I- Müddetnamenin Düzenlenmesi

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 20. maddesinin 5. fıkrasına göre; kesinleşmiş mahkumiyet kararının infazı için ceza infaz kurumuna alınan hükümlüye, cumhuriyet başsavcılığı tarafından düzenlenen, hükümlünün ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarih ile ceza süresini ve cezanın hangi hükme ilişkin bulunduğunu belirten bir belge verilecektir. Bu belgeye “müddetname/süre belgesi” denilmektedir.

II- Müddetnameye İtiraz ve İtirazı İncelemeye Yetkili Merci

Müddetnamede hukuka aykırılık bulunduğu iddiası ile hükümlü her zaman müddetnameye itiraz edebileceği gibi, cumhuriyet başsavcılığının da müddetnamede tespit ettiği hukuka aykırılığı re’sen veya talep üzerine kaldırması ve yeni bir müddetname düzenlemesi her zaman mümkündür. Cumhuriyet başsavcılığının müddetnamede yapacağı bu değişiklik hükümlünün lehine olabileceği gibi; infazda “kazanılmış/müktesep hak” ilkesi kabul edilmediğinden, müddetname hükümlü aleyhine sonuç doğuracak şekilde değiştirilebilecektir.

Hükümlü; müddetnameye itirazını, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.98/1 uyarınca hükmü veren mahkemeye yapacaktır. Hükümlünün infaz edilecek birden fazla cezasının toplanmasına dair içtima kararı bulunmakta ise; müddetnameye itirazda görevli mahkeme, içtima kararını veren mahkemedir.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun ve 647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde; 1412 sayılı Kanun m.402 ve 647 sayılı Kanun m.19/4 gerekçe gösterilerek, müddetnameye itirazların hükmü veren mahkeme veya hükümlü başka bir yerde bulunmakta ise, hükümlü bulunduğu yerde mevcut aynı derece mahkeme tarafından incelenip karara bağlanabileceği kabul edilmekte idi[1].

5275 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, kanaatimizce bu görüşün tatbik imkanı kalmamıştır. Çünkü 5275 sayılı Kanun m.98/1’de açıkça; “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmü düzenlenmiştir.

Buna rağmen uygulamada halen, infazın yapıldığı yerde bulunan mahkemelerin müddetnameye itirazları inceleyip karar verdiği görülmektedir. Kanaatimizce bu uygulama hatalı olup, itirazın infazın yapıldığı yerde bulunan mahkemeye yapılması halinde yetkisizlik kararı verilmesi gerekir.

Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin bu konuda yerleşik hale gelen içtihadı da bu şekilde olup, “müddetnameye itirazın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98/1. maddesi uyarınca içtima kararını veren mahkemece incelenmesi gerekirken, kanun yararına bozma isteminde bulunulan karar sonrası verilen hükmün de görevsiz mahkeme tarafından verildiğinden kanuna aykırı olduğu” gerekçeleriyle bozma kararları verdiği görülmektedir[2].

Benzer şekilde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi’nin 18.01.2017 tarihli, 2017/113 E. ve 2017/127 K. sayılı kararında; “…esasen talebin … şartla salıverilme kararının geri alınması kararına ve müddetname hesabına itiraz niteliğinde oluşuna, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.06.2004 tarihli ve 1–110/151 ile 1. Ceza Dairesi’nin 08.11.2004 tarihli ve 2686–3780, 1. Ceza Dairesi’nin 14.01.2008 tarihli ve 02–02 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, hükümlünün itirazı konusunda karar verme yetkisi, 4675 sayılı Yasanın 4/son ve 5275 sayılı Yasanın 98/1. maddeleri bağlamında infaz hakimliğinin değil, ceza kararı veren mahkemenin görevi kapsamına girmesine göre yerinde görülmeyen … Mahkemesinin … sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına…” karar vererek, müddetnameye itirazın hükmü veren mahkemece inceleneceğine işaret etmiştir.

