamuoyunda yapılan bu hareketin zamanlaması ile hukuken doğru olup olmadığı da tartışılmaktadır.

Öncelikle, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması süreci; 2016 yılında Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirmesi ve birtakım milletvekillerini teröre destek vermek ile suçlamasıyla başlamıştır. 2016 yılının nisan ayında da mecliste bu konudaki teklif imzaya açılmıştır. Yasalaşan metinde Anayasa 83/2-1. Cümlesinin uygulanmayacağı geçici 20. Madde ile belirtilmiştir. Anayasa’nın 83/2-1. Maddesi de seçimden önce ve sonrasında bir suç işlediği ileri sürülen milletvekilinin meclis kararı olmadıkça tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağını ifade etmektedir. Geçici 20. Madde ile bu hüküm o dönem seçilen milletvekilleri için ortadan kaldırılmıştır.

Teklifin yasalaşma sürecinde ise muhalefet partilerinin üyeleri arasında fikir ayrılıkları çıkmış ancak özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin desteği ile teklif referandum barajı olan 367’nin üzerinde de oy alarak Cumhurbaşkanı onayı ile yürürlüğe girmiştir. Milletvekili dokunulmazlığı sadece ülkemizde değil, tüm dünyada da özellikle muhalefet için yaşamsal önem taşıyan, iktidarların eleştirilmesi noktasında muhalefete özgürlük tanıyan bir enstrümandır. Bu nedenledir ki; diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda da dokunulmazlığın çerçevesi farklı olsa da hemen tüm ülkelerde milletvekilliği dokunulmazlığının Anayasa’da garanti altına alındığını görüyoruz. Buna karşın, mecliste bu teklife muhalefetin bir bölümünün destek vermesi de anlaşılabilir bir konu değildir.

Söz konusu yasanın yürürlüğe girmesiyle, haklarında fezleke düzenlenen milletvekilleri tutuklanmış ve davaları açılmıştır.  Bu milletvekillerinden biri de Enis Berberoğlu hakkında casusluk ve devlet sırlarını ifşa etmekten dava açılmış ve ilk derece mahkemesi 25 yıl hapis cezası vermiştir. Dosyanın istinaf edilmesi ile Bölge Adliye Mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını ortadan kaldırarak 5 yıl 10 ay hapis cezası vermiştir. Son olarak Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını onamış ancak Enis Berberoğlu’nun tahliyesine ve cezasının infazının da milletvekilliğinin sonrasına bırakılmasına karar vermiştir. Bunun üzerine de Enis Berberoğlu tarafından Anayasa Mahkemesi’ne adil yargılanma ve hak ihlali nedeniyle bireysel başvuru yapılmıştır.

Bunun yanında Leyla güven ile Musa Farisioğulları hakkında da yargı kararları kesinleşmiş ancak yargılamanın yenilenmesi başvurularının incelenmesi de halen devam etmektedir. Tüm bunların yanında geçtiğimiz hafta içerisinde çok daha önceden meclis başkanlığına ulaşmış milletvekilliği düşürülmesi fezlekeleri genel kurulda aniden okunarak üç milletvekilinin de vekilliği düşürülmüş oldu.

Tam bu noktadan, bu yapılan işlemin hukuka uygun olup olmadığı tartışması ile teamüllerin nasıl uygulandığının açıklanması gerekmektedir.

Anayasa’nın 84. Maddesinde kesin hüküm giyme halinde milletvekilliğinin düşeceği ifade edilmiş ise de, bu hükmü lafzi şekilde dar yorumlamak yerine tüm hukuk yollarının tüketilmesi olarak düşünmek gerekmektedir. Zira milletvekilleri tarafından yapılan yeniden yargılanma ya da bireysel başvuruların lehlerine sonuçlanması ve akabinde yapılacak yargılama neticesinde beraat etmeleri halinde milletvekilliklerinin düşmesine dayanak bir hüküm de kalmayacaktır. Bu durumda şu anda yapılan işlem kanuna ve hakkaniyete aykırı hale gelecektir. Bilindiği üzere, milletvekilliği düşen bir kişinin o hakkı yeniden elde etmesi aynı dönem içerisinde tekrar milletvekili olması gibi bir durum söz konusu değildir. Bu nedenle, önceki yıllarda haklarında kesinleşmiş mahkeme kararları olan milletvekillerinin kararları genel kurulda okunmamış ve dönem sonuna kadar vekillik faaliyetlerine devam etmişlerdir. Milliyeti Hareket Partisi milletvekili Engin Alan, Balyoz kumpasından 18 yıl hapis cezası almış ve hakkında karar kesinleşmiş olmasına rağmen mecliste kararı okunmayarak vekilliğe devam etmiştir. Aynı şekilde Halkın Demokrasi Partisi milletvekili Kemal Aktaş da 2 yıl 1 ay hapis cezasının kesinleşmesine karşın dönem sonuna kadar milletvekili olarak kalmıştır. Yazılı olmayan bir teamül ile özellikle Anayasa Mahkemesi’ne yapılmış bir bireysel başvurunun varlığı bir arada değerlendirildiğinde; telafisi imkansız bir zararın ortaya çıkmaması adına tüm hukuk yollarının tüketilmesi zorunludur.

Bunun yanında Anayasa’nın 83. Maddesi ile geçici 20. Maddesi dikkatle incelendiğinde, madde 83/2-1. Cümlesinin sadece yasanın yürürlüğe girdiği dönemdeki milletvekillerini kapsadığı ve bir sonraki dönemde seçilen milletvekilleri için 83. Maddenin eski haliyle uygulanacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, o dönem geçici 20.madde uygulanan milletvekillerinin, daha sonra yeniden milletvekili seçilmesi halinde yeni bir meclis kararı alınması, bu karar olmadıkça yargılanmasının ve/veya tutuklanmasının söz konusu olmayacağı açıktır. Bu doğrultuda, Haluk Koç hakkındaki davaya bakan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi, 20 Mayıs 2016’da, anayasaya eklenen geçici 20. maddenin genel düzenleyici hüküm olmadığı belirtilen kararın gerekçesinde, geçici maddenin, “20 Mayıs 2016 tarihi itibarıyla işlenmiş belirli fiillerle sınırlı olarak ilgili milletvekilleri hakkında dokunulmazlığın kaldırılması kararı mahiyeti taşıdığı”nı belirtti ve Anayasanın 83/4 maddesindeki “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclis’in yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır” hükmünün uygulanma kabiliyeti bulunmasına karşın yargılamaya devam edilmesinin “yasaya aykırı” olduğunu ifade ederek yerel mahkemenin kararının kesin olarak bozulmasına hükmetti.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki teamüllere, milletvekillerinin yeniden yargılanma talebi ve hak ihlali nedeniyle başvuruları halen mevcutken ve en önemlisi her üç milletvekili de yeniden milletvekili seçilmiş olması karşısında vekilliklerinin düşürülmesi işlemi başta Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın 83/4. Maddesi halen yürürlükte olduğu dikkate alındığında yapılan her türlü eylem ve işlemin Anayasa ve kanunlara uygun olması gerektiği herkesin kabul etmesi gereken bir zorunluluktur. Kanunlar önünde herkesin eşit olması yanında kanunların da herkese eşit mesafede olması da bir o kadar önemli olduğunu başta muktediler olmak üzere hiç kimsenin unutmaması gerekmektedir. Birtakım siyasi hesap ve amaçlara hukukun aracı kılınmaması, hukuka güvenin daha fazla zedelenmesi adına da büyük önem taşımaktadır.