“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Öz yurdunu korumak için şahlanan yaralı bir ulusun, düşmanlarını yenerek felce uğrattığı bir savaş... Bu durumuyla dünya harp tarihlerine geçmiş bir millet... Daha önce görülmemiş bir mücadele ile iman ile kurulan bir devlet... Belki asırda bir görülen askeri deha… Bu devlet ki Sen ve silah arkadaşların önderliğinde, bu milletin kanıyla ve canıyla her bir karış toprağının bedelini ödediği bir devlettir. Bu topraklarda, bu milletin torunu olarak aldığım her nefes ise helaldir. Attığım adımda dedemin kanı, duyduğum ezanda şehidin şahadeti, bacımın ağıtı... Bundandır ki hakkımdır; Cumhuriyet, hakkımdır; bu kudretli marş, hakkımdır; bayrağım ve hakkımdır; bu göklerde mavi gözlü devin gözlerini görmek...

O günler... Dört bir yan çevrilmiştir düşmanla. Ulus sessiz, çaresiz, bitap, harap... Asker yorgun, muvaffakiyet ise imkânsız ile kardeş olmuş! Düşman ant içmiş bu topraklardan bu milleti sürmeye. Sen, Mustafa Kemal Paşa taarruzu değil, ölmeyi emretmişsin askerlerine. Dört bir yandan saldırmış, düşman, kalleşçe ve karanlığın, zihinlere günü unutturduğu zamanlar son kuvvetiyle can vermeye gitmiş bu Millet. Anası, babası, bacısı; asker olmuş, var gücüyle yetmiş cepheye. Mühimmat taşımış analar; bir dilim ekmeği paylaşan evlatlarına. Tonları kaldırmış Onbaşım, Rabbin izniyle. En çok ümit bittiğinde sarılmış bu millet toprağına ve yeni ümitler doğurmuş analarım bu vatana; Bir Mehmet gitmiş, bin Mehmet gelmiş. Ve bu millet namus bilmiş vatan toprağını; gözünü kırpmadan bırakmış canını oracığa... Derken dünya şaşmış bu Millete: yoktan var olmuş, yok ile yokluk ile hilal ve yıldızı getirmiş yan yana, dalgalandırmış gökyüzünde. Bir güneş gelmiş ki gökyüzüne, yok gibi parlak. Bir bahar gelmiş ki Rabbin kudreti gelmiş toprağına. Bir can gelmiş ki insanına, ebediyet gibi gelmiş. Öyle bir mucize... Ve şanlı bir zafer kokusu kalmış toprağında,  Sen ve Kahraman Türk Ordusundan...

Şimdi; ben, biz biliyoruz… Sen ve silah arkadaşlarının torunu olmak gururu kalmıştır; bana, biz Türk Gençliği ’ne. Asırlarca unutmayız, unutturmayız bu şanlı destanı. Dedem; babama, babam; bana, ben; çocuğuma söyler dururum.  Bilirim bu Cumhuriyet, bu bayrak, bu marş, bu vatan toprağı benim namusumdur, gururumdur. Yedi düvel, türlü oyunlar ile yine gelse üzerime, bırakmam namusumu canım pahasına. Çünkü dünya bilir beni; yokluk ile varlık savaşı veren o Milletin torunuyum, dünya bilir beni; Mustafa Kemal’in askeriyim.      Kanımı dökerim,  dalgalanan son bir yıldız ve hilal indirilene dek… Ve boyun eğmem Allah’tan başkasına, feda olurum istiklalim uğrunda.

Bir gün… Korumazsam canın pahasına kurduğun Cumhuriyeti; boynumadır binlerce kefensizin günahı, bırakırsam İstiklal Savaşı’nı; cehennem olur bu cennet vatan, indirirsem şanlı Bayrağı; yerde kalır şehidimin kanı ve unutursam Sen’i; ölüme çağırır bastığım toprak!

Sen ve silah arkadaşların Paşam huzur içinde uyuyun; bilin ki o bir gün hiç gelmeyecek bu topraklara...

.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

Kübra Ceren GÜLKAN (Hukuk Fakültesi Öğrencisi)

.

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)