Bu kararların ilk bakışta “müddetnameye itirazı incelemenin infaz hakimliğinin görevine girmediği” hakkında kararlar olduğu düşünülse de; itirazı incelemekle görevli mahkemenin sadece “hükmü veren mahkeme” ve içtima halinde “içtima kararını veren mahkeme” olarak gösterilmesi ile 5275 sayılı Kanun m.98/1’in açık hükmü karşısında, müddetnameye itirazın infazın yapıldığı yerde bulunan mahkemece incelenemeyeceği anlaşılmaktadır.

III- Müddetnameye İtiraz Hakkında Verilen Kesin Karar Sonrası Kanun Yararına Bozma Yoluna Başvurulması

Hükümlünün müddetnameye itirazı reddedildiğinde, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.101/3 uyarınca bu karara itiraz edilebilir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.268/2’ye göre; kararına itiraz edilen hakim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir. CMK m.271/2 uyarınca, itiraz mercii, itirazı yerinde görürse, aynı zamanda itirazın konusu hakkında da karar verecek; CMK m.271/4 uyarınca, itiraz merciinin vereceği karar kesin olacaktır. İtiraz merciinin kararıyla; müddetnameye itiraz süreci kesin kararla sona ermiş olacak, müddetname kesinleşecektir. Bu aşamadan sonra başvurulabilecek olağan kanun yolu bulunmayıp, itiraz merciinin kararına karşı yalnızca CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna başvurulabilir.

Hükümlünün müddetnameye yaptığı itirazın hükmü veren mahkemece reddedilmesi halinde, CMK m.268’e göre yedi (7) gün içerisinde itiraz merciine başvurulabilir. Bu başvuru üzerine itiraz mercii tarafından verilen karar kesin karar olduğundan, CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna gidilmesi şartları oluşacaktır. Bununla birlikte; hükümlünün 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.98’e göre yaptığı müddetnameye itirazı, hükmü veren mahkemece reddedildiğinde, hükümlü yedi (7) gün içerisinde bu karara itiraz etmezse, karar itiraz edilmeksizin kesinleşecektir. Bu şekilde, yani CMK m.268’de öngörülen itiraz yoluna başvurulmaması ile kesinleşen mahkeme kararlarına karşı da CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna gidilebilmektedir. Çünkü CMK m.309’da sadece “hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar” şartına yer verilmiş olup, yasal başvuru yolu itiraz olan, ancak bu yasal yola başvurulmayan durumlarda kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğine dair sınırlayıcı bir hükme yer verilmemiştir. Nitekim benzer bir konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.06.2010 tarihli, 2010/11-70 E. ve 2010/159 K. sayılı kararında;

“Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.

Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasa yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.”

Gerekçesine yer verilmiştir.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 25.11.2019 tarihli, 2019/8081 E. ve 2019/11016 K. sayılı kararında da Ceza Genel Kurulu’nun yukarıda yer verilen kararına atıfla;

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29/06/2010 tarihli ve 2010/70 Esas, 2010/159 sayılı kararında da belirtildiği üzere; ...Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasa yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.”

Görüşünün tatbikine devam edilmektedir.

Sonuç olarak; müddetnameye itiraz eden hükümlünün bu itirazı, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.98 uyarınca hükmü veren mahkemece incelenecek ve bu hususta verilecek karar, 5275 sayılı Kanun m.101/3 uyarınca itiraza tabi olacaktır. Hükümlünün süresi içerisinde itiraz yoluna başvurmaması ve kararın bu şekilde kesinleşmesi halinde de, CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna gidilebilecektir.

IV- Kararı Kanun Yararına Bozulan Mahkemenin Yeniden Karar Verme Zorunluluğu

CMK m.309/4-a’da; “Bozma nedenleri: …223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.” hükmüne yer verilerek, kanun yararına bozma üzerine, kararı bozulan hakim veya mahkemenin yeniden karar vereceği ifade edilmiştir. Benzer bir hüküm olan CMK m.309/4-b’de; “Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

CMK m.309/4’ün (c) bendinde, “Davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.” hükmüne; (d) bendinde ise, “Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.” denilerek, bu hallerde kararı kanun yararına bozulan mahkemenin yeniden karar veremeyeceği düzenlenmiştir.

Hükümlü aleyhine düzenlenen 17.08.2018 tarihli müddetnameye ve dolayısıyla Ceza İnfaz Hukuku kapsamında bir talebe ilişkindir. Yargıtay içtihadına göre ise; infaza ilişkin kanun yararına bozma talepleri üzerine verilecek kararlar, CMK m.309/4-a kapsamındadır.

Örneğin Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 11.02.2013 tarihli, 2013/856 E. ve 2013/1220 K. sayılı kararında;

“… Hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının infazına ilişkin 2011/541 dosya ve 2012/545 karar sayılı kararının uygulanmasının devamına ve Adana 14. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2010/846 esas ve 2011/766 karar sayılı ilamının infazının denetimli serbestlik tedbirinin sona ermesinden sonra yerine getirilmesine ilişkin kararına yönelik cumhuriyet savcısının itirazının kabulü yerine reddine karar verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebine dayanan ihbar yazısında ileri sürülen düşünce bu nedenle yerinde olduğundan;

Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarihli … D. İş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına bozulmasına, aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adıgeçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine…” karar verilmiştir.

İnfaza ilişkin kanun yararına bozma kararlarının, CMK m.309/4-a kapsamında yeniden karar verilmesini gerektiren hallerden olduğu öğretide de kabul edilmiştir. Buna göre; “Bu bağlamda; hüküm çeşitlerinden sayılmakla birlikte adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları ile hüküm niteliğinde olmayan yargılamanın durmasına dair kararlar ve diğer hakimlik veya mahkeme kararları (örneğin; görevsizlik ve yetkisizlik kararına yapılan itirazın kabulü veya reddine dair merci kararları, iddianamenin iadesine kararına yapılan itirazın reddine ilişkin kararlar, infaza dair kararlar); CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi kapsamında olan davanın esasını çözmeyen kararlardandır ve bu kararlar yasa yararına bozulduğunda, kararı veren hakimlik makamı veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma yapılacak, buna göre yeniden karar verilecektir”[3].

İnfaza ilişkin kanun yararına bozma kararlarının CMK m.309/4-a uyarınca “davanın esasını çözmeyen kararlar” olduğu; Yargıtay içtihadı ve doktrinde sabit olmakla, anılan hükümde belirtildiği şekilde yeniden karar verilmesi gerekmektedir.

Nitekim Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 10.09.2014 tarihli, 2014/30494 E. ve 2014/28903 K. sayılı kararına göre;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4.fıkrasının (a) bendi gereğince bozma, aynı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Kararı veren mahkeme veya hakimce bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi yasa gereği zorunludur. Ayrıca bu tür kararların kanun yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağına dair bir kurala ilgili maddede yer verilmemiştir. Uygulamada Yargıtay tarafından (a) bendi kapsamına giren kararların kanun yararına bozulmasına ve anılan bent uyarınca bozma kararı doğrultusunda kararı veren hakim veya mahkemece gereken kararın verilmesini sağlamak üzere ‘müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine’ karar verilmektedir”.

Yargıtay’ın bu içtihadında; CMK m.309/4-a uyarınca, kararı kanun yararına bozulan hakimlik veya mahkemelerin yeniden karar vermesinin kanun gereği zorunlu olduğu, Yargıtay’ın bu hususu “müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine” ibaresini kullanarak ifade ettiği, bu ifadenin ilgili mahkemece yeniden karar verilmesi anlamına geldiği açıklanmıştır.

Emsal içtihada göre; Yargıtay’ın kararının bozmaya ilişkin olup, “kesin” olduğuna dair bir ibareye yer verilmediği, aksine “diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesi gönderilmek üzere” denilerek yeniden karar verilmesi gerektiğine işaret edildiği, kanun yararına bozma kararıyla itiraz merciinin kararının ortadan kaldırıldığı, kararı kanun yararına bozulan itiraz mercii yeni bir karar vermediği sürece hükümlünün müddetnameye itirazı hakkında kesinleşmiş bir kararın varlığından bahsedilemeyeceği, bu sebeple hükümlünün Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmak suretiyle hak arama hürriyetini kullanmasının da mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen hukuki sorunlara ek olarak, uygulamada ayrıca hakkında kanun yararına bozma kararı verilen merci kararına konu müddetnamenin akıbetinin ne olacağı konusunda da farklı görüşler bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir görüşe göre; kanun yararına bozma başvurusu üzerine Yargıtay’ın hükümlünün müddetnamesinde bulunan bir hususla ilgili verilen mahkeme kararının bozulması üzerine müddetname kendiliğinden kesin hale geleceğinden, bu aşamada artık savcılık makamının ve yerel mahkemenin bir karar vermesine gerek olmayacaktır. İkinci bir görüşe göre; kanun yararına bozma kararı verildiğinde, bu kararla birlikte ilgili olduğu müddetname de ortadan kalkacaktır. Diğer bir görüşe göre ise; müddetname, itiraz merciinin kararı ile daha önce ortadan kalkmış olup, itiraz merciinin kararı kanun yararına bozulduğunda ise kendiliğinden canlanmaz.

Bizim de katıldığımız son görüş doğrultusunda; daha önce itiraz incelemesi kapsamında verdiği kararı kanun yararına bozulan mahkemenin, CMK m.309/5 uyarınca kanun yararına bozmaya uygun şekilde yeniden karar vermesi ve bu kararı ilgilisine tebliğ etmesi, bu şekilde gerek infaza başlanması ve gerekse Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılması gibi usuller için aranan “kesin karar” şartının yerine getirilmesi, bunun ardından hükümlü hakkında yeni bir müddetname düzenlenmesi gerekmektedir.

Müddetname ile ilgili bir konuda verilen bozma kararı üzerine CMK m.309/4-a’nın tatbiki gündeme geleceğinden ve cezanın infazını yapacak başsavcılık makamı bu konuda hüküm mahkemesine infazın nasıl yapılacağını sorduğunda, öncelikle kanun yararına bozma üzerine kararı bozulan mahkemenin yeni bir karar vermesi ve bu andan itibaren ilgili başsavcılık tarafından yeni müddetnamenin düzenlenmesi gerekmektedir. CMK m.309/4; hangi durumda yeniden karar verilemeyeceğini ve verileceğini açıkça gösterdiğinden, bir davanın esasıyla ilgili olmayan ve infazı ilgilendiren kararlar konusunda yeniden karar verilmesi gerektiğini (a) bendinde ifade etmektedir.

Yargıtay’ın “gerekli işlemler yapılmak üzere kanun yararına bozma” kararı verirken, hem “kesin olarak” ifadesini kullanmamakta ve hem de infazı mümkün, yani yeniden işlem yapılmasını ve karar alınmasını gerektirmeyen bir karar vermediği durumda; Yargıtay’ın verdiği kanun yararına bozma kararı üzerine ilk müddetname kendiliğinden canlanmayacağı gibi, kararı bozulan mahkemenin yeni bir karar vermesine ve bu karar sonrasında başsavcılık makamının yeni müddetname düzenlemesine ihtiyaç bulunmaktadır. Aleyhine karar bozulan hükümlü ise; Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeni karar verecek mahkemenin kararına karşı, CMK m.309/5 gereğince Yargıtay’ın bozma kararına da direnilemeyeceğinden, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkına sahip olacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] YCGK, 29.06.2004, 2014/1-110 E., 2014/151 K.; Y. 10. CD, 12.03.2007 tarihli, 2007/3622 E., 2007/2776 K.

[2] Y.5.CD; 16.09.2019, 2019/6147 E., 2019/8216 K.; 16.09.2019, 2019/6155 E., 2019/8220 K.; 16.09.2019, 2019/6602 E., 2019/8221 K.; 08.05.2019, 2019/3487 E., 2019/5098 K.; 29.04.2019, 2019/639 E., 2019/2380 K.; 29.04.2019, 2019/3049 E., 2019/4607 K.; 13.03.2019, 2019/2211 E., 2019/3025 K.; 30.01.2019, 2018/14157 E., 2019/1101 K.; 05.12.2018, 2018/13014 E., 2018/9515 K.

[3] A. Aydın Kuyucu; Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Yargılaması Hukukunda Kanun Yararına Bozma, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s. 169.